Yanlış Hesap 1. Bölüm

 

Arabanın arka koltuğunda oturan genç adam, yanındaki sessiz kıza göz attı, sonrada onun avucunda kaybolmuş küçük ele. Gergin bir ifadeyle, arabanın penceresinden dışarı bakan kızın dikkati oldukça dağınık görünüyordu. Elini çekmek istedi, kızın elleri terlemişti ve delikanlıyı rahatsız ediyordu. Parmaklarını hafifçe sıkınca kızın dalgın bakışları kendi sıkkın bakışlarını buldu, yüz ifadesi yumuşayan kız gülümsedi. En çok gözlerinden rahatsız oluyorum diye düşündü genç adam, baba ve kız arasındaki yegane benzerlik gözleriydi çünkü.

Kızın elini yukarı kaldırıp belli belirsiz dudaklarına dokundurdu, sonra da kısa süreliğine emanet aldığı eli, kızın kucağına bıraktı. Nihayet avcundaki rahatsızlık veren histen kurtulmuştu, telefonunu cebinden çıkardı ve kızla konuşmak istemediği için öylesine karıştırmaya başladı. Genç kız ise bir süre daha delikanlıya bakmaya devam etti. Genç adamın ilgisini tamamen kaybettiğini anlayan kız, sesli bir şekilde iç geçirerek onun kendisine bakmasını sağlamaya çalıştı. Sebepleri farklı da olsa ikisi de sıkıntılıydı ve kadın türünün neredeyse tamamı gibi yanında oturan kız da konuşarak bunu atlatanlardandı. Genç adam kaçış olmadığını bildiği için isteksiz de olsa tekrar kıza yöneldi:

"Gergin misin güzelim?"

Kız ona cevap vermeden önce uzanıp yeniden elini tutunca yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu. Kız çekingen bir tavırla yanaştı ve arabayı süren şoförden sakınırcasına kısık sesle konuştu.

"Ne hissettiğimi bilmiyorum, sen?"

Genç adam karşılık olarak kıza tebessüm etti.

"Benim gergin olmam için bir sebep yok canım, ne de olsa söz konusu olan benim ailem. Muhtemel tepkilerine hazırlıklıyım, sadece seni üzmelerinden çekiniyorum."

Kızın kaşları çatıldı, somurtkan bir ifadeyle devam etti:

"Anlamıyorum, ailen beni tanımadan sevmiyor olamayacağına göre sorun ne? Ben o kadar itici birimiyim?"

Genç adam kızın yüzünden bakışlarını çekti ve pencereden dışarıya baktı, aksi halde içinden geçen cevap gözlerine yansıyabilirdi. Sesini sakin tutmaya çalışarak cevap verdi:

"İtici olmakla alakalı değil, ailem... Nasıl desem... Sevimli insanlar değillerdir."

Kız somurtkan ifadesini buruk bir gülümsemeyle silmeye çalıştı, tek oynayanın kendisi olmaması nedense genç adamın hoşuna gitti:

"Bence abartıyorsun, oğlunu kıskanan ve tanıştırılan kızları beğenmeyen bir annen var sadece."

"Sen kendi annenle benimkini kıyaslıyorsun ama annen ve benim annem tamamen farklı karakterler ve ablam da anneme çok benzer."

Kızın tatmin olmamış yüzüne tekrar baktı ve hafifçe gülümsedi:

"Seni üzecekler canım, biliyorum çünkü beni de üzüyorlar."

Kız onu teskin etmek için olduğunu düşündüğü bir şekilde başını omzuna yasladı:

"Bence sen çok karamsarsın, bu görüşme o kadar kötü geçmeyecek. Senin gibi hoş birinin ailesi de hoş insanlardır." gülümsedi ve fısıldayarak ekledi. "En azından nezaket sınırları içinde kalırız." 

Genç kızın inatçı kişiliğinin mi, yoksa şımarıklığından mı olduğunu bilmiyordu ama istediğini alana kadar ikna olmayacaktı belli ki. Bu akşamı ertelemek için zaten elinden geleni yapmıştı, artık işleri akışına bırakması daha iyi olacaktı. Kızın saçlarına dudaklarını sürttü ve küçük bir öpücük kondurdu, genç kız memnun bir şekilde daha da yaklaştı, kedi gibi diye düşündü; sevgiye aç, talepkar... nankör? Bu konuda bir kanıtı yoktu, henüz...

Araba durduğunda kız başını genç adamın omzundan kaldırdı ve delikanlının yanağını öptü, kulağına yaklaştı.

"İşte başlıyoruz." diye fısıldadı. 

Kızın yüzüne bakmasına gerek yoktu, gülümsediği ses tonundan belli oluyordu. Şoför hemen arabadan inip kızın kapısına doğru yönelmişti. Kesik bir nefes alıp döndü ve kızın dudaklarını güç vermek ister gibi öptü. Kısa süren öpücük bittiğinde kızın gözlerinin hala kapalı olduğunu fark etti, sanki öpücüğün devamında bir şey bekler gibiydi. Burnunun ucuna da bir öpücük verince gözlerini açtı kız:

"Üzülsem bile önemli değil canım, ailenle tanışmak istiyorum. Sen merak etme. Onların gözlerine fazla batmayacağım ve tamamen politik bir şekilde sorun yaşanmasını engelleyeceğim..."

Kızı susturdu:

"Buradayız artık tatlım." diyerek gülümsedi "Annemden misafirperverlik bekleme, bize katılmasını bile beklemiyorum açıkçası, soğuk bir yapısı vardır. Gidelim artık."

Kendi tarafından çıkıp kızın kapısını açması için şoföre işaret verecekken kız kapıya atıldı. 'Bu işlerden hiç anlamıyor.' diye kendi içinden düşünmeden edemedi. Kız, şoförün seri bir hareketle açtığı kapıdan sabırsızca çıktı. Genç adamın yanına gelmesini bekledikten sonra kendisine uzatılan kola giren genç kız gülümseyerek ilerlemeye başladı. Yan gözle kıza baktı.

Rol mü yapıyor yoksa gerçekten rahatladı mı?

Kızın az önceki gerginliği uçmuş gibiydi, yüzünde memnuniyet ve ilgi arası bir ifadeyle kendinden emin adımlarla yürüyordu. Çift, kapıya ulaştığında evin kahyası kapıyı açtı ve geçmeleri için çekildi. Açılan kapıdan geçip geniş hole girdiler. Delikanlının kızı yönlendirdiği salon, oturma odası ve yemek odası olarak dekore edilmişti. Zenginliğin ihtişamını yansıtan dekorasyon, eve ilk defa gelen yabancıların çoğunu tedirgin ederken kimisini de kendine hayran bırakıyordu. 

Kızın hareketlerine dikkat kesilen genç adam, onda ikisini de göremedi. Onun meraklı gözleri evi incelemek yerine pencere önünde dışarıyı izleyerek telefonla konuşan ablasına takılmıştı. Gülümseyerek genç adama döndü ve kolunu bıraktı. Telefon konuşmasını bitiren ablasının yüzündeki tebessüm ikisini fark ettiğinde dondu. Gelenleri görmekten çok hoşlanmamış gibi dursa da, boğazını temizleyip yaklaştı ve eliniz uzattı:

" Ben Gökçe."

Genç kız içten ve kocaman bir gülümsemeyle kendisine uzatılan eli sıktı.

" Ben de Eda, çok memnun oldum."

Ablası genç adamı selamlamak yerine ona öylesine bir bakış attıktan sonra tekrar kıza döndü:

"Gökalp senden çok bahsetti demek isterdim... Ama kibarlık olsun diye yalan söyleyemeyeceğim."

Ablasının kabalığına aldırmayan kız gülen gözlerini Gökalp' e yönlendirdi.

"Sürpriz oldu sanırım size. Onun suçu yok aslında, en çok ısrar ettim, hatta başının etini yedim bile diyebiliriz."

Ablası koltukları göstererek oturmaya davet etti.

"Gökalp, ailenin geri kalanının aksine sürprizleri sever."

Eda, Gökçe' nin iması karşısında bozulmuşsa da belli etmedi, kibar gülümsemesi hala yüzündeydi. Gökalp içi sıkılarak kızın hareketlerine ne kadar fazla dikkat ettiğini fark etti. Bu gece kızın istediği gibi geçmese de, bu onun sorunuydu; kızı uyarmış, karşılaşacağı durumları anlatmıştı ama o, mutlaka tanışmak istemişti ailesiyle

"Seni daha yakından tanımak istiyorum, sen bana kendinden bahsetmezsen ben de seninle ilgili şeyleri kendim öğrenirim." demişti.

Kızın şüphesini çekmemek adına daha fazla direnmemiş ve bu komik akşam yemeğini düzenlemişti. Annesi kesin bir dille Eda' yı eve getirmemesi konusunda uyarmıştı onu halbuki. Ortalarda görünmediğine göre ya şu an evde değildi, ya da kızı kovmaktan beter etmek için odasında öfkesini topluyordu. Ablası ile Eda yüzeysel konularda sohbet ederlerken ablasının varlığına şükretti. Gökçe' den annesinin Eda' ya karşı hoşgörülü davranması için telkinde bulunmasını istemişti. Kadınların sonuç olarak neye karar verdiklerinden emin olmasa da, ablasının şu andaki tavrı, isteğine uyacakları konusunda ona bir ışık vermişti. Eda' ya ailesiyle sorunları olduğunu söylemişti ama tanımadıkları bir kıza bariz düşmanlık göstermeleri abartılı olurdu.

Ortam sessizleşince düşünceleri dağıldı, konuşmaların kesildiğini fark etti. Kadınlara baktığında ikisinin de kendisine yöneldiklerini gördü. Bir şey demeden ikisi de ona bakıyordu, bakışma uzayınca genç adam "Ne?" demek zorunda kaldı. Ablası az önceki soğuk tavrının tamamen zıttı sahte bir muziplikle Eda' ya döndü:

"Kardeşim çok mu yorgun acaba, ne dersin? Ayakta uyuyor."

Eda ablasının hafif alayına katılmadı. Yüzünde gördüğü ifadeden hoşlanmamış olmalı ki, ona ne olduğunu anlamak ister gibi, inceleyici gözlerle kendisine bakıyordu:

"Canım, yemekten önce evi bana gezdirip gezdiremeyeceğini sordu Gökçe abla. Sanırım duymadın."

Gökalp' in içi sıkıldı, Eda' nın onun evinde dolaşmasını istemiyordu. Kesik bir nefes aldı, 'sonra' diyecekken ablası cevabını anlamış gibi ayaklandı ve ekledi:

"Annem hazırlanamadı sanırım, ben yanına gideyim. Siz evi gezerken buradaki hazırlık bitmiş olur."

Bu emr-i vaki durumunda direnmesinin saçma görüneceğini düşündüğünden ayağa kalktı ve samimi olduğunu umduğu bir ifadeyle Eda' ya gülümseyerek, elini uzattı:

"Buyurun güzel bayan."

Eda elini tuttu ama yüzünde kararsızlık var gibiydi. Eve girerken büründüğü zırhta çatlamalar başlamıştı, gergince dudağını çiğnerken belli belirsiz tebessüm etti. Evin içinde dolaşmak yerine dışında dolaşmayı daha uygun gören Gökalp kızı bahçeye yönlendirdi. Bahçeye açılan kapıdan dışarı çıkınca kızı durdu:

"Bir saniye canım telefonumu alayım, arayan olur belki." dedi ve eve tekrar girdi. Ablasını aceleyle merdivenleri tırmanırken yakaladı.

"Annem nerede?"

Gökçe az önceki tatlı gülümsemesini özletecek bir şekilde kardeşine baktı:

"Odasında dedim ya."

"Aşağı neden gelmiyor?"

Gökçe nefeslendi ve gitmek için hareketlendi:

"Ben de onu öğrenmeye gidiyorum."

Ablasının arkasından seslendi:

"Belki başı ağrıyordur, belki de midesi. Kızı şımartmasına gerek yok ama düşmanlık yapacaksa, hiç gelmesin."

Ablası hırsla arkasını döndü:

"Beni şaşırtıyorsun Gökalp, annem seninle gayet açık konuştu."

"Biliyorum ama elimden gelen bir şey yok."

"O zaman kaderine razı göstereceksin, kızı daha fazla bekletme. Yoksa annemin tersliğine gerek kalmadan aranız bozulacak."

Derin bir nefes alıp Eda' ya katılmak için bahçeye döndü. Kız kapının yanındaki duvara dayanmıştı, Gökalp' in bahçeye girdiğini görünce yaslandığı yerden doğruldu ve genç adama doğru yaklaştı. Yürürken önce ellerine baktı sonra da yüzüne:

"Telefonunu bulmadın mı?"

Gökalp, genç kıza buruk bir gülümsemeyle baktı. "Sana yalan söyleyemem Eda, ablamla konuştum. Annem bize katılacak mı diye."

Eda uzanıp elini tuttu ve parmaklarını birbirine doladı. Bu hareketi hiç sevmiyordu Gökalp, çünkü Eda ona şefkat gösterirken yapıyordu ve genç adamın onun desteğine ihtiyacı yoktu. İlişkilerinde Eda, onun içine kapanık ve ailesiyle sorunları olduğunu düşündüğü için bu hareket kaçınılmaz olarak tekrarlanıyordu, kızın ilgi gösterisinin bir yansımasıydı.

"Sevgilim, anneni anlayamasam da, onunla tanışmak için buraya kadar geldim. Hala istemiyorsa, onu benimle tanışmaya zorlayamazsın. Ablanla tanışmaktan çok memnun oldum, çok kibar ve tatlı biri, senin anlattığının tersine..."

Gökalp kızın gözlerinde sorgulama algıladı. Ablası beklenenin aksine kızı gayet iyi karşılamıştı, annesi ise görmek bile istemiyordu. Gökalp ne diyeceğini bilemedi sıkkın bir şekilde gülümsemekle yetindi. Parmaklarını kızın elinden kurtarıp kolunun üzerine koydu:

"Hadi sana sarayımın bahçesini gezdireyim prenses."

Kız, Gökalp' in koluna yaslandı ve hafifçe sıktı:

"Bu durumda benim beyaz atlı prensim mi oluyorsun?"

Genç adam dudağını büktü. "Beyaz atları sevmem, çok sıkıcı. Bence siyah atlar daha gösterişli ve asil... Belki kara prens olmalıyım, güzel prensesi kaçıran."

Kız gülümseyerek koluna burnuna sürttü.

"Güzel prenses bensem, atının rengi sorun değil prensim."

Bu söz Gökalp' e saçma geldi, zaten ikisi konuşuyordu ve sevgilisinin yanında başka birine güzel diyecek değildi ya. Eda iltifat istiyordu, ama Gökalp bu beklentiye kayıtsızca sessiz kaldı. Kimseyi şımartacak bir ruh halinde değildi.

Eda, genç adamı durdurdu ve karşısına geçti. 

"Canın sıkkın biliyorum canım." uzanıp dudağından öptü "Bu akşam güzel bir yemek yiyeceğiz birlikte merak etme. Biz birbirimizi sevdikten sonra kimsenin önemi yok."

Gökalp ne demesi gerektiğini düşündü uygun cümleleri bulamayınca kızı kendine doğru çekti. Uysalca Gökalp' in göğsüne başını yaslayan kız, genç adamın belini kavradı ve yavaşça sırtına doğru götürdü elini. Gökalp dokunuştan hoşlandı, kızın boynuna doğru sokuldu ve nefes aldığında kızın parfümünün kokusu burnuna doldu. Eda, yumuşak dudaklarını boynuna bastırınca Gökalp irkilerek geri çekildi ve kızın aşık bakışlarıyla karşılaştı. O gözlere bakmak istemiyordu... Kendisine böyle sevgiyle baktığında rahatsızlığı daha da artıyordu, 'keşke gözleri annesine benzeseydi...' diye düşündü bir kez daha. Aslında gözleri güzeldi genç kadının ama fazlasıyla babasının gözleriydi; farklı olarak kızın gözleri sevecen ve naifti, babasınınki ise kibirli ve soğuk...

Eda' nın gözlerinin temasından bakışlarını kaçırıp kızın elini sıkı sıkı tuttu ve kızı bahçedeki süs havuzuna doğru yönlendirdi:

"Gel."

Onun aksine kız biraz dağılmış gibiydi, başını salladı ve genç adamı takip etmeye başladı. Kızı göstermeyi düşündüğü yer, bahçenin annesi tarafından özenle düzenlenmiş ve bir de süs havuzuyla renklendirilmiş kısmıydı. Etrafı mavi ve pembe tonlarda ışıklandırılmış ve suyun üzeri çiçeklerle süslenmiş havuzunun, gündüz sakinlik veren havasının aksine akşamları büyülü bir atmosferi oluyordu. Beklediği gibi Eda havuzu görünce gözleri daha da büyüdü ve yüzüne çocuksu bir ifade yerleşti. Eda genç adamın elini bırakıp hızlı adımlarla havuzun yanına gitti:

"Mükemmel... Tek kelimeyle mükemmel."

Arkada durup Eda'nın elini suya daldırmasını ve küçük çiçekler ile oynamasını seyretti bir süre. Ardından suda elini gezdiren kızın yanına gitti ve havuzun kenarına oturdu. Eda gülümseyen gözlerle ona baktı:

"Bu şaheser kimin eseri?"

Gökalp kızın topuzundan kurtulmuş saç tutamını kulağının arkasına aheste hareketlerle itti: "Annemin."

Kız doğrulup genç adamın elini tuttu ve yanına oturdu. "Çok zevkli biri olmalı. Burası harika..."

Kızın ruh halinden etkilenmiş olacak ki genç adam hevesli sayılabilecek bir şekilde anlatmaya başladı:

"Eskiden daha mistik bir havası vardı. Havuzun etrafı şimdiki gibi betonla değil taşlarla örülüydü. Havuza doğru akan küçük bir su yolu vardı. Şurada küçük bir değirmen bile vardı hatta. Sonrasında onu kaldırıp su yolunu iptal etti annem. Küçükken ablamla buraya gelip dilek tutar ve havuzun içine bozuk para atardık. Çok da küçük değildik gerçi, gençken diyelim... Annem havuzu bu hale getirdikten sonra da biz aynı amaç için kullanmaya devam ettik. Işıklandırmanın da etkisiyle bozuk paralar yüzünden zemin ışıl ışıl olurdu... "

Kız dönüp havuzun içinde göz gezdirdi. "Zeminde bozuk para göremiyorum ben."

Genç adamın yüzündeki huzurlu ifade buz gibi olurken kızın avcundaki elini çekip parmaklarını saçlarından geçirdi. 

"Büyüdük Eda. Havuzun, içi su dolu bir beton; bozuk paranın ise soğuk metalden ibaret olduğunu biliyoruz artık."

Genç kız herhangi bir yorum yapmadan ceplerini karıştırarak ayağa kalktı. Sonra zaferle parmakları arasında tuttuğu küçük daireyi Gökalp' e gösterdi.

"Sizin aksinize ben dilek havuzlarına inanlardanım."

Gökalp kollarını göğsünde kenetleyip arkaya doğru gerildi. "Hala boş şeylerden medet umacak kadar iyimser olan birilerini görmek güzel tabi."

Genç kız cevap olarak şımarık bir şeklide burnunu kırıştırdıktan sonra ellerini bozuk paranın üzerinde kenetleyip gözlerini kapattı. Ayağa kalkan Gökalp kızın yanından geçip eve doğru yöneldi:

"Bu çok saçma Eda, gidelim hadi. Annemleri bekletmeyelim."

Eda avcunun üzerine küçük bir öpücük kondurduktan sonra avcundaki parayı havuzun içine bıraktı ve genç adama yetişmek için adımlarını hızlandırdı. Gökalp' in yanında sakin bir şekilde eve doğru yürüyen kızın adımları iyice yavaşlayınca kızın bir şey söylemek üzere olduğunu anlayan genç adam, konunun ne olduğunu tahmin ettiğinden verebileceği cevapları aklından geçirmeye başladı. Ruh halinde az önce yaşanan ani değişimi soracaktı genç kız, iş adamı olduğu için daha maddeci düşündüğünü söyleseydi... Bu savunma sadece dilek havuzu işini çözerdi, ancak gerçekleri dile getirmeden üzerine çöken ani hüznü ise açıklaması zordu.

"Babanın ani ölümü sen ve aileni çok derinden yaraladı, biliyorum. Bu konuyu açmak istemiyordum ama senin nadiren de olsa bir an neşeyle bakan gözlerinin bir an sonra hüzünle gölgelendiğini görmek beni çok üzüyor."

Eda' nın sözleri üzerine ayakları zeminde yapışmış gibi aniden hareketsiz kaldı genç adam, onun yüzüne bakmayan kız ise sözlerini henüz bitirmemişti:

"Çok sevdiğin birini kaybettin... Ama sen hayattasın ve babanın adına layık bir evlatsın canım. Babanın ölümü üzerine kendini kayıp koyuvermedin, aksine ailene kol kanat gerip genç yaşta şirketin başına geçtin. Ne kadar başarılı olduğunda su götürmez bir gerçek." Eda ayağıyla yerdeki taşları oynattı, düşüncelerini toplamaya çalışıyor olmalıydı. "Maalesef ailelerimiz bazen bizim yanımızdan erken ayrılmak zorunda kalabiliyor Gökalp."

Genç kızın sözlerinin göğsünde yaptığı baskıyla nefessiz kalan genç adam derin bir nefes aldı. Eda bakışlarını onun yüzüne çevirdi.

"Baban için hayattayken de harika bir evlat olduğuna eminim Gökalp, bunun bilincinde olarak hayatına devam etmeni istemek bencillik mi olur sence?"

Genç adam ne diyeceğini bilemeden kızın yüzüne kenetlediği gözleriyle sadece bakmakla yetindi. Eda, Gökalp'e göre, hiç bilmediği ve anlayamayacağı konularda yorum yaparken o kendi içinde başarısızlıklarıyla yüzleşiyordu. Kızın kendisine uzanan elini görmezden gelerek yanından geçip gitti.

"İçeri girelim mi? Cidden acıktım."

Odaya girdiğinde annesi ve ablası oturmuş konuşuyordu. Gökalp' in yüzündeki gergin ifadeyi fark eden annesi soru soran gözlerle ona baktı. Arkasından içeri giren Eda, genç adamı kendine çevirmek niyetiyle kolunu tutmak istedi ama ikisine bakan kadınları görünce hareketi yarım kaldı. Annesinin meraklı yüzü asıldı ve kaşları çatıldı, genç adam Eda' nın havada duran elini tuttu ve odaya doğru adımladı. Annesinin tepkisini ölçmek ister gibi yüzüne dikti gözlerini. Melek Hanım ise onu görmezden gelerek Eda' ya baktı. Kız annesine gülümsedi ve Gökalp' in tanıştırması için bekledi.

"Anne, Eda ile tanış... Annem Melek."

"Memnun oldum Melek Hanım."

"Eda Hanım."

Gökçe annesinin koluna girerek kadını masaya doğru sürükledi. Kardeşinin üzgün halini fark etmiş ve annesinin sorun yaratabilecek ilgisini engellemeye çalışıyordu.

"Buyurun yemeğe geçelim."

Gökalp gerginliğinin hareketlerine yansımaması için uğraşıyordu, otururken annesinin gözlerini yakalamaya çalıştı ama kadın ısrarla ona bakmıyordu. Çorba servisi yapılırken annesinin Eda' ya yönelttiği kayıtsız bakışlarının altında kızı dikkatlice incelediğini anlayabiliyordu genç adam. Melek Hanım gergin bir ses tonuyla lafa girdi:

"Ne zamandır tanışıyorsunuz Eda Hanım, oğlumdan sizin hakkınızda laf almak mümkün değil."

"Eda deyin lütfen Melek Hanım. Gökalp ile beş ay önce tanıştık..."

Annesi soğuk bir şekilde lafını kesti:

"Beş ay? Olgunlaşmış bir ilişki diyebiliriz. Sizin hakkınızda hiçbir şey bilmiyor olmam ne kadar uygunsuz."

Eda kibarca gülümsedi. "Oğlunuzun ne kadar ketum biri olduğunu benden daha iyi bilirsiniz Melek Hanım."

Melek Hanım arkasına yaslandı. "Gökalp oldukça başına buyruk bir genç oldu her zaman, kararlarını verirken büyüklerinin uyarılarını dinlemek konusunda pek istekli olmadı."

Eda uyarının kaynağının kendisi olduğunu kavramış olacak rahatsız bir şekilde yerinde kıpırdandı. "Gökalp' i tanıdığım kadarıyla her hareketini ayrıntılarıyla düşünen bilinçli biri, kararları konusunda içiniz rahat olmalı bence."

Melek Hanımın gözlerinden kararsızlık okundu bir an sonra ifadesini topladı tekrar ve bir şey söylemek için ağzını açtıysa da Gökçe araya girdi:

"Anne, nefis görünüyor." Önündeki buharı tüten çorbayı göstererek ekledi. "Çorbalarımızı soğutmayalım."

Melek Hanım kızına sahte bir gülümseme gönderdikten sonra kaşığını aldı ve yemeğe koyuldu. Evin sahibesinin yemeğe başlamasıyla gençler de onu takip ettiler. Gökalp' in bahçedeki konuşmadan kaynaklanan gerginliği, yerini annesinin hareketlerinin yarattığı sinir harbine bırakmıştı. Yan gözle masadaki saatli bombaya bir göz attı, kadın düşünceli görünüyordu. Ablasına çevirdi gözlerini, ablası onun bakışlarına karşılık belli belirsiz gülümsedi. Rahatlaması gerekiyordu, omuzlarını hafifçe oynattı ve bir yudum daha çorba içti.

"Gökalp' le gelecek hakkında konuşuyorsunuzdur herhalde?"

Annesinin yersiz sorusu genç adamın içtiği son yudumun adresini şaşırmasına neden oldu. Gökalp öksürük krizine girerken Eda şaşkınca ona bakıyordu. Önünde duran bardaktaki suyu yudumlayan genç adam öfkeli gözlerle annesine baktı. Melek Hanım ise halinden hoşnut bir şekilde oğluna bakıyordu.

"İyi misin oğlum? Soğuk su iç, iyi gelir."

Gökalp yarısını bir yudumda içtiği su bardağını masaya geri bıraktı, yemek düşündüğünden de saçma bir yere doğru gidecek gibiydi.

"İyiyim zaten anne!"

Melek Hanım oğluna ilgisizce baktıktan sonra tekrar Eda' ya döndü "Nerede kalmıştık? Hım, ilişkinizin seyri hakkında konuşuyorduk."

Gökalp annesinin nereye varmak istediğini anlamamıştı ama konuyu daha yüzeysel tarafa çekmeliydi:

"Bunları konuşmak için çok erken, Eda ve benim ilişkimizde geleceğe yönelik şeyler konuşulmadı henüz."

Eda duyduğundan hoşlanmamış olacak belli belirsiz nefesini tuttu, Gökalp cesaret vermek ister gibi kızın masanın üzerinde duran elini tuttu ve sıktı:

"Şimdilik bu konularla kafasının meşgul olmasını istemiyorum, üzerinde çalıştığı tezi bitirince kafa olarak ciddi şeyler konuşmaya hazır olacaktır."

Annesi masanın üzerinde birleşmiş ellerine hoşnutsuzca baktı

"Kararı Eda' ya bıraktığına göre senin bu ilişkinin gittiği yön konusundaki fikrin net, öyle mi?"

Gökalp bu konudan nasıl sıyrılacağını bilemeden Eda' ya baktı, kız da aynı durumdaydı. Basit bir yemek, kız istemeye dönüşmek üzereydi sanki.

Bu akşamki kurtarıcısı Gökçe tekrar lafa girdi "Daha konuşulmamış şeyler üzerine şimdi yorum yapmalarını beklemek doğru olmaz bence. Eda, tezin ne üzerine? "

Eda ablasına bakıp dağılmış ifadesini topladı ve tezi hakkında konuşmaya başladı. Gecenin devamında annesi çok az konuştu, zaten bir saat kadar sonra rahatsızlığını belirterek yanlarından ayrıldı. Bu tiyatronun hemen sonuçlanmasını isteyen Gökalp Eda' yı evine erken götürdü.

Yanından ayrılırken genç kız ona cesaret vermek ister gibi gülümsedi "Gördün mü bak o kadar kötü değildi." dedi ve eteğini düzeltme bahanesiyle gözlerini genç adamdan kaçırdı "Haklıymışsın, annen benden pek hoşlanmadı ama ablanla iyi anlaştık."

Gökalp ablam ne düşünüyordu ki diye aklından geçirdi. Gökçe, kızla tanışmayı istememe konusunda annesiyle hem fikirken Eda' ya karşı nerdeyse misafirperver davranmıştı. Gecenin devamında ise aralarındaki resmiyet devam etmiş olsa da sohbet etmişlerdi. Eda' nın çenesini parmaklarıyla kavrayarak kızın yerdeki taşlara sabitlenmiş gözlerini kendine çevirdi.

"Düşünme bunları."

Uzanıp kızın yanağını öptü

"İyi geceler Eda."

Eda kollarını boynuna dolayıp Gökalp' i kendine çekti. Kız ondan yakınlık istiyordu ama Gökalp ruhen ve bedenen yorulmuştu ve artık dinlenmek istiyordu. Eda' nın belini kavradı ve hafifçe sıktı, kız ise ellerini Gökalp' in saçlarına geçidi ve okşadı. Yeterli bulduğu bir süre kıza sarıldıktan sonra kızı kendinden yumuşakça ayırdı.

"Hadi güzelim içeri gir, annen seni çağırmadan önce."

Eda burnunu kırıştırdı; Gökalp' e sevimli göründü bir an, istemsizce kıza gülümserken buldu kendini. Kız da ona gülümsedi.

"İyi geceler." diyerek kapıya yöneldi.

Kızın arkasından bakan Gökalp içeri girdiğini gördükten sonra arabasına gitti. Saat geç olduğu için şoförü yanına almamış kendi kullanmıştı arabayı. Annesi ve ablasının konuşmak için evde kendisini beklediğini biliyordu ancak kavga etmek istemiyordu, bu nedenle eve geri dönmedi. Ablasına eve gelmeyeceğini bildiren bir mesaj gönderdikten sonra telefonunu kapattı. Arabasını çalıştırıp arada bir kaldığı otele doğru sürdü.

Sabah kalkınca öncelikle otelin spor salonuna inip bedenini iyice yorduktan sonra duşunu aldı, hızlıca yapılan bir kahvaltıdan sonra şirkete gitmek için hazırdı. Arabasına bindiğinde telefonunu açmasına rağmen sessize aldı ve ceketinin cebine koydu. Sabahın ilk saatleri canını sıkacak herhangi bir görüşme yapmak istemiyordu. Şirkette de telefonuyla ilgilenmedi, çalışırken gerekmediği sürece kimseyle görüşmeyi sevmezdi, ulaşmak isteyenler zaten sekreteri yoluyla ona ulaşıyorlardı.

Öğleye doğru, kahvesini alarak odasının bitişiğindeki dinlenme salonuna geçti. Fincanı yarılandığında kaçındığı şeylerle yüzleşmeye karar vermişti artık... Telefonunda beklediğinin aksine hiç çağrı yoktu, ne ailesi ne de Eda aramıştı. Annesi böyle umursamaz davrandığına göre akşam eve dönmediğine cidden kırılmış olmalıydı. Gönlünü alması gerekiyordu yoksa zaten bozuk olan ilişkileri daha da kötüye gidebilirdi. Önce annesini aradı, cevap alamayınca kahvesinde sıkıntılı bir yudum alıp tekrar arama tuşuna bastı. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra annesi nihayet cevap verdi. Kadının sesi keyifsiz olduğunu belli ediyordu.

"Anne, nasılsın?"

"Sence?"

Genç adam derin bir nefes aldı "Sesin iyi geliyor"

Annesi ona cevap vermek yerine sessiz kalınca genç adamın işinin pek de kolay olmayacağı anlaşılmıştı. Gökalp kendi kendine gülümsedi, kendisine ne kadar kızgın olursa olsun ne de olsa karşısındaki annesiydi ve onu affetmesi için oğlunun ilgisini bekliyordu sadece.

"Öğlen seni dışarı çıkarmak istiyorum, ne dersin?"

"Kendimi dışarı çıkacak kadar iyi hissetmiyorum."

"Seninle konuşmak istiyorum anne, beraber bir yemek yiyelim"

Annesi kurtuluş yok anlamında oyuncu bir şekilde göğüs geçirdi "Başka birine sözün yok mu? Yoksa gece yeterince uzun görüştünüz mü?"

Kadını kırmak istemiyordu ama imasından da hoşlanmamıştı. Onun aksine Melek Hanım tartışmak istiyordu sanki. Sıkıntısını sesine yansıtmamaya çalışarak annesini cevapladı.

"Eda'ya sözüm olsa seni davet etmezdim değil mi anne?"

Annesi yine cevap vermedi, kararsız diye düşündü Gökalp. Bu iyiydi annesi ile arası iyice bozulmadan bu işten sıyrılabilirdi belki de. Pes eden annesinin gergin sesi bekleyişine son verdi.

"Tamam oğlum, nerede yiyeceğiz?"

"Seni seveceğin bir yere götüreceğim, bir saate kadar orada olurum"

Telefonu kapattıktan sonra salonu çevreleyen camekana doğru gitti, şehir manzarasını seyretmek belki daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi. Pencereye kolunu dayayıp alnını koluna yasladı, derin bir nefes aldıktan sonra Eda' nın numarasını tuşladı. Annesinin aksine Eda telefonu çok nazlanmadan açtı

"Merhaba canım"

"Selam güzelim"

Kız kıkırdadı:

"Ne yapıyorsun?"

"Şirketteyim, sen ne yapıyorsun?"

"Bende internetteyim araştırmam için bilgi topluyorum."

Camdan uzaklaştı, odanın içinde adımlamaya başladı.

"Nasıl gidiyor peki?"

"İyi, sen bunu boş ver aşkım, sesin iyi geliyor, dün akşamın aksine..."

Sen karşımda olmadığında daha rahat konuşuyorum

"Dünkü fiyasko ile ilgili olarak affını diliyorum Eda, annem tam formundaydı yine."

"O kadar kötü değildi canım, ablanı sevdim annen ile de anlaşmanın bir yolunu mutlaka bulacağım."

Genç adam kendini odadaki rahat koltuklardan birine bıraktı, bu kız pes etmeye bilmiyordu cidden.

"Eda onları sık sık görmeyeceksin zaten, neden uğraşıyorsun anlamadım."

Eda sessiz kaldı, genç adam fark etmeden sarf ettiği sözlerin sevimsiz anlamını düşününce kızın bozulduğunu anladı. Aslında söylemeyi tasarlamadığı sözleri geri almayı tercih etse de kızın ailesine yaklaşma çabasının tek bir anlamı olabilirdi ve Eda bunu acilen aklından çıkarmalıydı. En iyisi salağa yatmak diye düşündü, hiçbir şey anlamamış gibi yapmak en zararsız seçenekti o an için. İlişkileri tekrar Londra' daki seviyeye düşürmesi ve Eda' nın gelecek hakkında farazi planlar yapmasını engellemesi gerekiyordu. Bu yüzden geri adım atmayacaktı ama kızın kendisinden soğumasını da hiç istemiyordu.

"Canım?"

"Efendim..."

"Akşam işin var mı?"

"Arkadaşlarımla görüşmedim geldiğimden beri, onlarla takılacağım."

"Senin için de iyi olur güzelim özlemişsindir, nerede olacaksınız?"

Eda onu konuşmaya isteksiz bir tonda cevaplıyordu "Bir yere işte, bende bilmiyorum. Seni de davet ederdim ama tarzın değiller, sıkılırsın."

Eda onu davet etmeyerek aklınca öç alıyordu, Gökalp gülümseyerek dudağını ısırdı ve ilgili ir sevgili olarak yapması gerekeni yaptı.

"Erkekler de olacak mı?"

"Olur herhalde, başka planları yoksa tabi"

Gökalp elini koltuğun arkasına dayayıp ensesine baskı yapmasını sağladı, rahatlatıcı bir hareketti.

"Arkadaşların mı hepsi?"

Eda ne diyeceğini bilemez gibi bir an sustuktan sonra kararsız bir ses tonuyla konuştu:

"Arkadaşlarım işte... Grupta başkaları olacak mı bilmiyorum."

"İçim rahat değil, Ankara' yı pek bilmiyorsun. Arkadaşların seni evden alacaklar değil mi?"

"Adresi gönderecekler bana, bulurum herhalde" diye cevap veren Eda' nın şaşkınlığı sesine yansıyordu artık, genç adama olan kızgınlığının yerini merak almıştı. Gökalp' in tavrının şüphelendiği gibi kıskançlık mı yoksa cidden güvensizlik mi olduğunu çözmeye çalışıyordu. Sesine hoşnutsuz bir ton vererek devam etti genç adam

"Bilmediğin bir yerde, tanımadığım erkeklerle tek başına olmandan hoşlanmadım. Ben de gelmeliyim sanırım. Akşam bir görüşmem var, ondan sonra..."

Eda konuşurken gülümsüyordu

"Yapma aşkım, arkadaşım hepsi"

Sehpanın üzerindeki artık soğumuş kahvesini bir yudumda bitiren genç adam küçük oyununa devam etti "Arkadaşların dışında kimsenin olup olmadığını bilmediğini söyledin az önce."

"Biz bize oluruz muhtemelen. Zaten işin varmış, o yorgunlukla bir de bizimkilerin tantanasını çekmek istemezsin inan bana."

Genç adam galibiyetin keyfiyle sırtını esnetti "Sorun olursa beni arayacaksan, gitmene izin veririm."

"Beni şaşırtıyorsun Gökalp, izin vermek falan da ne oluyor? Nerden çıktı bu kıskançlık?" Genç kızın sözleri değilse bile ses tonu keyifli olduğunu gösteriyordu. Sesindeki yumuşama genç adama yeterli geldi, uzatmamaya karar verdi.

"Tamam Eda, arkadaşlarınla aranda kara çalılık yapmayacağım. Ben yanındayken onlarla yeterince ilgilenemezsin"

"Hım... Evet, etrafta sen varken başkasına dikkatimi veremiyorum"

Gökalp saatine baktı, Eda' yla konuşması beklediğinden daha uzun sürmüştü. Hemen çıkmazsa annesiyle randevusuna geç kalacaktı, kıza cevap olarak gülmekle yetindi

"Eda kapatmam lazım, görüşürüz yine."

"Görüşürüz sevgilim"

Telefonun ekranına baktı bir süre, Eda Londra' da iken her şeyin ne kadar kolay olduğunu düşünüyordu. Hem kafasını karıştıracak arkadaşlardan hem de annesinden ayrıyken kızı etkilemesi daha kolay olmuştu. Kız nerdeyse iki ay Türkiye' de kalacaktı ve ince ayarlarla düzene soktuğu ilişkileri şüpheci gözlerin dikkatinden kaçmayacak çatlaklara sahipti. Arkadaş çevresi bir yana özellikle Eda' nın annesi ile tanışmayı hiç istemiyordu ama kız bu konuda da ısrarcıydı. Anne demişken kendisininki aklına geldi ve apar topar şirketten ayrıldı.

Melek Hanımı evden alıp seveceği gibi sevimli bir restorana götürdü ama arabada sessiz duran annesi, sipariş ettikleri yemekleri beklerlerken de gözlerini oğlundan kaçırmaya devam ediyordu. Gökalp bu küskünlüğe son vermeye kararlı bir şekilde lafa girdi.

"Anne, neden böyle yapıyorsun?"

"Ne yapıyorum, oğlum?"

"Böyle işte... Somurtuyorsun."

"Çünkü; sürekli duymaktan hoşlanmadığım şeyler söylüyorsun."

"Seninle bir süredir tartışmadan konuşamaz olduk"

Melek hanım inanamaz gözlerle oğluna baktı "Ve bunun sorumlusu ben miyim?"

"Bana gereğinden fazla yükleniyor olamaz mısın?"

Melek hanım başını olumsuz anlamda sallayarak başka tarafa çevirdi. Gökalp parmaklarını içinden geçirdiği saçlarını geriye taradı

"Dün akşam Eda' nın iyi niyeti olmasa tartışma çıkması işten bile değildi. Normal bir şekilde oğlunun kız arkadaşıyla tanışan anne rolü oynasan mesela..."

Annesinin ateş saçan gözleriyle karşılaşınca bu kadar kötü ne söylediğini düşündü

"Ben oğlumun kız arkadaşıyla tanışmadım, kocamın katilinin kızıyla tanıştım."

Gökalp belki yirminci defa söylediği cümleyi üşenmeden tekrarladı "Kız babasını tanımıyor bile"

Melek hanım da aynı kararlılıkla sözlerini tekrar etti "O zaman sen neden onun peşindesin? O kızın bir suçu yoksa sen..."

Genç adam, Melek Hanımı durdurmak için elini havaya kaldırınca kadın sözlerini tamamlamadan masanın üzerinde kavuşturduğu ellerine dikti gözlerini. Karşısındaki kadının sinirli halini üzgün haline tercih eden Gökalp, sakince konuştu

"Hala aynı yerdeyiz değil mi?"

Kadın buruk bir gülümsemeyle oğluna bakmadan cevap verdi "Gökalp, yaptıklarının benim tarafımdan kabul göreceğine bir an için bile olsa inanmış olmazsın değil mi?"

Servisin gelmesiyle bu can sıkıcı sorunun cevabını erteledi Gökalp, annesi de cevabı biliyordu gerçi sadece oğlunun yaptıklarını kabullenmiyordu ve onun da gerçekleri daha geç olmadan görmesini istiyordu. Garson gidince Gökalp uzanıp annesinin elini tuttu

"Ona zarar vermeyi düşünmüyorum biliyorsun. Benim işim babasıyla."

"Kız sana aşık Gökalp, ona daha fazla zarar veremezsin zaten."

Kadının elini bırakıp arkasına yaslandı, sıkılmaya başlamıştı.

"Bir görüşte nasıl anladın anneciğim"

Annesi onu sevimsiz gözlerle süzdükten sonra cevapladı.

"Ne bunu göremeyecek kadar körüm ne de anlayamayacak kadar aptal..."

Genç adam gülümsedi "Sen öyle diyorsan..."

Melek hanımın yüzündeki ifade soldu ve yeniden hüzün kapladı simasını, sesini kontrol etmeye çalıştığı belli oluyordu ama boğazına oturmuş olan yumrunun izleri fazla netti Gökalp için.

"Babası çok tehlikeli... Babanı aldı, seni de alabilir. Ya durum kontrolünden çıkarsa ve Kenan denen o adam öğrenirse? Kızının hayatındaki adamın sen olduğunu duyduğunda tesadüf deyip sizi rahat mı bırakacak sanıyorsun?"

Gökalp annesinin gözlerine anlayışla baktı, korkuyor ve haklı, acaba babama da benzer uyarılar yaptı mı?

"Kenan' ın bu ilişkiden habersiz olması zaten mümkün değil, şimdiye kadar neden karşıma çıkmadığını bile anlamadım aslında... Ayrıca üzülme, Eda toy bir kız değil. Bende hoşlandığı şeyler var ama bunun adı aşk değil. Senin lüzumsuz sohbetine kadar gelecek veya evlilik gibi konulardan bahsetmemiştik bile."

"Konu gündeme geldi o zaman?"

Genç adam gerginliğini annesine belli etmemeliydi. Neden hayatındaki kadınlarla rol yapmadan konuşamıyordu.

"Sayende... Benim isteksizliğimi öğrenmek de hoşuna gitmedi doğal olarak."

Annesi cevap vermek ağzını açınca tekrar elini kaldırdı "Lütfen yemeğimizi yiyelim, bu akşam eve gelince beni azarlamaya devam edebilirsin."

Annesi dudağını büktü ve sessizce tabağıyla ilgilenmeye başladı, Gökalp' in iştahı ise iyice kaçmıştı. Telefonunun ışığı yanınca ekrana baktı, Eda' den mesaj gelmişti; görmezden gelmeyi tercih etti.

Annesini eve bıraktıktan sonra şirkete döndü ve işten başka bir şeyle ilgilenmemeye çalıştı. Akşam altıya doğru kapısı çalınmadan açıldı ve misafiri, hafif ama sağlam adımlarla içeri girdi. Odasına bu şekilde teklifsizce girebilecek tek bir kişi olacağı için önündeki belgeden başını kaldırmaya gerek duymadı. Gökçe masanın önündeki koltuğa çantasını atar gibi bıraktı ve topuğunu yere vurdu. Gökalp' in kendisine bakmasını sağlamaya çalışıyordu, ancak başarılı olamayınca pes etti "Selam?"

Gökalp sahte bir bıkkınlıkla masadan kalkıp ablasına sarıldı "Bu ne sürpriz"

Ablası yanağına tek bir öpücük kondurup muzip bir şekilde gülümsedi

"Sen sürprizleri seviyorsun ya, ta taaaa!"

"Hım... Otursana abla"

"Yok oturmayayım, seni almaya geldim. İşlerini bitirdiysen eve gidelim hadi."

Gökalp meraklanmıştı, soru soran gözlerle ablasına baktı

"Beni almaya mı geldin? Ne planlıyorsun sen?"

Ablası koltuğa bıraktığı çantayı koluna taktı ve gülümsedi

"Seni eve götürmeyi... Bu kadar şüpheci olma ufaklık, herkes senin gibi oyuncu değil. "

Genç adam yorum yapmadan kıza kısa bir bakış attıktan sonra masasına döndü, sekreterine 'çıktığını ve onunda çıkabileceğini' söyleyip masada duran telefonunu ve anahtarlarını cebine koydu.

Dışarı çıktıklarında garaja doğru hareketlenen Gökalp' in koluna giren Gökçe onu çekiştirdi:

"Arabamla geldim, bak şurada"

"Şoförlüğünü ilerletmişsindir inşallah ablacım, en son sen kullandığında arabam bir hafta servisten çıkamamıştı."

Arabasının anahtarlarını bulmak için çantasını karıştıran ablası cevap verdi

"O senin arabanın başına gelir ancak sevgili kardeşim, yanımda müdahale edip durmasaydın kıymetli arabanın başına o 'kaza' gelmezdi"

Ablasının kapısını açıp binmesi için bekledi

"Hala bilinçli bir kaza olduğunu söylüyorsun ama sana inanmıyorum. Kaza anında yüzünü ben gördüm unutma."

Gökçe karşısında durdu

"Sen o kadar kızgınken arabanı bilerek çarptım diyecek halim yok ya" dedikten sonra arabaya bindi. Kapıyı sertçe kapattı Gökalp:

"Buna inanmıyor olmam senin yararına aslında"

Kendi tarafına bindiğinde araç hareketlendi. Bir süre sessiz kaldılar, Gökalp bu sessizliği tanıyordu. Ablası konuya nasıl gireceğini düşünmekteydi, kaçınılmaz olarak konu dün yaşananlardı. Ancak Gökçe' nin işini kolaylaştırmayacaktı, gerginliğin farkında değilmiş gibi camdan dışarıyı izlemeye başladı, biraz sonra ablası konuya girmeye karar verdi.

"Gökalp?"

"Hıımmm"

"Eda hakkındaki... Kızı tanıdıktan sonra zaten kötü olan fikir acımasız da gelmeye başladı bana"

"Ne o? Tanışmak istememe sebebin nefret değil de sempati duyma korkun muydu yoksa..."

Gökçe ona ters bir şekilde baktıktan sonra tekrar yola baktı "Senin kalbin taşlaşmış"

Gökalp alay etmeyi bırakarak ablasının aklındaki muhtemel konuyu dile getirdi "Sende annem gibi kızın kara sevdaya tutulduğunu sanıyorsun?"

Gökçe şerit değiştirerek arabayı yavaşlattı, kardeşinin aksine gerginken arabayı yavaş kullanmayı tercih ederdi.

"Eda' yı geçelim, olan olmuş zaten. Peki sen? Eda' yı tanıyınca ister istemez hoşlanıyor insan. Kız iyi eğitimli, akıllı, kibar ve gerçekten güzel..."

"Yani?"

"Etkilenmediğine emin misin? Kendi kurduğun tuzağa yakalanıp sonra da o olanları öğrendiğinde üzülmeni istemiyorum"

Ablasına inanmaz gözlerle baktı "Ona karşı romantik hisler beslemiyorum"

"Onu hiç düşünmüyorsun öyle mi?"

"Zorunda kalmadığım sürece hayır..."

Gökçe kısa bir an yan gözle kardeşine baktı "Bugün mesela, gün içinde hiç aklına gelmedi mi yani Gökalp?"

"Geldi tabi abla gelmez mi, son zamanlarda en çok aklımı kurcalayan konu bu çünkü."

"Öyle demek istemedim,"

"Ya ne demek istedin?"

Genç adam kaşlarını çatınca, ablası bıkkın bir şekilde yüzüne baktı ve tekrar yola döndü, cevap vermeye gerek duymamıştı. Genç adam konuyu kapatmak adına "Bir bayana karşı duyacağım 'öyle' hisleri konuşacağım kişi ablam değil sanırım" dedi.

Ablası sinirli bir şekilde ona baktı "Saçmalama Gökalp cinsellikten bahseden kim, aklın nerde senin"

"Of abla... Tamam, haklısın kız güzel, iyi eğitimli ve bazen şirin bile olabiliyor. Ama benim gözümde tek bir anlamı var. Babasına ulaşabileceğim bir yem. Bu iş bittiğinde onunla tüm bağlantımı koparacağım ve bir daha da görüşmeyeceğim."

"Peki ne kadar sürecek bu durum? Biz yeni öğrendik ama siz beş aydır görüşüyormuşsunuz"

"Beş aydır tanışıyoruz, gerçek anlamda görüşmeye başlamamız üç ay kadar oldu"

Gökçe işin peşini bırakmamaya kararlıydı "Seni sevdiğini söyledi mi?"

"Birçok lafın arasında evet söyledi"

"Dediğin kadar yüzeysel bir ilişki ise üç ayda nasıl 'seni seviyorum' dedi"

Gökalp ister istemez kızardı, ablası gözlerini onun gözlerine sabitledi

"Abla, yola bakar mısın? Senin saçmalıkların yüzünden kaza yapacağız"

"Sende bana cevap ver o zaman"

Genç adam gergince dudağını yaladı "Ben ona söyleyince o da karşılık olarak demiş olabilir"

Ablası başını salladı

"Daha fazla duymak istemiyorum"

Konuşmanın gidişatından değilse bile sonuçlanmasından memnun olan Gökalp, bakışlarını arabanın dışında akan hayata çevirdi. Son iki yılda, camdan yansıyan yüzdeki değişimlerin ne kadar belirgin olduğunu bir kez daha görmüş oldu böylece. Eskiden umutla bakan gözlerinin ışığını yitirdiğinin farkındaydı ama elinden gelen bir şey yoktu. Babasıyla sözüm ona dertleştiği o akşamdan beri hayatındaki her şey silinmiş ve tekrar düzenlenmişti sanki.

Gündüzalp Holding; hem kara hem de deniz taşımacılığını birlikte yürüten, Türkiye' nin en büyük taşımacılık şirketi olmaya oynayan, bir şirketti. Ana merkez ve kara taşımacılığının merkezi Ankara' da iken deniz taşımacılığı İstanbul merkezliydi. Gökalp üniversiteden mezun olduktan sonra, babası holdingin deniz taşımacılığı kısmını oğlu için uygun görmüştü, kara taşımacılığı kolu ise ablasına emanetti.İşi gereği Gökalp o dönemde İstanbul' da yaşıyordu, arada sırada Ankara' ya geliyordu.

Hem Mehmet beyin elden iş çekmemesi hem de Gökalp' in işlere ısınma sürecinin uzaması nedeniyle, şirkette boy göstermekten öteye gidemeyen genç adam, çoğu kez İstanbul' a sadece aileden birinin bulunması için gönderildiğini düşünüyordu. Babası, onun tecrübesizliğini öne sürerek işler ile doğrudan ilgilenmesini istemediğini söylerken onu da kırmamaya gayret eder ve 'zamanı gelince ailenin ve şirketin yükü senin omuzlarında olacak zaten oğlum.Okuldan yeni mezunsun, sıkıcı iş hayatına girmeden önce biraz hayattan keyif almaya bak' derdi.

Ankara' da bulunduğu o şubat gecesi arkadaşlarıyla gece eğlencesindeyken annesinden gelen telefonla babasının söz ettiği, onu uzak tutmaya çalıştığı yükün ne olduğunu öğrenmişti.

Babasına ulaşamadığını, telefonunun kapalı olduğunu söylemişti annesi, 'Bir şeyler yap' demişti ağlayarak. Önce annesinin aşırı tepki verdiğini düşünmüş, 'Yapma anne, iş yerinde sıkıntıları var sanırım, yalnız kalmak istemiştir' diyerek annesini teselli etmek istemişti ama kadının sesindeki bir şey içine kurt düşürmüştü onun da.

Telefonu kapattıktan sonra arkadaşlarından ayrılıp babasını bulmak umuduyla şirkete gitmişti, babasını orada bulamayınca korumasını aradı; Kadir, babasının nerede olduğunu bilmesi gereken kişiydi. Adam Mehmet Bey' in şirketten erken çıktığını ve kimseyi yanına almadığını söyleyince panik tıslayan bir yılan gibi damarlarında dolaşmaya başladı. Civardaki barları ve restoranları aramaya başladı, gecenin ilerleyen saatlerinde nihayet babasını bulmuştu. Adam oturmakta olduğu bar sandalyesine yığılmış bir şekilde kollarını dayadığı başını masaya koymuştu, tabiri caizse küp gibi sarhoştu.

Babasının yanına oturan Gökalp bir süre adamın sessizliğine ortak oldu. Mehmet beyin alkolün etkisiyle mahmurlaşmış gözlerine, kendi varlığının vermiş olduğu ayılma emaresini görünce; genç adam babasına sorunun ne olduğunu sordu. Babası hüzünlü gözlerle baktı oğluna, anlatıp anlatmamak konusunda kararsız gibiydi veya fazla içtiği için cümleleri toparlamakta güçlük çekiyordu. Kendisine ilgiyle bakan oğlunun gözlerinde ne gördüyse kelimeler ağzından yavaş ama sakin bir şekilde döküldü.

'Ailemiz tehlikede oğlum...'

Gökalp, Mehmet bey' in sözlerini sarhoş gevezeliği saymayacak kadar babasını tanıyordu. Babasının omzuna elini koydu ve yüzüne doğru eğildi

'Nasıl bir tehlikeden bahsediyorsun?'

Adam masada duran içkiden aldığı koca yudumu hoş olmayan bir şey gibi yüzünü buruşturarak yuttu. Genç adam dayanamadı

'Daha açık konuşsan belki yardım edebilirim baba, ne oldu?'

Babası Gökalp'in yüzüne baktı uzun süre, sonra da bir karar vermiş gibi sandalyede doğrularak oğluna doğrudan baktı.

'Artık büyüdün ve bir erkek oldun Gökalp, bir adamın ailesi için gerekirse neler yapabileceğini anlayabilecek yaşa geldin'

Konunun gidişatı hiç hoşuna gitmedi Gökalp' in, belli ki duyacağı şeylerden hoşlanmayacaktı ama sesini çıkarmadan başını sallamakla yetindi. Babası için bu onay yeterliydi:

'Şirketimizin ilk kuruluşu kara nakliyatı konusundaydı biliyorsun oğlum, ardından deniz nakliyatı ile genişlememiz oldukça hızlandı ve iki katı büyüklüğe ulaştık nerdeyse. Bu büyümede çok temiz olduğumuzu ve alnımızın tamamen ak olduğunu sana söylemek isterdim ama maalesef durum böyle değil. Bazı kişilerle yasal olamayan işler yaptık... Yapıyoruz.'

Babasının omzundaki kolunu çekti Gökalp, babası bu uzaklaşmadan rahatsız olsa da bir şey demedi ve konuşmaya devam etti

'Bu işlerde bizim rolümüz kaçak malları yurt dışına çıkarmak, gemi yoluyla. Sana bunları zaten anlatacaktım, çünkü şirketin devamında yani benden sonra senden aynı görevi üstlenmen beklenecek.'

Gökalp babasının lafını kesti

'Nasıl yaparım böyle bir şeyi, başka bir yol bulmalı ve bu işlerden sıyrılmalıyız'

'Oğlum biz bunun bir parçasıyız'

Gökalp babasının yarım bıraktığı kadehinin kalanını bir dikişte içti. Öksürmemek veya öğürmemek için kendini zor tuttu, içkiyle arası hiç iyi olmamıştı zaten.

'Anladığım kadarıyla her şey yolundaymış, peki ne oldu? Neden tehlikedeyiz?'

'Son sevkiyatta malların bir kısmı kayboldu, teslimat eksik olunca hem alıcı hem de gönderici ile başımız belaya girdi'

Babası bir süre sessiz kalınca Gökalp 'devam et' demek istedi ama buna gerek yoktu, babası hazır olunca konuşacaktı zaten.

'Gönderici kendisine yapılan ödemenin artanını fazlasıyla alıcıya yaptı ama güvenilirliğini kaybetti, artık gönderdiği mallar daha sıkı denetimle teslim alınacak.'

'Ne güveni baba, adamlar kaçakçı.'

'Evet öyleler ve tehlikeli insanlar..."

Mehmet Bey gözlerine hücum eden yaşları kovalamak ister gibi elinin tersini sertçe gözlerine bastırdı. Babasının bu hareketi Gökalp' e çocukça geldi, genç adamın içinde bir yerlerde bazı şeyler yıkıldı. Baba-oğul arasındaki ilişki çok sıcak veya arkadaşçı olamamıştı hiçbir zaman, ama babasını sever ve saygı duyardı. Çocuklarına karşı daha çok korumacı bir rol üstlenmişti. Mehmet bey, genelde bir sorun çıktığında çözümü için yanlarında olurdu.

Babası dalgın bir şekilde daha çok kendi kendine konuşur gibi fısıldadı: 'Ben o adamlar gibi eli kanlı değilim...'

Gökalp babasının ona komik gelen tesellisine karşılık adamı terslememek onu omuzlarından tutup yaptığını söylediği saçmalıkları için hesap sormamak için kendini zor tuttu. Mehmet bey ise kendi düşünceleri içinde kaybolmuş gibiydi, avuçlarını gözlerine bastıran adam titreyen elini sabitlemek ister gibi parmaklarını alnına kapattı. Genç adam, babasının kendisini toplaması için elindeki en güçlü kozu kullanması gerektiğinin düşündü, aksi halde adam küçük bir çocuk gibi ağlamak üzereydi sanki.

'Kendini toplamalısın baba. Annemi düşün, ablamı... Bu şekilde kendini bırakmanın kimseye faydası olmaz. Onlar için güçlü olmalısın.'

Mehmet Bey başını salladı 'Melek... Yüzüne nasıl bakarım." diye kendi kendine söylendi, biraz sonra ellerinin arasında tuttuğu başını bırakıp tekrar oğluna döndü:

'Neyse sadede geleyim, gönderici Kenan diye biri, ona zararını ödemem karşılığında hayatımı bağışlamasını teklif ettim, çünkü adamla daha önce de pek çok iş yaptık ve aynı durum maalesef bundan önceki sevkiyatlardan birinde yine yaşandı. Benim onu dolandırdığımı sanıyor, hatta otoritesini hiçe sayıp mallarına el koyduğumu. Bunu bana kendisi, bizzat söyledi oğlum. Teklifime karşılık olumlu cevabını almadan eve gitmem mümkün değil, eğer cezayı hayatıma keserse beni evime gelmelerini istemem, özellikle annen ve ablan oradayken. Onlara da zarar verebilirler.'

Gökalp annesini arayıp evden ayrılmalarını söylemeyi düşündü, adamlar babasını aramaya başlamış olabilirlerdi. Telefonunu davrandığını gören babası elini tuttu,

'Evde olmadığımı bilirler Gökalp, şu an için tehlike yok.' Gökalp babasının saflığına inanamadı

'Seni aramak yerine kendiliğinden gelmeni sağlamaya karar verirlerse ne olacak peki baba? Bunu hiç düşündün mü?'

Babasının yüzü beyazladı bir anda, cebinden çıkardığı paraya bakmadan bara bırakarak dışarı çıkmak için hareketlendi. Gökalp' in kullandığı araba ile eve vardıklarında her şey o kadar aynı görünüyordu ki genç adam az önce konuşulanları hayal ürünü zannedebilirdi. Onları kapının önünde karşılayan Melek hanım, olayın vahametinin farkında değildi; sadece kocasının iyi olduğunu görmenin verdiği sevinçle karşıladı ikisini.

Ertesi gün baba-oğul şirkete beraber gittiler ve sancılı bir bekleyişin ardından gelen telefon ile babası rahat bir nefes aldı, ödeme kabul edilmişti. Gökalp bankaya talimatı bizzat verdi ve ödemenin yapıldığına emin oldu. Yüklenen malların çalınmasında ise babasının adamlarının parmağı olduğu belliydi, bu adamı veya adamları bulup şirketten uzaklaştırmazsa bir daha ki sefer bu kadar şanslı olmayabilirlerdi. Babasına bu düşüncesini açtığında babasının sesi titredi

'Oğlum teşekkür ederim... Başkası olsa şimdiye kadar evdekileri alıp beni kendi derdimle baş başa bırakırdı. Sen yanımdayken daha güçlüyüm...'

Gökalp babasının bu kırılgan haline alışmasının mümkün olmadığını can sıkıntısıyla fark etti. Adama ne tepki vereceğini bilemedi sarılsa mıydı yoksa gülümsese miydi? Bu tür konuşmaları yapmakta hiçbir zaman iyi olmamıştı, özellikle bu kadar gerginken. Babasının omzuna elini koyup oturması için adamı koltuğa yönlendirdi.

'Tamam baba, rahatla. Önümüzdeki soruna odaklanalım. Bana o gün sevkiyatta görevli olan herkesin listesini verirsen yarın İstanbul' a gidip bu işi çözmek için çalışmalara başlarım. Bu konuları da sonrasında konuşuruz.'

Günün geri kalanında Mehmet Bey, Gökalp' in işler ve bağlantılar hakkındaki sorularını yanıtladı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar sorgulayan oğluna bıkmadan açıklamalarda bulundu. Gökalp' in anladığı kadarıyla bu işleri bırakmak oldukça zordu, özellikle taşımacılık işine devam ettikleri takdirde. Olayda parmağı olan adamı bulduktan sonra babasını farklı bir iş koluna geçmesi için ikna etmeye karar verdi.

İstanbul' daki araştırmalarından belirgin bir sonuç alamadı genç adam, babasının verdiği isimler gayet temiz görünüyordu. Sorgularında bir ipucu yakalayamayan Gökalp, sorunu adamların hepsini işin dışında bırakmaya karar vererek çözdü. Babası yeni bir ekip oluşturmalıydı.

Bu olayın üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti, Mehmet Bey oğlunun işleri idare etmeye başlamasından hoşnuttu. Gökalp şirketi kaçakçılık işinden uzak tutuyordu, babası da oğlunun kararına saygı göstermekle birlikte işkolu değiştirme konusunda kararsız durumdaydı. Servetlerini kaybetme tehlikesi vardı işin ucunda.

Güneşli bir nisan sabahında, uçakla Ankara' dan İstanbul' a gelen Mehmet Bey hiç dinlenmeden şirkete gelmiş ve Gökalp' i de acilen şirkete çağırmıştı. Mehmet Bey odasında oğlunu gergin bir şekilde selamladı, karşılıklı koltuklara oturduklarında fazla uzatmadan lafa girdi babası:

'Bu gece Kenan Beyin mallarının yüklemesi var biliyorsun'

'Biliyorum ve orada olmalıydım, beni neden çağırdın?'

'Yüklemede bulunmak istiyorum'

'Tabi gelebilirsin baba, neden sorun yapacağımı düşündün? Doğrudan depoya da gelebilirdin'

Babası arkasına yaslandı, ellerini önünde kavuşturdu. Genç adam, Mehmet Bey'in sözlerinden hoşlanmayacağını fark etti canı sıkılarak.

'Bu seferki kirli iş oğlum. Uyuşturucu madde; biliyorum ne diyeceğini ve hayır bu işe girmiyoruz. Son olaydan beri Kenan Bey' le iş yapmıyoruz zaten, mallarının taşınması için teklif getirdiğinde bir kısmının yasal olmayacağını belirtti. Uyuşturucunun ülkeden çıkarılması gerekiyormuş acilen. Bu işte yakalanma ihtimali yüksek olabilir, bizi harcanabilir görüyor büyük ihtimalle.'

Gökalp ayağa kalktı, odayı adımlamaya başladı.

'Malları neden biz taşıyoruz, başka birini bulsun'

'Gökalp, önceki olayları biliyorsun, adama 'evet' dedim bir kere, şimdi arayıp vazgeçtim diyemem'

'Seni anlamıyorum baba, kabul ederken aklın neredeydi'

'Parası oldukça yüklü, elimizi oldukça rahatlatacak bir meblağ. Şirket büyümeli oğlum, bu şekilde sıçramalara ihtiyacımız var."

Genç adam babasına baktı bir süre, onu kaçakçılıktan vazgeçirme ihtimalinin olmadığını çok net gördü yüzünde. Babası kolay paraya alışmıştı ve bugün değilse bile başka bir gün yine yapacaktı. 

'Yükleme işini taş koymamam için böyle apar topar geldin değil mi?'

'Geceki yüklemede bulunmanı istemiyorum, baskın olursa ben her şeyi kendi üzerime alacağım. Senin adının buna karışmasını istemiyorum.'

'Bu konuşmadan sonra bende orada bulunmayı tercih etmem doğrusu. Gemilerimize uyuşturucu yüklendiğini görmek istemiyorum.'

'Bunun diğer mallardan farkı yok Gökalp'

Babasına 'boş ver' anlamında elini salladı 'Neyse ne baba, sen iyi olacaksın değil mi?'

'İlk defa yüklemede bulunuşum değil; sen evine, gezmeye, içmeye ve sonra da uyumaya git. Dert etme'

Gökalp, şirketten çıkıp sıkışan kalbinin ne istediğini sorguladığında Babasının sadece son dediği aklına yattı ve oteline uyumaya gitti. Beş gün sonra şirketin önündeki kaldırımda babasının cansız bedeni kollarının arasında yatarken camlaşmış gözlerine takılı kalan gözlerini başka bir yere çeviremiyordu. Siren sesleri ve bağırışlar kulağına doluyor ama ona bir anlam ifade etmiyordu, aklında hep aynı soru dönüyordu 'sevkiyatta sorun mu oldu baba? Benden sakladın mı?'

Babasının cinayetini düşündüğünde eskisi gibi içini nefret kaplamıyordu artık. Geçen zaman içinde acısının ateşi küllenmiş, için için yanmaktaydı, daha soğukkanlı bakabiliyordu. Olayın ardından ilk düşüncesi bunu yapanlara hesap sormak hatta onlara babasıyla aynı akibeti yaşatmak olmuştu. Adına kan davası, intikam alma veya hesaplaşma denilsin fark etmezdi onun için, sadece onlara bu yapanların yanına kalmasını istemiyordu.

Mehmet beyin ölmeden önce korumalığını yapan Kadir' in adamlarına yaptırdığı araştırma neticesinde, cinayette Kenan' ın parmağı olduğu belli olmuştu. Gökalp cinayetin emrini veren kişinin Kenan olduğunu öğrendiği sıralarda; adam, cenazeden sonra evlerine gelerek annesi ve ablasına taziyelerini sunacak kadar yüzsüzdü. Sonrasında sırra kadem basan adam, işlerini tamamen görünmez bir şekilde yürütmeye başlamıştı.

Ellerini sıkıca yumruk yaptığını, avcuna baskı yapan tırnaklarının acısı ile anladı Gökalp, zorlanarak yumruğunu gevşetti. Kötü anılar su yüzüne çıktıkça kalbindeki karanlık ruhuna taşıyor, bu kadar zaman hala babasının katiline yaklaşamamış olduğu gerçeğini içine sindiremiyordu.

Babalarının ölümü üzerine Gökalp babasının işlerinin karanlık tarafı hakkında üstünkörü de olsa biraz bilgi vermişti ablasına, bir şekilde kulağına gideceğine ondan öğrenmesi daha iyiydi. Kız duyduklarından memnun olmamış ama babasının acısı nedeniyle fazla da sorgulamamıştı. Sonrasında da olaya aklıselim bir şekilde yaklaşan Gökçe, Gökalp ile konuşmuş; yapmaları gereken şeyler hakkında net bir sonuca varamamışlardı. Ablası taşımacılık işini bırakma konusuna kesin olmasa da olumsuz yanıt vermişti. Ablası, işlerin Mehmet beyin bağlantıları nedeniyle bu hale geldiğini, ikisi de kararlı olursa kaçakçılık işine bulaşmadan şirketin devam edebileceğine inanıyordu. Ailesinin tam desteği olmadan kendi başına böyle bir değişim yapmayı düşünmeyen genç adam bir süre işlerin seyrini yavaşlattı. Mehmet beyin ölümünün üzerine zaten polis aileyi izlemeye almıştı, bu nedenle kimse onlarla illegal işler yapmak için bir girişimde bulunmuyordu.

Kenan' a ulaşma çabaları sonuçsuz kaldıkça Gökalp farklı bir yol denemesi gerektiğini düşünmeye başladı. Babasının ölümü ile şirketin iş sahasını değiştirmesinin Kenan'ın dikkatini çekeceğini; hatta adama, ölüm emrini onun verdiğinin farkına olduğunu ifşa edeceğini düşünüyordu. İntikam için bu işe bir süre daha devam etmeye karar verdi, eskisi gibi illegal sevkiyat yapmıyorlar ama bağlantılarını tamamen koparmıyorlardı.

Araba eve yaklaşmıştı ama genç adamın ruh hali içler acısıydı, bu halde annesiyle yüzleşmek istemiyordu. Kadına karşı Eda' yı savunmaktan yorulmuştu zaten, birde kendi pişmanlıklarını onun gözlerinde görmeyi istemiyordu. Yan gözle Gökçe' ye baktı, o da kaşlarını çatmış yola bakıyordu. Aklından benzer düşünceler geçtiği belliydi.

Eve geldiklerinde anneleri salonda bekliyordu onları, kadın biraz daha sakin görünüyordu. Kavga etmek istemediği onun da her halinden belliydi, oğluna Eda konusu ile ilgili sadece "Babanın hatalarını tekrarlama, hırsların için hem kendini hem de bizi mahvetme" demekle yetindi. Genç adam ona itiraz etmeyi 'kendisinde babasının para hırsının olmadığını' söylemek istiyordu ama tartışmaya başlamamak adına sessiz kaldı.

Akşamın ilerleyen saatlerinde Gökalp izin isteyerek odasına geçti. Odaya girdiğinde telefonunun hala sessizde olduğu aklına geldi ve kontrol etti. Eda' den gelen iki çağrı vardı. Saate baktı, on biri biraz geçiyordu, kız arayalı fazla olmamıştı. Eda eve gitmiş, pembe pijamalarını giymiş ve gece kulübünde yaptıklarını anlatmak için onu aramış olmalıydı. Kızın gevezeliğini çekecek halde olmadığından kızı aramak yerine 'İyi geceler canım' diye mesaj gönderdikten sonra duş almaya banyoya gitti. Odaya döndüğünde onu çalan telefon zili karşıladı, ekranda Eda' nın adı yanıp sönüyordu.

"Efendim."

"Selam canım, ne yapıyorsun?"

"Evdeyim, banyo yaptım. Sen neredesin? Müzik sesi geliyor arkadan"

Kızdan sesli bir iç çekiş ve kıkırdama yükseldi, Gökalp burnunu kırıştırdı sarhoş olmuş, sandığının aksine Eda hala kulüpte olmalıydı. Genç kız, sorusuna cevap vermek yerinde yanındaki birine bir şeyler söylüyordu, konuşmalarını anlamıyordu genç adam ama kızın sesi uykulu gibi bitkindi.

"Eda iyi misin sen? Gelip alayım mı seni?"

"Neden alacaksın aşkım, eğlence devam ediyor"

Gökalp ne diyeceğini bilemedi, Eda için endişelenmesi mantıksızdı aslında. Gruplarında içki içmemiş birileri vardı mutlaka; arkadaşlar içmeye gittiklerinde birileri mutlaka sarhoş olur, bazıları da onları kontrol etmek için içkiden uzak dururdu.

"Güzelim, ne kadar içtin sen?"

Eda seslice soludu telefona, yanındakine bir şeyler söyledi ve ikili kıkırdamaya başladı. Gökalp' in kaşları çatıldı, burada durmuş belinde havlu iki sarhoşa eğlence oluyordu. Öfkesini geriye atarak sakince konuştu.

"Eda neredesiniz? Arkadaşların yanında değil mi?"

"Evet yanımdalar, hatta Sevda' ya az önce bana 'güzelim' demenden çok hoşlandığımı söyledim."

Deyip güldü ama kızın bu sürekli gülmeleri genç adamın sinirini bozmaya başlamıştı. Alay mı ediyor? Saçlarında dolaştırdı elini, sakin ol, sadece çok içmiş.

"Sana iyi geceler öpücüğü vermek istiyorum Gökalp"

"Telefonda mı?"

Genç kız, muhtemelen, telefonun ucuna bastırdığı dudaklarıyla ıslak bir öpücük gönderdikten sonra arka arkaya birkaç kez daha telefonu öptükten sonra tekrar konuştu.

"İşte böyle, artık uyuyabilirsin"

Genç adam gülümserken saçlarında elini dolaştırdı, kızın telefondaki garip davranışını gözünde canlandırabiliyordu. Eda' yı evine kendisinin götürmesi daha iyi olacaktı herhalde.

"Öpücüğünü evine bıraktığımda verirsin tamam mı? Bana kulübün adını ver hadi"

"Bunu bana daha önce sorman gerekiyordu sevgilim, ama sen beni gün boyu aramadın"

"Çok yoğun bir gündü Eda"

Eda ona cevap vermedi. Aslında kızı gerçekten hiç aramamıştı ve ilgili bir sevgili böyle davranmazdı. İsteksizde olsa yelkenleri suya indirdi 

"Üzgünüm, haklısın"

Genç kız bir süre düşündü, sonra gönülsüzce mekanın adını Gökalp' e verdi. Gökalp aceleyle hazırlanıp evden çıkarken içinden neden gidiyorsun ki kocaman kız, hareketlerinin sonuçlarını bilebilecek olgunlukta diye geçirse de orda olmasının ve kızı sağ salim evine ulaştırmasının erkek arkadaşlık görevi olduğunu kendine hatırlatıyordu. Aksini yapar ve 'iyi geceler' deyip telefonu kapatıp uyursa sabah Eda ile arasında aşılmaz bir duvar bulabilirdi.

Bara vardığında Eda' yı kapıda bir kızla beklerken gördü, ikisi de tamamen sarhoştu. Birbirlerine yaslanmış, etraftaki normal şeylere katılarak gülen kızların yanına arabayı yanaştırınca, kızlar onun davetini beklemeden arabaya bindiler. Genç adam, onların bu halde nasıl yanlış arabaya binmediklerini anlamadı, barın önünde duran herhangi bir araç olması yeterli gibi görünüyordu kızlar için. İkiliden yükselerek arabaya dolan içki kokusundan kurtulmak için camları açtı.

"Camı kapatıp klimayı açsana canım, çok sıcak" diyen Eda' ya baktı.

"Açık hava size iyi gelecek Eda, ayılmanıza yardım eder."

Eda yerine arkadaşı konuştu "Sen gelene kadar dışarda beklememizin sebebi oydu ama pek faydası olmadı"

"Bu açılmış haliniz demeyin bana"

Diğer kız Eda' ya bir şey fısıldayınca Eda utangaç bir yüzle gülümsedi, dikiz aynasından onlara bakan Gökalp kızların bu halinden iyice sıkılmaya başladığını fark etti. Diğerinin verdiği adrese vardıklarında en azından Eda ve arkadaşının yersiz gülmeleri azalmıştı. Evin önünde arabadan indiler ve Eda ayakta durmak için Gökalp' in koluna girdi.

"Ne aptalım sizi tanıştırmadım değil mi? Gökalp bu güzel kız, arkadaşım Gülse"

Kızın uzattığı eli sıktı, kız elini yavaşça çekerken genç adama çapkın bir gülümseme gönderdi. Kızın davranışını sarhoş rehavetine yorduğu için üzerinde durmadı.

"Tüm gece ağzından düşürmedi seni, ama az bile söylemiş"

"Teşekkür ederim,bende tanıştığına memnun oldum"

Gülse bir şey demeden bakmaya devam edince, genç adam veda cümlesini söyledi 

"Sen eve girene kadar bekleriz."

"Böyle tanışmamız iyi olmadı Gökalp, bir gün birlikte yemek yiyelim. Eda sen ayarla olur mu?"

Eda hızlıca başını salladı "Tabi ki, sen bana bırak"

Gülse, arkadaşına sarıldı ve evine doğru yönelmeden önce Gökalp' e kısa ama manidar bir bakış attı. Genç adam kızdan hiç hoşlanmamıştı, yüz bulsa Eda' nın yanında asılacaktı Gökalp' e, Eda ise dünyadan habersiz el sallıyordu kıza. Yakın arkadaşlarının sevgililerine göz diken kızların aç gözlülüğünü anlamak mümkün değildi Gökalp için. Hele Eda gibi zeki bir kızın neden böyle biriyle arkadaşlık ediyor olduğu anlaması daha da zordu.  Arabaya döndüklerinde genç kız ön tarafa yöneldi.

"Arka koltuğa geç ve uzan Eda"

"Yatmak istemiyorum"

"Uyursan iyi olur yolumuz uzun, arkadaşının evi çok ters seninkine."

Eda onun dinlemek yerine, ön kapıyı açıp içeri girdi, Gökalp de kıza dadılık yapmaktan bıkmış bir şekilde arabaya bindi. Eda' nın uykulu hali dağılmıştı, temiz hava iyi gelmişti gerçekten, hala sarhoş olsa da yürürken devrilecek gibi değildi artık. Arabayı sürerken kızın kendisini süzdüğünü fark etti, kıza bakmaksızın homurdandı.

"Ne var Eda?"

Kız cevap vermeyince ona baktı, kızın bakışları üzerine kilitlenmişti, yüzünde belli belirsiz tebessüm vardı. Eda' yı daha iyi görmek için arabanın ışığını açtı,

"Kötü mü hissediyorsun?"

Eda' nin gülümsemesi genişledi, viteste bulunan elinin üzerine elini koydu.

"Seni özlemişim Gökalp, iyi ki beni almaya geldin"

Gökalp vitesi yükselterek arabaya hız verdi,

"Beni getirtmek için bu kadar içmene gerek yoktu, gelmemi istemen yeterliydi"

"Tüm gün seni düşündüm biliyor musun?"

"Bende, hadi kapat gözlerini."

Eda bu sefer uyum gösterdi ve arkasına yaslandı, yüzünü pencereden dışarı bakacak şekilde çevirdi. Kızın yüzünü görmüyordu ama sessizliğinden uyuduğu anlamını çıkardı. Eve yaklaştıklarında kız sessizliği bozdu:

"Seni sıkıyor muyum Gökalp?"

Kızın sandığı kadar sarhoş olmadığını düşünmeye başladı. Eda ondaki gerginliği doğru yorumlayacak kadar kendindeydi. Genç kız hala dışarıya bakıyordu, ifadesini görememek işine gelmedi Gökalp' in. Eve nerdeyse on dakika yürüme mesafesindeydiler, arabayı durdurdu ve kıza döndü

"Hadi yürüyelim biraz"

Eda nedenini sorgulamadı, kapıyı açıp dışarı çıktı. Gökalp de ona katıldı, kızın yanında yürürken diyeceklerini toparlamaya çalışıyordu. Her şeyin mükemmel olduğuna ikna etmeliydi Eda' yı. Kızın omzuna kolunu sardı ve kendine doğru çekti, şimdi gayet yakın yürüyorlardı. Eda da kendisi gibi kaskatı durmasaydı dışardan bakan biri sevgili olduklarını bile zannedebilirdi. Kolunu biraz daha sıkılaştıran Gökalp Eda' yı göğsüne doğru yasladı.

"Seni sıkıyor muyum güzelim?"

Eda gerginliğinden kurtulup gülümsedi ve göğsüne olan temasını artırdı.

"Evet ama iyi hissettiriyor"

Kızı durdurup omuzlarına ellerini dayadı, yere bakan Eda' nın yüzüne doğru yaklaştırdı yüzünü.

"Senin beni kendine yakın tutma isteğin de bana kendimi iyi hissettiriyor Eda,

Genç kız yavaşça yüzünü kaldırdı ve gözlerinin içine baktı, gözlerindeki bakış Gökalp' in sözlerinin yansımasını yüzünde görmeye çalıştığını anlatıyordu. Kızın aradığını bulup bulamayacağını bilmiyordu ama kendini ele vermek uğruna geri adım atmadı ve kızın gözlerine baktı doğrudan. Ondan şu an uzaklaşması uygun olmazdı. Eda onun gözlerinden kaçırdığı bakışlarını yüzünün geri kalanında dolaştırdı; çenesinde, burnunda, gözlerinde, elmacık kemiklerinde... Hepsinde gezdirdi gözlerini en son dudaklarında takıldı bakışları.

"Gökalp?"

"Hım..."

"Sanırım bu aşamada beni öpmen gerekiyor"

Gökalp kızın gözlerine bakmaktaydı hala, eliyle kızın çenesini yumuşakça kavradı, başparmağını kızın dudağına doğru yükseltti. Eda başını hafifçe eğerek dokunuşu sürtünmeye çevirdi, yaramaz kedi diye düşündü içinden, gülümseyerek.

Onu öpmek istiyor muydu? Bir erkek olarak kendisine böyle bakan bir kızı öpmeyi arzulamaması mümkün değildi. Daha önce de öpmüştü kızı nasılsa; ancak şu an öperse ikisi içinde farklı olacak gibi geliyordu Gökalp' e. Sakin ve rayında ilerleyen ilişkilerine ne olmuştu birden anlamıyordu, kontrolden çıkmaya yaklaştığı bir an bile olmamıştı ama şu an kızı gerçekten öpmek istiyordu ve bu da öpmemesi için yeterli bir nedendi. Kendini frenlemek veya işleri akışına bırakmak arasında kararsızca kızın gözlerine baka kalmıştı.

Onun bu çekinir halinden sıkılan Eda, Gökalp' in yaklaşmasını beklemeden aradaki aniden mesafeyi kapattı. Sertçe bastırdığı dudaklarıyla sabırsızca öpmeye başladı genç adamı. Bir an afallayan Gökalp öpücüğe cevap vermekte geç kalınca başladığı gibi aniden bitti öpüşmeleri. Kızın yüzü hayal kırıklığıyla dağılmışken Gökalp ise şaşkındı, elini kaldırıp kıza uzandı ama Eda dokunuşundan kaçtı. Çabuk davranmalıydı, kıza tekrar uzandı ve kolundan yakalayıp kendine çekti, dudakları bir kez daha birleşti.

Bu sefer öpücüğün kontrolü Gökalp' teydi, kız sadece kabul ediyordu, kızın bu tavrı hala kırgın olduğunu gösteriyordu. Kızın beline indirdiği avcunu sıkıştırınca Eda ani bir nefes aldı, elleri Gökalp' in omuzlarından sırtına doğru ilerledi. Şimdi vücutları tamamen birleşmişti. Kız kalçasını öne doğru itip Gökalp' e sürtündü ve aldığı tepki hoşuna gitmiş gibi gülümseme yayıldı dudaklarına. Gökalp diliyle Eda' nın dudağının okşadığında kızın gülümsemesi kesildi. Ellerini genç adamın ensesinde birleştirdi ve saçlarında dolaştırdı. Kız içkinin de etkisiyle normalde olduğundan daha rahattı ve daha fazlasını istiyordu Dudakları aralandı Eda' nın ve Gökalp artık durmaları gerektiğine karar verdi, küçük dokunuşlara çevirdiği öpücüğe son verdi.

Sakinleşene kadar kızın yüzüne bakmak istemiyordu, kollarını sardı ve göğsüne hapsetti kızı. Eda da Gökalp' in beline indirdiği kollarıyla sarıldı ona. Kızı kollarını gevşetince çekilmesine izin verdi. Kızın yüzünde az önceki öpüşmenin tüm izlerini görmek mümkündü. Çenesinde hafif uzamış sakalının sürtünmesi sonucu oluşan kızarıklık ve gözlerinde hala tutku vardı.

Gökalp kızı evine bırakmak istiyordu artık, aklı az önceki öpücük tarafından istila edilmişken yalnız kalıp kendini dinlemeye ihtiyacı vardı. Havanın sıcaklığına rağmen üşümüş gibi hissediyordu, kollarını kendine doğru doladı. Havada elektrik akımı vardı sanki, kızın dokunuşlarını hala hissediyordu. Ortamın acilen normalleşmesi gerekiyordu, gereksiz de olsa espri yapmak zorunda hissetti kendini

"Bu kadar içmişken seni kullanmış mı oldum, sence?"

Eda da bu seferkinin ikisi için alışılmışın dışında olduğunun bilincinde olmalı ki ne diyeceğini bilemez gibi ona bir an baktıktan sonra gülümsedi.

"Sanırım ben sarhoşluğumdan cesaret alarak senin üzerine atladım"

Konuşmamak için kıza yaklaşıp kolunu tekrar omzuna sardı Gökalp, beş dakika önceki gibi. Eve doğru yöneldiler. Hareketlerine yansıyan durgunluğun, Eda' ya yakınlıktan hoşlanmadığını düşündürmesini istemeyen genç adam, kızın kulağına doğru boğuk bir sesle fısıldadı; kızlar bundan hoşlanırlardı

"Seni daha sık içirmeliyiz o zaman"

Eda cevap olarak yanağına bir öpücük kondurdu. Bu iyiydi, utanmıştı kız. Tanıdığı Eda buydu işte. Evin önünde kıza sarıldı ve dudağının kenarına bir öpücükle iyi geceler diledi Gökalp, Eda gülümsedi 'iyi geceler' diye fısıldayıp eve girdi.

Arabasına geri döndü, direksiyona dayadığı ellerine alnını koydu ve gözlerini kapattı. Eda ile ilişkileri çıkmaza girmeye başlamıştı, ilk başta kurguladıklarının hiçbiri olmamış; zaten alt yapısı zayıf olan planı, kız ile zorunlu bir ilişki yaşamasına neden olmaktan başka bir işe yaramamıştı.

Kızın varlığını Kenan' ı araştırması için yönlendirdiği adamları sayesinde öğrendiğinde önce ilgilenmemişti. Sonrasında Kenan' ın işlerinde ne kadar sağlamcı olduğunu anladı. Ne babasının katili olduğuna dair kanıtları ne de kaçakçı olarak bir açığını yakalayamamıştı. Eda' yı planlarının içine dahil etme sebebi, başka bir çıkar yol bulamamasıydı. Bu arada babasının katili yakalanmış ve cinayeti kişisel anlaşmazlık yüzünden işlediğini söylemişti. Adamı araştırdıklarında bir süre Kenan adına kirli işlerde çalıştığını, bazen de mal teslimatı sırasında işin içinde bulunduğunu öğrenmişti. Kenan adam ile bağlantısını uzun zaman önce kesmiş olsa da katilin bu adam olması Gökalp için yeterliydi. Bunu polise anlatamazdı, sadece kendisi için kanıt oluşturmaktaydı.

Genç kızı Kenan' a ulaşmak için kullanmaya karar verdiğinde, Eda ile Kenan' ın çok az görüştüklerini sanıyordu ama ilişkileri sırasında kızın ağzını aramış ve babasını hiç tanımadığını, adamı ölü olarak bildiğini öğrenmişti. Babasına ulaşmak için kızını kullanma fikri sekteye uğramıştı ama planının işleyişini bozmadan devam ettirmişti. Eda farkında değildi ama Kenan kızına karşı tamamen kayıtsız değildi, bazı masraflarını dahi üstlenmişti. Anne-baba olarak neden bu yolu tercih ettiler bilmiyordu, zaten umurunda da değildi ama kızın Kenan için önemli olduğu bir gerçekti. Kenan' ın kızının ilişkisini onaylamayacağını ve kendisiyle bir şekilde iletişime geçeceğini, en azından yerini belli edeceğini umuyordu ama maalesef bu süre zarfında Kenan'dan da herhangi bir girişim olmamıştı. Kızıyla ilişkisini hala öğrenmemiş olması mümkün değildi halbuki. Bir şekilde Kenan açığa çıktığında ikisinin ayrılmasını emredecekti ve bunu Eda' nın hoş görmeyeceği aşikardı. Onların arasındaki bu anlaşmazlık Gökalp' in planına ortam bile hazırlayabilirdi.

Kenan'ın eksiklerini bulmakta yetersiz kaldığını anlayan Gökalp planını değiştirerek Londra' ya gitmişti. Başlangıçta sadece Kenan' a dair bir bağlantı yakalamayı amaçladığı için kızını izlettiriyordu. Adamlarının verdiği raporlara bakılırsa Eda' nın oldukça sakin bir hayatı vardı. Genç kız, Finans alanında master yaparken artan zamanlarında ise hocasına yardımcı oluyordu. Eda' nın bu göze batmayan, naif hali dış görünüşüne de yansımıştı. Kızın uzun kestane rengi saçları, beyaz teni, siyah kirpiklerle çevrelenmiş iri açık kahverengi gözleri vardı. Eda' yı ilk gördüğünde Tipik bir Türk kızı diye geçirmişti aklından.

Boşa geçen birkaç günün sonunda Gökalp, daha görünür bir hamle yapması gerektiğine karar verip Eda ile tanışmaya karar verdi. Öğrendiğine göre hocası Eda' dan bir araştırma için Türk şirketleri hakkında veri toplamasını istemişti. Bu fırsatı değerlendirmeye karar verdi Gökalp, kendisi de Türk' tü ve iş adamıydı değil mi? Bu tanışma sadece onun işine yaramakla kalmazdı belki de...

Hiç yorum yok:

Seri Hikayelerin Düzeni

TUTSAK SERİSİ 1. Kitap    Tutsak 2. Kitap    Anahtar 3. Kitap    Dünya 4.Kitap    Cehennem Hikayelerin dizilişi bu şekildedir. Diğer ...