Arabanın
arka koltuğunda oturan genç adam, yanındaki sessiz kıza göz attı, sonrada onun
avucunda kaybolmuş küçük ele. Gergin bir ifadeyle, arabanın penceresinden
dışarı bakan kızın dikkati oldukça dağınık görünüyordu. Elini çekmek istedi,
kızın elleri terlemişti ve delikanlıyı rahatsız ediyordu. Parmaklarını hafifçe
sıkınca kızın dalgın bakışları kendi sıkkın bakışlarını buldu, yüz ifadesi
yumuşayan kız gülümsedi. En çok gözlerinden rahatsız oluyorum diye düşündü genç
adam, baba ve kız arasındaki yegane benzerlik gözleriydi çünkü.
Kızın
elini yukarı kaldırıp belli belirsiz dudaklarına dokundurdu, sonra da kısa
süreliğine emanet aldığı eli, kızın kucağına bıraktı. Nihayet avcundaki
rahatsızlık veren histen kurtulmuştu, telefonunu cebinden çıkardı ve kızla
konuşmak istemediği için öylesine karıştırmaya başladı. Genç kız ise bir süre
daha delikanlıya bakmaya devam etti. Genç adamın ilgisini tamamen kaybettiğini
anlayan kız, sesli bir şekilde iç geçirerek onun kendisine bakmasını sağlamaya
çalıştı. Sebepleri farklı da olsa ikisi de sıkıntılıydı ve kadın türünün
neredeyse tamamı gibi yanında oturan kız da konuşarak bunu atlatanlardandı.
Genç adam kaçış olmadığını bildiği için isteksiz de olsa tekrar kıza yöneldi:
"Gergin
misin güzelim?"
Kız ona
cevap vermeden önce uzanıp yeniden elini tutunca yüzünü buruşturmamak için
kendini zor tuttu. Kız çekingen bir tavırla yanaştı ve arabayı süren şoförden
sakınırcasına kısık sesle konuştu.
"Ne
hissettiğimi bilmiyorum, sen?"
Genç adam
karşılık olarak kıza tebessüm etti.
"Benim
gergin olmam için bir sebep yok canım, ne de olsa söz konusu olan benim ailem.
Muhtemel tepkilerine hazırlıklıyım, sadece seni üzmelerinden çekiniyorum."
Kızın
kaşları çatıldı, somurtkan bir ifadeyle devam etti:
"Anlamıyorum,
ailen beni tanımadan sevmiyor olamayacağına göre sorun ne? Ben o kadar itici
birimiyim?"
Genç adam
kızın yüzünden bakışlarını çekti ve pencereden dışarıya baktı, aksi halde
içinden geçen cevap gözlerine yansıyabilirdi. Sesini sakin tutmaya çalışarak
cevap verdi:
"İtici
olmakla alakalı değil, ailem... Nasıl desem... Sevimli insanlar
değillerdir."
Kız
somurtkan ifadesini buruk bir gülümsemeyle silmeye çalıştı, tek oynayanın
kendisi olmaması nedense genç adamın hoşuna gitti:
"Bence
abartıyorsun, oğlunu kıskanan ve tanıştırılan kızları beğenmeyen bir annen var
sadece."
"Sen
kendi annenle benimkini kıyaslıyorsun ama annen ve benim annem tamamen farklı
karakterler ve ablam da anneme çok benzer."
Kızın
tatmin olmamış yüzüne tekrar baktı ve hafifçe gülümsedi:
"Seni
üzecekler canım, biliyorum çünkü beni de üzüyorlar."
Kız onu
teskin etmek için olduğunu düşündüğü bir şekilde başını omzuna yasladı:
"Bence
sen çok karamsarsın, bu görüşme o kadar kötü geçmeyecek. Senin gibi hoş birinin
ailesi de hoş insanlardır." gülümsedi ve fısıldayarak ekledi. "En
azından nezaket sınırları içinde kalırız."
Genç kızın
inatçı kişiliğinin mi, yoksa şımarıklığından mı olduğunu bilmiyordu ama
istediğini alana kadar ikna olmayacaktı belli ki. Bu akşamı ertelemek için
zaten elinden geleni yapmıştı, artık işleri akışına bırakması daha iyi
olacaktı. Kızın saçlarına dudaklarını sürttü ve küçük bir öpücük kondurdu, genç
kız memnun bir şekilde daha da yaklaştı, kedi gibi diye düşündü; sevgiye aç, talepkar... nankör? Bu konuda bir kanıtı yoktu, henüz...
Araba
durduğunda kız başını genç adamın omzundan kaldırdı ve delikanlının yanağını
öptü, kulağına yaklaştı.
"İşte
başlıyoruz." diye fısıldadı.
Kızın
yüzüne bakmasına gerek yoktu, gülümsediği ses tonundan belli oluyordu. Şoför
hemen arabadan inip kızın kapısına doğru yönelmişti. Kesik bir nefes alıp döndü
ve kızın dudaklarını güç vermek ister gibi öptü. Kısa süren öpücük bittiğinde
kızın gözlerinin hala kapalı olduğunu fark etti, sanki öpücüğün devamında bir
şey bekler gibiydi. Burnunun ucuna da bir öpücük verince gözlerini açtı kız:
"Üzülsem
bile önemli değil canım, ailenle tanışmak istiyorum. Sen merak etme. Onların
gözlerine fazla batmayacağım ve tamamen politik bir şekilde sorun yaşanmasını
engelleyeceğim..."
Kızı
susturdu:
"Buradayız
artık tatlım." diyerek gülümsedi "Annemden misafirperverlik bekleme,
bize katılmasını bile beklemiyorum açıkçası, soğuk bir yapısı vardır. Gidelim
artık."
Kendi
tarafından çıkıp kızın kapısını açması için şoföre işaret verecekken kız kapıya
atıldı. 'Bu işlerden hiç anlamıyor.' diye kendi içinden düşünmeden edemedi.
Kız, şoförün seri bir hareketle açtığı kapıdan sabırsızca çıktı. Genç adamın
yanına gelmesini bekledikten sonra kendisine uzatılan kola giren genç kız
gülümseyerek ilerlemeye başladı. Yan gözle kıza baktı.
Rol mü
yapıyor yoksa gerçekten rahatladı mı?
Kızın az
önceki gerginliği uçmuş gibiydi, yüzünde memnuniyet ve ilgi arası bir ifadeyle
kendinden emin adımlarla yürüyordu. Çift, kapıya ulaştığında evin kahyası
kapıyı açtı ve geçmeleri için çekildi. Açılan kapıdan geçip geniş hole girdiler.
Delikanlının kızı yönlendirdiği salon, oturma odası ve yemek odası olarak
dekore edilmişti. Zenginliğin ihtişamını yansıtan dekorasyon, eve ilk defa
gelen yabancıların çoğunu tedirgin ederken kimisini de kendine hayran
bırakıyordu.
Kızın
hareketlerine dikkat kesilen genç adam, onda ikisini de göremedi. Onun meraklı
gözleri evi incelemek yerine pencere önünde dışarıyı izleyerek telefonla
konuşan ablasına takılmıştı. Gülümseyerek genç adama döndü ve kolunu bıraktı.
Telefon konuşmasını bitiren ablasının yüzündeki tebessüm ikisini fark ettiğinde
dondu. Gelenleri görmekten çok hoşlanmamış gibi dursa da, boğazını temizleyip
yaklaştı ve eliniz uzattı:
" Ben
Gökçe."
Genç kız
içten ve kocaman bir gülümsemeyle kendisine uzatılan eli sıktı.
" Ben
de Eda, çok memnun oldum."
Ablası
genç adamı selamlamak yerine ona öylesine bir bakış attıktan sonra tekrar kıza
döndü:
"Gökalp
senden çok bahsetti demek isterdim... Ama kibarlık olsun diye yalan
söyleyemeyeceğim."
Ablasının
kabalığına aldırmayan kız gülen gözlerini Gökalp' e yönlendirdi.
"Sürpriz
oldu sanırım size. Onun suçu yok aslında, en çok ısrar ettim, hatta başının
etini yedim bile diyebiliriz."
Ablası
koltukları göstererek oturmaya davet etti.
"Gökalp,
ailenin geri kalanının aksine sürprizleri sever."
Eda, Gökçe'
nin iması karşısında bozulmuşsa da belli etmedi, kibar gülümsemesi hala
yüzündeydi. Gökalp içi sıkılarak kızın hareketlerine ne kadar fazla dikkat
ettiğini fark etti. Bu gece kızın istediği gibi geçmese de, bu onun sorunuydu;
kızı uyarmış, karşılaşacağı durumları anlatmıştı ama o, mutlaka tanışmak
istemişti ailesiyle
"Seni
daha yakından tanımak istiyorum, sen bana kendinden bahsetmezsen ben de seninle
ilgili şeyleri kendim öğrenirim." demişti.
Kızın
şüphesini çekmemek adına daha fazla direnmemiş ve bu komik akşam yemeğini
düzenlemişti. Annesi kesin bir dille Eda' yı eve getirmemesi konusunda
uyarmıştı onu halbuki. Ortalarda görünmediğine göre ya şu an evde değildi, ya
da kızı kovmaktan beter etmek için odasında öfkesini topluyordu. Ablası ile Eda
yüzeysel konularda sohbet ederlerken ablasının varlığına şükretti. Gökçe' den
annesinin Eda' ya karşı hoşgörülü davranması için telkinde bulunmasını
istemişti. Kadınların sonuç olarak neye karar verdiklerinden emin olmasa da,
ablasının şu andaki tavrı, isteğine uyacakları konusunda ona bir ışık vermişti.
Eda' ya ailesiyle sorunları olduğunu söylemişti ama tanımadıkları bir kıza
bariz düşmanlık göstermeleri abartılı olurdu.
Ortam
sessizleşince düşünceleri dağıldı, konuşmaların kesildiğini fark etti.
Kadınlara baktığında ikisinin de kendisine yöneldiklerini gördü. Bir şey
demeden ikisi de ona bakıyordu, bakışma uzayınca genç adam "Ne?"
demek zorunda kaldı. Ablası az önceki soğuk tavrının tamamen zıttı sahte bir
muziplikle Eda' ya döndü:
"Kardeşim
çok mu yorgun acaba, ne dersin? Ayakta uyuyor."
Eda
ablasının hafif alayına katılmadı. Yüzünde gördüğü ifadeden hoşlanmamış olmalı
ki, ona ne olduğunu anlamak ister gibi, inceleyici gözlerle kendisine
bakıyordu:
"Canım,
yemekten önce evi bana gezdirip gezdiremeyeceğini sordu Gökçe abla. Sanırım
duymadın."
Gökalp' in
içi sıkıldı, Eda' nın onun evinde dolaşmasını istemiyordu. Kesik bir nefes
aldı, 'sonra' diyecekken ablası cevabını anlamış gibi ayaklandı ve ekledi:
"Annem
hazırlanamadı sanırım, ben yanına gideyim. Siz evi gezerken buradaki hazırlık
bitmiş olur."
Bu emr-i
vaki durumunda direnmesinin saçma görüneceğini düşündüğünden ayağa kalktı ve
samimi olduğunu umduğu bir ifadeyle Eda' ya gülümseyerek, elini uzattı:
"Buyurun
güzel bayan."
Eda elini
tuttu ama yüzünde kararsızlık var gibiydi. Eve girerken büründüğü zırhta
çatlamalar başlamıştı, gergince dudağını çiğnerken belli belirsiz tebessüm
etti. Evin içinde dolaşmak yerine dışında dolaşmayı daha uygun gören Gökalp
kızı bahçeye yönlendirdi. Bahçeye açılan kapıdan dışarı çıkınca kızı durdu:
"Bir
saniye canım telefonumu alayım, arayan olur belki." dedi ve eve tekrar
girdi. Ablasını aceleyle merdivenleri tırmanırken yakaladı.
"Annem
nerede?"
Gökçe az
önceki tatlı gülümsemesini özletecek bir şekilde kardeşine baktı:
"Odasında
dedim ya."
"Aşağı
neden gelmiyor?"
Gökçe
nefeslendi ve gitmek için hareketlendi:
"Ben
de onu öğrenmeye gidiyorum."
Ablasının
arkasından seslendi:
"Belki
başı ağrıyordur, belki de midesi. Kızı şımartmasına gerek yok ama düşmanlık
yapacaksa, hiç gelmesin."
Ablası
hırsla arkasını döndü:
"Beni
şaşırtıyorsun Gökalp, annem seninle gayet açık konuştu."
"Biliyorum
ama elimden gelen bir şey yok."
"O
zaman kaderine razı göstereceksin, kızı daha fazla bekletme. Yoksa annemin
tersliğine gerek kalmadan aranız bozulacak."
Derin bir
nefes alıp Eda' ya katılmak için bahçeye döndü. Kız kapının yanındaki duvara
dayanmıştı, Gökalp' in bahçeye girdiğini görünce yaslandığı yerden doğruldu ve
genç adama doğru yaklaştı. Yürürken önce ellerine baktı sonra da yüzüne:
"Telefonunu
bulmadın mı?"
Gökalp,
genç kıza buruk bir gülümsemeyle baktı. "Sana yalan söyleyemem Eda,
ablamla konuştum. Annem bize katılacak mı diye."
Eda uzanıp
elini tuttu ve parmaklarını birbirine doladı. Bu hareketi hiç sevmiyordu
Gökalp, çünkü Eda ona şefkat gösterirken yapıyordu ve genç adamın onun
desteğine ihtiyacı yoktu. İlişkilerinde Eda, onun içine kapanık ve ailesiyle
sorunları olduğunu düşündüğü için bu hareket kaçınılmaz olarak tekrarlanıyordu,
kızın ilgi gösterisinin bir yansımasıydı.
"Sevgilim,
anneni anlayamasam da, onunla tanışmak için buraya kadar geldim. Hala
istemiyorsa, onu benimle tanışmaya zorlayamazsın. Ablanla tanışmaktan çok
memnun oldum, çok kibar ve tatlı biri, senin anlattığının tersine..."
Gökalp
kızın gözlerinde sorgulama algıladı. Ablası beklenenin aksine kızı gayet iyi
karşılamıştı, annesi ise görmek bile istemiyordu. Gökalp ne diyeceğini bilemedi
sıkkın bir şekilde gülümsemekle yetindi. Parmaklarını kızın elinden kurtarıp
kolunun üzerine koydu:
"Hadi
sana sarayımın bahçesini gezdireyim prenses."
Kız,
Gökalp' in koluna yaslandı ve hafifçe sıktı:
"Bu
durumda benim beyaz atlı prensim mi oluyorsun?"
Genç adam
dudağını büktü. "Beyaz atları sevmem, çok sıkıcı. Bence siyah atlar daha
gösterişli ve asil... Belki kara prens olmalıyım, güzel prensesi kaçıran."
Kız
gülümseyerek koluna burnuna sürttü.
"Güzel
prenses bensem, atının rengi sorun değil prensim."
Bu söz
Gökalp' e saçma geldi, zaten ikisi konuşuyordu ve sevgilisinin yanında başka
birine güzel diyecek değildi ya. Eda iltifat istiyordu, ama Gökalp bu
beklentiye kayıtsızca sessiz kaldı. Kimseyi şımartacak bir ruh halinde değildi.
Eda, genç
adamı durdurdu ve karşısına geçti.
"Canın
sıkkın biliyorum canım." uzanıp dudağından öptü "Bu akşam güzel bir
yemek yiyeceğiz birlikte merak etme. Biz birbirimizi sevdikten sonra kimsenin
önemi yok."
Gökalp ne
demesi gerektiğini düşündü uygun cümleleri bulamayınca kızı kendine doğru
çekti. Uysalca Gökalp' in göğsüne başını yaslayan kız, genç adamın belini
kavradı ve yavaşça sırtına doğru götürdü elini. Gökalp dokunuştan hoşlandı,
kızın boynuna doğru sokuldu ve nefes aldığında kızın parfümünün kokusu burnuna
doldu. Eda, yumuşak dudaklarını boynuna bastırınca Gökalp irkilerek geri
çekildi ve kızın aşık bakışlarıyla karşılaştı. O gözlere bakmak istemiyordu...
Kendisine böyle sevgiyle baktığında rahatsızlığı daha da artıyordu, 'keşke gözleri annesine
benzeseydi...' diye düşündü
bir kez daha. Aslında gözleri güzeldi genç kadının ama fazlasıyla babasının
gözleriydi; farklı olarak kızın gözleri sevecen ve naifti, babasınınki ise
kibirli ve soğuk...
Eda' nın
gözlerinin temasından bakışlarını kaçırıp kızın elini sıkı sıkı tuttu ve kızı
bahçedeki süs havuzuna doğru yönlendirdi:
"Gel."
Onun
aksine kız biraz dağılmış gibiydi, başını salladı ve genç adamı takip etmeye
başladı. Kızı göstermeyi düşündüğü yer, bahçenin annesi tarafından özenle
düzenlenmiş ve bir de süs havuzuyla renklendirilmiş kısmıydı. Etrafı mavi ve
pembe tonlarda ışıklandırılmış ve suyun üzeri çiçeklerle süslenmiş havuzunun,
gündüz sakinlik veren havasının aksine akşamları büyülü bir atmosferi oluyordu.
Beklediği gibi Eda havuzu görünce gözleri daha da büyüdü ve yüzüne çocuksu bir
ifade yerleşti. Eda genç adamın elini bırakıp hızlı adımlarla havuzun yanına
gitti:
"Mükemmel...
Tek kelimeyle mükemmel."
Arkada
durup Eda'nın elini suya daldırmasını ve küçük çiçekler ile oynamasını seyretti
bir süre. Ardından suda elini gezdiren kızın yanına gitti ve havuzun kenarına
oturdu. Eda gülümseyen gözlerle ona baktı:
"Bu
şaheser kimin eseri?"
Gökalp
kızın topuzundan kurtulmuş saç tutamını kulağının arkasına aheste hareketlerle
itti: "Annemin."
Kız
doğrulup genç adamın elini tuttu ve yanına oturdu. "Çok zevkli biri
olmalı. Burası harika..."
Kızın ruh
halinden etkilenmiş olacak ki genç adam hevesli sayılabilecek bir şekilde
anlatmaya başladı:
"Eskiden
daha mistik bir havası vardı. Havuzun etrafı şimdiki gibi betonla değil
taşlarla örülüydü. Havuza doğru akan küçük bir su yolu vardı. Şurada küçük bir
değirmen bile vardı hatta. Sonrasında onu kaldırıp su yolunu iptal etti annem.
Küçükken ablamla buraya gelip dilek tutar ve havuzun içine bozuk para atardık.
Çok da küçük değildik gerçi, gençken diyelim... Annem havuzu bu hale
getirdikten sonra da biz aynı amaç için kullanmaya devam ettik. Işıklandırmanın
da etkisiyle bozuk paralar yüzünden zemin ışıl ışıl olurdu... "
Kız dönüp
havuzun içinde göz gezdirdi. "Zeminde bozuk para göremiyorum ben."
Genç
adamın yüzündeki huzurlu ifade buz gibi olurken kızın avcundaki elini çekip
parmaklarını saçlarından geçirdi.
"Büyüdük
Eda. Havuzun, içi su dolu bir beton; bozuk paranın ise soğuk metalden ibaret
olduğunu biliyoruz artık."
Genç kız
herhangi bir yorum yapmadan ceplerini karıştırarak ayağa kalktı. Sonra zaferle
parmakları arasında tuttuğu küçük daireyi Gökalp' e gösterdi.
"Sizin
aksinize ben dilek havuzlarına inanlardanım."
Gökalp
kollarını göğsünde kenetleyip arkaya doğru gerildi. "Hala boş şeylerden
medet umacak kadar iyimser olan birilerini görmek güzel tabi."
Genç kız
cevap olarak şımarık bir şeklide burnunu kırıştırdıktan sonra ellerini bozuk paranın
üzerinde kenetleyip gözlerini kapattı. Ayağa kalkan Gökalp kızın yanından geçip
eve doğru yöneldi:
"Bu
çok saçma Eda, gidelim hadi. Annemleri bekletmeyelim."
Eda
avcunun üzerine küçük bir öpücük kondurduktan sonra avcundaki parayı havuzun
içine bıraktı ve genç adama yetişmek için adımlarını hızlandırdı. Gökalp' in
yanında sakin bir şekilde eve doğru yürüyen kızın adımları iyice yavaşlayınca
kızın bir şey söylemek üzere olduğunu anlayan genç adam, konunun ne olduğunu
tahmin ettiğinden verebileceği cevapları aklından geçirmeye başladı. Ruh
halinde az önce yaşanan ani değişimi soracaktı genç kız, iş adamı olduğu için
daha maddeci düşündüğünü söyleseydi... Bu savunma sadece dilek havuzu işini
çözerdi, ancak gerçekleri dile getirmeden üzerine çöken ani hüznü ise
açıklaması zordu.
"Babanın
ani ölümü sen ve aileni çok derinden yaraladı, biliyorum. Bu konuyu açmak
istemiyordum ama senin nadiren de olsa bir an neşeyle bakan gözlerinin bir an
sonra hüzünle gölgelendiğini görmek beni çok üzüyor."
Eda' nın
sözleri üzerine ayakları zeminde yapışmış gibi aniden hareketsiz kaldı genç
adam, onun yüzüne bakmayan kız ise sözlerini henüz bitirmemişti:
"Çok
sevdiğin birini kaybettin... Ama sen hayattasın ve babanın adına layık bir
evlatsın canım. Babanın ölümü üzerine kendini kayıp koyuvermedin, aksine ailene
kol kanat gerip genç yaşta şirketin başına geçtin. Ne kadar başarılı olduğunda
su götürmez bir gerçek." Eda ayağıyla yerdeki taşları oynattı,
düşüncelerini toplamaya çalışıyor olmalıydı. "Maalesef ailelerimiz bazen
bizim yanımızdan erken ayrılmak zorunda kalabiliyor Gökalp."
Genç kızın
sözlerinin göğsünde yaptığı baskıyla nefessiz kalan genç adam derin bir nefes
aldı. Eda bakışlarını onun yüzüne çevirdi.
"Baban
için hayattayken de harika bir evlat olduğuna eminim Gökalp, bunun bilincinde
olarak hayatına devam etmeni istemek bencillik mi olur sence?"
Genç adam
ne diyeceğini bilemeden kızın yüzüne kenetlediği gözleriyle sadece bakmakla
yetindi. Eda, Gökalp'e göre, hiç bilmediği ve anlayamayacağı konularda yorum
yaparken o kendi içinde başarısızlıklarıyla yüzleşiyordu. Kızın kendisine
uzanan elini görmezden gelerek yanından geçip gitti.
"İçeri
girelim mi? Cidden acıktım."
Odaya
girdiğinde annesi ve ablası oturmuş konuşuyordu. Gökalp' in yüzündeki gergin
ifadeyi fark eden annesi soru soran gözlerle ona baktı. Arkasından içeri giren
Eda, genç adamı kendine çevirmek niyetiyle kolunu tutmak istedi ama ikisine
bakan kadınları görünce hareketi yarım kaldı. Annesinin meraklı yüzü asıldı ve
kaşları çatıldı, genç adam Eda' nın havada duran elini tuttu ve odaya doğru
adımladı. Annesinin tepkisini ölçmek ister gibi yüzüne dikti gözlerini. Melek
Hanım ise onu görmezden gelerek Eda' ya baktı. Kız annesine gülümsedi ve
Gökalp' in tanıştırması için bekledi.
"Anne,
Eda ile tanış... Annem Melek."
"Memnun
oldum Melek Hanım."
"Eda
Hanım."
Gökçe
annesinin koluna girerek kadını masaya doğru sürükledi. Kardeşinin üzgün halini
fark etmiş ve annesinin sorun yaratabilecek ilgisini engellemeye çalışıyordu.
"Buyurun
yemeğe geçelim."
Gökalp
gerginliğinin hareketlerine yansımaması için uğraşıyordu, otururken annesinin
gözlerini yakalamaya çalıştı ama kadın ısrarla ona bakmıyordu. Çorba servisi
yapılırken annesinin Eda' ya yönelttiği kayıtsız bakışlarının altında kızı
dikkatlice incelediğini anlayabiliyordu genç adam. Melek Hanım gergin bir ses
tonuyla lafa girdi:
"Ne
zamandır tanışıyorsunuz Eda Hanım, oğlumdan sizin hakkınızda laf almak mümkün
değil."
"Eda
deyin lütfen Melek Hanım. Gökalp ile beş ay önce tanıştık..."
Annesi
soğuk bir şekilde lafını kesti:
"Beş
ay? Olgunlaşmış bir ilişki diyebiliriz. Sizin hakkınızda hiçbir şey bilmiyor
olmam ne kadar uygunsuz."
Eda
kibarca gülümsedi. "Oğlunuzun ne kadar ketum biri olduğunu benden daha iyi
bilirsiniz Melek Hanım."
Melek
Hanım arkasına yaslandı. "Gökalp oldukça başına buyruk bir genç oldu her
zaman, kararlarını verirken büyüklerinin uyarılarını dinlemek konusunda pek
istekli olmadı."
Eda
uyarının kaynağının kendisi olduğunu kavramış olacak rahatsız bir şekilde
yerinde kıpırdandı. "Gökalp' i tanıdığım kadarıyla her hareketini
ayrıntılarıyla düşünen bilinçli biri, kararları konusunda içiniz rahat olmalı
bence."
Melek
Hanımın gözlerinden kararsızlık okundu bir an sonra ifadesini topladı tekrar ve
bir şey söylemek için ağzını açtıysa da Gökçe araya girdi:
"Anne,
nefis görünüyor." Önündeki buharı tüten çorbayı göstererek ekledi.
"Çorbalarımızı soğutmayalım."
Melek
Hanım kızına sahte bir gülümseme gönderdikten sonra kaşığını aldı ve yemeğe
koyuldu. Evin sahibesinin yemeğe başlamasıyla gençler de onu takip ettiler.
Gökalp' in bahçedeki konuşmadan kaynaklanan gerginliği, yerini annesinin
hareketlerinin yarattığı sinir harbine bırakmıştı. Yan gözle masadaki saatli
bombaya bir göz attı, kadın düşünceli görünüyordu. Ablasına çevirdi gözlerini,
ablası onun bakışlarına karşılık belli belirsiz gülümsedi. Rahatlaması
gerekiyordu, omuzlarını hafifçe oynattı ve bir yudum daha çorba içti.
"Gökalp'
le gelecek hakkında konuşuyorsunuzdur herhalde?"
Annesinin
yersiz sorusu genç adamın içtiği son yudumun adresini şaşırmasına neden oldu. Gökalp
öksürük krizine girerken Eda şaşkınca ona bakıyordu. Önünde duran bardaktaki
suyu yudumlayan genç adam öfkeli gözlerle annesine baktı. Melek Hanım ise
halinden hoşnut bir şekilde oğluna bakıyordu.
"İyi
misin oğlum? Soğuk su iç, iyi gelir."
Gökalp yarısını
bir yudumda içtiği su bardağını masaya geri bıraktı, yemek düşündüğünden de
saçma bir yere doğru gidecek gibiydi.
"İyiyim
zaten anne!"
Melek
Hanım oğluna ilgisizce baktıktan sonra tekrar Eda' ya döndü "Nerede
kalmıştık? Hım, ilişkinizin seyri hakkında konuşuyorduk."
Gökalp
annesinin nereye varmak istediğini anlamamıştı ama konuyu daha yüzeysel tarafa
çekmeliydi:
"Bunları
konuşmak için çok erken, Eda ve benim ilişkimizde geleceğe yönelik şeyler
konuşulmadı henüz."
Eda
duyduğundan hoşlanmamış olacak belli belirsiz nefesini tuttu, Gökalp cesaret
vermek ister gibi kızın masanın üzerinde duran elini tuttu ve sıktı:
"Şimdilik
bu konularla kafasının meşgul olmasını istemiyorum, üzerinde çalıştığı tezi
bitirince kafa olarak ciddi şeyler konuşmaya hazır olacaktır."
Annesi
masanın üzerinde birleşmiş ellerine hoşnutsuzca baktı
"Kararı
Eda' ya bıraktığına göre senin bu ilişkinin gittiği yön konusundaki fikrin net,
öyle mi?"
Gökalp bu
konudan nasıl sıyrılacağını bilemeden Eda' ya baktı, kız da aynı durumdaydı.
Basit bir yemek, kız istemeye dönüşmek üzereydi sanki.
Bu akşamki
kurtarıcısı Gökçe tekrar lafa girdi "Daha konuşulmamış şeyler üzerine
şimdi yorum yapmalarını beklemek doğru olmaz bence. Eda, tezin ne üzerine?
"
Eda
ablasına bakıp dağılmış ifadesini topladı ve tezi hakkında konuşmaya başladı.
Gecenin devamında annesi çok az konuştu, zaten bir saat kadar sonra
rahatsızlığını belirterek yanlarından ayrıldı. Bu tiyatronun hemen
sonuçlanmasını isteyen Gökalp Eda' yı evine erken götürdü.
Yanından
ayrılırken genç kız ona cesaret vermek ister gibi gülümsedi "Gördün mü bak
o kadar kötü değildi." dedi ve eteğini düzeltme bahanesiyle gözlerini genç
adamdan kaçırdı "Haklıymışsın, annen benden pek hoşlanmadı ama ablanla iyi
anlaştık."
Gökalp
ablam ne düşünüyordu ki diye aklından geçirdi. Gökçe, kızla tanışmayı istememe
konusunda annesiyle hem fikirken Eda' ya karşı nerdeyse misafirperver
davranmıştı. Gecenin devamında ise aralarındaki resmiyet devam etmiş olsa da
sohbet etmişlerdi. Eda' nın çenesini parmaklarıyla kavrayarak kızın yerdeki
taşlara sabitlenmiş gözlerini kendine çevirdi.
"Düşünme
bunları."
Uzanıp
kızın yanağını öptü
"İyi
geceler Eda."
Eda
kollarını boynuna dolayıp Gökalp' i kendine çekti. Kız ondan yakınlık istiyordu
ama Gökalp ruhen ve bedenen yorulmuştu ve artık dinlenmek istiyordu. Eda' nın
belini kavradı ve hafifçe sıktı, kız ise ellerini Gökalp' in saçlarına geçidi
ve okşadı. Yeterli bulduğu bir süre kıza sarıldıktan sonra kızı kendinden
yumuşakça ayırdı.
"Hadi
güzelim içeri gir, annen seni çağırmadan önce."
Eda
burnunu kırıştırdı; Gökalp' e sevimli göründü bir an, istemsizce kıza
gülümserken buldu kendini. Kız da ona gülümsedi.
"İyi
geceler." diyerek kapıya yöneldi.
Kızın
arkasından bakan Gökalp içeri girdiğini gördükten sonra arabasına gitti. Saat
geç olduğu için şoförü yanına almamış kendi kullanmıştı arabayı. Annesi ve
ablasının konuşmak için evde kendisini beklediğini biliyordu ancak kavga etmek
istemiyordu, bu nedenle eve geri dönmedi. Ablasına eve gelmeyeceğini bildiren
bir mesaj gönderdikten sonra telefonunu kapattı. Arabasını çalıştırıp arada bir
kaldığı otele doğru sürdü.
Sabah
kalkınca öncelikle otelin spor salonuna inip bedenini iyice yorduktan sonra
duşunu aldı, hızlıca yapılan bir kahvaltıdan sonra şirkete gitmek için hazırdı.
Arabasına bindiğinde telefonunu açmasına rağmen sessize aldı ve ceketinin
cebine koydu. Sabahın ilk saatleri canını sıkacak herhangi bir görüşme yapmak
istemiyordu. Şirkette de telefonuyla ilgilenmedi, çalışırken gerekmediği sürece
kimseyle görüşmeyi sevmezdi, ulaşmak isteyenler zaten sekreteri yoluyla ona
ulaşıyorlardı.
Öğleye
doğru, kahvesini alarak odasının bitişiğindeki dinlenme salonuna geçti. Fincanı
yarılandığında kaçındığı şeylerle yüzleşmeye karar vermişti artık...
Telefonunda beklediğinin aksine hiç çağrı yoktu, ne ailesi ne de Eda aramıştı.
Annesi böyle umursamaz davrandığına göre akşam eve dönmediğine cidden kırılmış
olmalıydı. Gönlünü alması gerekiyordu yoksa zaten bozuk olan ilişkileri daha da
kötüye gidebilirdi. Önce annesini aradı, cevap alamayınca kahvesinde sıkıntılı
bir yudum alıp tekrar arama tuşuna bastı. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra
annesi nihayet cevap verdi. Kadının sesi keyifsiz olduğunu belli ediyordu.
"Anne,
nasılsın?"
"Sence?"
Genç adam
derin bir nefes aldı "Sesin iyi geliyor"
Annesi ona
cevap vermek yerine sessiz kalınca genç adamın işinin pek de kolay olmayacağı
anlaşılmıştı. Gökalp kendi kendine gülümsedi, kendisine ne kadar kızgın olursa
olsun ne de olsa karşısındaki annesiydi ve onu affetmesi için oğlunun ilgisini
bekliyordu sadece.
"Öğlen
seni dışarı çıkarmak istiyorum, ne dersin?"
"Kendimi
dışarı çıkacak kadar iyi hissetmiyorum."
"Seninle
konuşmak istiyorum anne, beraber bir yemek yiyelim"
Annesi
kurtuluş yok anlamında oyuncu bir şekilde göğüs geçirdi "Başka birine
sözün yok mu? Yoksa gece yeterince uzun görüştünüz mü?"
Kadını
kırmak istemiyordu ama imasından da hoşlanmamıştı. Onun aksine Melek Hanım
tartışmak istiyordu sanki. Sıkıntısını sesine yansıtmamaya çalışarak annesini
cevapladı.
"Eda'ya
sözüm olsa seni davet etmezdim değil mi anne?"
Annesi
yine cevap vermedi, kararsız diye düşündü Gökalp. Bu iyiydi
annesi ile arası iyice bozulmadan bu işten sıyrılabilirdi belki de. Pes eden
annesinin gergin sesi bekleyişine son verdi.
"Tamam
oğlum, nerede yiyeceğiz?"
"Seni
seveceğin bir yere götüreceğim, bir saate kadar orada olurum"
Telefonu
kapattıktan sonra salonu çevreleyen camekana doğru gitti, şehir manzarasını
seyretmek belki daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi. Pencereye kolunu dayayıp
alnını koluna yasladı, derin bir nefes aldıktan sonra Eda' nın numarasını
tuşladı. Annesinin aksine Eda telefonu çok nazlanmadan açtı
"Merhaba
canım"
"Selam
güzelim"
Kız
kıkırdadı:
"Ne
yapıyorsun?"
"Şirketteyim,
sen ne yapıyorsun?"
"Bende
internetteyim araştırmam için bilgi topluyorum."
Camdan
uzaklaştı, odanın içinde adımlamaya başladı.
"Nasıl
gidiyor peki?"
"İyi,
sen bunu boş ver aşkım, sesin iyi geliyor, dün akşamın aksine..."
Sen
karşımda olmadığında daha rahat konuşuyorum
"Dünkü
fiyasko ile ilgili olarak affını diliyorum Eda, annem tam formundaydı
yine."
"O kadar
kötü değildi canım, ablanı sevdim annen ile de anlaşmanın bir yolunu mutlaka
bulacağım."
Genç adam
kendini odadaki rahat koltuklardan birine bıraktı, bu kız pes etmeye bilmiyordu
cidden.
"Eda
onları sık sık görmeyeceksin zaten, neden uğraşıyorsun anlamadım."
Eda sessiz
kaldı, genç adam fark etmeden sarf ettiği sözlerin sevimsiz anlamını düşününce
kızın bozulduğunu anladı. Aslında söylemeyi tasarlamadığı sözleri geri almayı
tercih etse de kızın ailesine yaklaşma çabasının tek bir anlamı olabilirdi ve
Eda bunu acilen aklından çıkarmalıydı. En iyisi salağa yatmak diye düşündü, hiçbir şey
anlamamış gibi yapmak en zararsız seçenekti o an için. İlişkileri tekrar
Londra' daki seviyeye düşürmesi ve Eda' nın gelecek hakkında farazi planlar
yapmasını engellemesi gerekiyordu. Bu yüzden geri adım atmayacaktı ama kızın
kendisinden soğumasını da hiç istemiyordu.
"Canım?"
"Efendim..."
"Akşam
işin var mı?"
"Arkadaşlarımla
görüşmedim geldiğimden beri, onlarla takılacağım."
"Senin
için de iyi olur güzelim özlemişsindir, nerede olacaksınız?"
Eda onu
konuşmaya isteksiz bir tonda cevaplıyordu "Bir yere işte, bende
bilmiyorum. Seni de davet ederdim ama tarzın değiller, sıkılırsın."
Eda onu
davet etmeyerek aklınca öç alıyordu, Gökalp gülümseyerek dudağını ısırdı ve
ilgili ir sevgili olarak yapması gerekeni yaptı.
"Erkekler
de olacak mı?"
"Olur
herhalde, başka planları yoksa tabi"
Gökalp
elini koltuğun arkasına dayayıp ensesine baskı yapmasını sağladı, rahatlatıcı
bir hareketti.
"Arkadaşların
mı hepsi?"
Eda ne
diyeceğini bilemez gibi bir an sustuktan sonra kararsız bir ses tonuyla
konuştu:
"Arkadaşlarım
işte... Grupta başkaları olacak mı bilmiyorum."
"İçim
rahat değil, Ankara' yı pek bilmiyorsun. Arkadaşların seni evden alacaklar
değil mi?"
"Adresi
gönderecekler bana, bulurum herhalde" diye cevap veren Eda' nın şaşkınlığı
sesine yansıyordu artık, genç adama olan kızgınlığının yerini merak almıştı.
Gökalp' in tavrının şüphelendiği gibi kıskançlık mı yoksa cidden güvensizlik mi
olduğunu çözmeye çalışıyordu. Sesine hoşnutsuz bir ton vererek devam etti genç
adam
"Bilmediğin
bir yerde, tanımadığım erkeklerle tek başına olmandan hoşlanmadım. Ben de
gelmeliyim sanırım. Akşam bir görüşmem var, ondan sonra..."
Eda
konuşurken gülümsüyordu
"Yapma
aşkım, arkadaşım hepsi"
Sehpanın
üzerindeki artık soğumuş kahvesini bir yudumda bitiren genç adam küçük oyununa
devam etti "Arkadaşların dışında kimsenin olup olmadığını bilmediğini
söyledin az önce."
"Biz
bize oluruz muhtemelen. Zaten işin varmış, o yorgunlukla bir de bizimkilerin
tantanasını çekmek istemezsin inan bana."
Genç adam
galibiyetin keyfiyle sırtını esnetti "Sorun olursa beni arayacaksan,
gitmene izin veririm."
"Beni
şaşırtıyorsun Gökalp, izin vermek falan da ne oluyor? Nerden çıktı bu
kıskançlık?" Genç kızın sözleri değilse bile ses tonu keyifli olduğunu
gösteriyordu. Sesindeki yumuşama genç adama yeterli geldi, uzatmamaya karar
verdi.
"Tamam
Eda, arkadaşlarınla aranda kara çalılık yapmayacağım. Ben yanındayken onlarla
yeterince ilgilenemezsin"
"Hım...
Evet, etrafta sen varken başkasına dikkatimi veremiyorum"
Gökalp
saatine baktı, Eda' yla konuşması beklediğinden daha uzun sürmüştü. Hemen
çıkmazsa annesiyle randevusuna geç kalacaktı, kıza cevap olarak gülmekle
yetindi
"Eda
kapatmam lazım, görüşürüz yine."
"Görüşürüz
sevgilim"
Telefonun
ekranına baktı bir süre, Eda Londra' da iken her şeyin ne kadar kolay olduğunu
düşünüyordu. Hem kafasını karıştıracak arkadaşlardan hem de annesinden ayrıyken
kızı etkilemesi daha kolay olmuştu. Kız nerdeyse iki ay Türkiye' de kalacaktı
ve ince ayarlarla düzene soktuğu ilişkileri şüpheci gözlerin dikkatinden
kaçmayacak çatlaklara sahipti. Arkadaş çevresi bir yana özellikle Eda' nın
annesi ile tanışmayı hiç istemiyordu ama kız bu konuda da ısrarcıydı. Anne
demişken kendisininki aklına geldi ve apar topar şirketten ayrıldı.
Melek
Hanımı evden alıp seveceği gibi sevimli bir restorana götürdü ama arabada
sessiz duran annesi, sipariş ettikleri yemekleri beklerlerken de gözlerini
oğlundan kaçırmaya devam ediyordu. Gökalp bu küskünlüğe son vermeye kararlı bir
şekilde lafa girdi.
"Anne,
neden böyle yapıyorsun?"
"Ne
yapıyorum, oğlum?"
"Böyle
işte... Somurtuyorsun."
"Çünkü;
sürekli duymaktan hoşlanmadığım şeyler söylüyorsun."
"Seninle
bir süredir tartışmadan konuşamaz olduk"
Melek
hanım inanamaz gözlerle oğluna baktı "Ve bunun sorumlusu ben miyim?"
"Bana
gereğinden fazla yükleniyor olamaz mısın?"
Melek
hanım başını olumsuz anlamda sallayarak başka tarafa çevirdi. Gökalp
parmaklarını içinden geçirdiği saçlarını geriye taradı
"Dün
akşam Eda' nın iyi niyeti olmasa tartışma çıkması işten bile değildi. Normal
bir şekilde oğlunun kız arkadaşıyla tanışan anne rolü oynasan mesela..."
Annesinin
ateş saçan gözleriyle karşılaşınca bu kadar kötü ne söylediğini düşündü
"Ben
oğlumun kız arkadaşıyla tanışmadım, kocamın katilinin kızıyla tanıştım."
Gökalp
belki yirminci defa söylediği cümleyi üşenmeden tekrarladı "Kız babasını
tanımıyor bile"
Melek
hanım da aynı kararlılıkla sözlerini tekrar etti "O zaman sen neden onun
peşindesin? O kızın bir suçu yoksa sen..."
Genç adam,
Melek Hanımı durdurmak için elini havaya kaldırınca kadın sözlerini
tamamlamadan masanın üzerinde kavuşturduğu ellerine dikti gözlerini.
Karşısındaki kadının sinirli halini üzgün haline tercih eden Gökalp, sakince
konuştu
"Hala
aynı yerdeyiz değil mi?"
Kadın
buruk bir gülümsemeyle oğluna bakmadan cevap verdi "Gökalp, yaptıklarının
benim tarafımdan kabul göreceğine bir an için bile olsa inanmış olmazsın değil
mi?"
Servisin
gelmesiyle bu can sıkıcı sorunun cevabını erteledi Gökalp, annesi de cevabı
biliyordu gerçi sadece oğlunun yaptıklarını kabullenmiyordu ve onun da
gerçekleri daha geç olmadan görmesini istiyordu. Garson gidince Gökalp uzanıp
annesinin elini tuttu
"Ona
zarar vermeyi düşünmüyorum biliyorsun. Benim işim babasıyla."
"Kız
sana aşık Gökalp, ona daha fazla zarar veremezsin zaten."
Kadının
elini bırakıp arkasına yaslandı, sıkılmaya başlamıştı.
"Bir
görüşte nasıl anladın anneciğim"
Annesi onu
sevimsiz gözlerle süzdükten sonra cevapladı.
"Ne
bunu göremeyecek kadar körüm ne de anlayamayacak kadar aptal..."
Genç adam
gülümsedi "Sen öyle diyorsan..."
Melek
hanımın yüzündeki ifade soldu ve yeniden hüzün kapladı simasını, sesini kontrol
etmeye çalıştığı belli oluyordu ama boğazına oturmuş olan yumrunun izleri fazla
netti Gökalp için.
"Babası
çok tehlikeli... Babanı aldı, seni de alabilir. Ya durum kontrolünden çıkarsa
ve Kenan denen o adam öğrenirse? Kızının hayatındaki adamın sen olduğunu
duyduğunda tesadüf deyip sizi rahat mı bırakacak sanıyorsun?"
Gökalp
annesinin gözlerine anlayışla baktı, korkuyor
ve haklı, acaba babama da benzer uyarılar yaptı mı?
"Kenan'
ın bu ilişkiden habersiz olması zaten mümkün değil, şimdiye kadar neden karşıma
çıkmadığını bile anlamadım aslında... Ayrıca üzülme, Eda toy bir kız değil.
Bende hoşlandığı şeyler var ama bunun adı aşk değil. Senin lüzumsuz sohbetine
kadar gelecek veya evlilik gibi konulardan bahsetmemiştik bile."
"Konu
gündeme geldi o zaman?"
Genç adam
gerginliğini annesine belli etmemeliydi. Neden hayatındaki kadınlarla rol
yapmadan konuşamıyordu.
"Sayende...
Benim isteksizliğimi öğrenmek de hoşuna gitmedi doğal olarak."
Annesi
cevap vermek ağzını açınca tekrar elini kaldırdı "Lütfen yemeğimizi
yiyelim, bu akşam eve gelince beni azarlamaya devam edebilirsin."
Annesi
dudağını büktü ve sessizce tabağıyla ilgilenmeye başladı, Gökalp' in iştahı ise
iyice kaçmıştı. Telefonunun ışığı yanınca ekrana baktı, Eda' den mesaj
gelmişti; görmezden gelmeyi tercih etti.
Annesini
eve bıraktıktan sonra şirkete döndü ve işten başka bir şeyle ilgilenmemeye
çalıştı. Akşam altıya doğru kapısı çalınmadan açıldı ve misafiri, hafif ama
sağlam adımlarla içeri girdi. Odasına bu şekilde teklifsizce girebilecek tek
bir kişi olacağı için önündeki belgeden başını kaldırmaya gerek duymadı. Gökçe
masanın önündeki koltuğa çantasını atar gibi bıraktı ve topuğunu yere vurdu.
Gökalp' in kendisine bakmasını sağlamaya çalışıyordu, ancak başarılı olamayınca
pes etti "Selam?"
Gökalp
sahte bir bıkkınlıkla masadan kalkıp ablasına sarıldı "Bu ne sürpriz"
Ablası
yanağına tek bir öpücük kondurup muzip bir şekilde gülümsedi
"Sen sürprizleri
seviyorsun ya, ta taaaa!"
"Hım...
Otursana abla"
"Yok
oturmayayım, seni almaya geldim. İşlerini bitirdiysen eve gidelim hadi."
Gökalp
meraklanmıştı, soru soran gözlerle ablasına baktı
"Beni
almaya mı geldin? Ne planlıyorsun sen?"
Ablası
koltuğa bıraktığı çantayı koluna taktı ve gülümsedi
"Seni
eve götürmeyi... Bu kadar şüpheci olma ufaklık, herkes senin gibi oyuncu değil.
"
Genç adam
yorum yapmadan kıza kısa bir bakış attıktan sonra masasına döndü, sekreterine
'çıktığını ve onunda çıkabileceğini' söyleyip masada duran telefonunu ve
anahtarlarını cebine koydu.
Dışarı
çıktıklarında garaja doğru hareketlenen Gökalp' in koluna giren Gökçe onu
çekiştirdi:
"Arabamla
geldim, bak şurada"
"Şoförlüğünü
ilerletmişsindir inşallah ablacım, en son sen kullandığında arabam bir hafta
servisten çıkamamıştı."
Arabasının
anahtarlarını bulmak için çantasını karıştıran ablası cevap verdi
"O
senin arabanın başına gelir ancak sevgili kardeşim, yanımda müdahale edip
durmasaydın kıymetli arabanın başına o 'kaza' gelmezdi"
Ablasının
kapısını açıp binmesi için bekledi
"Hala
bilinçli bir kaza olduğunu söylüyorsun ama sana inanmıyorum. Kaza anında yüzünü
ben gördüm unutma."
Gökçe
karşısında durdu
"Sen
o kadar kızgınken arabanı bilerek çarptım diyecek halim yok ya" dedikten
sonra arabaya bindi. Kapıyı sertçe kapattı Gökalp:
"Buna
inanmıyor olmam senin yararına aslında"
Kendi
tarafına bindiğinde araç hareketlendi. Bir süre sessiz kaldılar, Gökalp bu
sessizliği tanıyordu. Ablası konuya nasıl gireceğini düşünmekteydi, kaçınılmaz
olarak konu dün yaşananlardı. Ancak Gökçe' nin işini kolaylaştırmayacaktı,
gerginliğin farkında değilmiş gibi camdan dışarıyı izlemeye başladı, biraz
sonra ablası konuya girmeye karar verdi.
"Gökalp?"
"Hıımmm"
"Eda
hakkındaki... Kızı tanıdıktan sonra zaten kötü olan fikir acımasız da gelmeye
başladı bana"
"Ne
o? Tanışmak istememe sebebin nefret değil de sempati duyma korkun muydu
yoksa..."
Gökçe ona
ters bir şekilde baktıktan sonra tekrar yola baktı "Senin kalbin
taşlaşmış"
Gökalp
alay etmeyi bırakarak ablasının aklındaki muhtemel konuyu dile getirdi
"Sende annem gibi kızın kara sevdaya tutulduğunu sanıyorsun?"
Gökçe
şerit değiştirerek arabayı yavaşlattı, kardeşinin aksine gerginken arabayı
yavaş kullanmayı tercih ederdi.
"Eda'
yı geçelim, olan olmuş zaten. Peki sen? Eda' yı tanıyınca ister istemez
hoşlanıyor insan. Kız iyi eğitimli, akıllı, kibar ve gerçekten güzel..."
"Yani?"
"Etkilenmediğine
emin misin? Kendi kurduğun tuzağa yakalanıp sonra da o olanları öğrendiğinde
üzülmeni istemiyorum"
Ablasına
inanmaz gözlerle baktı "Ona karşı romantik hisler beslemiyorum"
"Onu
hiç düşünmüyorsun öyle mi?"
"Zorunda
kalmadığım sürece hayır..."
Gökçe kısa
bir an yan gözle kardeşine baktı "Bugün mesela, gün içinde hiç aklına
gelmedi mi yani Gökalp?"
"Geldi
tabi abla gelmez mi, son zamanlarda en çok aklımı kurcalayan konu bu
çünkü."
"Öyle
demek istemedim,"
"Ya
ne demek istedin?"
Genç adam
kaşlarını çatınca, ablası bıkkın bir şekilde yüzüne baktı ve tekrar yola döndü,
cevap vermeye gerek duymamıştı. Genç adam konuyu kapatmak adına "Bir
bayana karşı duyacağım 'öyle' hisleri konuşacağım kişi ablam değil
sanırım" dedi.
Ablası
sinirli bir şekilde ona baktı "Saçmalama Gökalp cinsellikten bahseden kim,
aklın nerde senin"
"Of
abla... Tamam, haklısın kız güzel, iyi eğitimli ve bazen şirin bile olabiliyor.
Ama benim gözümde tek bir anlamı var. Babasına ulaşabileceğim bir yem. Bu iş
bittiğinde onunla tüm bağlantımı koparacağım ve bir daha da
görüşmeyeceğim."
"Peki
ne kadar sürecek bu durum? Biz yeni öğrendik ama siz beş aydır görüşüyormuşsunuz"
"Beş
aydır tanışıyoruz, gerçek anlamda görüşmeye başlamamız üç ay kadar oldu"
Gökçe işin
peşini bırakmamaya kararlıydı "Seni sevdiğini söyledi mi?"
"Birçok
lafın arasında evet söyledi"
"Dediğin
kadar yüzeysel bir ilişki ise üç ayda nasıl 'seni seviyorum' dedi"
Gökalp
ister istemez kızardı, ablası gözlerini onun gözlerine sabitledi
"Abla,
yola bakar mısın? Senin saçmalıkların yüzünden kaza yapacağız"
"Sende
bana cevap ver o zaman"
Genç adam
gergince dudağını yaladı "Ben ona söyleyince o da karşılık olarak demiş
olabilir"
Ablası
başını salladı
"Daha
fazla duymak istemiyorum"
Konuşmanın
gidişatından değilse bile sonuçlanmasından memnun olan Gökalp, bakışlarını
arabanın dışında akan hayata çevirdi. Son iki yılda, camdan yansıyan yüzdeki
değişimlerin ne kadar belirgin olduğunu bir kez daha görmüş oldu böylece.
Eskiden umutla bakan gözlerinin ışığını yitirdiğinin farkındaydı ama elinden
gelen bir şey yoktu. Babasıyla sözüm ona dertleştiği o akşamdan beri
hayatındaki her şey silinmiş ve tekrar düzenlenmişti sanki.
Gündüzalp
Holding; hem kara hem de deniz taşımacılığını birlikte yürüten, Türkiye' nin en
büyük taşımacılık şirketi olmaya oynayan, bir şirketti. Ana merkez ve kara
taşımacılığının merkezi Ankara' da iken deniz taşımacılığı İstanbul
merkezliydi. Gökalp üniversiteden mezun olduktan sonra, babası holdingin deniz
taşımacılığı kısmını oğlu için uygun görmüştü, kara taşımacılığı kolu ise
ablasına emanetti.İşi gereği Gökalp o dönemde İstanbul' da yaşıyordu, arada
sırada Ankara' ya geliyordu.
Hem Mehmet
beyin elden iş çekmemesi hem de Gökalp' in işlere ısınma sürecinin uzaması
nedeniyle, şirkette boy göstermekten öteye gidemeyen genç adam, çoğu kez
İstanbul' a sadece aileden birinin bulunması için gönderildiğini düşünüyordu.
Babası, onun tecrübesizliğini öne sürerek işler ile doğrudan ilgilenmesini
istemediğini söylerken onu da kırmamaya gayret eder ve 'zamanı gelince ailenin
ve şirketin yükü senin omuzlarında olacak zaten oğlum.Okuldan yeni mezunsun,
sıkıcı iş hayatına girmeden önce biraz hayattan keyif almaya bak' derdi.
Ankara' da
bulunduğu o şubat gecesi arkadaşlarıyla gece eğlencesindeyken annesinden gelen
telefonla babasının söz ettiği, onu uzak tutmaya çalıştığı yükün ne olduğunu
öğrenmişti.
Babasına
ulaşamadığını, telefonunun kapalı olduğunu söylemişti annesi, 'Bir şeyler
yap' demişti ağlayarak. Önce annesinin aşırı tepki verdiğini düşünmüş, 'Yapma
anne, iş yerinde sıkıntıları var sanırım, yalnız kalmak istemiştir' diyerek
annesini teselli etmek istemişti ama kadının sesindeki bir şey içine kurt
düşürmüştü onun da.
Telefonu
kapattıktan sonra arkadaşlarından ayrılıp babasını bulmak umuduyla şirkete
gitmişti, babasını orada bulamayınca korumasını aradı; Kadir, babasının nerede
olduğunu bilmesi gereken kişiydi. Adam Mehmet Bey' in şirketten erken çıktığını
ve kimseyi yanına almadığını söyleyince panik tıslayan bir yılan gibi
damarlarında dolaşmaya başladı. Civardaki barları ve restoranları aramaya
başladı, gecenin ilerleyen saatlerinde nihayet babasını bulmuştu. Adam
oturmakta olduğu bar sandalyesine yığılmış bir şekilde kollarını dayadığı
başını masaya koymuştu, tabiri caizse küp gibi sarhoştu.
Babasının
yanına oturan Gökalp bir süre adamın sessizliğine ortak oldu. Mehmet beyin
alkolün etkisiyle mahmurlaşmış gözlerine, kendi varlığının vermiş olduğu ayılma
emaresini görünce; genç adam babasına sorunun ne olduğunu sordu. Babası hüzünlü
gözlerle baktı oğluna, anlatıp anlatmamak konusunda kararsız gibiydi veya fazla
içtiği için cümleleri toparlamakta güçlük çekiyordu. Kendisine ilgiyle bakan
oğlunun gözlerinde ne gördüyse kelimeler ağzından yavaş ama sakin bir şekilde
döküldü.
'Ailemiz
tehlikede oğlum...'
Gökalp,
Mehmet bey' in sözlerini sarhoş gevezeliği saymayacak kadar babasını tanıyordu.
Babasının omzuna elini koydu ve yüzüne doğru eğildi
'Nasıl
bir tehlikeden bahsediyorsun?'
Adam
masada duran içkiden aldığı koca yudumu hoş olmayan bir şey gibi yüzünü
buruşturarak yuttu. Genç adam dayanamadı
'Daha
açık konuşsan belki yardım edebilirim baba, ne oldu?'
Babası
Gökalp'in yüzüne baktı uzun süre, sonra da bir karar vermiş gibi sandalyede
doğrularak oğluna doğrudan baktı.
'Artık
büyüdün ve bir erkek oldun Gökalp, bir adamın ailesi için gerekirse neler
yapabileceğini anlayabilecek yaşa geldin'
Konunun
gidişatı hiç hoşuna gitmedi Gökalp' in, belli ki duyacağı şeylerden hoşlanmayacaktı
ama sesini çıkarmadan başını sallamakla yetindi. Babası için bu onay
yeterliydi:
'Şirketimizin
ilk kuruluşu kara nakliyatı konusundaydı biliyorsun oğlum, ardından deniz
nakliyatı ile genişlememiz oldukça hızlandı ve iki katı büyüklüğe ulaştık nerdeyse.
Bu büyümede çok temiz olduğumuzu ve alnımızın tamamen ak olduğunu sana söylemek
isterdim ama maalesef durum böyle değil. Bazı kişilerle yasal olamayan işler
yaptık... Yapıyoruz.'
Babasının
omzundaki kolunu çekti Gökalp, babası bu uzaklaşmadan rahatsız olsa da bir şey
demedi ve konuşmaya devam etti
'Bu
işlerde bizim rolümüz kaçak malları yurt dışına çıkarmak, gemi yoluyla. Sana
bunları zaten anlatacaktım, çünkü şirketin devamında yani benden sonra senden
aynı görevi üstlenmen beklenecek.'
Gökalp babasının
lafını kesti
'Nasıl
yaparım böyle bir şeyi, başka bir yol bulmalı ve bu işlerden sıyrılmalıyız'
'Oğlum
biz bunun bir parçasıyız'
Gökalp
babasının yarım bıraktığı kadehinin kalanını bir dikişte içti. Öksürmemek veya
öğürmemek için kendini zor tuttu, içkiyle arası hiç iyi olmamıştı zaten.
'Anladığım
kadarıyla her şey yolundaymış, peki ne oldu? Neden tehlikedeyiz?'
'Son
sevkiyatta malların bir kısmı kayboldu, teslimat eksik olunca hem alıcı hem de
gönderici ile başımız belaya girdi'
Babası bir
süre sessiz kalınca Gökalp 'devam et' demek
istedi ama buna gerek yoktu, babası hazır olunca konuşacaktı zaten.
'Gönderici
kendisine yapılan ödemenin artanını fazlasıyla alıcıya yaptı ama
güvenilirliğini kaybetti, artık gönderdiği mallar daha sıkı denetimle teslim
alınacak.'
'Ne
güveni baba, adamlar kaçakçı.'
'Evet
öyleler ve tehlikeli insanlar..."
Mehmet Bey
gözlerine hücum eden yaşları kovalamak ister gibi elinin tersini sertçe
gözlerine bastırdı. Babasının bu hareketi Gökalp' e çocukça geldi, genç adamın
içinde bir yerlerde bazı şeyler yıkıldı. Baba-oğul arasındaki ilişki çok sıcak
veya arkadaşçı olamamıştı hiçbir zaman, ama babasını sever ve saygı
duyardı. Çocuklarına karşı daha çok korumacı bir rol üstlenmişti. Mehmet bey,
genelde bir sorun çıktığında çözümü için yanlarında olurdu.
Babası
dalgın bir şekilde daha çok kendi kendine konuşur gibi fısıldadı: 'Ben o
adamlar gibi eli kanlı değilim...'
Gökalp
babasının ona komik gelen tesellisine karşılık adamı terslememek onu
omuzlarından tutup yaptığını söylediği saçmalıkları için hesap sormamak için
kendini zor tuttu. Mehmet bey ise kendi düşünceleri içinde kaybolmuş gibiydi,
avuçlarını gözlerine bastıran adam titreyen elini sabitlemek ister gibi
parmaklarını alnına kapattı. Genç adam, babasının kendisini toplaması için elindeki
en güçlü kozu kullanması gerektiğinin düşündü, aksi halde adam küçük bir çocuk
gibi ağlamak üzereydi sanki.
'Kendini
toplamalısın baba. Annemi düşün, ablamı... Bu şekilde kendini bırakmanın
kimseye faydası olmaz. Onlar için güçlü olmalısın.'
Mehmet Bey
başını salladı 'Melek... Yüzüne nasıl bakarım." diye kendi kendine
söylendi, biraz sonra ellerinin arasında tuttuğu başını bırakıp tekrar oğluna
döndü:
'Neyse
sadede geleyim, gönderici Kenan diye biri, ona zararını ödemem karşılığında
hayatımı bağışlamasını teklif ettim, çünkü adamla daha önce de pek çok iş
yaptık ve aynı durum maalesef bundan önceki sevkiyatlardan birinde yine
yaşandı. Benim onu dolandırdığımı sanıyor, hatta otoritesini hiçe sayıp
mallarına el koyduğumu. Bunu bana kendisi, bizzat söyledi oğlum. Teklifime
karşılık olumlu cevabını almadan eve gitmem mümkün değil, eğer cezayı hayatıma
keserse beni evime gelmelerini istemem, özellikle annen ve ablan oradayken.
Onlara da zarar verebilirler.'
Gökalp
annesini arayıp evden ayrılmalarını söylemeyi düşündü, adamlar babasını aramaya
başlamış olabilirlerdi. Telefonunu davrandığını gören babası elini tuttu,
'Evde
olmadığımı bilirler Gökalp, şu an için tehlike yok.' Gökalp babasının
saflığına inanamadı
'Seni
aramak yerine kendiliğinden gelmeni sağlamaya karar verirlerse ne olacak peki
baba? Bunu hiç düşündün mü?'
Babasının
yüzü beyazladı bir anda, cebinden çıkardığı paraya bakmadan bara bırakarak
dışarı çıkmak için hareketlendi. Gökalp' in kullandığı araba ile eve
vardıklarında her şey o kadar aynı görünüyordu ki genç adam az önce
konuşulanları hayal ürünü zannedebilirdi. Onları kapının önünde karşılayan
Melek hanım, olayın vahametinin farkında değildi; sadece kocasının iyi olduğunu
görmenin verdiği sevinçle karşıladı ikisini.
Ertesi gün
baba-oğul şirkete beraber gittiler ve sancılı bir bekleyişin ardından gelen
telefon ile babası rahat bir nefes aldı, ödeme kabul edilmişti. Gökalp bankaya
talimatı bizzat verdi ve ödemenin yapıldığına emin oldu. Yüklenen malların
çalınmasında ise babasının adamlarının parmağı olduğu belliydi, bu adamı veya
adamları bulup şirketten uzaklaştırmazsa bir daha ki sefer bu kadar şanslı
olmayabilirlerdi. Babasına bu düşüncesini açtığında babasının sesi titredi
'Oğlum
teşekkür ederim... Başkası olsa şimdiye kadar evdekileri alıp beni kendi
derdimle baş başa bırakırdı. Sen yanımdayken daha güçlüyüm...'
Gökalp
babasının bu kırılgan haline alışmasının mümkün olmadığını can sıkıntısıyla
fark etti. Adama ne tepki vereceğini bilemedi sarılsa mıydı yoksa gülümsese
miydi? Bu tür konuşmaları yapmakta hiçbir zaman iyi olmamıştı, özellikle bu
kadar gerginken. Babasının omzuna elini koyup oturması için adamı koltuğa
yönlendirdi.
'Tamam
baba, rahatla. Önümüzdeki soruna odaklanalım. Bana o gün sevkiyatta görevli
olan herkesin listesini verirsen yarın İstanbul' a gidip bu işi çözmek için
çalışmalara başlarım. Bu konuları da sonrasında konuşuruz.'
Günün geri
kalanında Mehmet Bey, Gökalp' in işler ve bağlantılar hakkındaki sorularını
yanıtladı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar sorgulayan oğluna bıkmadan
açıklamalarda bulundu. Gökalp' in anladığı kadarıyla bu işleri bırakmak oldukça
zordu, özellikle taşımacılık işine devam ettikleri takdirde. Olayda parmağı olan
adamı bulduktan sonra babasını farklı bir iş koluna geçmesi için ikna etmeye
karar verdi.
İstanbul'
daki araştırmalarından belirgin bir sonuç alamadı genç adam, babasının verdiği
isimler gayet temiz görünüyordu. Sorgularında bir ipucu yakalayamayan Gökalp,
sorunu adamların hepsini işin dışında bırakmaya karar vererek çözdü. Babası
yeni bir ekip oluşturmalıydı.
Bu olayın
üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti, Mehmet Bey oğlunun işleri idare etmeye
başlamasından hoşnuttu. Gökalp şirketi kaçakçılık işinden uzak tutuyordu,
babası da oğlunun kararına saygı göstermekle birlikte işkolu değiştirme konusunda
kararsız durumdaydı. Servetlerini kaybetme tehlikesi vardı işin ucunda.
Güneşli
bir nisan sabahında, uçakla Ankara' dan İstanbul' a gelen Mehmet Bey hiç
dinlenmeden şirkete gelmiş ve Gökalp' i de acilen şirkete çağırmıştı. Mehmet
Bey odasında oğlunu gergin bir şekilde selamladı, karşılıklı koltuklara
oturduklarında fazla uzatmadan lafa girdi babası:
'Bu
gece Kenan Beyin mallarının yüklemesi var biliyorsun'
'Biliyorum
ve orada olmalıydım, beni neden çağırdın?'
'Yüklemede
bulunmak istiyorum'
'Tabi gelebilirsin
baba, neden sorun yapacağımı düşündün? Doğrudan depoya da gelebilirdin'
Babası
arkasına yaslandı, ellerini önünde kavuşturdu. Genç adam, Mehmet Bey'in
sözlerinden hoşlanmayacağını fark etti canı sıkılarak.
'Bu
seferki kirli iş oğlum. Uyuşturucu madde; biliyorum ne diyeceğini ve hayır bu
işe girmiyoruz. Son olaydan beri Kenan Bey' le iş yapmıyoruz zaten, mallarının
taşınması için teklif getirdiğinde bir kısmının yasal olmayacağını belirtti.
Uyuşturucunun ülkeden çıkarılması gerekiyormuş acilen. Bu işte yakalanma
ihtimali yüksek olabilir, bizi harcanabilir görüyor büyük ihtimalle.'
Gökalp
ayağa kalktı, odayı adımlamaya başladı.
'Malları
neden biz taşıyoruz, başka birini bulsun'
'Gökalp, önceki
olayları biliyorsun, adama 'evet' dedim bir kere, şimdi arayıp vazgeçtim
diyemem'
'Seni
anlamıyorum baba, kabul ederken aklın neredeydi'
'Parası
oldukça yüklü, elimizi oldukça rahatlatacak bir meblağ. Şirket büyümeli oğlum,
bu şekilde sıçramalara ihtiyacımız var."
Genç adam
babasına baktı bir süre, onu kaçakçılıktan vazgeçirme ihtimalinin olmadığını
çok net gördü yüzünde. Babası kolay paraya alışmıştı ve bugün değilse bile
başka bir gün yine yapacaktı.
'Yükleme
işini taş koymamam için böyle apar topar geldin değil mi?'
'Geceki
yüklemede bulunmanı istemiyorum, baskın olursa ben her şeyi kendi üzerime
alacağım. Senin adının buna karışmasını istemiyorum.'
'Bu
konuşmadan sonra bende orada bulunmayı tercih etmem doğrusu. Gemilerimize
uyuşturucu yüklendiğini görmek istemiyorum.'
'Bunun
diğer mallardan farkı yok Gökalp'
Babasına
'boş ver' anlamında elini salladı 'Neyse ne baba, sen iyi olacaksın değil mi?'
'İlk
defa yüklemede bulunuşum değil; sen evine, gezmeye, içmeye ve sonra da uyumaya
git. Dert etme'
Gökalp,
şirketten çıkıp sıkışan kalbinin ne istediğini sorguladığında Babasının sadece
son dediği aklına yattı ve oteline uyumaya gitti. Beş gün sonra şirketin
önündeki kaldırımda babasının cansız bedeni kollarının arasında yatarken
camlaşmış gözlerine takılı kalan gözlerini başka bir yere çeviremiyordu. Siren
sesleri ve bağırışlar kulağına doluyor ama ona bir anlam ifade etmiyordu,
aklında hep aynı soru dönüyordu 'sevkiyatta sorun mu oldu baba? Benden
sakladın mı?'
Babasının
cinayetini düşündüğünde eskisi gibi içini nefret kaplamıyordu artık. Geçen
zaman içinde acısının ateşi küllenmiş, için için yanmaktaydı, daha soğukkanlı
bakabiliyordu. Olayın ardından ilk düşüncesi bunu yapanlara hesap sormak hatta
onlara babasıyla aynı akibeti yaşatmak olmuştu. Adına kan davası, intikam alma
veya hesaplaşma denilsin fark etmezdi onun için, sadece onlara bu yapanların
yanına kalmasını istemiyordu.
Mehmet
beyin ölmeden önce korumalığını yapan Kadir' in adamlarına yaptırdığı araştırma
neticesinde, cinayette Kenan' ın parmağı olduğu belli olmuştu. Gökalp cinayetin
emrini veren kişinin Kenan olduğunu öğrendiği sıralarda; adam, cenazeden sonra
evlerine gelerek annesi ve ablasına taziyelerini sunacak kadar yüzsüzdü.
Sonrasında sırra kadem basan adam, işlerini tamamen görünmez bir şekilde
yürütmeye başlamıştı.
Ellerini
sıkıca yumruk yaptığını, avcuna baskı yapan tırnaklarının acısı ile anladı
Gökalp, zorlanarak yumruğunu gevşetti. Kötü anılar su yüzüne çıktıkça
kalbindeki karanlık ruhuna taşıyor, bu kadar zaman hala babasının katiline
yaklaşamamış olduğu gerçeğini içine sindiremiyordu.
Babalarının
ölümü üzerine Gökalp babasının işlerinin karanlık tarafı hakkında üstünkörü de
olsa biraz bilgi vermişti ablasına, bir şekilde kulağına gideceğine ondan
öğrenmesi daha iyiydi. Kız duyduklarından memnun olmamış ama babasının acısı
nedeniyle fazla da sorgulamamıştı. Sonrasında da olaya aklıselim bir şekilde
yaklaşan Gökçe, Gökalp ile konuşmuş; yapmaları gereken şeyler
hakkında net bir sonuca varamamışlardı. Ablası taşımacılık işini bırakma
konusuna kesin olmasa da olumsuz yanıt vermişti. Ablası, işlerin Mehmet
beyin bağlantıları nedeniyle bu hale geldiğini, ikisi de kararlı olursa
kaçakçılık işine bulaşmadan şirketin devam edebileceğine inanıyordu. Ailesinin
tam desteği olmadan kendi başına böyle bir değişim yapmayı düşünmeyen genç adam
bir süre işlerin seyrini yavaşlattı. Mehmet beyin ölümünün üzerine zaten polis
aileyi izlemeye almıştı, bu nedenle kimse onlarla illegal işler yapmak için bir
girişimde bulunmuyordu.
Kenan' a
ulaşma çabaları sonuçsuz kaldıkça Gökalp farklı bir yol denemesi gerektiğini
düşünmeye başladı. Babasının ölümü ile şirketin iş sahasını değiştirmesinin
Kenan'ın dikkatini çekeceğini; hatta adama, ölüm emrini onun verdiğinin farkına
olduğunu ifşa edeceğini düşünüyordu. İntikam için bu işe bir süre daha devam
etmeye karar verdi, eskisi gibi illegal sevkiyat yapmıyorlar ama bağlantılarını
tamamen koparmıyorlardı.
Araba eve yaklaşmıştı
ama genç adamın ruh hali içler acısıydı, bu halde annesiyle yüzleşmek
istemiyordu. Kadına karşı Eda' yı savunmaktan yorulmuştu zaten, birde kendi
pişmanlıklarını onun gözlerinde görmeyi istemiyordu. Yan gözle Gökçe' ye baktı,
o da kaşlarını çatmış yola bakıyordu. Aklından benzer düşünceler geçtiği
belliydi.
Eve
geldiklerinde anneleri salonda bekliyordu onları, kadın biraz daha sakin
görünüyordu. Kavga etmek istemediği onun da her halinden belliydi, oğluna
Eda konusu ile ilgili sadece "Babanın hatalarını tekrarlama, hırsların
için hem kendini hem de bizi mahvetme" demekle yetindi. Genç adam ona
itiraz etmeyi 'kendisinde
babasının para hırsının olmadığını' söylemek
istiyordu ama tartışmaya başlamamak adına sessiz kaldı.
Akşamın
ilerleyen saatlerinde Gökalp izin isteyerek odasına geçti. Odaya girdiğinde
telefonunun hala sessizde olduğu aklına geldi ve kontrol etti. Eda' den gelen
iki çağrı vardı. Saate baktı, on biri biraz geçiyordu, kız arayalı fazla
olmamıştı. Eda eve gitmiş, pembe pijamalarını giymiş ve gece
kulübünde yaptıklarını anlatmak için onu aramış olmalıydı. Kızın
gevezeliğini çekecek halde olmadığından kızı aramak yerine 'İyi
geceler canım' diye mesaj gönderdikten
sonra duş almaya banyoya gitti. Odaya döndüğünde onu çalan telefon zili
karşıladı, ekranda Eda' nın adı yanıp sönüyordu.
"Efendim."
"Selam
canım, ne yapıyorsun?"
"Evdeyim,
banyo yaptım. Sen neredesin? Müzik sesi geliyor arkadan"
Kızdan
sesli bir iç çekiş ve kıkırdama yükseldi, Gökalp burnunu kırıştırdı sarhoş olmuş, sandığının aksine
Eda hala kulüpte olmalıydı. Genç kız, sorusuna cevap vermek yerinde yanındaki
birine bir şeyler söylüyordu, konuşmalarını anlamıyordu genç adam ama
kızın sesi uykulu gibi bitkindi.
"Eda
iyi misin sen? Gelip alayım mı seni?"
"Neden
alacaksın aşkım, eğlence devam ediyor"
Gökalp ne
diyeceğini bilemedi, Eda için endişelenmesi mantıksızdı aslında. Gruplarında
içki içmemiş birileri vardı mutlaka; arkadaşlar içmeye gittiklerinde birileri
mutlaka sarhoş olur, bazıları da onları kontrol etmek için içkiden uzak
dururdu.
"Güzelim,
ne kadar içtin sen?"
Eda
seslice soludu telefona, yanındakine bir şeyler söyledi ve ikili kıkırdamaya
başladı. Gökalp' in kaşları çatıldı, burada durmuş belinde havlu iki sarhoşa
eğlence oluyordu. Öfkesini geriye atarak sakince konuştu.
"Eda
neredesiniz? Arkadaşların yanında değil mi?"
"Evet
yanımdalar, hatta Sevda' ya az önce bana 'güzelim' demenden çok hoşlandığımı
söyledim."
Deyip güldü
ama kızın bu sürekli gülmeleri genç adamın sinirini bozmaya başlamıştı. Alay mı ediyor? Saçlarında dolaştırdı elini, sakin ol, sadece çok içmiş.
"Sana
iyi geceler öpücüğü vermek istiyorum Gökalp"
"Telefonda
mı?"
Genç kız,
muhtemelen, telefonun ucuna bastırdığı dudaklarıyla ıslak bir öpücük
gönderdikten sonra arka arkaya birkaç kez daha telefonu öptükten sonra tekrar
konuştu.
"İşte
böyle, artık uyuyabilirsin"
Genç adam
gülümserken saçlarında elini dolaştırdı, kızın telefondaki garip davranışını
gözünde canlandırabiliyordu. Eda' yı evine kendisinin götürmesi daha iyi
olacaktı herhalde.
"Öpücüğünü
evine bıraktığımda verirsin tamam mı? Bana kulübün adını ver hadi"
"Bunu
bana daha önce sorman gerekiyordu sevgilim, ama sen beni gün boyu
aramadın"
"Çok
yoğun bir gündü Eda"
Eda ona
cevap vermedi. Aslında kızı gerçekten hiç aramamıştı ve ilgili bir sevgili
böyle davranmazdı. İsteksizde olsa yelkenleri suya indirdi
"Üzgünüm,
haklısın"
Genç kız
bir süre düşündü, sonra gönülsüzce mekanın adını Gökalp' e verdi. Gökalp
aceleyle hazırlanıp evden çıkarken içinden neden
gidiyorsun ki kocaman kız, hareketlerinin sonuçlarını bilebilecek olgunlukta diye geçirse de orda olmasının ve kızı
sağ salim evine ulaştırmasının erkek arkadaşlık görevi olduğunu kendine
hatırlatıyordu. Aksini yapar ve 'iyi geceler' deyip telefonu kapatıp uyursa
sabah Eda ile arasında aşılmaz bir duvar bulabilirdi.
Bara
vardığında Eda' yı kapıda bir kızla beklerken gördü, ikisi de tamamen sarhoştu.
Birbirlerine yaslanmış, etraftaki normal şeylere katılarak gülen kızların
yanına arabayı yanaştırınca, kızlar onun davetini beklemeden arabaya bindiler.
Genç adam, onların bu halde nasıl yanlış arabaya binmediklerini anlamadı,
barın önünde duran herhangi bir araç olması yeterli gibi görünüyordu kızlar
için. İkiliden yükselerek arabaya dolan içki kokusundan kurtulmak için
camları açtı.
"Camı
kapatıp klimayı açsana canım, çok sıcak" diyen Eda' ya baktı.
"Açık
hava size iyi gelecek Eda, ayılmanıza yardım eder."
Eda yerine
arkadaşı konuştu "Sen gelene kadar dışarda beklememizin sebebi oydu ama
pek faydası olmadı"
"Bu
açılmış haliniz demeyin bana"
Diğer kız
Eda' ya bir şey fısıldayınca Eda utangaç bir yüzle gülümsedi, dikiz aynasından
onlara bakan Gökalp kızların bu halinden iyice sıkılmaya başladığını fark etti.
Diğerinin verdiği adrese vardıklarında en azından Eda ve
arkadaşının yersiz gülmeleri azalmıştı. Evin önünde arabadan indiler ve
Eda ayakta durmak için Gökalp' in koluna girdi.
"Ne
aptalım sizi tanıştırmadım değil mi? Gökalp bu güzel kız, arkadaşım Gülse"
Kızın
uzattığı eli sıktı, kız elini yavaşça çekerken genç adama çapkın bir gülümseme
gönderdi. Kızın davranışını sarhoş rehavetine yorduğu için üzerinde durmadı.
"Tüm
gece ağzından düşürmedi seni, ama az bile söylemiş"
"Teşekkür
ederim,bende tanıştığına memnun oldum"
Gülse bir
şey demeden bakmaya devam edince, genç adam veda cümlesini söyledi
"Sen
eve girene kadar bekleriz."
"Böyle
tanışmamız iyi olmadı Gökalp, bir gün birlikte yemek yiyelim. Eda sen ayarla
olur mu?"
Eda
hızlıca başını salladı "Tabi ki, sen bana bırak"
Gülse,
arkadaşına sarıldı ve evine doğru yönelmeden önce Gökalp' e kısa ama manidar
bir bakış attı. Genç adam kızdan hiç hoşlanmamıştı, yüz bulsa Eda' nın yanında
asılacaktı Gökalp' e, Eda ise dünyadan habersiz el sallıyordu kıza. Yakın
arkadaşlarının sevgililerine göz diken kızların aç gözlülüğünü anlamak mümkün
değildi Gökalp için. Hele Eda gibi zeki bir kızın neden böyle biriyle
arkadaşlık ediyor olduğu anlaması daha da zordu. Arabaya
döndüklerinde genç kız ön tarafa yöneldi.
"Arka
koltuğa geç ve uzan Eda"
"Yatmak
istemiyorum"
"Uyursan
iyi olur yolumuz uzun, arkadaşının evi çok ters seninkine."
Eda onun
dinlemek yerine, ön kapıyı açıp içeri girdi, Gökalp de kıza dadılık yapmaktan
bıkmış bir şekilde arabaya bindi. Eda' nın uykulu hali dağılmıştı,
temiz hava iyi gelmişti gerçekten, hala sarhoş olsa da yürürken devrilecek
gibi değildi artık. Arabayı sürerken kızın kendisini süzdüğünü fark etti,
kıza bakmaksızın homurdandı.
"Ne
var Eda?"
Kız cevap
vermeyince ona baktı, kızın bakışları üzerine kilitlenmişti, yüzünde belli
belirsiz tebessüm vardı. Eda' yı daha iyi görmek için arabanın ışığını açtı,
"Kötü
mü hissediyorsun?"
Eda' nin
gülümsemesi genişledi, viteste bulunan elinin üzerine elini koydu.
"Seni
özlemişim Gökalp, iyi ki beni almaya geldin"
Gökalp
vitesi yükselterek arabaya hız verdi,
"Beni
getirtmek için bu kadar içmene gerek yoktu, gelmemi istemen yeterliydi"
"Tüm
gün seni düşündüm biliyor musun?"
"Bende,
hadi kapat gözlerini."
Eda bu
sefer uyum gösterdi ve arkasına yaslandı, yüzünü pencereden dışarı bakacak
şekilde çevirdi. Kızın yüzünü görmüyordu ama sessizliğinden uyuduğu anlamını
çıkardı. Eve yaklaştıklarında kız sessizliği bozdu:
"Seni
sıkıyor muyum Gökalp?"
Kızın
sandığı kadar sarhoş olmadığını düşünmeye başladı. Eda ondaki gerginliği doğru
yorumlayacak kadar kendindeydi. Genç kız hala dışarıya bakıyordu,
ifadesini görememek işine gelmedi Gökalp' in. Eve nerdeyse on dakika
yürüme mesafesindeydiler, arabayı durdurdu ve kıza döndü
"Hadi
yürüyelim biraz"
Eda
nedenini sorgulamadı, kapıyı açıp dışarı çıktı. Gökalp de ona katıldı, kızın
yanında yürürken diyeceklerini toparlamaya çalışıyordu. Her şeyin mükemmel
olduğuna ikna etmeliydi Eda' yı. Kızın omzuna kolunu sardı ve kendine
doğru çekti, şimdi gayet yakın yürüyorlardı. Eda da kendisi gibi kaskatı durmasaydı
dışardan bakan biri sevgili olduklarını bile zannedebilirdi. Kolunu biraz
daha sıkılaştıran Gökalp Eda' yı göğsüne doğru yasladı.
"Seni
sıkıyor muyum güzelim?"
Eda
gerginliğinden kurtulup gülümsedi ve göğsüne olan temasını artırdı.
"Evet
ama iyi hissettiriyor"
Kızı
durdurup omuzlarına ellerini dayadı, yere bakan Eda' nın yüzüne doğru
yaklaştırdı yüzünü.
"Senin
beni kendine yakın tutma isteğin de bana kendimi iyi hissettiriyor Eda,
Genç kız
yavaşça yüzünü kaldırdı ve gözlerinin içine baktı, gözlerindeki bakış Gökalp'
in sözlerinin yansımasını yüzünde görmeye çalıştığını anlatıyordu. Kızın
aradığını bulup bulamayacağını bilmiyordu ama kendini ele vermek uğruna geri
adım atmadı ve kızın gözlerine baktı doğrudan. Ondan şu an uzaklaşması uygun
olmazdı. Eda onun gözlerinden kaçırdığı bakışlarını yüzünün geri kalanında
dolaştırdı; çenesinde, burnunda, gözlerinde, elmacık kemiklerinde... Hepsinde
gezdirdi gözlerini en son dudaklarında takıldı bakışları.
"Gökalp?"
"Hım..."
"Sanırım
bu aşamada beni öpmen gerekiyor"
Gökalp
kızın gözlerine bakmaktaydı hala, eliyle kızın çenesini yumuşakça kavradı,
başparmağını kızın dudağına doğru yükseltti. Eda başını hafifçe eğerek dokunuşu
sürtünmeye çevirdi, yaramaz
kedi diye düşündü içinden,
gülümseyerek.
Onu öpmek
istiyor muydu? Bir erkek olarak kendisine böyle bakan bir kızı öpmeyi
arzulamaması mümkün değildi. Daha önce de öpmüştü kızı nasılsa; ancak şu an
öperse ikisi içinde farklı olacak gibi geliyordu Gökalp' e. Sakin ve rayında
ilerleyen ilişkilerine ne olmuştu birden anlamıyordu, kontrolden çıkmaya
yaklaştığı bir an bile olmamıştı ama şu an kızı gerçekten öpmek istiyordu ve bu
da öpmemesi için yeterli bir nedendi. Kendini frenlemek veya işleri akışına
bırakmak arasında kararsızca kızın gözlerine baka kalmıştı.
Onun bu
çekinir halinden sıkılan Eda, Gökalp' in yaklaşmasını beklemeden aradaki aniden
mesafeyi kapattı. Sertçe bastırdığı dudaklarıyla sabırsızca öpmeye başladı genç
adamı. Bir an afallayan Gökalp öpücüğe cevap vermekte geç kalınca başladığı gibi
aniden bitti öpüşmeleri. Kızın yüzü hayal kırıklığıyla dağılmışken Gökalp ise
şaşkındı, elini kaldırıp kıza uzandı ama Eda dokunuşundan kaçtı. Çabuk
davranmalıydı, kıza tekrar uzandı ve kolundan yakalayıp kendine çekti,
dudakları bir kez daha birleşti.
Bu sefer
öpücüğün kontrolü Gökalp' teydi, kız sadece kabul ediyordu, kızın bu tavrı hala
kırgın olduğunu gösteriyordu. Kızın beline indirdiği avcunu sıkıştırınca Eda
ani bir nefes aldı, elleri Gökalp' in omuzlarından sırtına doğru ilerledi.
Şimdi vücutları tamamen birleşmişti. Kız kalçasını öne doğru itip Gökalp' e
sürtündü ve aldığı tepki hoşuna gitmiş gibi gülümseme yayıldı dudaklarına.
Gökalp diliyle Eda' nın dudağının okşadığında kızın gülümsemesi kesildi.
Ellerini genç adamın ensesinde birleştirdi ve saçlarında dolaştırdı. Kız
içkinin de etkisiyle normalde olduğundan daha rahattı ve daha fazlasını
istiyordu Dudakları aralandı Eda' nın ve Gökalp artık durmaları gerektiğine
karar verdi, küçük dokunuşlara çevirdiği öpücüğe son verdi.
Sakinleşene
kadar kızın yüzüne bakmak istemiyordu, kollarını sardı ve göğsüne hapsetti
kızı. Eda da Gökalp' in beline indirdiği kollarıyla sarıldı ona. Kızı kollarını
gevşetince çekilmesine izin verdi. Kızın yüzünde az önceki öpüşmenin tüm
izlerini görmek mümkündü. Çenesinde hafif uzamış sakalının sürtünmesi sonucu
oluşan kızarıklık ve gözlerinde hala tutku vardı.
Gökalp
kızı evine bırakmak istiyordu artık, aklı az önceki öpücük tarafından istila
edilmişken yalnız kalıp kendini dinlemeye ihtiyacı vardı. Havanın sıcaklığına
rağmen üşümüş gibi hissediyordu, kollarını kendine doğru doladı. Havada
elektrik akımı vardı sanki, kızın dokunuşlarını hala hissediyordu. Ortamın
acilen normalleşmesi gerekiyordu, gereksiz de olsa espri yapmak zorunda
hissetti kendini
"Bu
kadar içmişken seni kullanmış mı oldum, sence?"
Eda da bu
seferkinin ikisi için alışılmışın dışında olduğunun bilincinde olmalı ki ne
diyeceğini bilemez gibi ona bir an baktıktan sonra gülümsedi.
"Sanırım
ben sarhoşluğumdan cesaret alarak senin üzerine atladım"
Konuşmamak
için kıza yaklaşıp kolunu tekrar omzuna sardı Gökalp, beş dakika önceki gibi.
Eve doğru yöneldiler. Hareketlerine yansıyan durgunluğun, Eda' ya yakınlıktan
hoşlanmadığını düşündürmesini istemeyen genç adam, kızın kulağına doğru boğuk
bir sesle fısıldadı; kızlar bundan hoşlanırlardı
"Seni
daha sık içirmeliyiz o zaman"
Eda cevap
olarak yanağına bir öpücük kondurdu. Bu iyiydi, utanmıştı kız. Tanıdığı Eda
buydu işte. Evin önünde kıza sarıldı ve dudağının kenarına bir öpücükle iyi
geceler diledi Gökalp, Eda gülümsedi 'iyi geceler' diye fısıldayıp eve girdi.
Arabasına
geri döndü, direksiyona dayadığı ellerine alnını koydu ve gözlerini kapattı.
Eda ile ilişkileri çıkmaza girmeye başlamıştı, ilk başta kurguladıklarının
hiçbiri olmamış; zaten alt yapısı zayıf olan planı, kız ile zorunlu bir ilişki
yaşamasına neden olmaktan başka bir işe yaramamıştı.
Kızın
varlığını Kenan' ı araştırması için yönlendirdiği adamları sayesinde
öğrendiğinde önce ilgilenmemişti. Sonrasında Kenan' ın işlerinde ne kadar
sağlamcı olduğunu anladı. Ne babasının katili olduğuna dair kanıtları ne de
kaçakçı olarak bir açığını yakalayamamıştı. Eda' yı planlarının içine dahil etme
sebebi, başka bir çıkar yol bulamamasıydı. Bu arada babasının katili yakalanmış
ve cinayeti kişisel anlaşmazlık yüzünden işlediğini söylemişti. Adamı
araştırdıklarında bir süre Kenan adına kirli işlerde çalıştığını, bazen de mal
teslimatı sırasında işin içinde bulunduğunu öğrenmişti. Kenan adam ile
bağlantısını uzun zaman önce kesmiş olsa da katilin bu adam olması Gökalp için
yeterliydi. Bunu polise anlatamazdı, sadece kendisi için kanıt oluşturmaktaydı.
Genç kızı
Kenan' a ulaşmak için kullanmaya karar verdiğinde, Eda ile Kenan' ın
çok az görüştüklerini sanıyordu ama ilişkileri sırasında kızın ağzını
aramış ve babasını hiç tanımadığını, adamı ölü olarak bildiğini öğrenmişti.
Babasına ulaşmak için kızını kullanma fikri sekteye uğramıştı ama planının
işleyişini bozmadan devam ettirmişti. Eda farkında değildi ama Kenan kızına
karşı tamamen kayıtsız değildi, bazı masraflarını dahi üstlenmişti.
Anne-baba olarak neden bu yolu tercih ettiler bilmiyordu, zaten umurunda da
değildi ama kızın Kenan için önemli olduğu bir gerçekti. Kenan' ın kızının
ilişkisini onaylamayacağını ve kendisiyle bir şekilde iletişime geçeceğini, en
azından yerini belli edeceğini umuyordu ama maalesef bu süre zarfında Kenan'dan
da herhangi bir girişim olmamıştı. Kızıyla ilişkisini hala öğrenmemiş olması
mümkün değildi halbuki. Bir şekilde Kenan açığa çıktığında ikisinin ayrılmasını
emredecekti ve bunu Eda' nın hoş görmeyeceği aşikardı. Onların arasındaki bu
anlaşmazlık Gökalp' in planına ortam bile hazırlayabilirdi.
Kenan'ın
eksiklerini bulmakta yetersiz kaldığını anlayan Gökalp planını değiştirerek
Londra' ya gitmişti. Başlangıçta sadece Kenan' a dair bir bağlantı yakalamayı
amaçladığı için kızını izlettiriyordu. Adamlarının verdiği raporlara bakılırsa
Eda' nın oldukça sakin bir hayatı vardı. Genç kız, Finans alanında master
yaparken artan zamanlarında ise hocasına yardımcı oluyordu. Eda' nın bu göze
batmayan, naif hali dış görünüşüne de yansımıştı. Kızın uzun kestane rengi
saçları, beyaz teni, siyah kirpiklerle çevrelenmiş iri açık kahverengi gözleri
vardı. Eda' yı ilk gördüğünde Tipik
bir Türk kızı diye geçirmişti
aklından.
Boşa geçen
birkaç günün sonunda Gökalp, daha görünür bir hamle yapması gerektiğine karar
verip Eda ile tanışmaya karar verdi. Öğrendiğine göre hocası Eda' dan bir
araştırma için Türk şirketleri hakkında veri toplamasını istemişti. Bu fırsatı
değerlendirmeye karar verdi Gökalp, kendisi de Türk' tü ve iş adamıydı değil
mi? Bu tanışma sadece onun işine yaramakla kalmazdı belki de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder