Yanlış Hesap 5. Bölüm

 

Diskoya vardıklarında valeye arabanın anahtarını verdi ve Eda'nın yanında yürüyerek kapıya yöneldi. Kapıda bekleyenler vardı ama genç adamı gören koruma onların geçmesi için kenara çekildi. İçerde tanıdık biri olmasından çekinirken kapıdakileri hesaba katmayan genç adam, siması tanıdık gelen korumaya başıyla selam verdikten sonra içeri girdi. Kapıda bekleyenler arasına girmemek için korumaya söyleyeceklerini tasarladığı yüzünden okunan Eda ise şaşkın bakışlarla adama gülümseyip Gökalp' in ardı sıra içeri adımladı.

Kızın kendisinden şüphelenmesini engellemek adına Gökalp soğuk bir sesle homurdandı

"Anlaşılan benim düşündüğüm kadar buralara yabancı değilsin"

"Ne alakası var, birine benzetti herhalde."

"İtiraf etmek için hala geç değil."

Gökalp'in yüzüne sıkılmış gibi bakan Eda, genç adamın müzik yüzünden duyamadığı bir şeyler söyleyip kalabalığa yöneldi. Eda ona kızgındı ama en azından durumdan şüphelenmemişti. Araları bozuk olduğundan, Gökalp'in yanında yürümek yerine önden gidiyordu. Genç adamın da işine geldi bu durum.

Gökalp geceyi Eda için iyice çekilmez hale getirip onu buradan en çabuk şekilde çıkarmak için plan yaparken genç kız, birini arıyor gibi kalabalıkta göz gezdiriyordu. Biraz sonra yüzüne bir gülümseme yayıldı ve Gökalp' e 'gel' işareti yaparak doğrudan bir yöne doğru yürüdü. Dans pistinde önlerine geçen birkaç kişiyi çekilmeleri için hafifçe itekledikten sonra hedefine ulaşan genç kız pistteki bir kızla sarmaş dolaş oldu. Neler döndüğünü ve gizli telefon konuşmalarının anlamını kavrayan Gökalp'in, kaçıp gitmek için duyduğu istek, Eda' nın kolunu tutmasıyla gerçekleştirilemeden havada kaldı. Kızlar bağırarak bir şeyler konuştuktan sonra diskonun içlerine doğru yöneldiler.

Eda bu diskoyu öylesine seçmemiş arkadaşları ile buluşma ayarlamıştı. Bunu ona söyleme gereği bile duymamasına iyice sinirlenen genç adam Eda' nın elinden kolunu kurtardı. Masaya ulaştıklarında grupta altı kişi olduğunu gördü, en azından masada oturanlar o kadardı. Boş sandalye olmadığına göre tamamı bu kadar olmalıydı değil mi? Geldiklerini görünce ayaklanan grup tarafından ilgiyle karşılandılar. Eda' ya sarılan arkadaşları, onunla da tanıştıktan sonra masaya tekrar yerleşti.

Eda'yı arkadaşlarıyla bırakıp diskonun ücra bir yerinde yalnız takılmayı, gitme vakti gelince de beraber geri dönmeyi düşünen Gökalp, Eda'yla göz göze gelmeye çalışıyor ama kızın özellikle kaçınması nedeniyle bunu başaramıyordu. Genç kız yaptığı oyunun sonuçlarına katlanmamak için onunla yüzleşmeyi erteleyebileceği kadar erteleyecekti belli ki... Aniden birinin omzunu kavraması üzerine irkilerek hızlıca geri çekilip ayağa kalktı. Karşısındaki adam kendisine tanıdık gelmekle beraber nerden tanıdığını çıkaramıyordu. Adam sarhoşluğun verdiği ıslak sesle konuştu

"Vay... Vay... Vay... Seni burada görmeyi hiç beklemiyordum Gökalp"

Sesin sahibini tanımıştı ama moralini iyice bozmuştu bu durum. Eksiden ara sıra takıldığı Özgür, gördüğü en boş boğaz adamlardan biriydi.

"Sakal bırakmışsın Özgür, tanıyamadım"

Sakalını sıvazlayan Özgür gülümsedi "Evet, daha erkeksi durduğuna karar verdim"

"Erkek olduğunun altını çizme gereğini mi duydun?"

"Aynen öyle dostum, hatunlar bayıldı bu halime."

Adamın bu sözüne gruptan bir kız itiraz etti "Hatunlar da ne demek, benden başkalarının dikkatini çekmeyi mi düşünüyorsun?"

Kıza muzur gözlerle bakan Özgür gönlünü almak adına bir şeyler söylerken Gökalp kendilerini izleyen Eda ile göz göze geldi, kız az önceki ilgisiz tavrına karşın dikkat kesilmiş ikisini izliyordu. Özgür' ün az önce konuşan kızın sevgilisi olduğunu anlayan genç adam, sessiz bir yerde geceyi bitirme planını değiştirdi. Eda ile Özgür' ün kontrolsüz bir şekilde sohbet etmesini istemiyordu. Tekrar yerine otururken Özgür de yanına ilişti.

"Babana olanlardan sonra kendini toplamış olmana sevindim."

"Hım... Sağol."

Eda onlara yaklaşmış sohbete katılmak için fırsat kolluyordu. Kızın niyetini anlayan genç adam buna mahal vermeden konuyu değiştirdi.

"Sen neler yapıyorsun?"

"Aynı benim, babamla çalışıyoruz. Bana işini öğretme konusunda çok hevesli ama ben farklı şeyle planlıyorum."

"Aklında ne var?"

"Antalya' da golf sahaları var biliyorsun çok da karlı bir iş. Ortak olmayı düşündüğüm bir işletme var. Neyse bu kafayla bana iş konuşturtma şimdi. Seni buraya hangi rüzgar attı? Geçen gün Gökçe' yle konuştuk ama senin Antalya' da olduğundan bahsetmedi."

"Tatile geldim kısa bir süre."

"Yalnız mısın peki? Pek olası değil ama yanında kimseyi görmedim"

Eda' nın duymadığını umarak kaş göz işareti ile adama susmasını söylese de Özgür anlamanın yakınından bile geçmeyince konuşmaya devam etti.

"Nerede kız? Arkamda mı? Pot mu kırdım lan yoksa" arkasını dönüp bakındı, kimseyi göremeyince tekrar ona döndü,

"Bizden birkaç kişi de burada biliyor musun? Az önce onların yanındaydım" Özgür bardak tuttuğu elini arkadaşlarının yerini göstermek ister gibi savurunca bardaktaki içki bir miktar döküldü. Gökalp ilgilenmediğini göstermek için bir şey söylemeyince Özgür elini üzerine silerken hınzır bir gülümsemeyle devam etti "Özellikle içlerinden biri seni yalnız gördüğüne oldukça sevinecek"

Önündeki içkiden henüz yudumlamış olan genç adam öksürmeye başladı, Özgür kahkahaya boğulurken sırtına vuran Eda olmuştu. Kız ya ona vurmak için gereken şansı yakaladığı için ya da panikle gücünü kontrol edemediği için vurma işini ciddiye almıştı. Öksürüklerin arasında teşekkür ederek kızın sert temasına son veren Gökalp tekrar Özgür' e döndü

"Kimseyi görmek istemiyorum, tamam mı? Burada olduğum aramızda kalsın"

Özgür itiraz edecek gibi ağzını açtıysa da Eda'nın konuşması üzerine ikisi de ona döndü "Kaç kişiler, bize katılmalarını teklif etsek mi?"

Özgür ağzını yayarak gülünce yüzüne yumruk atmak için dayanılmaz bir istek duydu, adam karabasan gibi üzerine çökmüştü. Genç adam bunalmaya başlamıştı, sıkıntısını gidermek için derin bir nefes alıp bıraktı.

"Hayır Eda, zaten arkadaşlarınla buluşma ayarlayarak beni oyuna getirdin bir de benimkileri buraya toplayarak iyice durumu kötüleştirme"

Özgür kafası karışmış bir şekilde ikisine baktı "Neden görmek istemeyesin anlamadım?"

Eda kızgın gözlerle Gökalp' e bakarak adamı yanıtladı "Bay 'yalnız kurt' u insan içine çıkmaya zorladım, iki kişiyle tanıştırdım diye bana tavır yapıyor. Şuraya gelmeye o kadar zor ikna ettim ki anlata..." kızın konuşması Özgür' ün kahkahası ile bölündü. Kahkahasının arasında kesik kesik bir şeyler söylüyor ama ne dediği anlaşılmıyordu.

Gökalp sinirli bir şekilde Eda' ya döndü "Şu adama iyi bak, sahil kenarında dalga seslerini dinleyeceğime kulağımı sağır eden bir müzik eşliğinde sarhoş kahkahalarını dinliyorum"

Kız oralı olmadan omzunu silkti "Hatırlatırım canım o benim değil senin arkadaşın."

Haklı olmasına daha çok bozulan genç adam Özgür' e döndü

"Kes şu gülmeyi ve kapa çeneni artık. Yoksa dikmelerini sağlayacağım haberin olsun" Gökalp' e eliyle bir dakika işareti yapan ve gülmesini kontrol altına almayı başaran Özgür, arkasına yaslanıp içeceğine uzandı.

Eda Gökalp' e yaklaşarak kulağına fısıldadı "Cidden çok garip biri. Diğerleri de bunun gibiyse belki de görüşmek istememekte haklısındır." Kızın yorumu genç adamı gülümsetse de Özgür' ün dudaklarından dökülen sözler gülümsemesinin donmasına sebep oldu.

"Anlaşıldı dostum, yeni sevgilin bu hatunmuş. Neden söylemedin? Bende diyorum buraya sap gibi neden gelsin ki... Hızlı çapkın Gökalp tekrar sahalara indi desene"

Özgür kendi sözlerine keyifle gülerken Gökalp' in ateş saçan gözleriyle karşılaşınca bir an şaşaladı. Eda duyduklarına anlam veremez bir şekilde Gökalp' e bakıyordu.

"Sen daha önce geldin mi buraya?"

Kızın şüphe dolu bakışlarından hoşlanmayan genç adam artık kurtarılacak bir şey olmadığına karar verip eline aldığı içkisiyle geriye yaslandı ve bardağından koca bir yudum aldı. Onun yerine konuşan Özgür durumu açıklamayı görev edinmiş bir edayla Gökalp' in sezon boyunca buraya geldiğini ve arkadaşlarıyla eğlendiğini anlattı. Aslında Özgür' le ikisi yakın arkadaş değillerdi ama sanki bütün hayatını biliyormuş gibi ondan bahsetmeye hevesli görünüyordu. Neyse ki Özgür' ün bilgilerinin kısıtlı olması neticesinde sadece anlatılan birkaç eğlence anısıyla sınırlı kaldı sohbetleri. Hiç değilse kız arkadaşları hakkında soru sormadığı için Eda' ya şükran borçlu olduğunu düşündü Gökalp.

Biraz sonra Özgür sallanarak yerinden kalktı ve içecek alacağını söyleyerek masadan ayrıldı. Adamın arkasından bakan Eda sahte bir tebessümle ona bakmaya başladı. "Demek içine kapanık Gökalp Bey zamanında eğlenmesini bilen biriymiş."

"Sana içe kapanık olduğumu söylediğimi hatırlamıyorum."

Kız düşünürmüş gibi bir parmağını çenesinde vurdu önce sonra da hatırladığını gösterir bir şekilde havaya kaldırarak pis bir sırıtma gönderdi ona "Ben böyle mekanları sevmem, ne arkadaşı ya, hayır diskoya gitmek istemiyorum... Bunlar senin sözlerin değil mi?"

Eda' ya doğrudan baktı "Evet benim fikirlerim. Öncekilerde bendim, şimdiki de benim Eda
İnsanlar dönem dönem tercihlerini değiştiremezler mi?"

Eda dudağını büktü "Tercihlerin bu kadar kolay değişiyorsa sevgililerinin neden kalbine tutunamadığı belli oluyor."

Kızın oyununu oynamaya karar verip biraz daha yakınına oturan Gökalp yüzüne iyice yaklaşarak gülümsedi "Bu durum da değişen tercihlerim arasında, artık kalbimi paylaşmaya karar verdiğim biri var."

Heyecanlanan Eda dudağını yalayıp rujunun parlamasına neden olarak genç adamda o ruju silme isteği uyandırdı. Gökalp, düşüncelerinin bakışlarına yansımasına izin verince kız gardını hala korusa da sesinin titremesine mani olamadı.

"Kalbini paylaşmaya karar verdin?"

"Bir sonraki değişime kadar tabi"

Kızı çapkın gözlerle süzmeye devam ederek yarım bir gülümsemeyle bakan genç adamdan gözlerini kaçırıp derin bir nefes aldı genç kız. Genç adamın ağzından çıkan sözler başka olsa da Eda Gökalp' in ilgisinden oldukça hoşnut kalmıştı. Kızı öpmek için büyük bir istek duysa da bu hareketi, onu, arkadaşlarının yanında utandırmaktan başka işe yaramazdı. Eda'nın yanında oturan ve arada bir ikisine göz atan meraklı bir kıza yan gözle baktı ve Eda' dan uzaklaştı. Bu yolla onu neden öpmediğine dair işareti Eda' ya vermiş oldu. Eda da arkadaşına dönüp gülümsedi ve grubuyla ilgilenmeye başladı.

Arkasına yaslanıp gözlerini kapattı ve müziği dinlemeye başladı, az önceki hareketli parçanın yerine akustik bir parça başlamıştı şimdi. Grubun yanına gelen kalabalığın sesleri onu melodiden uzaklaştırınca gözlerini açtı. Karşısında kendi arkadaşlarını görünce küçük çaplı bir şok yaşadı. Özgür dediğini yapmış ve iki grubu bir araya getirmişti. Ayağa kalkarak selamlaşanlara boş boş baktıktan sonra kendisine yönelen arkadaşlarıyla el sıkışmak için o da ayağa kalktı.

Geçen seneye kadar sık sık görüştüğü arkadaşlarıyla uzun bir aradan sonra bir araya gelince kendini onlara yabancı gibi hissetmişti. Onlar ise Gökalp' i gördüklerine çok sevinmişlerdi.

"Özgür burada olduğunu söyleyince inanmadık kendimiz görelim dedik."

Konuşan ailecek görüştükleri arkadaşı Kemal'di, Gökalp kendini gülümsemeye zorladı "İyi yapmışsınız"

Kemal' in yanında elini tutan nişanlısı Cansu vardı, uzanıp Gökalp' e sarıldı ve yanağından öptü. Cansu ile eskiden tanışmalarına rağmen Kemal kıza aşık olduktan sonra kızın aklını çelmesi için daha sık görüştükleri sırada yakın olmuşlardı. Taner ve Emre ile de gülümseyerek el sıkıştı, onlarla Kemal üzerinden arkadaş olmuşlardı ama birlikte eğlendikleri günler oldukça fazlaydı. Geriye kalan kişi kısa süren flörtleri ilişki ile sonuçlanmayan Asude' ydi. Kızı karşısında görünce ister istemez heyecanlandı ve içten bir gülümseme ile kıza sarıldı. Asude ile babasının ölümünden önce yakınlardı ama kızın farklı karakteri Gökalp' in işi ağırdan almasına neden olmuştu.

Eski arkadaşlarıyla yeni arkadaşları çabucak kaynaşıp biraz sıkışarak da olsa tekrar yerleştiler. Yeni oturma düzeninde Eda ile yakın değillerdi ama C şeklindeki koltuklar sayesinde birbirlerini görebiliyorlardı. Genç kıza kaçamak bir bakış attığında onun da kendisine baktığını gördü. Yüzündeki ifadeye bakılırsa halinden memnundu ve hoş bir gülümsemeyle Gökalp' i de gülümsetti.

İtiraf etmek istemese de arkadaşlarını görmekten mutlu olmuştu, aylardır şirket ve ev arasında mekik dokumak dışında sosyal ortamlardan uzak durmuştu. Bu da onu rahatlama şansı tanımayan bir hayat tarzına sürüklemişti. Kemal ile eski günlerden bahsederken gerginliği yavaşça kayboldu. Arkadaşı özellikle babasının ölümünden bahsetmiyor, onun neden birden ortadan kaybolduğu ile ilgili espriler yapmıyordu. Cansu ise Kemal' in yanında oturmuş pek yorum yapmadan ikisini dinliyordu.

Sohbete iyice dalmış olan Gökalp, uzun süredir ihmal ettiğini düşünerek Eda' ya baktı ama kız yerinde değildi. Nerede olduğunu anlamak için gözleriyle aramaya başladı ama oturanlar arasında yoktu. Lavaboya mı gitmişti? gözleriyle Eda' yı ararken Kemal ve Cansu dans etmek üzere şakalaşarak yanından ayrıldı. Eda' yı gözünün önünden ayırdığı için kendine küfretti, peşlerinde saçma sapan adamlar varken bu kadar kalabalık bir yere gelme hatasında bulunmuş, üstüne üstlük sohbete dalıp kızı gözden kaybetmişti.

Asude yerinden kalkıp genç adamın yanında boşalan koltuğa otururken Gökalp, Eda' nın arkadaşlarından biriyle göz göze geldi. Gökalp bakışlarıyla Eda' yı sorunca kız eliyle dans pistini gösterdi. Gösterdiği tarafta Eda ve etrafındaki birkaç kişi müzik eşliğinde salınıyorlardı. Rahat bir nefes alarak geriye yaslanan Gökalp içeceğinden bir yudum aldı.

"Neyin telaşı böyle?"

Asude' ye soran gözlerle baktı, neden bahsettiğini anlayınca da gülümsedi "Yaşlandıkça panik biri oluyorum galiba"

Kız gülümseyerek kolunu yana dayayıp geriye yaslandı ve ona doğru döndü. Asude tam hatırladığı gibiydi, çekici ve kendinden emin. Saçlarıyla oynamaya başlayan Asude yüzü dans pistine dönük olmasına rağmen yan gözle ona bakarak konuşmaya başladı

"Son gördüğümden bu yana ne kadar yaşlanmış olabilirsin ki tatlım?"

"Tahmin bile edemezsin Asude, hayat insanı cidden yoruyor"

Kız saçıyla oynamayı bırakıp doğrudan Gökalp' e baktı "Sen söz konusu olduğunda tahminler yararsız oluyor."

Kızın üstü kapalı imasını anlamazdan gelerek gülümsedi "Yaşlanmış olma ihtimalin var diyorsun yani"

Bir yandan da dans pistinde tempolu şarkının ardından çalmaya başlayan slow parça nedeniyle yerine oturmasını beklediği Eda' yı yanına çağırmak için göz hapsine almıştı. Ancak Eda oturmak yerine yanında duran Taner' in teklifini kabul ederek kollarının arasına girdi. Dans eden çifte bakarken kaşları çatılan genç adam ikilinin uygun bir mesafede olduklarına kanaat getirdikten sonra kendisini meraklı gözlerle izleyen Asude' ye döndü. Asude' nin gözlerinin de dans pistinde gezindiğini görünce dikkatini kendi üzerine çekmesi gerektiğini düşündü

"Benim aksime sen oldukça iyi görünüyorsun"

Asude dans pistinde kimin bu kadar dikkatini çektiğini anlamamış olsa da pistteki kızlardan biri olduğunu bilecek kadar genç adamı tanıyordu. Bu durumdan hoşlanmadığını belli edercesine kısılmış gözleriyle Gökalp' i süzdükten sonra bir şey söylemek ister gibi olduysa da sözlerini yutup parmaklarını incelemeye başladı. Asude' nin aklından geçenleri az çok anlayan genç adam, kızın uygunsuz bir cevap vermek yerine susmasının ikisi içinde doğru karar olduğunu düşündü. Kızın işini kolaylaştırmak adına telefonunu çıkarıp epostalarını kontrol etmeye başladı. Bir yandan da hala pistte olan Eda' ya göz atıyordu, Eda ise halinden oldukça memnun bir şekilde Taner ile şakalaşarak dansa devam ediyordu. Dans müziği az sonra değişecekti ve ikilinin masum olsa da Gökalp' i rahatsız eden dansları son bulacaktı.

Telefonu tutan eli üzerine kapanan el dikkatini tekrar Asude' ye yöneltti, kızın yüzünde gezinen bakışlarından anladığı kadarıyla ikisi için bir umut arıyordu. Eda' nın görme tehlikesi elini yavaş da olsa çekmesine neden oldu, Asude bozulduğunu saklamadan yüzünü başka yöne çevirdi ama sonra başını hafifçe eğerek Gökalp' e döndü

"Seni çok aradım Gökalp, ulaşmaya çalıştım."

"Olanları biliyorsun Asude, kendimde değildim."

Asude ona aklından geçenleri görmek ister gibi dikkatle bakıyordu, "Benden uzaklaştın. Üzgündün biliyorum ama neden benimle paylaşmadın."

Genç adam bir an durup karşısında duran kızın yüzünü inceledi. Beklediği gibi kız içindeki hırçın yönü bastırmaya çalışıyordu, Gökalp'i anlamak değil onu cezalandırmak istiyor gibiydi.

Kızın dediği gibi birden bağlantılarını kopardığı doğruydu ama aralarına Asude' nin ima ettiği tarzla bir ilişki olmamıştı hiç. Asude her zaman güzel ve havalı olmuştu, bu nedenle genç adamın ilgisini çekmesi oldukça normaldi. Bu ilgiyi şımarık bir memnuniyetle karşılamıştı kız. Gökalp' le uyumlu bir ikili değillerdi belki ama iş eğlenmeye geldiğinde güzel vakit geçirebiliyorlardı. Arkadaşlıklarının devamında ise Gökalp babasının sorunlarıyla uğraştıkça Asude' yle uzaklaşmışlardı, özellikle kafa olarak. Babasının cinayeti ise kopmayı kesinleştirmişti. Gökalp kızın onu sevdiğini veya özlediğini sanmıyordu, muhtemelen Asude' nin asıl canını sıkan terk edildiği fikriydi...

Kızın omzuna elini koyup yüzüne doğru eğildi "Bence artık bu konuları konuşmak gereksiz"

Kız silkinince omzundaki el yana düştü, başını kaldırıp saçlarını geriye atan Asude sinirli bir ifadeyle yüzüne baktı "Bu kadar mı? Bana açıklama yapma gereği bile duymuyorsun yani"

Gökalp kızın sahiplenici tavrını devam ettirdiğini görünce zamanında verdiği kararın ne kadar doğru olduğunu anlamış oldu. Eda' ya göz attığında onun dikkatinin de üzerinde olduğunu gördü. Genç kıza güven verici bir gülümseme gönderdi ve Asude'ye bakmadan konuştu

"Bizimki ilişki bile değildi Asude"

"Görünen o ki aramızdakileri hafife alarak beni yok saymışsın"

"Sana söyleyeceğim hiçbir şey seni tatmin etmeyecek"

Eda gülümseyerek ona karşılık verse de yüzünde sorgulayan bir ifade vardı. Bu arada müzik değişmiş ve grup yerlerine dönmeye başlamıştı. Eda yanına oturmak yerine arkadaşlarının arasına karıştı ama bu sefer Taner de dibindeydi. Arkadaşının Eda' yla yakından ilgilendiğini görmek canını sıkmıştı. Kızın kendisine olan hislerinden emin olmasına rağmen damarlarında akan kanın ısınmaya başladığını hissediyordu. Asude' nin kendisine seslendiğini duymasına rağmen kıza bakmadı, kız omzuna koyduğu eliyle Gökalp' i kendine çevirdi

"Hiç değişmemişsin aynı kibirli Gökalp"

"Böyle düşünüyorsan neden hala yanımdasın?"

Kız cevap olarak bir şey diyemeyince Gökalp ona gülümsedi. Asude sinirli olsa da koluna koyduğu elini çekmeden ona bakmaya devam etti

"Beni hayatından çıkarırken hata yaptığını kabul et, tatlım ve bende seni affedeyim"

"Hatalı yaptığımı san..."

Yan taraftan gelen tanıdık kahkaha sözlerini tamamlayamadan sesin geldiği tarafa yönelmesine neden oldu; Eda, Taner' in yaptığı bir espriye içtenlikle gülüyordu. Yumruklarını sıktı, fark etmeden. Bu ikisini ayırmanın vakti gelmiş de geçiyordu. O sırada Özgür ona bakarak bir şeyler söyledikten sonra güldü ve diğerleri de ona katıldı. Genç adamın onlara dik dik baktığını görünce Özgür iyice gevşeyen ağzıyla şakasını tekrarladı

"Diyorum ki seni ve Eda' yı fısıldaşırken görünce sevgilin sanmıştım ama yanlış bir tahminmiş. Baksana gecenin başında yanında olan kızı bile Taner' e kaptırdın... Sen sahaları çoktan terk etmişsin, tercihlerin hala aynı mı onu merak ediyorum"

Özgür' ün sözleri grupta soğuk duş etkisi yaptı ama Gökalp yerinden kalkmadan Özgür' e baktı "Seninle asla aynı kafada olmadık Özgür ben senin gibi sadece et peşinde koşmam... Bu yüzden bulunmakla övündüğün sahalarda da hiç olmadım. Tercihime gelirsek ise senin gibi biriyle aynı ortamda olmayı hiç istemedim mesela, bu hiç değişmedi"

Yanında oturan Kemal koluna yapıştı ve kulağına "Sarhoş o dostum, ne dediğini bilmiyor" dedi.

Özgür ise aynı soğuk duşun altına girmiş gibi sarhoşluğundan birden ayılmıştı, Gökalp' e iğneleyici bir cevap vermek yerine oturduğu yerde özür diler mahiyette bir şeyler söylüyordu ama Gökalp onu duymuyordu bile. Kolunu Kemal' in elinden kurtarıp Özgür' e bakmaya devam etti.

Gökalp' in bakışlarından hiç hoşlanmayan Kemal, Özgür' ün yanına gitti ve adamı kaldırdı "Sen fazla içtin, kaldığın yere git ve uyu"

Özgür' ün rengi atmıştı, başını sallayarak yanlarından ayrıldı. Az önce Özgür' ün yaptığı espriye gülenler kız arkadaşı ve onun yanındaki kız da Gökalp' ten özür dileyerek Özgür' ün ardından kulüpten ayrıldılar.

Yaşanan olay grubun havasını kaçırmıştı, Gökalp geceyi zehir eden Özgür' e kendi zehrinden tattırmadığına pişman olmuştu bile. Eda, Gökalp' e bakmaktan kaçınır olmuştu; kız kendisine laf atanlar dışında pek konuşmuyordu. Kızın keyifsizliğinden hoşlanmayan Gökalp, durumu düzeltmeye karar verdi. Genç adama göre; Eda, doğru bir yöntemle olmasa da Gökalp' i mutlu etmeyi amaçlamıştı ama tam tersi üzdüğünü düşünüyor olmalıydı.

Yanında oturan Asude' ye dönerek gülümseyen genç adam başını salladı "Hatayı nerede yaptım biliyor musun?"

Kız pek düşünmeden cevap verdi "Nerede yaptın tatlım?"

Ayağa kalkıp Eda' nın yanına gitti ve kıza elini uzattı, "Sevgilimi yakınımda tutmayarak"

Eda nutku tutulmuş gibi bir an şaşalasa da sonra kendisine uzatılan eli tuttu ve ayağa kalktı. Kızın elini tutarak dans pistine götüren Gökalp oldukça tempolu çalan parçaya inat kızın beline kollarını dolayıp kendine çekti. Eda hipnotize olmuş gibi onu izlemekteydi ve yüzünde garip bir tebessüm vardı. Kollarını genç adamın omzuna koyan Eda, başını da genç adamın göğsüne dayadı ve adımlarına ayak uydurmaya başladı. Birkaç kalp atışı sonra Eda sessizliği bozdu

"Çok güzel dans ediyorsun"

"Hım... Kollarımda kimi tuttuğuma göre değişiyor"

Başını kaldırmadan kıkırdayan kız cevap verdi "Senin kötü olduğun herhangi bir şey var mı?

Dürüstlük, iyiniyet, seni sevmemek...

"Bekleyip görelim, değil mi?"

Göğsüne dayanmış yanağın hareketinden kızın gülümsediğini anlayabiliyordu, Eda başını kaldırmadan konuştu

"Sabırsızlanıyorum."

Gecenin devamında saatini kontrol eden Gökalp Eda' ya kalkmayı teklif etti; akşamın gerginliğinde etkilendiği her halinden belli olan kız, arkadaşlarıyla vedalaşarak peşinden arabasına kadar geldi. Arabada da sessizliğini koruyan Eda' ya aynı sessizlikle cevap veren genç adam durumdan oldukça hoşnuttu. Sinirleri oldukça gergindi ve daha fazla gerginlik olmaması geçmişi hakkında gelebilecek yorumlardan uzak durmak istiyordu.

Pansiyona geldiklerinde odasının önünde anahtarını bulmak için çantasını karıştıran Eda' yı izleyen Gökalp, bir yandan da küçücük çantaya anahtarın eline gelmesini engelleyecek kadar ne koymuş olduğunu düşünüyordu. Anahtarını bulmayı başaramayan kız, sinirle küçük çantayı kıvırınca elinden kayan çanta, içindekileri de etrafa saçarak yere düştü. Eda yere eğilirken ağzının içinde bir şeyler söyledi ama genç adam sadece lanet kısmını anlayabildi.

Kıza yardım etmek için o da yere eğilip ayağının yanına yuvarlanan iki parça eşyayı yerden aldı ve kalktığında Eda ile göz göze geldiler. Bir şey söylemeden elindekileri kıza uzattı, gözlerini ondan kaçıran kız elindekilere aldı ve çantasına geri tıktı. Anahtarıyla kapısını üçüncü denemede açan Eda' nın da dağılmış olduğu belli oluyordu. Yarın sabah sakin kafayla onunla konuşmaya karar veren genç adam, kendisine kuru bir iyi geceler dedikten sonra kapısını kapatan kıza engel oldu. Bir eliyle kapının kapanmasını engelledikten sonra diğer eliyle Eda'yı kendine doğru çekti. Eda hafif bir direniş gösterse de genç adamın kendisini saran kolları arasına girdi. Kıza bir süre sarıldıktan sonra kendinden uzaklaştıran Gökalp daha fazlası için istek duymasına rağmen dudaklarına hafif bir öpücük kondurduktan sonra odasına girmesine izin verdi.

Kapanan kapıya bir süre baktık sonra elleriyle çenesini ovuşturarak odasına yöneldi genç adam. Odasına girince doğrudan banyoya gitti ve yüzünü yıkadı, ıslak ellerini saçlarında dolaştırdı. İçine sığmayan bir şeyler vardı, nefes aldıkça göğüs kafesi genişleme çalışıyor ama başaramıyor gibiydi. Odaya geri döndü içeride adımlamaya başladı, rahatlaması için eksik olan şeyin bilincindeydi ve karıncalanan sinirleri onu istediği şeye direnmemesini söylüyordu. Vücudu kendi gerginliğini alacak yumuşak dokunuşlar için yanıp tutuşurken elleri buz gibiydi. Adımları kendiliğinden durdu ve kararlı bir şekilde kapıya yöneldi.

Eda' nın kapısını çaldığında ellerini yumruk yapma isteğine engel olamıyordu, göğsüne düzensiz bir şekilde vuran kalbine sakin olmasını söylemesi fayda etmiyordu. Kapıyı açılınca Eda' nın üzerini hala değiştirmemiş olduğunu gördü. Kızın saçları toplanmıştı, açıkta kalan ensesinde ellerini ve dudaklarını gezdirme isteği benliğini doldurdu bir an. Genç kızın dudakları kıpırdadı ama genç adam onun ne dediğini anlamayacak haldeydi, sadece dudaklarının kıvrılışını izledi. Eda içini gıdıklayan bir şekilde gülümseyince ona doğru uzandı ve kızı kendine çekip kapının yanındaki duvara yasladı ve kızın dudaklarını açlıkla kendine esir etti. Zincirlerinden kurtulan duyguları hareketlerine hakim olmuş ve sınırsızca Eda'ya odaklanmıştı.

Eda bir anlık şaşkınlığın ardından kendini Gökalp' in aceleci ve arzulu dokunuşlarına teslim etmişti. Genç kız, Gökalp' in omuzlarını kavrayan kollarıyla onu kendine iyice yaklaştırdı. Bir eli Eda' nın başının yanındaki duvara dayalıydı genç adamın, kızı duvarla kendi arasında sıkıştırmamaya çalışıyordu. Diğer eli öpüşünden kaçmasını engellemek ister gibi, kızın ensesini kavramıştı. İçinde biriktirdiği gerginlik yavaşça kaybolmaya ve rahatlamanın verdiği sakinlik hareketlerine sirayet etmeye başlamıştı.

Kızın ensesini bırakıp omuzlarından aşağı doğru okşarken dudaklarının dokunuşlarını da yumuşattı ve dilini, ipeksi dudakların üzerinde gezdirdi. Eda ağzından kaçan nefesi engelleyemeyince hafif bir inleme duydu ve bu onu gülümsetti. Kız onun gülümseyen dudaklarının kenarına bir an dilini dokundurduktan sonra alt dudağına dişlerinin arasına alıp hafifçe bastırdı.

Kızın oyuncu dokunuşu karnında kasılmaya neden olunca bacakları gerildi. Eda' nın belinin arkasına doğru elini götürüp dün gözleriyle öptüğü bel çukurunu okşadı ve ellerini kızın sırtında gezdirdi. Bir yandan Eda'nın dudaklarını yudum yudum içerken diyer yandan da okşayışlarını kızı hareketlendirmek için kullanıyordu. Gökalp' in tecrübeli öpücüğü Eda üzerinde az öncekinden daha etkili olmuştu, sırtında gezinen parmaklar titremeye, göğsü hızlı hızlı inip kalkmaya başlamıştı; kızın dudakları daha fazlası için aralanmıştı. Gökalp daveti geri çevirmedi ve kızın ağzını keşfederken eliyle de bir göğsünü kavradı. Kız dizini kıvırıp çıplak bacağını ona sürttü ve genç adamın ellerini kendi üzerine çekti. Kıvrık bacağı dizinden tutarak kalçasına kadar kaldıran genç adam kızın dizinin arkasında parmaklarını gezdirince Eda istemsizce kasıldı. Genç kız gıdıklanmıştı.

Kızın dudaklarına küçük birkaç öpücük kondurduktan sonra güzel kokan boynunda ve omuzlarında dudaklarını gezdirmeye başladı. Eda saçlarına geçirdiği parmaklarıyla ona masaj yapar gibi okşuyordu. Kızın dizinden kalçasına doğru okşayarak ellerini bacaklarında gezdirirken kendini kıza bastırdı. Artık durmaları gerekiyordu yoksa genç adam için ağrılı bir hale gelmeye başlayacaktı. Kızın bacağının yavaşça bırakıp kalçası üzerine belli belirsiz gezdirdiği elini kızın diğer yanında duvara dayadı. Kızın boynuna sokulmuş derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışırken Eda da ellerini iki yanında serbestçe bırakmış bir halde duvara dayanmıştı. Biraz sonra kızın yana bıraktığı elini, avucuna aldı ve dudaklarına bastırdı. Kızın gözlerinde puslu bir bakış vardı, yanakları kızarmıştı. Kendisi de aynı durumda olmalıydı mutlaka. Kıza içten bir gülümsemeyle baktı ve "İyi geceler" dedikten sonra kendi odasına gitmek için kapıdan çıktı.

Yatağına uzandığında gözlerini tavana dikmiş gülümsüyordu. Kötü gideceğini düşündüğü gece biraz sallansa da ummadığı kadar güzel geçmiş ve etkili bir sonla neticelenmişti. Gözlerini kapatınca sürekli Eda' nın yüzünü görüyordu ve ona uzanma isteği uykusunu kaçırıyordu. Yan döndü ve kolunu başının altına koyarak yatakta uzanmaya devam etti. Telefonu çalınca komodinin üzerine bakış attı ve biraz üşenerek de olsa eline aldı, arayan Gökçe' ydi. 
"Hayırdır bu saatte?"
"Nasılsın?" 
"İyiyim abla, ne oldu?" 
"Sağol, bende iyiyim" 
"Sevindim, herşey yolunda mı?"
"Neden, ne oldu ki?"
Sinirlerine hakim olmak ister gibi derin bir nefes aldı 
"Abla beni delirtme, saat on ikide arayıp sonra da normal olan kendinmiş gibi davranma bana. Gece vakti aramanı gerektirecek önemli bir şey mi oldu?" 
"Yok bir şey yahu, kardeşimi arayamaz mıyım? İyice pimpirikli biri oldun çıktın sen ha. Kapatıyorum ben." 
Telefonda sinyal sesini dinlerken gülse mi sinirlense mi bilememişti. Sakin bir tavırlarla telefonu yerine bırakıp yatağa geri uzandı. Ablası arayınca tek bir şey aklına gelmişti ve onların iyi olduğunu öğrense de kalbi hala yavaşlamamıştı. Gözlerini yavaşça kapattı ve uykuyu kabul etmeye hazırlandı. 
Sabah kapının çalmasıyla gözlerini açtığının enine bir halde yatağına yatmış ve uzun boyuna rağmen bir şekilde sığmayı başarmıştı. Kilitlenmiş bacaklarını yataktan aşağı salladı ve gözlerini ovuştururken gelen kişiyi doğru tahmin ettiğini düşünerek seslendi. 
"İçeri gel Eda!" 
Eda kapıyı açtı ama içeri girmeden kapıya kolunu dayayıp ona gülümsedi. "Günaydın aşkım." 
Ayağa kalkıp kıza doğru yürüdü. "Günaydın, nasılsın?" 
Kendisine yaklaşan genç adamı göz hapsine almış olan Eda, kapının önünden ayrılıp ona sarıldı ve boynuna öpücük kondurdu. Kızın hareketi gıdıklanmasına neden olmuştu, başının yana eğip Eda'nın dudaklarından kaçındı.

Kız gülerek belinde gezdirdiği parmaklarını sıkıştırdı ve hafifçe dürtükledi.

"Gıdıklanıyorsun sen, bunu öğrendiğim iyi oldu"

Kıza gülümsedi ve dudağından küçük bir öpücük çaldı. "Ben olsam tekrar düşünürdüm, dün gece bende gıdıklanan bir yer keşfettim çünkü."
Eda kızardı ve geri çekildi. "Çok kötüsün Gökalp!"
"Hım... Böyle söylediğine şaşırdım tatlım, akşam gayet hoşlanmış bir halin vardı." 
"Beni utandırmayı kafaya koydun demek ki." 
"Tamam, sustum. Plaja inelim mi? Tatilin yarısını geçtik neredeyse ama ayağını bile suya sokmadın." 
"Öyle oldu değil mi? Tamam bir şeyler yiyip gidelim." 
Eda' yı odada bırakıp banyoya geçti ve hazırlandı. Beraber güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra plaja gidip havlularını serdiler. 
Kızın dün gece hakkında konuşmaması Gökalp'in işine geliyordu ama konunun kontrolsüz bir şekilde açılmasını da istemiyordu. Çünkü Eda' nın bakışlarında ve gülümsemesinde bir şeyler söylemek istediğine ama konuya giremediğine dair izler görüyordu. 
Eda genç adamın vücudundan etkileniyordu, bu nedenle can sıkıcı konuyu konuşurken kızın ellerinin onunla meşgul olması konuşmayı kolaylaştırabilirdi. Doğrulup oturdu ve yanında getirdiği sudan bir yudum içti ve çantasından çıkardığı kremi Eda' ya uzattı. Kız eline bulaşan kumları silkeledikten sonra kremi alıp sırtını dönmesini bekledi. Arkasını dönen genç adam gözlerini yumdu ve bir an için kendini sırtında dolaşmaya başlayan parmakların dokunuşuna bıraktı, sonra gözleri açıp konuya girdi. 
"Eda dün neden arkadaşlarınla buluşacağımızı söylemedin?" 
Kızın elleri birkaç saniye hareketsiz kaldı ve sonra tekrar çalışmaya başladı. 
"Aksi halde benimle gelmezdin, yalnız kalmayayım diye razı oldun." 
"Bir daha bunu yapmanı istemiyorum, bana karşı dürüst ol. Her zaman. " 
Kız elindeki kremi tazelemiş olmalı ki dokunuşları serinledi. Parmakları belinin yanlarında gezinmeye başlamıştı, o kısımlara kendi de rahatlıkla sürebilirdi ama kıza müdahale etmedi. Eda sesine yansıyan gülümsemeyle sordu.

"Kendimi nasıl affettirebilirim sana."

Başını yana çevirdi ve kıza hınzır bir gülümseme gönderdi.

"O işi dün gece aldığım öpücükle hallettin güzelim." 
Kızın parmakları titredi, heyecanlanmıştı. Birkaç saniye konuşmadan krem süren Eda'nın ellerinin dokunuşu giderek hafifledi ve devamında genç adamın üzerinden tamamen çekildi. Gökalp, kıza yan dönüp baktı. Eda ellerini kucağına koymuş kremin kapağıyla oynuyordu. Gökalp' in ona baktığını anlayınca kafası kaldırıp ona baktı. 
"Dün tanıştıklarım, yani arkadaşların... Bana kendinden hiç bahsetmemişsin, senin aslında nasıl biri olduğunu bilmediğimi anladım Gökalp. Senin sakin bir hayatın olduğunu sanıyordum ama akşam eğlencelerinde sık sık bulunan bir playboy olduğunu öğrendim dün."
Kıza sabitlediği bakışlarının anlayışlı olması için özellikle uğraşarak gülümsemeye çalıştı. 
"Sen beni tanıdığında neysem oyum şu anda Eda, sana anlatılan Gökalp eskide kaldı. Arkadaşlarımın sözlerinden artık onlarla takılmadığımı anlamış olman lazım." Kız ağzını açınca susması için parmağını sözüm bitmedi dercesine kaldırdı. "Babam hayattayken onlarla dolaşacak bol bol vaktim vardı, üniversite ve sonrası hayatım oldukça hareketli geçti. Playboy da değildim ayrıca, sadece uzun süreli ilişkiler yaşamadım o kadar. Sana da bunu söyledim hatırlarsan." 
Eda onu başıyla onayladı ama gözleri ikna olmadığını gösteriyordu. 
"Tamam kendi açından mantıklı açıklamalar yapıyorsun ama başka şeyler var Gökalp. Sanki sen başka birisin, değişmişsin." 
"Değiştim ve değişmeye devam ediyorum Eda, bir ay önceki ben ile şimdiki arasında bile fark var. Hayatta bazı şeyler vardır insanı yeniden yapılandırır, benim için de babamın kaybı öyle bir etki yaptı." 
Bu söylediklerinde gerçekten samimiydi, kendisi de daha huzurlu ve mutlu biri olmaya başladığının farkındaydı. 
"Seni anlıyorum sanırım." Eda gülümsedi ve eline krem sıktı. "Dön omuzlarına da süreyim, kızarmaya başladılar bile." 
Kıza gülümsedi ve sırtını tekrar döndü, parmaklar omuzlarında dolaşmaya başlamıştı. Eda omuzlarından koluna doğru geçti ve oradan da boynuna doğru geçirdi ellerini. 
"Yalnız, bir şey daha var." 
Genç adam iç geçirmemek için kendini tuttu ve rahatlamaya çalıştı
"Sor." 
"Dün gece Asude denen kızın elini tuttuğunu gördüm. Ona bakıyordun, sanki aranızda birşey var gibiydi. Gerçi karanlıktı yüzünüzü göremiyordum ama öyle hissettim. Sevgilin miydi?" 
"Sevgili değildik ama evet yakın sayılırdık." 
"Ne oldu peki?" 
Canı sıkılmaya başlamıştı, Eda' yla iyi anlaşmaya başladıkları doğruydu ve ona alışıyordu ama kızın sorularından bunalmaya başlamıştı.
"Hiçbir şey olmadı Eda, ilişkimiz başlamadan bitti" 
Sesindeki sinirli havayı anlamıştı genç kız ama başka türlüsü elinden gelmiyor olmalıydı, kıskanmıştı ve açıklama istiyordu. 
"Dün uzun uzun konuştunuz, masamıza geldiğinden beri kızın gözü sendeydi. Yanın boşaldığı an da fırsatı kaçırmadı." 
"Eee... Ben ne yapabilirim bu konuda?" 
"Sana ne söyledi?" 
Kızın hareketlerine dikkat kesilerek tane tane konuştu. 
"Beni hala istediğini söyledi ve ikimiz için bir şansımız var mı diye sordu." 
Asude konusu açıldığından beri sinirli bir hal almaya başlayan hareketleri ani bir şekilde kesildi ve elindeki kremi yere bırakıp ayağa kalktı. Gökalp de ayağa kalkarak onun karşısına dikildi ve bakışlarını yakalamaya çalıştı. 
Eda ona tekrar baktığında gözlerinde salt öfke vardı. "Sen ne dedin peki?"
Kızın sorusunun gereksizliği genç adamı güldürdü, Eda' nın bozulacağını biliyordu ama kendine engel olamamıştı. Kızın yanakları, güneşten almadığı bir kırmızılığa büründü, gözlerin bulutlandığını gören Gökalp sakinleşti ve kızın kolunu okşadı. 
"Ne demiş olabilirim sence? Burada yanında olduğuma, Asude' nin gözünün içine baka baka sevgilim olduğunu söylediğime ve seninle o garip şarkının eşliğinde sarmaş dolaş dans ettiğime göre." 
Kızın yüzü aydınlandı ama daha fazla gönlünün alınmasına ihtiyacı vardı. Çok kızmıştı ve şımartılmak istiyordu.
"O ve diğerleri mazide kaldılar canım, ne kadar uğraşırsan uğraş benden aksini duymayacaksın. Benim için sadece sen varsın."

Kız ona yaklaşıp burnuna bir öpücük verdi sonra da dudaklarını öptü yumuşakça. "Gerçekten canımı yaktın biliyor musun? Asude' nin senin hakkındaki fikirlerini daha üstü kapalı bir şekilde söyleyebilirdin."

"Nasıl mesela?" 
"Bilemiyorum... Belki nasıl söylendiğinin önemi yoktu. Sadece seni onunla düşününce canım yanmıştır." 
Konuyu değiştirme vakti gelmişti, ayrıca Gökalp' in de kendi uyarısını yapması gerekiyordu 
"Bu da sana bir ders olsun güzelim, bir daha karşımda başka erkeklerle flört etmeyi düşündüğünde benim neler hissettiğimi daha iyi anlarsın ve yapmazsın. Taner' i severim ve o, sevgilim olduğunu bilmeden sana kur yaptı. Bu seferlik bir şey yapmadım ama tekrarlanırsa acımam." 
Kızın gözleri büyümüştü, ağzını açtı sonra tekrar kapattı. Gülümsemesi yüzüne yayılırken cevap verdi 
"Bunları sen mi söylüyorsun Gökalp, kırk yıl düşünsem Taner' i kıskanacağın aklıma gelmezdi."
"Sen düşün veya düşünme. Ben uyarımı yapayım da, sonrasından sorumlu değilim." 
Kız elini Gökalp'in göğsünde gezdirdi, bir yandan da dudaklarını dişliyordu. Kızın yüzündeki ifade onu gülümsetti, aynı zamanda da meraklandırdı
"Ne geçiyor aklından?" 
"Sana diyorum ama benim içimde de nasıl biri olduğunu bilmediğimi fark ettim. Başka zaman sorsan kıskanç erkeklere maço, kıskanılmak isteyen kadınlara da arabesk derdim. Senin tarafından kıskanılmaktan bu kadar hoşlanacağımı bilmezdim. Değişen sadece sen değilsin sanırım."

Göğsünde gezinen eli tuttu, dudaklarına götürdü ve abartı bir çapkın bakış eşliğinde öptü. Eda onun tavrına güldü ve gözlerini devirdi. Sahte bir öfkeyle kızı azarladı. "Bana gözlerini devirme küçük hanım."

"Yoksa ne yaparsın kara prens?"

"Deneyip gör istersen." 
"Çok korktum." 
"Korkmalısın..." 
Kızın hafif esintide salınan saçlarına, güneşte kızarmış yanaklarına, sıcaktan kurumuş dudaklarına baktı. İpek misali kayan saçlarını eline dolamak, dudaklarını serinletmek ve yanaklarının kırmızılığının sebebi olmak için can attığını fark etti. Eda gözlerini bakışlarından kaçırınca kendine gelmesi gerektiğini düşündü. Antalya' nın neminden mi sıcağından mı bilemedi ama kanı damarlarında daha yaramaz akmaya başlamıştı özellikle Eda' ya yakınken. Boğazını temizleyip kıza gülümsedi.
"Biraz serinleyelim mi?"
Eda' nın sesi nefessiz kalmış gibiydi. "İyi olur." 
Serin su iyice ısınmış bedenine iyi gelmişti, biraz ilerledikten sonra suda uzanıp denizin ona masaj yapmasına izin verdi. Kulakları suyun altında kaldığından denizin hareketiyle ortaya çıkan rahatlatıcı sesleri dinledi; birbirine sürtünerek yer değiştiren taşlar, kıyıya vuran dalgalar ve rüzgarın hafif uğultusu... Hepsi onun için huzura ve dinlenmeye dair seslerdi. Biraz sonra etrafında kimse olmadığını fark etti ve başını kaldırdı, Eda kıyıda oturmuş suya uzattığı bacaklarını birbiri üzerine atmış ona izliyordu. Kızın onunla beraber denize girdiğine emindi, neden kıyıya çekilmişti hemen, yorulmuş muydu? Yanına kadar yüzüp sahilde ona katıldı. Eda ona gülümsedi ama bir şey söylemedi, Gökalp de kızın sessizliğini paylaştı. Biraz sonra Eda omzuna çenesini koyup kulağına yaklaştı. 
"Denizin rengi çok güzel, şu an gözlerin de aynı renk." 
Genç adam kıza bakmadan gülümsedi "Işık oyunu sadece." 
"Bu gözlerinin güzel olduğu gerçeğini değiştirmiyor." 
Eda' ya dönüp gözlerinin içine baktı. "Teşekkür ederim."
Kızın gözlerinde babasını gördü bir an ve sertçe başını çevirdi. Kız ve babası arasındaki görsel bağlantıyı bu kadar net algıladığı zamanlar çok fazla değildi, hatta bayadır Eda' ya baktığında sadece onu görür olmuştu. Şimdi neden bu benzerlik beyninde spot ışık gibi yanmıştı? Vücudundaki ani gerginlik Eda' nın dikkatinden kaçmamıştı. Genç kız çenesini omzundan çekti ve kolunu tuttu.

"Neyin var canım?"

Kıza bakmamak için sahilde gözlerini gezdirdi. "Yok bir şey." 
Yüz metre kadar ilerde Okan' ı gördü, adam turuncu bir mayo giymiş denize doğru adımlıyordu. Talimatlarının hemen uygulandığına sevindi, en azından sözünün geçtiği birileri vardı hala. İkisi bir an bakıştılar ama tanıştıklarına dair bir iz göstermeden tekrar önlerine döndüler. Eda' nın elini üzerinden çekmesi isteği ruhunu bunaltmaya başlamıştı. Kızın dokunuşundan bu ani rahatsızlığına anlam veremese de kızın teması sinirlerini alt üst ediyordu. Eda ise onunla ilgilendiğini göstermek için kolunu okşarken diğer eliyle de parmaklarını ensesinde ve saçlarında dolaştırıyordu. Başını hafifçe yana eğerek kızın boynuna dokununan parmaklarından uzaklaştı ve öne doğru eğildi.

İçine düştüğü ruh halinden kurtularak acilen rahatlaması gerekiyordu. Daha yarım saat önce vücudunda dolaşan ellerin verdiği güzel hissi hatırlamaya çalıştı. Eda genç adamın beden dilini doğru yorumlayarak ona tekrar uzanmadı, tam tersi dizlerini kendine çekerek kollarını bacaklarına doladı. Kızı da üzdüğünün farkındaydı ama şu an ona yakın olmak çok zordu. Aralarındaki bu garip gerilime anlam veremeyen Eda ayağa kalkıp denize yürüdü, omuzlarına kadar suya girdikten sonra Gökalp' e dönerek el işareti ile yanına çağırdı. Genç adam kızın yanına gitmekte kararsız kaldı, gerginliği kaybolmaya başlamıştı ama hala hislerine güvenemiyordu. Eda sabırsızca adını seslenince plajda utangaç bir ergen gibi oturmayı kendine yakıştıramadı ve kızın yanında gitti. 
"Nihayet Gökalp, dünyaya geri döndün. Ne oldu sana?" 
Sesinin aksi çıkmamasına gayret etti. "Yok bir şey dedim Eda." 
"Seni önemsemek gibi bir hata yaptım, pardon." 
Sinirli bakışlarla kıza baktı ama Eda da gülümsemiyordu, iç geçirip ayaklarını yerden keserek suyun kendisini kaldırmasına izin verdi. "Hadi, biraz hareket ikimize de iyi gelecek." 
"Sen devam et, ben buradayım."

"Canım, deniz içinde yürümek için değil, yüzmek içindir. Surat asmayı bırak da yüzelim biraz."

"Sen yüz Gökalp, ben derinlere gidemem." 
"Ayağını yerden kesmekten korkanlardan mısın sende? Ben yanındayım seni tutarım paniklersen."

"Hayır dedim Gökalp, ısrar etme lütfen."

"Ne kadar inatçısın Eda, az önceki durum seninle alakalı değildi. Buna mı takıldın?" 
Kız öfkeyle gözlerini kıstı ve sonra dudağını sıkarak önüne baktı. Gökalp kendine küfretti, dengesizliğinin bedelini Eda' ya ödetmeye hakkı yoktu. Kızın çenesini tuttu ve yukarı kaldırdı, gözlerinin içine baktı. Zararsız iki koyuluk karşıladı onu, siyaha yakın içinde kendi yansımanızı rahatlıkla görebileceğiniz berrak gözler. Islak ve gür kirpiklerle çevrelenmiş gözlerde önce öfke karşıladı onu, sonra yumuşadı kızın bakışları. Anlayış ve şefkat içlerini doldurdu yavaşca, kızın bakışlarından akan duygular kendi gözlerinden kalbine akıyordu. Eda' yı öpmek değil ona sevgi göstermek, kızın sevgisini hissetmek istedi. Üzgün olduğunu söylemek istedi, yaptıkları ve yapacakları için... Bunun yerine kızı kendine çekerek sarıldı ve kulağına fısıldadı.
"Bana kızma canım, bazen saçmalıyorum." 
Eda derin bir nefes aldı ve ona sokuldu. "Yanındayım Gökalp, sıkıntılarını benimle paylaşabilirsin. Seni üzen konuları anlatman için zorlayacak değilim ama hazır olduğunda benimle konuşabilirsin."
Gökalp' in kalbinden geçen kelimeler dudaklarından döküldü. 
"Seni hak etmek için ne yapmış olabilirim Eda, çok acımasız bir ceza oldun benim için." 
Gökalp' in sözlerini şaka olarak algılayan genç kız başını kaldırıp burnunu kırıştırdı. "Ceza değil mükâfat olmak isterdim." 
Genç adam kızın burnunun ucundan öptü. "Yoruma göre değişir tabi." 
Eda oyuncu bir tavırla burnunun ucunu ovuştururken, kıza gülümsedi. "Sayende balık yemi oldum burada Eda, inat etme artık, hemen şurada olacağız." 
"İnat etmiyorum aşkım." 
"Sorun ne o zaman?" 
"Yüzemiyorum!" 
Kızın yüzüne oyuncu bir ciddiyetle baktı. "Ayağını yerden kaldırman lazım bunun için, bu şekilde yüzemezsin zaten." 
"Of Gökalp, anlamadın mı? Yüzemiyorum ben. " 
Eda' nın kendini açıklama çabasını eğlenceli bulsa da daha fazla üzerine gitmedi. "Anladım canım, takılıyorum sana. Öğrenme vaktin gelmiş de geçiyor. Otele tatile gitmiş olsaydık çocuk havuzunda mı serinleyecektin?" 
"Çok acımasızsın, girmezdim havuza olur biter, sanki herkes yüzme bilmek zorunda mı?" 
"Benim sevgilim bilmeli." 
Kıza göz kırparak kıyıya doğru hareketlendi. "Daha sığ bir yere gidelim sana yüzmeyi öğreteceğim."

Eda bir şey demeden arkasından takip etti ama ders için istekli görünmüyordu. Uygun bir derinliğe gelen Gökalp kendisine yönelmiş sevimsiz bakışları görmezden gelerek kıza gülümsedi. Eda ise onun gülümsemesine karşılık dil çıkarınca Gökalp' i güldürdü. Gökalp' in gülmesine karşılık olarak Eda homurdandı.

"Hadi, hazırım ben. Bu iş bitince sevgilin olmak için gerekenleri bir kağıda yazıp verirsen eksiklerimi tamamlarım." 
"Söylediğin iyi oldu, listen akşama hazır olur güzelim." Eda' yı yanına çekti. "Öncelikle suyun seni kaldırmasına izin vermelisin. Bunu yapmayı öğrendiğinde hiç çaba göstermediğin halde suyun üzerinde kaldığını göreceksin. Sırt üstü yatar vaziyette suya uzanmanı ve hareket etmemeni istiyorum Eda, ben seni sırtından destekleyeceğim." 
Eda' ya baktığında kızın kendisine gülümseyerek baktığını görünce dudakları kendiliğinden yukarı kıvrıldı genç adamın.
"Şimdi ne oldu?" 
"Bir şey anlatırken çok çekici olduğunu biliyor musun? İyi ki öğretmen değilsin, yoksa sınıftaki bütün kızlar sana aşık olurdu." 
Kızın iltifatı hoşuna gitmişti ve memnuniyeti hareketlerine yansıdı. Eda' yı kendine çekip dudaklarının tuzunu özenle temizledi. Masum sayılmayacak ama kısa bir öpücüktü, daha fazlasında yaşayacakları hakkında ikisine de vaatte bulunuyordu. Boğazını temizleyip sesini kontrol atına aldı 
"Dikkatini meslek seçimime değil, sana anlattıklarıma vermeni istiyorum canım." 
Eda' yı suyun üzerinde hareketsiz olarak yatmasını sağladıktan sonra sırtındaki eli çekti, kızın ilk tepkisi Gökalp'e can simidi muamelesi yaparak koluna yapışmak ve dengesini koruyamayarak suya batmak oldu. Genç adam Eda'yı suyun üzerinde sabitlemeye çalışırken bir yandan da kızın yüzünü kaplayan saçları geriye itti. 
"Sakin ol Eda."
Kız, genç adamın kolundan çekip ayağını tekrar yere sabitledi.
"Sakin olmak mı? Boğuluyordum resmen!"
Gökalp alnına düşen saçlarını geriye taradı "Ağzını kapatsaydın."
Eda, sözlerine anlam veremiyormuş gibi yüzüne baktı. Sonra saçlarını garip bir düğümle tepede toplarken huysuzca söylendi kız.
"Bu kadar basit diyorsun."
Genç adam kıza gülümseyerek çenesini kavrayıp yanağında baş parmağını dolaştırdı. 
"Bana güven Eda, seni tutacağım."
Kız ona buruk bir gülümseyle baktı ve genç adamın elini tuttu. Gökalp kızı kendine doğru çekip az önceki gibi suya uzanması için yardımcı oldu. Eda her ne kadar genç adama uyum sağlasa da suya alışması zaman aldı.
Bir saatlik bir çalışmanın ardından Eda suyun üzerinde tedirgin bir şekilde kısa mesafeler kat etmeye, Gökalp ise yorulduğunu hissetmeye başlamıştı. 
"Bu çok keyifli bir şey canım, sen neden duruyorsun gelsene." 
"Ben biraz kıyıda oturayım Eda, sen devam et ama açılma. Su yutarsan yine paniklersin, zamanında yanına gelemeyebilirim." 
"Kendim idare edebilirim, sen beni merak etme." 
Kıza ciddi olduğunu göstermek için gülümsemeden doğrudan gözlerine baktı "Merak ediyorum ve senin güvenliğin için endişelenmemi istemiyorsan bana sadece 'tamam' demeni istiyorum. Yoksa denizden seni de beraberimde çıkarırım." 
Eda şaşırmıştı ve sadece başıyla onayladı. Gökalp halinden memnun bir şekilde gülümsedi ve sahile doğru yöneldi. Eda kıyıya yakın bir mesafede yüzmeye alıştırmalarına devam etti. Havlusuna silinen genç adam tekrar yere serdikten sonra denize karşı oturup telefonunu eline aldı. Arayan kimse olmamıştı, tatilini gerçekten yaşattığı için dönünce ablasına teşekkür etmeyi aklının bir köşesine yazdı. Telefonundan bir saniyeliğine kaldırdığı gözleri denizde Eda' yı aradı ve kızın keyfinin yerinde olduğunu görünce tekrar ekrana baktı. Postalarını kontrol etti ve ablasından gelen bir postayı incelemeye başladı. Yeni oluşturacak filo için gelen raporların son halini göndermişti ve vakit bulduğunda incelemesini istiyordu. Zaten üç gün içinde dönmüş olacaktı, bu acelenin sebebini anlamadı. Cevap postası yazmaktansa Gökçe' yi aramaya karar verdi. Ablası üçüncü çalışta telefonu açtı, selamlaşmanın ardından doğrudan konuya girdi. 
"E-Postanı okudum abla, üç gün sonra dönüyorum. O zaman karar verelim."

"İncelemeye vakit bulamaz mısın?"

"Zor olur, dikkatimi tam olarak vermek istiyorum."

"Birkaç saat bile yalnız kalmana izin vermez mi sevgilin?" 
"Annemle çok yalnız kaldın sen anladım. Eda'yla sorunun olmadığını sanıyordum." 
Eda plaja doğru gelmeye başlamıştı, denizdeyken yorulduğunu anlamamış olmalı ki ağırlığını kendi taşımaya çalışırken bacaklarını kontrol edemez gibi bir hali vardı. Birkaç adım attıktan sonra çarpan bir dalganın etkisiyle bulunduğu yere çökünce Gökalp gülümsedi.
"Ben görümceyim unuttun mu? Arada yapmam lazım böyle şeyler. Neyse konumuza dönelim, teklif verenlerden biri acele ediyor. Fiyatları çok uygun ama en kısa zamanda bizden yanıt bekliyorlar."
"Hangisi bu?" 
"Andaçlar A.Ş." 
Gökalp fark etmeden ayağa kalktı, saçlarında elini dolaştırdı. "Andaçlar mı, onlar fiyat aldığımızı hatırlamıyorum." 
"Sen yokken arayıp alım için fiyat vermek istediklerini söylediler."
"Andaçlarla pek iyi bir geçmişimiz yok abla, bu işte bir yamuk yapmasınlar bize." 
Onları takip eden fırsat bulduğunda da Eda' ya saldırı düzenleyen adamların Andaçlar A.Ş. ile bağlantısı olabileceğini Gökçe' ye söyleyemezdi. Ablasının endişesini yatıştırması mümkün olmazdı büyük ihtimalle.
"Ticarette karşılıklı çıkarlar uyuşmayınca sıkıntı yaşayan birçok firma vardır Gökalp, geçmiş geçmişte kalır." 
"Bu kadar basit olmayabilir abla."
Yanına gelen Eda havlusuyla saçını kurularken dikkatini vermiyor olsa da konuştuklarını duyabilecek bir mesafedeydi. Kıza eliyle bir dakika dedikten sonra biraz uzaklaştı. Bu arada Gökçe konuşuyordu.
"Adamların teklifini değerlendirmeye almamak bence yanlış olur, alacağımız tırların incelemesini iyi yaparsak bir şey yapamazlar." 
"Ne zaman cevap bekliyorlar?" 
"Yarın öğlen toplantı yapacağım adamlarla..." 
"Ne toplantısı?" 
"Ürettikleri yük taşıtlarının ve iş makinelerinin yurtdışına satışını yapacaklarmış. Bu işin sonunda olumlu bir işbirliği kurarsak düzenli olarak bizim gemiler ile taşımak istiyorlar, tırların dışında bunun da şartları konuşmak için toplantı talep ettiler." 
Gökalp derin bir nefes aldı, neler çeviriyordu bu adamlar?

"Sana güvenmediğimden değil ama ben yokken şirketle bu kadar ilgileniyor olmaları sana da garip gelmiyor mu?"

"Zamanlamaları kötü sadece."

"Toplantıyı ben gelene kadar ertelemeni istiyorum, tırlar hakkında da kararımı dosyayı inceledikten sonra onlara bildiririm." 
Gökçe sinirlenmişti ama sesini kontrol etmeye çalışıyordu. "Gökalp alınacak taşıtlar konusunda asıl söz sahibi ben iken seninle fikir alış verişi yapmaya çalışıyorum ama sen beni hiçe sayarak kararlar veriyorsun. Senden önce bu işlerin içindeydim biliyorsun, şirketin zararına iş yapacak kadar toy değilim." 
"Benden tecrübeli olabilirsin ama sen kimlerle uğraştığını bilmiyorsun."
"Ben işime yeterince hakimim küçük kardeşim, sen de o katilinin kızını tatile götürmemiş olsaydın ve kendi işinin başında bulunsaydın, bu konuşmayı yapıyor olmazdık. Babamın bize bıraktığı şirket onun birkaç günlük eğlencesinden daha önemli. Karlı bir işi kapris yaparak geri çevirmek çok saçma." 
Gökçe' nin sözleri sadece kulaklarında değil kalbinde ve beyninde de yankılandı. Sinirden telefonu tutan elinin eklemleri beyazlamıştı. Eliyle ezerek telefonu kırması mümkün değildi ama elinden gelse o an yapardı. Kelimelerin yarattığı soğuk rüzgar karşısında çaresiz kalan ruhuna inat sesinin titremesine engel olmaya çalışsa da başaramadı.

"Seninle telefonda tartışmayacağım abla, o adamlarla yanında ben yokken görüşmeni istemiyorum o kadar. Tırlar konusunda nasıl istiyorsan öyle yap, benim bakmama gerek yok. Kararını sonra bana bildirirsin."

Gökçe cevap vermedi, Gökalp de başka bir şey söylemek istemiyordu. Bir süre sessiz kaldılar; ablasının sessizliğinin uzayacağını anlayan genç adam Eda' ya göz attı, kız giyinmiş onun konuşmasını bitirmesini bekliyordu. Plaja göz gezdirdi, Okan gitmiş olmalıydı; adamı göremedi. Gökçe daha sakin bir sesle konuşmaya başladı.

"Özür dilerim Gökalp, gereksiz ve acımasız bir yorum yaptım. Bu işte beni hiçe saymanı kabullenemem ama tırlar konusunda senden gelecek cevabı bekleyeceğim." 
"Eda' yla planlarımız var, raporlara göz gezdirebileceğimi sanmıyorum. Demin söylediğim gibi o toplantıyı yapmanı istemiyorum sadece, gerisi beni ilgilendirmiyor." 
"Çocukluk yapma Gökalp, üzgün olduğumu söyledim ya. Raporlara fırsat bulunca bakmanı istiyorum yarın sabah seni arayacağım."
"Elimden geleni yaparım. Kapatmam gerek artık, Eda beni bekliyor."
"Tamam, görüşürüz" 
"Görüşürüz." 
"Seni sevdiğimi unutma Gökalp, beni ne kadar kızdırsan da." 
Gökalp ablasının olumlu adımını cevapsız bırakmak istemedi ama içi hala acıyordu. 
"Ben de seni severim abla, bana ne kadar haksızlık yapsan da."
Telefonu kapatıp Eda' nın yanına gitmeden önce bir süre bekledi. Ablasının o sözleri içten söylemediğini biliyordu ama onu en hassas noktasından vurmuştu bilmeden. Gökalp de kendisi hakkında tam olarak böyle düşünüyordu. Şirketi ablasına emanet etmekle ilgili bir sorunu yoktu ve tatile giderek yanlış yaptığını düşünmezdi, tabi yanında Eda olmasaydı. İtiraf etmek istemese de kıza karşı hislerinde derinleşme vardı, Kenan' ın kızı olduğu için onunla sevgili rolü oynadığını unutuyordu artık. Eda'ya ilgisinin kişisel bir hal aldığını fark etmeye başlamıştı, bu yüzden Eda' ya yakın olmak babasına ihanet gibi geliyordu. 
Derin bir nefes aldı ve gülümsemeye çalıştı, başarabildiğini görünce ifadesini normale çevirerek Eda'nın yanına gitti. Eda çantasını omzuna asarken elini tuttu ve beraber yürümeye başladılar. 
"Şirkette sorun mu var canım?"
"Çözümsüz şeyler değil, boş ver." 
"Canın sıkıldı, halinden belli."
"Ablamla tartıştık biraz ama fazla uzamaz her zaman bir orta yol buluruz."
Kız başka bir şey sormadı, omzuna küçük bir öpücük koyarken avcundaki parmaklarını sıktı hafifçe. Pansiyona doğru yürürken Eda' nın üzerine uyku çökmeye başlamıştı. Akşama kadar odasından çıkmayacağını tahmin etti genç adam. Bungalovların olduğu alana geldiklerinde dinlenmek için odalarına çekildiler.

Duştan sonra giymek için dolaptan kıyafetlerini aldığı sırada telefonu çaldı. Boynunu uzatarak yatağın üzerindeki telefona baktı; arayan Okan' dı. Eşyalarını karıştırmayı bırakıp telefonunu eline aldı.

"Efendim"

"Gökalp Bey, sizi rahatsız etmiyordum umarım ama bir konu hakkında görüşmemiz gerekiyor."

Telefonun omzu ile kulağı arasına sıkıştırıp banyoya özlemle baktı "Tabi, ne oldu?"

"Siz plajdayken Cemil güven sağlamak için bungalovunuzun etrafında bekliyordu. Bir adam görmüş. Adamın hareketlerinden şüphelenip onu takip etmiş ve onun pansiyonda tek başına kaldığını öğrenmiş."

"Adamın öylesine dolaşıyor olma ihtimali yok mu peki?"

Adamın tereddüt ettiğinin fark edince canı sıkıldı

"Adamın hangi bungalovda kaldığını söyleyin. Saldırganların birini gayet net görmüştüm, o mu değil mi anlarız"

"Bu iyi bir fikir olmayabilir Gökalp Bey, sizin için fotoğrafını çekelim."

"Özel zevklerim arasında kendime zarar vermek yoktur merak etmeyin, gidip kapısını çalacak değilim"

"Bende sizinle geleyim o zaman, birazdan barın önünde olurum."

"On beş dakika sonra."

Telefonu kapattıktan sonra kendini duşa attı ve aceleyle vücudundaki rahatsız edici tuzdan arındı. On beş dakika içinde Okan' la anlaştıkları yerde buluşmuşlardı.

"Cemil'le az önce konuştuk, adam odasından çıkmamış hala"

"Tamam, hadi gidelim"

Ağaçların arasından geçerek yerleşim alanının iç tarafında yer alan bir bungalova doğru gittiler. Onları beklemekte olan Cemil, dikkat çekmemek adına elinde bir bulmaca dergisiyle yere oturmuş, ağaca yaslı bir şekilde onları bekliyordu.

Okan' ın nispeten beyefendi görüntüsünün aksine Cemil iri yapılı dev gibi bir adamdı. Geniş omuzları ve iri elleri kavga için yaratılmış olan bedeninin ürkütücü imajının daha da güçlenmesine neden oluyordu. Saçları tamamen kazınmış kafası insanlara 'uzak durun' uyarısı yapan bir başka yönüydü. Başka biri olsa neyse ama Cemil, ağaç altında bulmaca çözecek adamlara benzemiyordu. Adamın bu hali ona hiç inandırıcı gelmemişti. Düşüncesini adamlarla paylaşmayarak kendisine sakladı.

Cemil, şüphelendikleri adamın kaldıkları yerin etrafında dolaştığını görmüş ve onu buraya kadar izlemişti. Pansiyon içinde ilk gördükleri gün hariç tekrar görmedikleri için adamın odayı yeni tuttuğunu düşünüyorlardı. On dakika bekledikten sonra sıkılmaya başlayan Gökalp, adamı çıkarmak için bir yol bulması gerektiğini anladı. Okan' ı resepsiyona gönderdi ve geldikleri gün onlara odalarını gösteren genci bulmasını istedi. Çocuk geldiğinde eline elli lira sıkıştırdı, adamın kapısını çalmasını ve odasının akan lavabosu için tamircinin akşam gelebileceğini söylemesini istedi. Adam ona böyle bir şikâyette bulunmadığını söylediğinde oda numarasını yanlış anladığını söyleyip oradan ayrılmasını istedi. Delikanlı Gökalp' e meraklı gözlerle baktı

"Bunu yapmamı neden istiyorsunuz?"

"Adamı tanıyıp tanımadığımı anlamak için onu görmem lazım"

"Siz kötü birine benzemiyorsunuz, o adama zarar vermeyeceksiniz değil mi?"

"O adam iyi biri olmayabilir delikanlı, eğer öyleyse onun kimseye zarar vermemesini sağlamaya çalışacağım."

Dikkatli gözlerle kendisine bakan çocuk, onu tartıyor gibiydi. Sonra kararlılık okunan yüzüne tebessüm yerleşti "Tamam"

Çocuk kapıya yürürken boynunda asılı isimliğini çıkarıp ters olarak tekrar taktı, uzun saçlarını kepinin içine sokup kepin güneşliğini aşağı doğru çekti.

Zeki çocuk.

Pantolonunun arkasından çıkardığı bir not defterine bir şeyler karalayan çocuk, kapıyı çaldı. Bir süre bekledikten sonra ikinci kez çalmak için elini kaldırdığı sırada kapı açıldı ve adamın karanlık silueti kapının önünde belirdi. Güneş ışığında kapının ötesindeki adamın görünüşü gölgeden farksızdı. Bu şekilde sadece vücut yapısına dair bilgi edinebilirdi ki onunda ayırıcı bir tarafı yoktu Gökalp için. Şansına lanet edip yüzünü ovuşturdu. Cemil ve Okan gergin bir yüzle ona bakıyorlardı, adamları görmezden gelip adamın izlendiğini anlaması ihtimaline rağmen biraz daha yaklaştı.

Tahminine göre 10-15 saniye sürecek olan görüşme daha uzun olunca çocuğun, adamın karanlıkta kaldığını fark ettiğini ve adamı görebilmeleri için zaman kazandığını anladı. Adamı kapıda bu kadar oyalaması bile başarıydı ama yine de işe yaramamıştı. Adam bir şey almak için elini uzattı, çocuk telaşla üzerini aradı ve tekrar adama baktı. Adam bir şeyler söyledikten sonra hızlı adımlarla içeri gitti ve çocuk yavaş hareketlerle bir adım geri çekildi. Geri gelen adamın elinde bir kalem vardı, çocuğa tekrar elini uzattı. Elindeki kağıdı adama uzatan delikanlı, kağıdı yere düşürünce adamın sesli bir küfür ettiğini duyuldu. Çocuk kağıdı almak için eğilirken biraz daha geri çekilmiş oldu. Adam sinirli hareketlerle eşikten geçerek çocuğun elindeki kağıdı aldı. Kağıdın üzerine bir şeyler yazdıktan sonra geri verdi. Kapı çarpılarak kapanırken çocuk arkasını dönmüş ve bungalovun yan tarafındaki ağaçların arasında kaybolmuştu.

Adamın dışarı çıkmasıyla AVM nin önündeki saldırganlardan biri olmadığını görmüştü genç adam. Adamın hal ve hareketlerinin gerginliğinden tatil havasında olmadığı da belliydi. Okan ve Cemil' e şüphelerinde hak verdi, bu adamla aynı yerde konaklamaları mümkün değildi artık. Adamlara dönüp bir şey demeden baş hareketiyle takip etmelerini işaret etti ve kendi bungalovuna doğru hızlıca yürümeye başladı.

Bungalova yaklaştıklarında yavaşladı ve konuşmaya başladı "Adamların fotoğraflarını çekebilirseniz Selim Bey'e gönderin ve durumu özetleyin. Güvenli bir mesafede kalın, tehlike hissettiğiniz anda polisi aramaktan çekinmeyin."

Onu sakince dinleyen Okan aklındaki soruyu sordu "Gökalp Bey, bize uzak durun diyorsunuz, polisi de devreye sokmak istemiyorsunuz. Bu adamların etrafınızda dolaşmasını nasıl engelleyeceksiniz?"

Adamın sorusu gayet mantıklı ve haklıydı. Düşünmesi gerekiyordu genç adamın, Selim' le de konuşmalıydı. Fakat ilk yapması gereken Eda' yı alıp acilen buradan ayrılmaktı.

"Antalya' da bir otele gitmeyi düşünüyorum, yerimizi size bildiririm. Cemil adamları takip et, Okan bizi takip etmediklerini anladıktan sonra yanımıza gelirsin. İzimizi bulur ve peşimizden gelirlerse önce polise sonra bana haber verin. Anlaşıldı mı?"

Adamların ikisinden de farklı bir yorum gelmeyince, "Tamam o zaman, şimdilik bu kadar" Okan' a çevirdi bakışlarını ve "Biz pansiyondan ayrılana kadar bungalovun etrafında olun" dedi

"Tamam Gökalp Bey"

Adamlar başlarını sallayıp ondan ayrıldılar. Adamların arkasından baktı bir süre, bu iş gittikçe pisleşiyordu ve bu ikisinin korumaları olarak yeterli olmayacağını fark etmekten de hiç memnun değildi. Adamları korumadan ziyade alarm sinyali olarak kullanması daha uygun olacaktı; peşindeki kimse, onu öldürmek istemiyordu muhtemelen.

Bana sessizce yaklaşmalarını engellemeyi başarsalar yeterli.

Dalgın bir şekilde odasına doğru döndüğünde bungalovun yanından kaybolan bir karaltıyı seçti gözü. Adımlarını hızlandırdı ve bungalovun arkasına dolaştı ama o yetişemeden orta boylu bir adamın aceleci adımlarla diğer konutların arasında kaybolduğunu gördü. Adamın arkasından gitmek için hareketlendiği sırada beyninde çalan bir ikaz ışığı onu Eda' nın bungalovuna yönlendirdi.

Kızın odasına girmek için kapıya uzandığında eli havada kaldı, fevri kararlar vererek kızın odasına teklifsizce girme saygısızlığını yapması uygun değildi. Havadaki elini kapatarak Eda' nın kapısını çaldı, kızdan ses çıkmayınca panik damarlarında dolaşmaya başladı. O, Juliet' i gözleyen Romeo gibi bungalovdaki adamın kapısında beklerken az önceki adam gelip Eda' ya zarar verdiyse kendini affetmezdi.

Kapıyı tekrar ama bu defa sert bir şekilde çaldı, kız cevap vermiyordu. Kalbi buz gibi oldu ve sıkışmaya başladı, daha fazla beklemeyecekti. Kapıyı yoklayınca zorlanmadan kolayca açıldı, kilitli değildi.

İçeri girince kızın adını seslenecekken gördüğü manzarayla hareketleri dondu bir an. Eda yatağına sere serpe yüz üstü yatıyordu, bir kolu yataktan aşağı sarkmıştı. Saçları plajdan gelirken yaptığı gibi tepesinde dolanmış ve topuz haline getirilmiş halindeydi hala, kız banyo yapmamış demekti bu. Bikinisi üzerindeydi, plaj giysisi ise yerdeydi. Banyoya gitmek için çıkarmış olmalıydı ama önce biri gelmiş ve onu... Düşüncelerini savuşturmak ister gibi başını hızlıca salladı. Geniş adımlarla odayı kat etti, Eda' yı çevirmek için elini uzattıysa da eli havada yumruk oldu.

Kan yok, yaralanmış olsaydı yatakta kan olurdu.

Elini tekrar kıza uzattı ve yavaşça kendine çevirdi, kızdan ufak bir inilti yükselti. Oda da buz gibi bir beden bulmadığına sevindi.

Yaşıyor.

Yüzüne yansıyan anlık rahatlık kayboldu ve kaşlarını çattı genç adam. Kız inlemişti, çevirirken canı mı yanmıştı? Yaralanıp yaralanmadığını kontrol etmek için kızın bedeninde hızlıca göz gezdirdi. Görünüşte bir sorun yok gibiydi; yavaşça ama düzenli olarak inip kalkan göğsüne baktı, duyduğu rahatlamayla içi ısındı, gülümsedi. Kızın durumunu anlamak adına nabzını saymak için bileğini tuttuğu sırada Eda gözlerini yavaşça açtı ve şaşkınlıkla ona baktı. Genç adam kızın iyi olduğunu kavramanın verdiği rahatlamayla deminden beri tuttuğu nefesi verirken Eda, irileşen gözlerini kırpıştırdı ve çığlığı bastı. Kız bir yandan çığlık atarken bir yandan da Gökalp' e vurmaya çalışıyordu.

Kızın beklenmedik saldırısından çevik bir hareketle sıyrılan genç adam kollarını tuttu ve onu yatağa bastırdı. Bir eliyle kollarını başının üzerine sabitleye çalışırken diğeriyle de kızın çığlığını engellemek için ağzını kapatmıştı. Kızın bedenini de bacaklarının arasında tutmaya gayret ediyordu. Eda göründüğünden daha güçlüydü, kendini korumayı öğrenmesi için ona birkaç hareket öğretmeyi aklının bir kenarına not etti genç adam.

"Eda benim, sakin ol!"

Kızın sakinleşmesi için birkaç kere benzer cümleleri tekrarlamak zorunda kaldı ama sonunda Eda kapattığı gözlerini açtı ve ona dikkatlice baktı.

"Elimi çekiyorum, çığlık atmayacaksın artık değil mi?"

Kız başını sallayınca yavaşça geri çekildi, kollarını bırakmadan biraz doğruldu ve kızın yüzüne baktı.

"İyisin."

Eda korkunun boşalttığı yeri dolduran ani öfkesini Gökalp' e yöneltti

"Lanet olsun! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ödümü kopardın sapık zannettim seni"

"Sapık mı?"

"Yüzünü göremedim, ödüm koptu! Odama böyle sessizce girip beni korkutarak şaka yaptığını düşünüyorsan hiç komik değildi..."

Genç adamın az önceki gerginliği, ona göre gereksiz ve saçma suçlamayla, hiddete dönüştü ve Eda' nın öfkesini karşıladı

"Asıl sen benim ödümü kopardın! Seni yatakta baygın bir vaziyette buldum"

"Baygın değildim, uyuyordum sersem!"

Kızın hakaretine iyice öfkelenerek biraz uzaklaştı "Tembel hayvan gibi uyuyan biri olduğunu bilmediğim için üzgünüm tamam mı? Bu ne saçma bir şey böyle, sana bir şey oldu sandım, kahretsin!"

Eda bir şey söylemeden ona daha fazla bakmak istemediğini gösteren bir şekilde sinirle başını yana çevirdi. Genç adam sakinleşmeye, öfkesini geriye atmaya çalıştı. Kızın sinirli ifadesine bakmanın ona yardımcı olmadığını fark etti ve ne yaptığına kafa yormadan Eda' nın yüzünden aldığı bakışlarını önünde serili manzaranın tamamında gezdirdi. Eda' nın kolları başının üzerinde sabitlenmiş ve bedeni pencereden yansıyan güneş ışıklarıyla aydınlanmış haldeyken kızın ne kadar çekici göründüğünü düşündü kendi farkındalığına şaşırarak. Kızın dolgun göğüsleri bikinisinden taşacakmış gibi duruyordu, heyecandan hızla inip kalkan göğsü de dikkatini bu bölgeye çekmeye çalışır gibiydi. Dümdüz karnının aşağısı kasıklarının altında kalmıştı ve genç adam bunun da oldukça farkındaydı.

"Gökalp?"

"Efendim?"

"Gülümsemeyi kesip üzerimden kalkar mısın?"

Kızın görüntüsünden ayrılmakta isteksiz bakışlarını zorlanarak Eda' nın yüzüne yöneltti, onun aksine genç kız hala sinirli kalmayı başarmış gibiydi.

"Gülümsüyor muydum?"

"Evet ve hala üstümdesin. Kalkar mısın?"

Boşta kalan elinin işaret parmağını kızın göğüslerinin birleştiği yerde gezdirdi

"Kalkmak istemiyorum"

Eda altında kasıldı ve derin bir nefes aldı. Kızın gözlerindeki öfke sönmeye başlayınca, vaziyetlerinin etkisinde olan tek kişinin kendisi olmadığına sevindi. Kızın gözlerine bakmaya devam ederken boştaki elinin tersini sağ göğsünün üzerinde belli belirsiz gezdirince Eda yine altında kasıldı. Genç kız, teşvik edici bir adım atmamasına rağmen onu bırakması için bir harekette de yapmamasından cesaret alan Gökalp, kıza çapkınca gülümsedi. Genç adam elinin hükmettiği yumuşaklıktan oldukça hoşnuttu, başparmağını göğsünün üzerinde gezdirip Eda' nın gözlerinde egemen olan tutku kıvılcımlarının tadını çıkarıyordu. Elini kızın göğsünden çekip kaburgalarının bittiği yerde dolaştırdı, dokunuşu kelebek dokunuşu gibiydi. Kızın saten gibi teninde ürpermeler yaratarak keyif veren keşfine devam etti. Eda ise daha fazla gözlerine bakamadı.

Kızın yumduğu gözlerinden çekti bakışlarını, elini yatağın kenarına koyup kendini destekledi ve öne doğru eğilerek az önce parmağının gezindiği yerlerde dudaklarını dolaştırmaya başladı. Eda, duyduğu heyecanla bacakları istemsizce yukarı kalkıp dengesini kaybetmesine neden olunca yatağa tutunan eli aşağı kaydı. Desteğini kaybeden Gökalp, kızın üzerine düşerken yüzü kızın göğsüne gömüldü.

Elini tekrar yatağa dayayıp kalkarken gülüyordu, Eda da ona katılmıştı. Yaşanan tuhaf durum aralarındaki çekimi koparmıştı, kızın kollarını hala tuttuğunu fark eden genç adam morarttığına emin olduğu bilekleri serbest bıraktı. Kız bileklerini ovalarken genç adam üzerinden kalkıp yataktan uzaklaştı. Doğrulmaya çalışan kız "Üzgünüm" dedi.

Genç adam sesli olarak sormak yerine anlamak ister gibi kıza baktı, Eda nefeslendi "Sana sersem dememeliydim"

"Hım, evet dememeliydin. Hakaretini o anki ruh haline veriyorum."

"Sadece önemli değil diyebilirdin"

"Benim için önemli, sen rahatla diye aksini söyleyecek değilim"

Bacaklarını yataktan bıkkınca sallayarak ayağa kalkan kız, yerdeki giysisini de alarak banyoya doğru yürüdü

"Anlayış en belirgin özelliğin sayılmaz değil mi?"

"Anlayışlı olduğumu iddia etmiyorum zaten"

Eda gülümseyerek 'seninle uğraşamam' anlamında başını salladı ve bavulundan bir havlu aldı "Ben banyoya gidiyorum, işim bitince seni bulurum"

Pencere önündeki sandalyeye doğru yürüyen Gökalp kızı cevapladı "Aramakla vakit harcamanı istemem canım, ben hemen burada olacağım."

Genç kız banyo kapısında durup arkasına baktı "Banyoda uzun süre kalırım canım, beklemekten sıkılırsın"

"Keyfine bak güzelim, ben buradayım."

Gökalp sandalyeye oturup bacaklarını çapraz yaparak uzattı, Eda kaşlarını çattı "Başka işin yok mu senin?"

"Tatildeyim, unuttun mu?"

"Sende bir şey var, banyo sonrası konuşacağız bu konuyu"

Eda içeri girdikten sonra suyun sesinin gelmesini bekleyen Gökalp, ayağa kalktı ve sekreterini aradı. Antalya'da kalabalık olduğunu düşündüğü iki şehir içi otelin ismini vererek yer ayırtmasını ama otel görevlisine isminin gizlenmesini istediklerinin özellikle tembihlemesini söyledikten sonra Selim Bey'i aradı.

"İyi günler Selim Bey, gelişmelerden haberinizi var değil mi?"

"Evet, Okan' la az önce konuştum. Adamın fotoğraflarını çekince gönderecekler. Andaçlarla bağlantısını bulduğumuz adamın ise başka şirketlerle ilişkisi var Gökalp Bey, son zamanlarda Gurbet Taşımacılıkla iş yaptığı da olmuş."

Selim Bey' in bu ismi özellikle zikretmesinin nedenini biliyordu, İstanbul merkezli Gurbet Taşımacılık şirketi ile kirli işlerindeki çıkarları sürekli çakıştığı için sürekli sorun yaşadıklarını babası hayattayken ona anlatmıştı. Mehmet Bey'in Kadir'i tutmasındaki en önemli etkenlerden biri bu şirketin sahibinin ara sıra savurduğu tehditlerdi.

"Antalya'da başka bir otelde geçiyoruz birazdan. İzimizin bulunmaması için ismimiz otel kayıtlarında geçmeyecek, yerleşeceğimiz oteli size bildiririm. Bu işle Ankara' ya döndüğümde ilgileneceğim."

"Ne yapmayı planlıyorsunuz Gökalp Bey?"

"Adamların amaçlarını anlamak için bir şeyler yapmalıyız"

"Onları yakalamadan niyetlerini anlamamız mümkün değil."

"Gelince konuşuruz, siz beni gelişmelerden haberdar edin"

Telefonu kapattığı anda tekrar çalmaya başladı, arayan sekreteriydi. Söylediği otellerde yer ayırttığını söyledi ve ödemeleri yaptığını bildirdi. İsimlerinin gizleneceği garantisi de verilmişti.

Konuşma trafiği sona erince Eda' nın yatağına uzanıp gözlerini kapattı. İşi bahane edip Ankara' ya dönmeleri daha iyi olurdu belki de. Diğer yandan yakında geri döneceklerdi ve adamlar şimdiye kadar saldırgan bir tavır sergilememişlerdi. Tatile devam etmeye ve Antalya' da izleri bulunursa ilk uçakla Ankara' ya dönmeye karar verdi. Bir ihtimalle adamlar sadece dinlenmeye gelen tatilcilerdi ve onlar öküz altında buzağı arıyorlardı.

Aklını başka şeylerle meşgul etmek için Eda' nın masa üzerine duran bilgisayarının başına gitti. Kapağını kaldırınca, kilit ekranı geldi ve şanslıydı ki Eda herhangi bir şifre belirlememişti. Kızın bilgisayarını izinsiz kullanmasına bozulmayacağını düşündüğü için ablasının gönderdiği raporları bilgisayara indirdi ve incelemeye başladı.

Gökçe' nin dediği gibi Andaçlar diğerlerine göre oldukça uygun bir fiyat vermişlerdi ve sonrasında da tırların bakımları için de uygun teknik servis sağlayacaklarını belirtiyorlardı.Tekliflerinde bir açık aradı ama bulamadı. Dünyada bilinen ama Türkiye' de yeni yeni kullanılmaya başlayan bir markanın Türkiye üreticisi ve satıcısı idi Andaçlar. Gemilerle taşınan ara malzemeler burada üretilen parçalarla birleştirilip son mamul haline getirildikten sonra yurtdışına ve yurtiçine satışı yapılıyordu. Yurtdışı taşıma işleminde onların gemilerini kullanmak istiyorlardı ve yarın için planlanan ama gerçekleşmeyecek olan toplantıda bu işi konuşacaklardı.

Üstün körü incelediği raporlar hakkındaki fikirlerini Gökçe' ye e-posta ile göndermek için yazmaya başladı. Ablası ile bir süre konuşmak istemiyordu, sabahki sözleri aklına geldikçe sinirleri alt üst oluyordu.

O bu işle uğraşırken banyonun kapısı açıldı ve yasemin kokusu odaya egemen oldu. Eda' nın yavaş hareketlerle arkasından yaklaştığını duyduysa da arkasını dönmedi. Kız omzu üzerinden başını uzatıp ne yaptığına baktıktan sonra ellerini genç adamın omzuna koyup sakin hareketlerle masaj yapmaya başladı. Omzunda gezinen parmaklar dikkatini toplamasını zorlaştırsa da masaj iyi gelmişti, son cümlelerini de yazdıktan sonra 'gönder' yazısına basarak e-posta ile vedalaştı.

Ayağa kalkarak Eda' ya sarıldı ve boynuna dudaklarını bastırırken kokusunu içine çekti.
"Sıhhatler olsun."

Kız da ona sarıldı. "Teşekkür ederim, tatildeyim dediğini sanıyordum."

"Acil bir şey çıktı, Ankara'ya geri dönmektense burada halletmeye çalışıyorum."

Kız gülümseyerek geri çekildi "Tatilimiz bitiyor zaten sensiz iki gün daha idare edebilirler bence"

Gülümsedi. "Bence de."

Eda bavulunun yanına gidip içinde bir şey ararken kıza seslendi.
"O kadar güllü şey aldıktan sonra banyodan gelen yasemin kokusunu beklemiyordum."

"Onları Ankara' ya saklıyorum, gül kokusunu her aldığında aklına bu güzel tatil gelsin istiyorum." 

Bu tatilin onun için ne kadar gergin geçtiğini bilseydi Eda' nın gül lafını uzun süre ağzına bile almayacağına emindi genç adam. Şu an için tek istediği bu tatili ikisinden biri zarar görmeden sonuçlandırmaktı.

"Bavulunu dağıtmadığın iyi olmuş, toplaman kolay olur. Birazdan buradan ayrılıyoruz."

Eda ayağa kalkıp ona baktı. "Nasıl yani, gitmemiz gerekmediğini söyledin az önce."

"Ankara' ya geri dönmüyoruz, Antalya'da bir otele gideceğiz."

"Burası çok güzel, ne gerek var?"

"Otel de güzel olacak Eda. Hazırlanman ne kadar sürer?"

Tartışmanın gereksiz olduğunu düşündüğü bakışlarından anlaşılan genç kız elindeki kıyafetleri bavuluna doldurmaya başladı.

"Yirmi dakika kadar, sen toplandın mı?"

"Henüz değil, gidiyorum şimdi."

Eda bir şey söylemeden tekrar bavuluna eğildi. Kızın odasından çıktıktan sonra etrafta göz gezdirdi, Okan görünmüyordu. Adamın gizlendiğini düşündüğü için daha fazla vakit kaybetmeden odasına geçti. Eşyalarını toplayıp bavuluna yerleştirdikten sonra odadan ayrıldı. Eda ile aynı anda kapıdan çıkmışlardı, uzanıp kızın elinden bavulunu aldıktan sonra pansiyondan ayrılmak için resepsiyona doğru yürüdüler.

Resepsiyon görevlisi erken ayrılmaları için herhangi bir sebep olup olmadığını sorduğunda kıza gülümsedi

"İşkolik bir yapım vardır, yarın Ankara' da olmam lazım."

Kız, hareketlerine dikkat kesilmiş olduğu genç adamın bakışlarını üzerine çekmek ister gibi işveli bir sesle konuştu.
"Pansiyonumuz siz müşterilerimize en iyi hizmeti sunmayı istiyor efendim, her türlü istek ve şikayetlerinizi bildirebilirsiniz."

Gökalp kıza yarım bir tebessümle baktı.
"Gayet güzel ağırlandık zaten, teşekkürler. Ankara' ya gidince bu güzel yerden arkadaşlarıma övgüyle bahsedeceğim."

Kızın yüzüne alımlı bir gülümseme yayıldı, genç adamın yan tarafındaki Eda, elindeki broşürü incelemeyi bırakıp kaşlarının altından ikisine bakmaya başladı. Genç adam Ankara' ya döneceklerinin düşünülmesini istiyordu ve kızla yapacağı zararsız bir sohbetin yarattığı fırsatı değerlendirmeyi tasarlanmıştı.Kızın, Eda' yı görmezden gelerek ona kur yapması ise genç adamı şaşırtmıştı. Eda' nın gereksiz bir kıskançlık tribi ile sohbete girip yalanını açığa çıkarmayacağını umuyordu. Kız öne doğru eğildi ve deskin üzerindeki muhtemel anket kağıdını eline aldı ve avcunda kıvırdı.

"Müşteri memnuniyeti için size bir form versem doldurabilir misiniz?"

Gökalp, Eda' ya yan gözle bakarken devam etti.
"Bunun için vaktimiz olduğunu sanmıyorum".

Eda'nın fikrini sorarmış gibi yaptığı bu hareketin, karşısındaki kızın onunla flört etmeyi bırakması için yeterli olacağını düşünüyordu. Gökalp' in hareketine karşılık Eda elindeki broşürü umursamazca deske bırakırken resepsiyonist eline bir kalem alıp genç adama uzattı. "Rica etsem beş dakikanızı bile ayıramaz mısınız?"

Genç adam, Eda' nın kıskançlığını körüklememek adına konuyu kısa kesmesi gerektiğini anladı. "Hiç vaktimiz yok. Ödemeyi yapabilirsem nişanlımla hemen ayrılmalıyız."

Kız sevimsizce dudağını büktü, canı sıkılmıştı. "Tamam o zaman, ödemeyi nasıl yapmayı tercih ediyorsunuz?"

Nakit olarak ödeme yaptıktan sonra bavulları alarak arabaya doğru yönelen Gökalp' i inceler gözlerle süzen Eda yorum yapmadı ama arabaya bindiklerinde kız dayanamadı.

"Bunu nasıl yapıyorsun anlamıyorum, etrafındaki bütün kadınlar cazibene kapılmaktan kaçamıyor."

Kızın sözlerini şakaya vurdu. "Abartıyorsun, her gün bir sürü kadınla karşılaşıyorum. Onlar gayet normal davranıyorlar."

"Bunun için pek çaba sarf etmediğine göre Don Juan gibi doğal bir çekiciliğin var galiba."

"Bu konuda yorum yapmam saçma olur değil mi?"

Eda kıkırdadı.
"Sanırım öyle, nişanlı olduğumuzu söylediğinde nasıl da bozuldu... Her hoşuna giden adama yılışmaması gerektiğini anlamıştır." Bir süre sessiz kalan kız devam etti "Bunu neden söyledin bilmiyorum gerçi... Ankara' ya gideceğimizi de söyledin. Neden yalan söylediğini anlamadım"

"Antalya' da kalacağım deseydim başka yerde konaklama sebebine takılan kız, müşteri memnuniyeti lafını uzatırdı, nişanlı olmamız ise kızın elinin hızlanmasını sağladı."

Eda gülümseyerek ona bakıyordu.
"Kızın aşırı ilgisinin önünü kestin demek. Özgüveni senin kadar yüksek olan birini daha tanımadım."
Yorum yapmadan kıza bakıp göz kırptı.

"Ayrıca ne kadar çabuk karar vererek doğal bir şekilde yalan söyledin. Gerçeği bilmesem ben bile inanırdım. Oyuncu falan olmalıymışsın sen."

Eda' nın sözlerindeki ironi genç adamı gülümsetti. "Doğru söze ne denir"

Antalya' da ki otel gayet büyük ve kalabalıktı, tam da Gökalp' in istediği gibi. Eda gelirken isteksiz olsa da oteli görünce bayılmıştı. Çiçeklerle bezenmiş bahçesinde gezmek için sabırsızlanıyordu.

"Odamıza yerleşelim, akşam yemeğinden önce bahçede bir tur atarız."

"Odaya çıkalım da bakarız Eda."

Kızın heyecanına karşılık o yorulduğunu hissediyordu, odasına çekilip uyumak istiyordu sadece. Asansöre binince telefonundan Okan' a bir mesaj çekti ve yerlerini bildirdi. Saati kontrol etti, yediye geliyordu. Onları odalarına çıkaran adam özel müşteri danışmanı olduğunu söylemişti; sürekli konuşarak otel hakkında bilgi veriyordu. İlk iki dakikanın ardından adamı dinliyor gibi bile görünmeye çalışmıyordu artık. Başı ağrımaya başlamıştı ve parmaklarıyla alnına yaptığı masaj da işe yaramıyordu. Asansör çıkıp koridorda ilerledikleri sırada sessizliğin farkına vardı.Bakışlarını adama çevirdi, adam ondan bir cevap ister gibi bakıyordu. Adamın ne dediğinin önemsemeyerek aklındaki soruyu sordu.

"Akşam yemeği ne zaman?"

Eda gülmemek için dudağını ısırdı, adam biraz bozulsa da ters bir şey söylemedi.

"Yediyle dokuz arasında."

Bu arada odanın önüne gelmişlerdi, adam kart ile kapıyı açtıktan sonra girmeleri için yol verdi.
"Burası Hanımefendinin. İki yan oda sizin Gökalp Bey, buyurun size de odanızı göstereyim. Bavullarınız birazdan getirilecek."

Eda manzaranın güzelliğinin çekiciliğine karşı koyamayarak hemen pencere kenarına gitti. Gökalp kapıda Eda' yı izleyen adama döndü ve elini uzattı.
"Ben odama kendim geçerim, teşekkür ederim."

Adam, Gökalp' e elindeki diğer kartı verdi ve boğazını temizledi. "Telefonun yanındaki rehberde benim doğrudan numaram var, herhangi bir sorun olduğunda çekinmeden arayın"

"Arayacağımıza emin olabilirsiniz, iyi günler."

Adam çıktıktan sonra elindeki kartı arka cebine koyan Gökalp hala pencerenin önünde duran Eda' ya döndü, kızın yüzünde eğlendiğini gösteren bir bakış vardı. Bir süre onu süzen kız yavaş hareketlerle genç adama doğru yürümeye başladı. Salınarak yürürken yüzündeki muzip ifade dağıldı, bakışları derinleşti. Kızın hareketlerini izlemeye odaklanan Gökalp, istemsizce gülümsemeye başladı. Eda, genç adamın karşısına geldi ve kollarını boynuna doladı. Genç adam, kıza doğru çekiliyor gibiydi. Düşünmeden dudakları birleşti.

Ellerini kızın omuzlarından kollarına doğru indirdi genç adam ve Eda ile elleri birleşti. Birbirine daha yakın olma isteğiyle parmakları birbirine dolandı. Öpüşmeleri nazik ve sevgi doluydu, aynı Eda gibi... Kızın içinden taşan duygular Gökalp' i sarıp sarmaladı. Daha önceki öpücükleri de güzeldi ama bu seferki ruhunu eritiyordu. Böylesi derin bir fiziksel deneyimini o ana değin yaşamamış olan Gökalp'in, Eda dışında birinin onda bu hisleri yaratmasının mümkün olmayacağına dair güçlü bir önsezisi vardı. Bu duyguların sebebi belki kızın sevgisindeki samimiyete inanmasıydı belki de Eda'nın sevgisini katıksız olarak göstermesiydi...Ama bunları düşünmek için artık çok geçti onun için. Eda' ya karşı savunmasının tamamen yok olmaya başladığını ve artık direnmek istemediğini fark etmeye başlamıştı.

Eda yavaşça yatağa dönerken genç adamı da kendiyle beraber döndürdü ve hafifçe iterek birlikte yatağa düşmelerine sebep oldu. Genç kız, onu omzundan iterek yatağa yatırdı.Bacağını genç adamın diğer tarafına atarak karnının üzerine oturduktan sonra dudaklarının temasını kesti. Gülümseyerek genç adamın yüzünde gözlerini gezdirdi. Öğlen yaşadıklarını hatırlayan Gökalp, kıza takıldı; sesi boğuktu.

"Gülümsemeyi kesip üzerimden kalkar mısın?"

Eda kıkırdadı ve sesine ciddi bir ton vermeye çalıştı.
"Gülümsüyor muydum?"

Gökalp kıza uzanınca Eda kendini geri çekti. Genç adam kaşlarını çattı ve azarlar bir tonda konuştu.
"Buraya gel, yoksa ne yapacağımı biliyorum."

"Bu sefer üstte olan benim canım, bu da beni kontrol sahibi yapar."

Kızın yüzüne içten bir tebessümle bakan genç adam cevap verdi.

"Deneyimlerime göre bu seni 'sersem' yapıyor."

Kız, Gökalp'in omzuna eliyle tokatlar gibi küçük bir fiske vurdu.
"Uzattın ama bir an ağzımdan çıktı işte, ne yapayım"

Gökalp çapkın bakışlarını kızın yüzünde gezdirdi. "Ceza olarak o ağzı kapatmak lazım."

Eda etkilense de gardını düşürmedi. "Az önce sende bana sersem demiş oldun, ödeştik bence."

"Sersem olmanın yükümlülüğünü al o zaman."

"Sersem olduğumu hiç söylemedim tatlım."

Genç adam iç geçirdi, kızlar anı mahvetmek konusunda bazen özellikle çaba harcıyorlardı sanki. Eda gibi akıllı bir kız bile böyle bir anda saçma şeyler söylüyorsa karşısındaki erkekle oyun oynayarak sınırlarını zorlamak için bilinçli olarak yapıldığını düşünüyordu insan. Gökalp ise zaten sınırı geçmiş durumdaydı. Eda' nın kalçasını tuttu ve havaya kaldırarak kızı yatağa attı ve Eda' yı bacaklarının arasına sıkıştırdı

"Madem memnun değilsin, unvanımı geri ver o zaman." dedikten sonra kızın cevap vermesini engellemek için gereken hamleyi yaptı.

Çalan kapı istemeyerek de olsa birbirlerinden ayrılmalarına neden oldu, başka zaman olsa kapıdakini önemsemezdi ama gelen kendi bavullarıydı. Kızın yanından kalkıp üzerini düzeltti, gömleğinin açılmış düğmelerini iliklerken kapıya doğru yürüdü. Arkasında Eda yatakta doğrulmuş, dağılmış saçlarını tekrar toplamaya başlamıştı.

Bavulları getiren gence bahşiş verdikten sonra gönderdi ve Eda' ya döndü. 
"Bavulumu odama götüreyim. Sonra yemeğe inelim, olur mu?"

"Olur canım ama bende sana ait bir şey var."

"Kalbim mi?"

Genç adamın düşünmeden öylesine söylediği bu tek bir kelimeye tepki olarak kalbi hala yerinde olduğunu göstermek ister gibi daha güçlü atmaya başladı. Eda duymayı beklemediği itiraf karşısında bir an şaşalasa da bir şey söylemeden gülümseyerek elindeki kartı kaldırdı. Genç adam elini arka cebine attı ve cebindeki boşluğu hissetti sadece ve az önce ağzından çıkan söze kafa yormamaya gayret ederek sırıttı.
"Sen yaramaz bir kızsın"

Kızın yanına gidip elindeki kartı almak için tuttu ama kız kartı bırakmadı.

"Ben bir şey yapmadım. Yatağa düşmüştü."

Kartı kızın elinden yavaşça çekti ve yanağından öptü.
"Hiçbir şey yapmadan bana neler yaptığının farkında değilsin... " Arkasını dönüp bavulunu aldıktan sonra kendi odasına gitti.

Odasına girince bavulunu kenara bıraktı ve pencerenin önüne doğru yürürken telefonunu karıştırmaya başladı. Gökçe'den gelen bir mesaj ve Okan'dan gelen bir çağrı olduğunu görünce önce mesajı açtı. Postasını aldığını ve yarınki toplantının ertelendiğini bildiriyordu, ablasının doğru karar vermesine sevinmişti. Andaçlar ile ilgili şüpheleri netleşmeden onları ailesinin etrafında görmeyi veya gemi taşımacılığı işine karıştırmayı istemiyordu.

Okan' ı da araması lazımdı ama iyi bir haber gelmeyeceğini düşündüğünden parmağını ekranın üzerinde gezdirdi sadece. Arayıp aramamakta kararsızdı, alacağı haberler canını sıkılacak ve az önceki garip ama hoş anın üzerini siyah bir duman gibi kaplayacaktı. Aklını kaplayan duman ciğerine dolmuş gibi oldu, derin bir nefes aldı ve yavaşça verdi.Başındaki bu beladan da kaçarak kurtulamayacağının bilinciyle Okan' nın adını bulup arama tuşuna bastı.

"Merhaba, herhangi bir gelişme var mı?"

"Siz ayrıldıktan sonra burada konaklayan adamın yanına başka bir adam geldi. İkisi bir süre konuştuktan sonra ikinci gelen aceleyle ayrıldı. Cemil adamın peşine düştü ama adam izlendiğini fark edip onu atlatmış efendim. Cemil arabanın plakasını alabilmiş en azından. Plakayı ve adamın fotoğrafını araştırması için Selim Bey' e gönderdik."

"Pansiyondakinden ne haber?"

"O, görünüşte sizinle ilgili herhangi bir girişimde bulunmadı. Akşama doğru pansiyondan ayrıldı, köprüden karşıya geçti ve yürüyüş yolu güzergahında dolaştı. Anlamaması için onu uzaktan takip ettim, her şey normaldi"

"Biz gittikten sonra orada turist gibi gezmesi çok saçma, takip ettiğinizi anlamış olabilir mi?"

"Cemil ifşa oldu ama benim varlığımdan haberdar değiller. Gökalp Bey, işin çözümünün basit olacağını sanmıyorum; bilmeniz gereken başka bir şey daha var."

Adamın Ankara' daki saldırı konusunda bilgi sahibi olmadığını düşündü genç adam, aksi halde bu olayı basit olarak adlandırmazdı. Selim Bey' in bu kadar ketum olmasına anlam veremedi, ayrıntıları anlatmasa bile işin ciddiyeti konusunda uyarılmalıydılar, korumaların kimlerle uğraştıklarını bilmeye hakları vardı.

"Basit değil zaten, tehlikeli olduklarını size söyledim." sıkıntıyla göğüs geçirdi, dalgın bir şekilde yatağına doğru yürüdü "Bilmem gereken ne?"

"Adam kıyafetlerinin altında saklıyor ama silahı var." Yatağa oturdu, sırt üstü kendini bıraktı.

Bu telefon görüşmesinin yapmamam gerektiğini biliyordum...

"Buraya ne zaman geleceksin?"

"Ben birazdan orada olurum, Cemil buradaki adamı takibe devam edecek."

"Tamam, görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra yanına bıraktı ve ellerini başının altına koydu. Bahçe gezisini iptal edip akşam yemeğini odalarında yemeleri için kızı ikna etmeliydi; yorgunluk, hastalık veya başka bir şey söylerdi.

Bu pisliğin altında da Kenan mı vardı? Kendi kızının bulunduğu ortamlarda tehlikeli adamların dolaşmasına izin verir miydi? Kendi saflığı genç adamı gülümsetti, Kenan da tehlikeli biriydi. Onun emrindeki kişilerin iyi olmaları beklenmezdi.

Telefonu tekrar eline aldı ve Eda' yı aradı, biraz sonra Eda odasının kapısındaydı. Kız dizlerine kadar gelen askılı bir elbise giymişti, yeni banyo yaptığı hala ıslak olan saçlarından belli oluyordu. Yanına gelip yanağından öptü

"Neyin var canım? Az önce gayet iyiydin."

"Bilmiyorum, üzerime yorgunluk çöktü. Odada romantik bir yemek yiyelim ve tembellik yapalım."

Eda' nın yüzü bir an bulutlansan da bozuntuya vermedi.
"Tamam, ben ne yemek istediğime karar verdim bile"

Oda servisini aramak için odasındaki telefona doğru yürüdü "Hım, ne istiyorsun peki?

"Pizza"

"Romantizm anlayışın etkileyici gerçekten Eda, menüyü ben seçeyim. Senden daha iyisini yapacağıma eminim."

"Gurmelik de vasıflarından biri demek ki, bilmiyordum."

Eline telefonu aldı, komodinin üzerindeki rehbere göz atarken kıza cevap verdi. "Deniz ürünlerini seviyordun değil mi?"

"Deniz ürünü adı altında yenen böceklerinden birini kastetmiyorsan, evet."

Gökalp ona bakıp kaşlarını çattı, Eda odada yemek yeme konusunda çok da uyumlu olmayacaktı galiba. Yemek için ne gelirse gelsin eleştirerek yemeği sevimsizleştirmek ister gibi bir hali vardı ve genç adamın onun tavrını alttan alacak yeterli enerjisi yoktu. Bir şey söylemeden numarayı çevirdi ve kendi için sebze çorbası, ızgara balık ve soda isterken Eda için pizza ve patates kızartması istedi. Somurtarak kendisine bakan kıza döndü

"İçecek ne istersin?"

"Kola"

"Ayrıca bir kutu kola istiyoruz. Evet, normal" Eda'nın dikkat çekmek için yaptığı el işaretlerini görmezden geldi ve telefonu kapattı.

"Diyet isteyecektim."

"Bana kola dedin canım, diyet kola demedin."

"Neyse tamam... Keşke tatlı da söyleseydim."

İç geçirmemek için kendini tuttu, terslik yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan kıza gülümsemeye çalıştı

"Tatlı ihtiyacını normal koladan alacağın kalori karşılayacaktır."

Genç kız omzunu silkti. "Öyle olsun."

Eda pencere önüne gidip yapılan aydınlatma ile masal diyarına benzemiş olan bahçeyi izlemeye başladı. Hava kararmasına rağmen otel tüm canlılığı ile göz kamaştırıcıydı. Gökalp, kızı kendi haline bırakıp kumandayı eline aldı ve müzik kanalı bulmak için karıştırmaya başladı. Akustik müzik çalan bir kanal bulunca yastığına sırtını dayayarak yatağına uzandı ve çalan parçayı dinlemeye başladı.

Mesaj geldiğini bildiren uyarı sesi üzerine telefonunu eline aldı; Okan, mesaj ile geldiğini bildiriyordu.

Okan' a cevap yazdı "otele yerleşin" biraz sonra tekrar sinyal sesi yükselince Eda belli etmeden yan gözle ona baktı.

"Gelen gideni izlemek için otelin önünde, arabada olacağım Gökalp Bey."

"Araba nerede? Telefonla ulaşamazsam, bulabilmem için"

Telefonun sesi üzerine büyük ihtimalle merakı baskın gelen veya bahçeye bakmaktan sıkılan Eda, yatağın diğer tarafına geçip yanına uzandı ve sessizce ona katıldı. Kızın yattığı yerden yazdıklarını okuması mümkün değildi ama işini şansa bırakmayarak telefonu biraz çevirdi ve sessize aldı genç adam.

"Ön kapının sol çaprazındaki yol ağzındayım."

"Tamam, bir gelişme olursa, her ne olursa olsun, mutlaka arayın"

"Kiminle yazışıyorsun böyle uzun uzun?" Eda' nın sesi buz gibiydi, genç adam söylediklerinden çok sesin tonundan rahatsız olmuştu.

"Annemle"

"Telefondan annenle yazışacağına inanmamı beklemiyorsun değil mi?"

"Cevabıma inanmayacaksan neden soruyorsun?"

"Bana güven vermiyorsun Gökalp."

Genç adam gözlerini tekrar kapattı. "Güvenini kaybedecek ne yaptım?"

"Sürekli karar değiştiriyorsun, sanki aklında bir şeyler var ve sen benden saklıyorsun."

Genç adam ona cevap vermeyince Eda bir süre bekledi ama sonra dayanamadı

"Gökalp? Bir şey söylemeyecek misin?"

"Bana güven deyince güvenmeni sağlayamayacağıma göre elimden bir şey gelmez."

Eda karşılık vermedi, kollarını göğsünde birleştirdi ve sinirli bakışlarla ekranda dans eden çifti izledi.

Aralarındaki gerginlik yemek gelene kadar devam etti. Yemek sırasında birbirlerine atılan kaçamak bakışlar ve yarım gülümsemelerle başlayan sıcaklık bir süre sonra aralarındaki buzları eritti. Keyifsizliği devam ediyor olmasına rağmen, Eda ile aralarının kötü olmasını istemiyordu genç adam. Kızın onun üzerinde rahatlatıcı etkisi vardı, küs olduklarında kızın güzel gülüşünden ve göz göze geldiklerinde sevgiyle titreyen bakışlarından mahrum kalıyordu. Bu durumda karamsarlığından kurtulup tekrar iyi hissetmeye başlamak onun için zor oluyordu.

Yemekten sonra tabakları almak için gelen görevli de gittikten sonra yapacak başka bir şey bulamayan çift tekrar müzik dinlemeye karar verdi. Beraber yatağa uzandılar ama bu sefer Eda Gökalp' in kolunun altına girmiş, göğsünün üzerine doğru yaslanmıştı. Genç adam uzanıp kızın elini avcuna aldı ve göğsünün üzerinde tuttu. Eda ara sıra boynuna burnunu sürterek belli belirsiz derin nefesler alıyordu, kokusunu içine çektiğini düşündü Gökalp. Kızın omzunu kavrayarak kendine biraz daha çekti ve başının üstünde dudaklarını gezdirdi. İçi ısınmıştı genç adamın, tatlı bir uyku hali çökmüştü üzerine. Artık günün gerginliği aklına gelmiyordu, sadece çalan rahatlatıcı müzik eşliğinde uyumak istiyordu. Sessize aldığı telefonunun ışığının yanıp söndüğünü görmedi. Gözlerini kapattı...

Sabahı müjdeleyen gün ışığı pencereden sızarak Gökalp' in yüzünü okşamaya başlayınca genç adam huysuzluk edip ona arkasını döndü. Yan dönüp kollarını yataktaki boşluğa uzatan Gökalp yanında uyuyor olmasını beklediği kızın yokluğunun soğukluğunu hissetti. Gözlerini kırpıştırarak açtı ve yatakta göz gezdirdi, Eda yanında yoktu. O sırada banyodan gelen su şırıltısı kızın yeri hakkında ona fikir verdi.

Sallanarak yataktan kalktı ve telefonunu almak için yatağın yanına gitti. Telefon kapalıydı, gece şarjı bitmiş olmalıydı. Yaptığı dikkatsizlik için kendine küfretti, böyle bir zamanda telefonunun ulaşılabilir olması gerekiyordu. Şarj cihazını bulmak için bavulunu alt üst etmek zorunda kaldı ama en sonunda telefonunu takabilmişti. Bataryasının biraz dolması için açmadan bıraktı. Yatağının kenarına oturup başını ellerinin arasına aldı.

Nihayet son gün...

Aklı ablasıyla yaptığı tartışmaya gitti, kız ona tırlar konusundaki olumlu veya olumsuz kararını bildirmemişti ona. Tartışmalarından sonra yapıcı davranmasına kanıp onu bilgilendireceğini umduğu için kendi saflığına güldü içinden; Gökçe, Gökçe' ydi işte. Gökçe' nin kararını merak etse de gururu kızı aramasına engel oluyordu, keşke o kadar kesin ifadeler kullanmasaydım diye düşündü. Planladıklarından daha erken dönmeleri daha iyi olacaktı belki de... Eda' ya yarın sabah gideceklerini söylemişti ama bugün için akşam uçağında yer ayırtmasının zararı olmazdı ona göre. Gözlerini ovaladı, bu acele Eda' yı şüphelendirmekten başka işe yaramazdı. Kızın sorun olduğunu düşünmesini istemiyordu aksi halde sebebini öğrenmek konusunda fazla ısrarcı olurdu.

O bunları düşünürken banyonun kapısı açıldı ve Eda denizden esen ferahlatıcı ama sıcak bir rüzgar gibi odaya doldu. Üzerinde çiçekli bir elbise vardı ve saçları havluya dolanmış bir şekilde başının üzerinde kabarık bir topuz halindeydi. Beyaz teni banyonun etkisiyle pürüzsüzleşmişti, mermer gibi görünüyordu. İri kahverengi gözleri ve kırmızı biçimli dudaklarıyla gerçek olmaktan uzak bir görüntüsü vardı, fantastik bir filmden fırlamış masal prensesine benziyordu. Gökalp' i onun hayal olmadığına dair ikna eden üzerindeki sevimli elbise olmuştu. Eda' nın dudakları kıpırdadı ama kızın ne söylediğini anlaması için Gökalp' in odaklanması gerekti.

"Günaydın aşkım."

"Günaydın prenses..."

Kıza elini uzattı ve ona gelmesini bekledi. Eda kendisine uzatılan eli tuttu ve kolların beline sarılmasına izin verdi. Kollarını kıza doladı ve yanağını karnına dayadı. O an kızın kimin kızı veya neden onun yanında olduğuna kafa yormuyordu. Sadece Eda olduğunu düşünüp kendini serbest bırakmıştı.

"Sessiz olmaya çalışıyordum, uyandırmadım değil mi?"

"Hayır, senin yokluğun beni uyandırdı."

Yüzüne bakmadı ama kızın gülümsediğini biliyordu, saçlarında dolaşan parmakların şefkatli dokunuşları ona haklı olduğunu söylüyordu. Kızın belindeki parmaklarını hareketlendirdi, avucunu hafifçe bastırarak kızın beline masaj yapıyordu.

"Saat kaç oldu?"

"Ben banyoya girerken 10'a geliyordu. Buçuğu geçiyor olmalı."

"Ne çok uyumuşum."

"Çok gergindin dün, dinlenmeye ihtiyacın varmış."

Gökalp, bir süre kıza sarıldıktan sonra kollarını çözdü ve ayağa kalktı. Eda' nın dudaklarına masum bir öpücük verdikten sonra duş alacağını söyleyip banyoya yollandı.

Banyoda planladığından daha uzun kaldı, omuzlarından aşağı doğru akan suyun onu rahatlatmasına sıkıntılarını yıkamasına izin verdi. Duşun sonunda sıcağın altında iyice gevşeyen bedenini uyandırmak için suyu serinleştirdi.

Elindeki havluyla saçının fazla nemini alarak odaya döndü. Eda yatağın ortasında oturmuş elinde kumanda, meraktan kocaman açılmış gözlerle ekrana bakıyordu. Kızın şaşkın görüntüsüyle eğlense de yüzündeki ifadenin ciddiyeti ona takılmasına engel oldu.

Eda haberleri izliyordu ve sunucunun konuşmasından anlaşıldığı kadarıyla yerel bir kanaldı. Kız yan gözle ona bakıp kumandayı ekrana doğru salladı

"Gökalp, şuna baksana; Olimpos' ta biri boğulmuş. Karaya vurduğu yer dün bizim yüzdüğümüz yer bile olabilir... Korkunç bir şey..."

Yatağın yanına gitti ve ıslak havluyu yatağın yanına bırakırken ekrana baktı. Muhabir, pansiyonun ilerisindeki yürüyüş yolu ve küçük köprü boyunca yürüyerek tatilcinin muhtemelen suya düştüğü yeri tahmin etmeye çalışıyordu. Adamın laf kalabalığı arasında haberin detaylarını anlayamayan Gökalp, televizyonun yanında şarja taktığı telefona gözü ilişince ekrandaki heyecanlı adamı izlemeyi boş verdi. Telefonunun yanına gidip açılması için tuşuna basarken bir yandan da görmeyen gözlerle arada televizyona bakıyordu.

"Deniz oldukça sakin görünüyordu halbuki."

Kıza bakmadan cevap verdi. "Orada boğulabildiğine göre acemi bir yüzücüymüş."

"Yanında senin gibi biri yokmuş demek ki." Eda'ya sırtı dönüktü ama kızın sesindeki hafif cilveli tını onu süzdüğünü ve gördüğünden hoşlandığını düşündürdü.

Kıza belli belirsiz gülümseyip telefonu açtı ve iki cevapsız çağrı olduğunu gördü. Biri Cemil' den diğeri Selim' den gelmişti. Kaşlarını çattı, Cemil gece yarısından sonra aramıştı, Eda' yla müzik dinliyor olmaları gereken saatte... O kadar geç kendisini aradığına göre bir sorun mu vardı? İçi sıkıldı, boştaki eliyle yüzünü sıvazladı ve parmaklarını çenesinde sabit tuttu.

Telefondaki çağrıyı nasıl görmem? Nasıl uyuyabildim?

Cemil' i aradı ama adamın telefonu kapalıydı. Arama tuşuna tekrar basarken Eda' nın konuşmasıyla düşünceleri dağıldı ve dikkatini tekrar habere yöneltti.

"Adam bizim pansiyonda kalıyormuş. Ne kadar korkunç!"

Telefondan gözünü ayırdı ve televizyona bakınca ekranda az önce ulaşmaya çalıştığı adam ile karşılaştı. Adamın pansiyona giriş yaparken güvenlik kamerasıyla kaydedilen görüntüsü yayındaydı. Kalp ritmi yavaşladı bir an, buz gibi bir el kalbini kavradı ve arsızca soğuk parmağını yüzeyinde gezdirdi. Dün adamla birlikteydi yanılması mümkün değildi, değil mi? Televizyondaki Cemil' di.

Aniden telefonu çalınca irkildi, Selim arıyordu. Kalbindeki soğukluk yayılmaya başlamış olmalıydı; elleri üşümüştü ve hareket kabiliyeti azalmıştı. Sakin olması gerekiyordu, derin bir nefes alıp usulca verdi. Şarjdan çıkardığı telefona cevap verirken televizyonu daha rahat görmek için karşısına yürüdü.

"Az sonra arayacağım." Adamın cevabını beklemeden telefonu kapattı "Sesini açsana biraz."

Eda ikiletmeden televizyonun sesini yükseltti. Muhabirin söylediğine göre tatil yapan genç adam, gece geç vakitte denize yüzmek için girmiş ama boğularak can vermişti. Muhabir, polisin açıklama yapmadığını ama cesedi bulanların adamın başında çok sayıda darbe izi olduğunu belirttiğini söyledi. Taşıt kazası veya kayalara çarpması sonucu olabileceğini ama şimdilik kesin olarak bilenemeyeceğini; ilk incelemelere göre ölüm sebebinin boğulma olarak belirlendiğini ama cesedin adli tıp incelemesinden geçirileceğini ekledi.

Cemil gibi devasa bir adamı etkisiz hale getirmek için başına oldukça sert vurmuş olmalıydılar, saçları kazınmış olduğu için darbenin saklanması mümkün olmamıştı anlaşılan. Okan izledikleri adamların tabancası olduğunu söylemişti. Peki adamı öldüreceklerse neden önce başına vurup sonra boğmuşlardı. Aklına tek bir ihtimal geldi ki birden sadece elleri değil tüm bedeni buz kesti. Aptallığına lanet ederek aniden ayağa kalkarken Okan' ı aradı, onunda telefonu kapalıydı. 

Odanın kapısına yürüdü ve sağlamlığını kontrol etti, iyi görünüyordu. Bir şey söylemek için Eda' ya döndüğünde kızın korkudan açılmış gözlerle kendisini incelediğini gördü. Onun gerginliği kıza geçmiş gibiydi, yüzü ifadesizleşmiş ama gözleri kötü şeyler olmasını bekler gibi ürkek bakıyordu.

"Ne oldu Gökalp, bana söyleyecek misin?"

"Olan bir şey yok Eda."

"Paniklemeni gerektiren şey ne?"

"Ben paniklemedim Eda. Eğer susarsan, düşünmek istiyorum."

"O halde düşünmen gereken ne öğrenebilir miyim?"

"Bazı şeyleri öğrenmesen de olur!" diye bağırınca Eda'nın gözleri daha da büyüdü. 

 Kızın tepkisi karşısında Gökalp geri adım attı. Eda' nın bu hali onun suçuydu, tepkilerini kontrol edememiş ve onu korkutmuştu. Kızın rahatlaması için ne yapabileceğini bilemiyordu çünkü şu an başka öncelikleri vardı ve dikkatini toplayamıyordu. Konuşmayı basit tutmanın en iyisi olacağına karar verdi. Kızın yanına gitti ve alnına düşen saçları geriye attı ve saçlarını öptü.

"Sorun yok merak etme, bana biraz izin ver. Tamam mı?"

"Adamı görünce yüzün bembeyaz oldu Gökalp, tanıyor muydun bu adamı?

Eda' nın sesi titrekti, üşümüş gibi kollarını bacaklarına sarmıştı.

"Evet tanıyordum. Bir görüşme yapmam lazım; banyoda olacağım, kapı çalarsa açma, tamam mı?"

"Neden yanımda konuşmuyorsun?"

Kızın sorusunu havada bıraktı. Banyoya giderek kapıyı kapattı ve daha fazla beklemeden Selim' i aradı.

"Haberlerde gördüm, Cemil'e ne oldu? Nedir durum?"

"Gece saat bir buçuk gibi Cemil ile irtibatımızı kaybettik Gökalp Bey. Okan' ı aradım ve dikkatli olması için uyardım. Size ulaşmaya çalıştım ama açmadınız, sonrasında da telefonunuz kapalıydı. Okan'ı odanıza gönderdim kontrol için. Görünüşte bir sorun olmayınca yerine döndü." 

"Okan' ı aradım az önce, ulaşamadım."

"Biz on beş dakika önce konuştuk."

Aynadaki adamın titrek görüntüsünden hoşlanmayarak gözlerini kaçırdı. Onun güçlü olması veya en azından öyle görünmesi gerekiyordu, en ufak bir panik dalgasıyla yıkılma lüksü yoktu. Okan' la irtibatın yeni kesilmiş olması iyiye işaretti, Cemil' le aynı kaderi paylaşmamış olabilirdi.

"Gidip baksam iyi olacak."

"Bu iyi bir fikir olmayabilir, sabah uçağıyla birkaç adam gönderdim yanınıza. Onları beklemeniz daha iyi."

"Ne zaman burada olurlar?"

"Tahminen yarım saat kadar sonra. Uçak inmiş, arabayla otele geçiyorlar."

Gökalp sıkıntıyla iç geçirdi. "İyi bir fikir değil ama zaten bir kişiyi kaybettik. Okan yaralı olabilir ve onun bir şekilde ölümle pençeleştiğini düşünerek burada oturamam."

"İkisi de sizin güvenliğiniz için oradalardı Gökalp Bey, önceliğimiz sizsiniz."

Selim Bey' in geçmiş zaman takısı kullanması dikkatinden kaçmadı. Cemil' in akıbeti malumdu ama Selim, Okan' ı da gözden çıkarmıştı belli ki. Adamın mantığının haklılığı ve haksızlığını sorgulamadı, onun içi önemli değildi, yorumu midesini bulandırdı sadece.

"Ararım sizi, görüşürüz."

Telefonunu kenara koyup yüzünü yıkadı ve aynadaki yansımayı tekrar inceledi. Az öncekine göre daha kararlı olan bakışları onu tatmin edince yandaki havluyu yüzünde hızlıca gezdirip banyodan çıktı. Banyo kapısının önünde dikilen Eda' ya kaçamak bir bakış attı. Kapıyı dinlemişti büyük ihtimalle, kendisi de olsa aynı şeyi yapardı. Kızın bir şey duyamadığı yüzündeki sinirli ifadeden anlaşılıyordu. Eda' nın sorularının önüne geçmek için kapıya doğru yürürken kesin bir dille uyarısını yaptı.

"Benim gitmem gerek, yaklaşık on dakika içinde geri dönerim."

"Ya dönmezsen?"

Kızın anlık sorusu üzerine adımları kendiliğinden durdu, kapıyı açmak için uzattığı eli havada kalmıştı. Yavaşça arkasını döndü ve hayatı ona bağlıymış gibi bakan bir çift gözün ağır baskısı altında kaldı. Derin bir nefes aldı ama ciğerleri ona ihanet etti, ciğerlerini doldurmayan nefesi verirken de titremişti. Gülümsemeye çalıştı.

"O nerden çıktı, tabiî ki döneceğim güzelim."

Eda yerinden kıpırdamadı ya da durması için herhangi bir harekette bulunmadı ama bakışları genç adamın yerinde durmaya zorluyordu. Birkaç saniye Gökalp' e baktıktan sonra omuzlarına dökülen ıslak saçlarını elleriyle arkaya attı ve gözlerinin hapsinden genç adamı azat etti. Sıkıntıyla iç geçirirken onun da nefesi ciğerlerini doldurmuyor gibiydi.

"Kötü bir şey oluyor ve sen benden saklıyorsun. Neden?"

"Gerçekten gitmem lazım, geri gelince sana olanları anlatacağım."

Kıza anlatabileceği inandırıcı bir yalan bulma umuduyla zaman kazandı. Bekli de gerçekleri yumuşatarak anlatabilirdi ona, şu an aklı Okan' la meşgul iken odaklanmakta zorlanıyordu. Orada geçirdiği boşa geçen her dakikanın Okan' ın hayatından çaldığına dair kötü bir his vardı içinde.

"Burada beni bekle ve kapıyı ben hariç kimseye açma." bir an tekrar düşündü "Veya benden önce kapıya gelen biri olursa ve sana Selim adını verirse açabilirsin, başka bir durumda olmaz tamam mı? Benim ismimi verseler de açmayacaksın"

Eda inceleyen bakışlarını yüzünde gezdirdi ve başını hafifçe yana yatırdı. "Tamam, şimdilik bir şey sormuyorum ama geri geldiğinde anlatacaksın."

Kızı onaylamak için kelimeleri kullanmadı, başıyla belli belirsiz 'evet' dedikten sonra odadan çıktı. Asansör aşağı inerken Eda için endişelenmemeye çalışıyordu, kızın odada ve güvende olduğunu düşünerek kendini rahatlattı.

Otelin lobisine indiğinde içeriye göz attı, her şey normal gibiydi. Kendisini izleyen adamlara dair bir iz göremeyince içi rahatladı. Çevredekilerin dikkati çekmemek adına rahat hareketlerle kapıdan çıktı, kapıdaki güvenliğe selam verdikten sonra yolun karşısına geçti.

Okan' ın tarifine göre kapının rahatlıkla göründüğü yöne baktığında park etmiş arabayı gördü. Arabada herhangi bir hareket görünmüyordu. Okan kapıyı izliyor olsa onun otelden çıktığını ve baktığı yönü görünce arabadan çıkar veya iletişim kurmak adına bir işaret yapardı. Panik damarlarında dolaşıyordu yine, kötü bir şeyler olduğu hissi midesini ekşitmeye başlamıştı, sıkıntıyla saçlarından geçirdi elini. Yakasını genişletmek için üstteki birkaç düğmeyi açtı ve aldığı nefesi yavaşça bıraktı. Otelin kapısında durmuş, muhtemelen Okan'ın içinde bile olmadığı bir arabayı uzaktan seyrettiğini fark edince kendine sinir oldu. Hızla arabaya doğru yürüdü.

Araba boş değildi...



Arabaya yaklaştıkça adımları yavaşlamaya başladı; camlarında film olduğundan dikkatli bakışlarına rağmen arabanın içi görünmüyordu. Şoför tarafına geçip kapıyı eliyle yokladı, kilitli değildi. Kendini kandırması anlamsızdı, çok gergindi ve sakinlik maskesi altında kalbi göğsünde gümbürdüyordu. Gözlerini kırpıştırarak alnından damlayan terin gözüne kaçmasını engelledi ve kapıyı yavaşça açtı. Arabanın kapısı, dayanmış insan bedenin ağırlığıyla iyice açıldı, elinden kurtuldu ama Gökalp ani bir hareketle hafifçe yere çökerek adamı yere düşmeden yakalamaya başladı.

Okan kendinde değildi, arabanın koltuğu ve adamın üzeri kan ile yıkanmış gibiydi. Henüz kahvaltı yapmadığı için şükrederek hareketsiz bedeni tekrar koltuğa yerleştirdi. İçerisi kan torbası patlamış gibi kırmızıya boyanmıştı. Adamın göğsünde ve omzunda kurşun delikleri olduğunu gördü. Sıcağın da etkisiyle kan kokusu arabanın içini nefes alınmaz bir hale getirmişti. Derin nefesler almamaya çalışarak Okan' ın nabzını kontrol etti, güçsüz de olsa hala attığını görmek genç adama umut verdi.

Ambulans

Yardım çağırmak için cebine uzandı ama telefonu yanında değildi. Banyoda Selim' le konuştuktan sonra telefonu nerede bırakmıştı? Eda' yla konuştuğunda elinde değil miydi? Sahiden endişelenmiş olmalıydı, anımsayamadı.

Okan' ın bembeyaz yüzüne bakınca kaybedecek zamanı olmadığını anladı. Adamın telefonunu almak için kan içindeki kıyafetlerini karıştırması gerektiğini düşününce canı sıkıldı. Adama doğru uzandığında yan koltukta Okan' ın telefonunu gördü. Okan' ın üzerinden aşarak telefonu eline aldı ancak telefon adamdan daha şanslı değildi. Hasarlı telefonu yerine bırakıp Okan' nın yüzüne doğru eğildi ve omzuna koyduğu elini hafifçe sıktı.

"Ölmeyeceksin..."

Omzundaki baskıyı duyumsayan adamdan hafif bir inleme sesi yükseldi ve göz kapakları titredi ama açılmadı. Adamın temiz hava alması için arabanın penceresini biraz açtıktan sonra Okan'ı bırakıp dikkatlice kapıyı kapattı ve koşar adımlarla otele girdi. Resepsiyondakilere, karşı köşede park eden arabanın içinde bir yaralı olduğunu ve durumunun acil olduğunu söyledi ama onların şaşkınlığı takip eden panik dolu yüzleri kendisini duymadıklarını görebiliyordu. Gökalp kendisine korkak gözlerle bakan kızın önündeki telefonu alıp ona uzattı ve hemen araması konusunda ona net bir talimat verince kız titreyen ellerle ahizeye uzandı ama ahizeyi yerine koyup bankoda duran cep telefonunu eline alırken kekeleyerek konuştu.

"Hat dışarıya kapalı."

Telefona cevap verildiğini ve kızın yardım çağırdığını gören genç adam tekrar asansöre yönelmeden önce resepsiyonun arkasındaki aynadaki yansımasına gözü ilişti. Üzeri ve elleri kan içindeydi, böylece kızın yaralı adama verdiği aşırı tepkisinin nedenini anlamış oldu. Ellerindeki kanı pantolonuna silme ihtiyacı duydu ama bunu yapamadı. Okan' ın kanını öylesine üzerine sürme fikri rahatsız ediciydi. O bunları düşünürken diğer bir görevli revirdeki doktorun acilen lobiye gelmesini salık verince doktor müdahalesinin düşündüğünden de erken olacağını anlayan Gökalp biraz daha rahatladı.

Asansöre doğru yönelmeden önce aynadaki yansımasının yanında lobide oturan iki adama gözü ilişti. Lobidekiler şaşkınlık, iğrenme veya korku dolu gözlerle kendisine bakarken onlar ayakta ve ne olduğunu anlamak ister gibi onu izliyorlardı. Bakışlarından onu tanıdıkları ve durumun tuhaflığının sebebini çözmeye çalıştıkları anlamını çıkardı. Adamların kim olduğunu bilmiyordu ama Okan' ı yaralayan kişiler olma ihtimalleri yüksekti. En kısa zamanda Eda' nın yanına gitmesi gerekiyordu.

Adamların bulunduğu tarafa bakmadan asansöre doğru hareketleneceği sırada koluna yapışan bir el onu engelledi.

"Bir dakika, siz bizimle geleceksiniz."

Elin sahibi olan, az önce otelden çıkarken selam verdiği, güvenlik görevlisine homurdandı "Sizinle gelmiyorum."

"Zorluk çıkarmayın, polis gelene kadar güvenli bir odaya alınacaksınız. Buradaki misafirlerimize rahatsızlık vermenize izin veremeyiz."

Adamın kolunu silkelediği sırada iki adamın asansöre doğru hareketlendiğini gördü. Koşmadan ama hızlı adımlarla lobide ilerliyorlardı. Onu takip etiklerini veya ona zarar vermek istediklerini varsaydığı adamların, niyetlerinin Eda' ya ulaşmak olduğunu anlayan Gökalp' in içi buz gibi olmuştu. Adamların asıl istediklerinin o değil Eda olduğu fikri beyninde ışık gibi yandı. Onun bilmediği bir sebepten dolayı asıl hedef kendisi değil Eda olmalıydı...

Kızın bu adamlarla ne işi olabileceğini anlamasa da bunu sorgulamak için doğru zaman değildi. Burada güvenlik görevlileri ile vakit kaybedemezdi, kolunu yakalamak için tekrar uzanan adamın hareketini engelleyip bir adım geri çekildi ve 'dur' anlamında elini kaldırdı. Asansöre binen adamların kapının arkasında kaybolmasını izlerken aceleyle konuştu.

"Dışarıda ağır yaralı bir adam var, 5020 Numaralı odada kalan bayanın da hayatı tehlikede." Kapının kapanmasından hemen önce içindekileri işaret ederek "Asansöre binen şu iki adamı durdurmalısınız, aksi halde o kıza bir şey olursa beni engellemenizi çok pahalıya ödersiniz, anlaşıldı mı?"

Güvenlik görevlileri birbirlerine baktılar sonra da resepsiyondaki başka bir adama, adamın yüzünden kafa karışıklığı okunsa da baş işareti ile onlara uyum sağlamaları talimatını verdi. Amirleri olduğunu düşündüğü adamın emriyle, omzundaki telsize konuşan güvenlik görevlisi üç numaralı asansörün durdurulmasını ve tekrar aşağı indirilmesi talimatını verdi. Asansörün 3. katta durduğunu ve aşağı doğru hareketlendiğini gören genç adam derin bir nefes aldıysa da kabinin hareketsiz bir halde 1. katta durması adamların aşağı gelmediği anlamına gelince kısık sesle bir küfür savurdu ve asansörün yakınındaki yangın merdivenine doğru koşmaya başladı.

"Hey, nereye gidiyorsun? Buraya gel!"

Arkasından seslenen güvenlik görevlisine bakmadan konuştu "Asıl engellemen gereken adamları durdurmaya gidiyorum!"

Merdivenleri ikişer üçer çıkarken asansörden inen adamların da onun gibi merdivenden tırmandığını görünce daha da hızlı çıkmaya başladı. Adamları yakalama isteğinin verdiği gerginlik duygusu teninde karıncalanmaya sebep oluyordu. Eda' nın sözünü dinleyip odada kalması için dua etmeye başladı. Arkasından gelen güvenlik görevlilerinin ayak sesleri zannettiği seslerin aslında kendi gümbürdeyen kalbi olduğunu anlayınca kendisine biraz sakin olmasını telkin etti. Aksi halde adamlara yetişse bile hareket edemeyecek halde olacaktı.

Adamları beşinci kat merdivenin başında yakaladığında arkasındaki güvenlikle aralarında neredeyse iki kat mesafe vardı. İki adamdan iri olanı Gökalp' in bir an nefeslenmesini fırsat bilerek genç adamı tuttuğu gibi koridora fırlattı ve duvara çarpmasına neden oldu. Çarpmanın etkisiyle ciğerlerindeki hava boşalan genç adamın gözlerinin önünden ışıklar geçti. Ayağa kalkmaya çalıştıysa da midesine yediği bir tekmeyle tekrar yere savrulmasına engel olamadı. 

Adam tahmininden daha güçlüydü ve vuruşlarının şekline bakılırsa eğitimliydi de. Adamın yüzünden kendine duyduğu hoşnutluk ve Gökalp' e karşı aşağılama okunuyordu. Genç adamın bedeni yorgundu; ancak kanında dolaşan adrenalin sayesinde karşısındaki devi yıkmasına yetecek gücü olduğunun bilincindeydi. Bu ikisinden başka adamların da olma ihtimalini değerlendiren Gökalp, vakit kaybetmeden Eda' yı da alıp otelden ayrılmaya karar verdi.

Adamın yüzündeki kendinden emin ifade, bir kez daha savurduğu tekme, genç adam tarafından yakalanıp ayak bileğinin ani bir şekilde döndürülerek neredeyse koparılan iç bağlarının acısıyla haykırınca tuzla buz oldu. İri adam ağaç gibi devrilerek yaralı bileğini kendine çekip küfürler savururken ayağa fırlayan Gökalp, adamın çenesine indirdiği diz darbesiyle adamın feryadına son vererek kulaklarını tırmalayan sesten kurtuldu.

Gökalp' in ilk adamı hakladığını gören diğeri merdivenin kapısını kapattığı yangın tüpünü bırakıp ona doğru gelirken dişlerinin arasından tıslamaya benzeyen sesiyle konuşmaya başladı.

"Göründüğünden fazlası olduğunu söylemişlerdi ama abarttıklarını düşünmüştüm."

Gökalp omuz silkmekle yetindi, cevap verilecek sözler söylememişti ona göre. Adamın konuşmasında herhangi bir şive yoktu ama konuşmasında onu rahatsız eden bir şeyler vardı, Türk gibi gelmedi Gökalp'e. Belki de genç adamı asıl rahatsız eden adamın fısıltıya benzeyen ses tonuydu.

"Seninle işimiz yok, kızı alıp gideceğiz. O kadar."

Ondan çok da büyük olmayan adamın sesi midesini bulandırmıştı ama duyduğu tiksinti sesine öfke olarak yansıdı "Bu da benim sizinle işim olduğu anlamına gelir..."

Gökalp' in cevabı, adamı gülümsetti ve adam yeniden tısladı. "Ortalığı birbirine kattın zaten, sana zarar vermem emredilmedi ama bunu kendi zevkim için istiyorum sanırım."

Bu arada kapının önündeki bağrışmalar artmış ve ayak sesleri merdiven boyunca yankılanmaya başlamıştı. Zorlanan kapının açılmaması üzerine adamlar başka bir yolu deneyeceklerdi muhtemelen.

Genç adamın sesleri dinlemek için dikkatini kapıya verdiğini gören fırsatçı adam aniden saldırdı. Gökalp saldırıyı savuşturduktan sonra adamın kendi ağırlığının verdiği ivmeyle yanından geçerek arkasındaki duvara çarpması için yana çekildi. Planladığı gibi adam duvara çarptı ancak herhangi bir sersemlik emaresi göstermeden geriye doğru savurduğu tekmeyle ikinci bir saldırıda bulundu. Adamın hareketini göz ucuyla fark eden Gökalp, böbreklerine savrulan ayağı yakaladıktan sonra hızla kendine çekti. Genç adam, dirseğiyle adamın dizini kırdıktan sonra yüksek bir tekme ile de çenesini hedefleyerek adamın kendinden geçmesine neden oldu.

Gelmesini umduğu ama artık gereksiz olan yardımı beklemeyen Gökalp, Eda' nın kaldığı odaya doğru koştu. Kapının önüne geldiğinde nefesini kontrol altına almaya çalıştı. Kızı olduğundan daha çok korkutmak istemiyordu ama neler olduğunu ona bir kere bakınca az çok anlayacak olan birine rahatlaması için ne söyleyebileceğini bilmiyordu. Odanın kapısını çaldı ancak içerden ses gelmeyince nabzı hızlanmaya başladı, tekrar ama daha güçlü bir şekilde yumrukladı kapıyı.

"Gökalp?"

İçerden Eda' nın cılız sesi yükselince duyduğu rahatlamayla derin bir nefes alırken ciğeri göğsünde titredi. Yoğun adrenalin kalbinde sıkışmaya ve kulaklarında uğultuya neden oluyordu. Kıza hemen cevap veremedi, avucunu kapıya dayadı ve kızın hayali suretini hafifçe okşadı. Rahatlamayla derin bir nefes alarak elinin üzerine alnını dayadı. İkinci kez ona seslenen kızın sesi daha güçlü çıkmıştı

"Gökalp sen misin?"

"Evet, kapıyı açar mısın?"

Kız kapıyı açtığında koridora adımladı ve kollarını Gökalp' in boynuna doladı. Yüzünü boynuna gömdüğü genç adamı kendine iyice çekti. Birkaç kalp atımı sonrası Eda ondan bir adım geri çekildi ve özlemle yüzünde gezen solgun bakışları bir an aydınlansa da çatılan kaşları yolunda olmayan bir şeyler olduğunu gösteriyordu.

Eda' nın üzerindeki kanı fark ettiğini düşünen genç adam "Benim kanım değil." dedi. Kızın bakışları onun üzerinden koridora doğru kaymadan önce hareketi fark eden genç adam Eda'yı tekrar odaya doğru itti. Hedef olmamak için eğilse de derinden gelen kısık ama tok silah sesinin ardından başının yanına saplanan ani acıyla yere yığıldı.

Yere düşmeden önce kulaklarında Eda' nın sesi yankılandı, bir şeyler söylüyordu ama kelimelerin anlamını algılayamadı. Kızın sesine erkek sesleri ve tıslamaya benzeyen silah sesleri eşlik ediyordu. Birkaç saniye sonra kızın onun adını telaşla söylediğini fark etti, gözlerini açmaya çalıştı ama göz kapakları söz dinlemiyordu. Eda' nın ellerini saçlarında ve alnında gezindi. Başının yanında zonklayan noktaya baskı uygulanınca yavaşça gözlerini açtı. Eda elbisesinin eteğini başına bastırıyordu.

Yanlarından koşarak geçenler olduğunu fark edince adamların gittiği yöne baktı. İki adam koridorda az önce onun geldiği tarafa geçmişlerdi, yerde kıvranan birilerinin üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya çalışıyorlardı. Yerde yatanların güvenlik görevlileri ve doktor önlüğü giymiş bir adam olduğunu gördü. Yavaşça doğrularak oturdu ve kendini düşündüğünden daha iyi hissettiğini anladı.

"İyi misin Gökalp? Başın..."

Fısıltıdan farksız bir sesle kızı yanıtladı. "Sadece bir sıyrık Eda, iyiyim."

Eda tatmin olmamıştı. "Sıyrık da olsa..."

Kızın sessiz olması için parmağını dudağına koyup adamların bulunduğu tarafın aksi yönüne baktı. Sorun bu kadar kontrolünden çıkmışken durup plan yapacak kadar zamanı yoktu. Fark edilmeden gidebilecekleri kadar uzağa gitmekten başka çare düşünemiyordu. Onu vuran adamlardan biri duvara dayanmış, koridorun ucuna kadar çekilmişti. Haline bakılırsa yaralıydı ve çıkabilecek kavgaya gerekmediği halde karışmamak için uzak duruyordu.

Duvara tutunarak ayağa kalktı ve Eda' nın elini tutup önce sarsak bir şekilde sonra da hızlanan adımlarla adama doğru yürümeye başladı. Diğerleri kendilerine direnen adamları etkisiz hale getirmeye çalıştıkları için meşgullerdi ama yaralı olan Gökalp' in hareketlendiğini görünce elinde tuttuğu tabancayı yukarı kaldırarak ikisine doğrulttu. Arkadaki adamlara göz attıktan sonra elinde tabanca olmasına rağmen onları yardıma çağırmayı gereksiz görmüş olmalı ki onlara seslenmek yerine ikisini uyarmayı tercih etti.

"Dur lan! Az önce kaçırdım ama bu mesafeden ıskalamam."

Tabanca, adamın zayıflığını beyan edercesine elinde güçsüzce sallanıyordu. Bu halde neden oraya geldiğine anlam verememekle birlikte şansı için sevinmeyi de ihmal etmedi Gökalp. Yanında adamı etkisiz hale getirecek bir şey olmamasına hayıflandığı sırada Eda' nın elinde tuttuğu telefona gözü ilişti. Genç adam, ani bir hareketle kızın elini bırakıp telefonunu eline aldı ve adama doğru fırlattı. 

Adamın eline hızla çarpan telefon, ateşlenen kurşunun duvara saplanmasına neden olurken Gökalp' e de adamın üzerine atlamak için gereken boşluğu yaratmış oldu. Gökalp, adamın kafasını tutup duvara vurduktan sonra sersemlemiş adamın midesine indirdiği yumrukla adamı yerde kıvranması için bıraktı. Muhtemelen ikinci defa onu öldürmeye çalışmış olsa da adama ölümcül bir hasar vermek istemiyordu. Eda' ya uzanmak için arkasına döndüğünde yakınında olmasını beklediği Eda duvarın kenarında yere eğilmiş ikiye ayrılmış telefonunun parçalarını toplamaya çalışıyordu. Kızın halini görünce sinirle tısladı.

"Eda, bırak şunu. Gitmemiz gerekiyor!"

Kızın arkasında küfürler savurarak onlara gelen adamların sesleri yükselince, Eda' nın gözleri kocaman açıldı ve aceleyle Gökalp'in yanına geldi. Kızın elini tutup sıkıca tuttu ve elinden geldiğinde hızla koşmaya başladı. Asansörler güvenlik sebebiyle devre dışıydı, adamlar arkalarındayken ters yönde kalan yangın merdivenini kullanması mümkün değildi. Koridorun devamında müşterilerin kullanacağı merdivenler vardı ve en uygun çıkış yeri orasıydı. Merdivenlerden hızla inerken başının dönüyordu ve şimdilik iyi hissetse de zamanının azaldı belliydi. En yakın zamanda güvenli bir yere gitmezlerse adamların eline düşeceklerdi.

Hızlı iniş başının daha çok dönmesine neden olunca 2. katta durup nefeslendi genç adam. Eda' ya bakmaktan özellikle kaçınıyordu, o anda kızın gözlerindeki acıma veya şefkat görmek istemiyordu. Perişan bir halde olmalıydı ve kızın sessizliği de onun hakkındaki fikirlerinin çok da iç açıcı olmadığı fikrini destekliyordu.

Yaklaşan adım sesleri tehlikenin yakın olduğunu ona hatırlatınca yaslandığı yerden doğrulup merdivenden inmek yerine koridora doğru yöneldi. Şansı yaver giderse adamlar onları takip etmek için aşağı inmeye devam ederlerdi. Koridora girdiğinde bir an durup etrafına baktı. Ne tarafa gitmesi gerektiğini kestirmeye çalışıyordu. Avcundaki el terlemeye ve elinden kaymaya başlamıştı, daha sıkı tutmak için elini sıkıştırdığında Eda durdu ve elini hızla çekerek kurtardı. Kız elini göğsüne bastırmış ovalarken bir an birbirlerine baktılar. Eda' nın gözlerinde korku veya endişe değil öfke görünce şaşırdı genç adam.

Eda yanından geçerken homurdandı. "Sen kendini neye bulaştırdın böyle Gökalp? Nesin sen gizli ajan falan mı?"

Kızın arkasından giderken sesini sakin tutmaya çalıştı. "İş adamıyım."

Eda garip bir ses çıkararak koridor boyunca kararlı bir şekilde ilerlemeye devam etti. Kızın otelin yabancısı olduğunu bilmeyen biri onun bilinçli olarak bir yere gittiğini zannedebilirdi. Kız yürüyüşüne duvarda gömülü bir dolabın önünde son verdi. Dolabın kapağı yerden bir buçuk metre kadar yukarıda ve zayıf birinin geçebileceği genişlikteydi. Eda uzanıp kapağı açtı ve kapasını içine uzatıp aşağı baktı.

"Ne yapıyorsun Eda? Nedir bu?" Kızı cevabını beklemeden, kolundan tutup kenara çekti ve onun gibi aşağı baktı. Oldukça dar olan geçidin sonunda ışık yoktu ve içerdeki hava boğuk ve ağırdı.

"Bu, çamaşırları temizlenmesi için çamaşırlığa attıkları yer, yani bizim kurtuluş yolumuz."

Yan gözle kıza bakıp başını salladı. "Şaka yapıyor olmalısın, aşağıda ne var bilmiyoruz bile. Seni bu boşluğa atarak sakatlamayı istemiyorum."

"Benimle tartışmayı bırak da yapalım şunu, adamların gelmesi an meselesi."

"Başka bir yol bulurum."

Kapağı yerine itip kızın elini tutmak için uzandığında Eda kendini geri çekti. "Başka bir yolu yok Gökalp, burası güvenli. Düşüş sırasında kollarımızı açarsak hızımız düşer, zemindeki çamaşırlar da inişimizi yavaşlatacaktır, 2. kattayız zaten."

"Zemin boşsa?"

Kız kapalı kapağı açtı ve tırmanmak için bacağını kaldırırken onu cevapladı. "Boş değil kokuyu almadın mı, buram buram kokuyor."

Kendini aşağıya bırakmak için hareketlenen kızı durdurdu ve aceleyle gömleğini çıkarıp kıza verdi. "Elinin yanmasını engeller."

Kız gülümseyip yanağına bastırdığı dudaklarının izin verdiği kadarıyla konuştu. "Sen neden bu kadar tatlısın?"

Kızın yanağını tutup yüzüne baktı. "Sen neden bu kadar cesursun?"

Eda, Gökalp' e muzipçe gülümsedi. "Cesur değilim, sadece bunu hep yapmak istemiştim."

"Çocuk havuzdaki kaydırağı kullanman daha yerinde olurdu."

Kızın gitmesine izin verdikten sonra, önce kulakları rahatsız eden bir cayırdama ardından zeminden gelen küt bir tak sesini dinledi.

"Ben iyiyim, gel sende!"

"Geçitten uzak dur, üzerine düşmek istemiyorum!"

"İyi ki söyledin!"

Ukala...

Kızın bilmişliğine canı sıkılsa da şimdilik bunu göz ardı edebilirdi. Dolaba tırmandı ve ayaklarını iki tarafa sabitledikten sonra kapağı hızla çekerek yerine oturmasını sağladı. Adamlar koridora girerlerse gittikleri yönü kestirmelerini istemiyordu. Dikkatli bir şekilde tutunarak hızlıca aşağı indi ve yumuşak zemine ayakları değince kendisini bıraktı. El yordamıyla eğilerek metal boşluğun bittiği yere kadar eğildi ve emekleyerek içinden çıktı. Etraf karanlıktı ve Eda' nın heyecandan hızlanmış nefesleri olmasa kızın durduğu yeri kestirmesi mümkün olmazdı.

"Çamaşırları almak için yukarıda bir kapak olmalı, ben söylemeden bir şey yapmanı istemiyorum."

Ellerini yukarı kaldırıp tavanı bir miktar itti. Üstlerindeki kapak çok ağır değildi kolayca açılacağını anlaşınca Eda' yı iyice yakınına çektikten sonra kapağı biraz kaldırıp içeriye göz attı. Çamaşırhane bomboştu, oteldeki hengame yüzünden çalışanlar çıkarılmış olmalıydı. Kapağı itip kutudan dışarı çıktı ve çıkması için Eda' ya da yardımcı oldu. Kız çıktıktan sonra kapağı yerine yerleştiren genç adam kapağı sabitlemek için bir yol var mı diye etrafa bakındı. Peşlerinden gelenlerin kapana kısılmış bir fare gibi içeride tıkılması herkes için en iyisi olurdu. 

Kapağın üzerinde sadece tutup kaldırmaya yarayan kulp dışında kilitlenebilecek herhangi bir düzenek yoktu. Yanda duran çamaşır topunu çarşaf olması umuduyla yerden aldı ve haklı olduğunu görünce hemen aklındakini uygulamaya başladı. Kulpun içinden geçirdiği çarşafı kutunun altından geçirmesi mümkün olmasa da bir bacağından geçirip iki ucu birbirine bağladı. Adamları, ellerinde kesici bir alet yoksa, yavaşlatabilecek bir hale getirdiğine kanaat getirdiği çarşafı eliyle tekrar yokladı. İyice sıkıştığından emin olduktan sonra Eda' ya döndüğünde kızın onu kayıtsızca izlemekte olduğunu gördü. Kızın yanından bir şey söylemeden geçip kapıya yöneldi.

O önde, Eda arkasında çamaşırhanenin kapısına gittiler ama kapı kapalıydı. Bir süre seslenmelerine ve kapıyı yumruklamalarına rağmen varlıklarından kimseyi haberdar edemeyince başka bir çıkış için etrafta gezinmeye başladılar. Çamaşırhane zeminin altındaydı ve sadece otele açılan bir kapı ile dışarıyla bağlantısı vardı. Ana kapı dışında bir kapı olmamasına rağmen dışarıdan bakınca kaldırım hizasında olan pencereleri kullanarak çıkmalarının mümkün olabileceğini düşünen genç adam Eda' ya bir şey demeden pencerelerden birinin önüne ortada duran bir masayı çekti ve üzerine çıktı. Pencere oldukça kalındı ama içeriden açılabilir olduğu için zorlanmadan buradan geçebilirlerdi.

Otelden çıktıklarında artık tehlikenin çoğunu atlatmış olacaklardı. Otelin yan tarafına açıldığını tahmin ettiği pencereden geçmesi için önce Eda' ya yardım etti ardından kendisini yukarı geçti.

Otelin ön tarafından konuşmalar ve polis telsizlerinin sesi yükseliyordu. Duvarın yanından dikkatli adımlarla ana kapıya doğru yürürken yolun karşısında park etmiş beyaz arabaya gözü ilişti. Daha önceki ile aynı model değildi ama genç adamın bu arabadakilerin de niyetlerinin çok iyi olmadığına dair güçlü hisleri vardı. Arabayı Eda da görmüş olmalı ki kolunu tutan el hafifçe sıkılaştı.

Adamların bu kadar ısrarcı olduklarını görmek genç adamı şaşırtmaya başlamıştı, Eda' yı ne için istediklerini merak etmekle birlikte amaçlarını yaşayarak görmek istemiyordu. Elini sıcağa rağmen demir gibi soğumuş pençenin üzerine kapattı ve onu kendisine bakması için yönlendirdi. Kız kolunu sıkmayı bıraksa da korkuyla gözlerini dikmiş karşıdaki adamlara bakıyordu. Eda' nın ayakları yere yapışmış gibiydi, kızı adım atması için hafifçe çekse de kız yerinden kıpırdamadı. Tekrar arabaya baktığında sürücünün araçtan çıkmış ve onlara bakar vaziyette olduğunu gördü.

"Gökalp bu adam, o..."

Eda' nın ne anlatmaya çalıştığını anlasa da kızın korkusunu desteklememek adına farklı davrandı. "Kim?"

"Ankara' da sana çarpan araçtaki adam bu!"

Eda' nın gerçekten iyi bir hafızası vardı ve bu yeteneği, genç adamın hiç işine gelmeyecek bir duruma sokmuştu onu. Kız korkulu gözlerini adamdan alıp ona yönelttiğinde bakışlarının buğulanmaya başladıklarını gördü. Kız gözlerini kırpıştırınca damlalar daha fazla tutunamayarak aşağı doğru süzüldüler. Eda yavaşça kolundaki eli ondan çekti, bir adım geri çekildi.

"Bu adamlarla ne bağlantın var Gökalp?"

"Saçmalıyorsun Eda, bağlantım falan yok. Hadi acele etmeliyiz."

Kız uzatılan eli geri çevirdi ve başını iki yana salladı "Bilemiyorum, kafam çok karışık."

Eda' nın tavrını anlayabiliyordu ama kızın gel-gitleri ile uğraşacak azmi de kendinde bulamıyordu. Polislere ulaşıp bu lanet yerden hemen ayrılmayı istiyordu.

"Sana kendimi savunacak değilim Eda. Bana inanmıyorsan yürümeye devam et ve polislerin yanına git, olur mu?" Sesi tahmin ettiğinden daha sert çıkmıştı ama rol yapamayacak bir durumdaydı.

Kız belli belirsiz başını salladı. Bakışlarında güvensizliğinden dolayı pişmanlık vardı ama yine de geri adım atmayarak yavaşça ilerlemeye başladı. Köşeye yaklaştıklarında bir polis köşeden dönüp ve hızlı adımlarla yanlarına geldi.

"İyi misiniz?"

Eda adamın geldiğini görünce ona doğru yöneldi. "Evet, iyiyiz ama peşimizde birileri var." diyerek elini tutması için Gökalp'e uzanırken adama cevap verdi

Onlara doğru adımlayan polisin hareketlerindeki telaş Gökalp' in dikkatinden kaçmamıştı ama polis memurunun tecrübesizliğini de anlayışla karşılayabilirdi. Yukarıdaki durum hiç iç açıcı değildi ve adamın bu gibi durumlara hazır olmasını beklemiyordu.

Yanlarına gelen adam yarım bir gülümsemeyle ikisine baktı. "Merak etmeyin artık güvendesiniz." 

Adamı başıyla onaylayan Gökalp, yolun karşısındaki arabanın hareketlendiğini ve yavaşça otelin yan tarafına doğru geldiğini görünce polis memurunu uyarması gerektiğini anladı.

"Şu beyaz arabanın içindekiler arkadaşımın bahsettiği..."

Polis onun dediği tarafa bile bakmadan sözünü keserek aceleyle konuştu "Tamam, benimle gelin şimdi."

Polis memuru, yanına gelip kolunu tutmak için uzanınca adamın kendisine dokunmasını istemeyen Gökalp kendini geri çekti. Sesini sakin tutmaya çalışıyordu.

"Bu konuda bir şey yapmayacak mısın?"

Polisin yüzündeki gergin ifade sertleşerek öfkeli bir hale girerken homurdandı. 

"Sizi buradan götürmeliyim, hadi yürüyün"

Adam hakkındaki ilk fikirleri yerini daha olumsuz bir bakışa bırakırken Eda' yı tutup polisten uzaklaştırdı ve kızı diğer tarafına adamdan uzağa çekti. Adamın bakışları ikisinin üstünde gezinmeye başladı, bir şeye karar vermeye çalışıyor gibiydi. Onları sürüklemek yerine telsizle varlıkları hakkında diğerlerine haber vermesi veya şüpheli arabayla ilgili bir şeyler yapması gerektiğini düşündü genç adam. Polisin onları ilk gördüğünde hiç şaşırmadığını da hatırlayınca yap-boz parçaları yerine oturmaya başladı. Örümcek ağında debelenen sinekler gibi hissetmeye başlamıştı, kaçmaya çalıştıkça daha fazla tehlikeye yaklaşıyordu. Polis sahteydi ve onları tuzağa çekme çabasındaydı. Bağırsa sesini gerçek polislere duyurabilir miydi acaba? Aklından geçenler yüzüne yansımış olmalı ki karşısındaki sahte polis gülümseyerek başını salladı ve elini yukarı kaldırıp bir işaret yaptı.

"Anladığına göre daha açık konuşalım. Sesin yükseldiği an arabadaki dostum ikinizi de hedef tahtası olarak kullanacak. Başındaki yaraya bakılırsa oldukça şanslı bir anın olmuş zaten, sansını daha fazla zorlama bence."

"Ne diyorsun? Kuzu kuzu peşinden mi geleceğiz?"

"Aynen öyle, aslında seni götürmemiz gerekmiyor."

Kısılmış gözleri Eda' ya yöneldi. Eda' nın kafası karışmış olmalıydı çünkü sorgulayan gözleri ikisi arasında gelip gidiyordu. Konuşmanın ardından karşısındaki sahtekarın niyetini açık etmesi üzerine Gökalp' in koluna iyice sokuldu. Adamın görüş açısından çıkması sanki onu koruyacak gibi arkasına saklanmıştı. Kızın dudakları aksini söylese de onu karşı duyduğu güven vücut diline yansımıştı. Başka bir zaman olsa kalbini ısıtacak bu düşünce şimdi onu sıkıştıran bir etki yapmıştı. Kızı öylece adamlara bırakamazdı ama onları engellemek için yapabilecekleri sınırlıydı.

"Ama seni burada bırakırsam da ben arkamı dönmeden polisler peşimize takarsın. Zaten burada durduğumuz her an dikkatlerini çekme riski artıyor. O yüzden elimizi çabuk tutacağız."

Gülümseme denmeyecek bir ifadeyle onun yüzüne sabitledi bakışlarını, sırıtmıyor vahşi bir hayvan gibi sadece dişlerini gösteriyordu. Adamın sözlerinin anlamını kavrayamadan sağ bacağının üstünde bir yanma oldu. Eda' nın sessiz çığlığı koluna dayadığı dudaklarından çıkamadan basınçla boğuldu. Kızın gözlerinin nemi genç adamın çıplak kolunu serinletti. Gözlerini polisten ayırmadan elini acının merkezine götürdü. Bu sefer eline bulaşan kendi kanıydı, taze kanı Okan' ın kurumuş kanında karışırken bacağındaki acı zonklamaya dönüştü.

Sanırım Okan' la kan kardeşi olduk...

Bu düşünce onu gülümsetti. Ona saldıran adamın sesi de eğlenmiş gibiydi.

"Seni de yanımıza alacağız ve bizi uğraştırmaman için hareketlerine sınırlama getirmemiz gerekiyor. Akıllıca davranırsan, sen ve sevgilin bu işten yara almadan kurtulursunuz."

Adam konuşurken Gökalp dikkatini vermekte zorlanıyordu, zaten başına aldığı hasar onu zayıf düşürmüşken şimdi de bacağından yaralanmıştı. Bu haline rağmen karşısındaki durmuş ona zarar vermemekten bahsediyordu.

"Aptal herif. Saçmalamayı kes!"

Adam bozulmuştu ama ona cevap vermek yerine uzanıp Eda' yı yakaladı ve Gökalp onu engelleyemeden kızı yanına çekti.

"Gevezeliği bırak, hadi yürüyün."

Sahte polis, onu ve Eda' yı sürükleyerek ilerlemeye başladı. Gökalp' i zorlayan bir hızla otelin bahçesinin yan duvarı boyunca yürürlerken, bahçede polislerin olacağını zanneden genç adam yanıldığını gördü. Okan' ın yaralı bir halde bulunması ve oteldeki karmaşa daha fazla polisin olay yerinde olması gerektiğini ona söylese de durum farklıydı.

Beyaz arabaya vardıklarında aracın yanında onları bekleyen başka bir adam vardı ve elinde bir sprey şişesi tutuyordu. Sahte polis ikisini bırakıp binmeleri için arka kapıyı açıp bekledi. Gökalp bir şey yapmadan adama bakınca diğeri elinde tuttuğu spreyi ikisinin yüzlerine doğru sıktı. Eda aniden geri çekildi ama spreyi kullanan adam, kızı tuttuğu gibi arabanın içine itti. Gökalp' in bilinci kapanmaya başlamıştı ama yine de adamın elini yakalamaya çalıştı

"Sen..."

Sözlerini bitiremeden gözleri karardı ve sahte polis onu tutmasa yere düşüşü oldukça sert olacaktı. Son hatırladığı şey arabanın içine doğru itildiği idi.

Bilincinin yavaş yavaş açıldığını, başının sağındaki zonklamanın giderek artmaya başlaması söyledi Gökalp' e. Kafasına balyozla vurulmuş gibi hissediyordu ama neden böyle olduğunu hatırlamaya çalışırken başındaki sancı biraz daha artınca inlemesine engel olamadı. Saçlarında dolaşan parmaklar ve şakağına dokunan yumuşaklık ona Eda' yı anımsattı. İçinden gelen bir rahatlamayla gülümseme isteği duydu ama ruh halinin yüz ifadesinde yansıdığını sanmıyordu. Saçlarındaki el çekildi ama kulağını sıcak bir nefes yaladı, biri konuşuyordu ama söylediklerini algılaması mümkün değildi o an. Sözler anlamsızca beyninde dolaşırken tekrar kendinden geçti.

Yüzünde dolaşan serinlik hissiyle bir süre önce kapanan bilinci tekrar uyanıyordu. Ayılması gerektiğini hissediyordu ama bitkindi ve başında berbat bir ağrı vardı. Kötü bir şeyler olduğunu hissediyordu ama kafasını toplayıp ne olduğunu hatırlamayı başaramıyordu. Gözünü açmaya çalıştı, başının sağ tarafına saplanan sancı gözlerini kapalı tutması gerektiğini ona söyleyince ona itaat etti. Yanındaki hareketi fark ettikten bir an sonra başı bulunduğu yerden kaldırılarak yumuşak ve nispeten daha serin bir yere kondu. Alnındaki saçlar geriye tarandı ve sıcak bir dokunuş saçların boşalttığı yerlerde gezindi.

"Uyan artık Gökalp, ne olur..."

Konuşan sesin sahibini tanıyordu ama ismi aklına hemen gelmedi. Yüzüne sürtünen ipek teller burnunu gıdıklasa da güzel ve tanıdık şeyler hissetmesine neden oldu. Göz kapaklarının karanlığında beliren iki güzel gözün sevecen bakışları ile mutlak karanlığı aydınlandı ve sesin sahibi zihninde vücut kazandı.

Bilincine hakim olan uyuşukluğun yavaş da olsa dağılmaya başladığını, kapalı bıraktığı gözlerine rağmen diğer duyularının, bulunduğu yer hakkında bilgileri ona iletmeye başlamasından anladı. İçerisi oldukça sıcak ve basık bir hava ile doluydu; toz, küf ve rutubet kokusu ortamı sarmıştı. Yumuşak bir yerde yan yatıyordu, kokusuna bakarsak pek kullanılmayan bir şilte olduğunu düşündü. Başından geçenler yapboz parçaları gibi yavaş yavaş hafızasındaki boşlukları doldururken ellerini hafifçe oynattı ve birbirine bağlı olduklarını fark etti. Yaralı bacağında ise sıkı bir sargı vardı, bacağının durumunu anlamak adına kıpırdatınca canı yandı.

Gözlerini tekrar açmaya çalıştı ve bu sefer ortamın loşluğunun da yardımıyla aralamayı başardı. Görüş alanına ilk giren şey, üzerleri örtülmüş mobilyalar oldu. Yavaşça etrafa göz gezdirince kullanılmayan eşyalarla dolu büyük bir odada bulunduğunu gördü. Eda' nın dizlerinde duran başını kaldırmak için hareketlenince kız, omzundan baskı uygulayarak müdahale etti.

"Yat canım, kalkma."

Omzundaki ele rağmen tekrar doğrulmaya çalışınca bu kez Eda onu engellemek yerine Gökalp' in oturmasına yardımcı oldu. Kızın yüzüne bakınca kötü haline rağmen muhtemelen ona umut vermek için kendisine gülümsediğini gördü ve istemsizce ona katıldı. Eda, yüzünde gezdirdiği bakışlarıyla genç adamın simasını ezberlemeye çalışıyor gibiydi. Kızın bakışlarında onun yaralarını saran bir şefkat vardı; kendi farkında olmasa da onun varlığını ve sevgisini hissetmeye ihtiyacı olduğunu anladı genç adam. Eda elini yanağına koyunca gözlerini kapattı ve kızın dokunuşlarının kendisini rahatlatmasına izin verdi.

Eda, yanağına koyduğu elinin başparmağını çıkmaya başlayan sakalların üzerinde ve dudağının kenarında gezdirirken hafifçe gıdıklansa da başını çekmedi. Kızın parmağı, nefes aldığını hissetmek istercesine dudağının üzerine doğru kayınca usulca bir öpücük verdi ona. Konuşan kızın sesi titrekti.

"Uyandığımda.... Uyandığımda seni hareketsiz görünce... Ne kadar korktum bilemezsin. Seni... senin şey olduğunu sandım Gökalp."

Gözlerini açmadan konuştu, sesinde yorgunluk hatta neredeyse uyku mahmurluğu vardı. "Merak etme iyiyim."

"Çok kan kaybettin..."

"Sağlığım için korkmana şaşırdım, benden şüphelendiğini sanıyordum."

Eda' ya ondan şüphe etmesi için birçok sebep vermiş olmasına rağmen çocukça bir alınganlıkla dudaklarından dökülen sözlere karşın Eda' nın bozulan yüz hatlarını izledi. Kızın ona karşı güvensizliği nedense canını acıtmıştı, belki de o yüzden kızı tutarsızlığıyla yüzleştirmek isteğine karşı koymadı. Bu hesaplaşmanın yeri değildi ama bu düşünce uyandığından beri aklını kemiren küçük bir tırtıl gibiydi.

"Özür dilerim canım, çok aptalım."

Gözlerini kızın üzgün yüzünde gezdirdi. Eda'nın, ondan iyi bir şeyler duymak istediğini görebiliyordu ama genç adam bu kadar çabuk yelkenleri suya indirecek biri değildi. Kız ona güvenmemekte haklıydı ama yanlış zamanda ve konuda onu suçlamıştı. Kızı biraz zorlamaya karar verdi

"Aptal olduğunu söyleyerek tepkini haklı bulmamı bekleme Eda. Beni o adamlarla aynı kefeye koydun, sana zarar vermek istesem tek yapmam gereken; bunu, yapmak olurdu."

Eda yanağındaki eli çekti ve bakışlarını yere indirdi. "Biliyorum ama kafam karışmıştı."

Şiltenin dayalı olduğu duvara sırtını verdi ve böylece kızdan biraz uzaklaştı. Ellerinin bağlanma şeklini çözmek için bağı incelemeye başladı

"Hala benden savunma bekliyor musun?"

Kız gözlerini yerden kaldırıp bakışlarını yakalamaya çalıştıysa da Gökalp' in gözleri ipte olduğundan bunu başaramadı. Genç adamı kırdığını düşünen Eda, ona dokunmak istemesine karşın bunu yapmaktan çekiniyor gibi ellerini dizlerinin üzerinde birbirlerine kenetlemişti. Gökalp' in bilinçli olarak ona bakmaması cesaretini büsbütün kırmış olmalı ki kollarını kendine dolayıp ayağa kalktı.

Eda önce genç adamın güvenirliliğini sorgulamıştı, şimdi de onunla iletişime geçmekte zorlanıyordu. Kızın ondan bu kadar çekinmesine hem memnun oldu hem de canı sıkıldı genç adamın. Memnundu çünkü; Eda' nın sürekli aksini iddia etmesine, yani ikisinin birbirlerinin hayatlarının parçası olduklarını söylemesine rağmen hala iki yabancı sayılırlardı. İlişkilerinde onları ayıran güvenlik duvarları vardı ve bu da kızın onun tarafından dışlandığını düşündüğünde Gökalp' e yaklaşmasını engelliyordu. Son zamanlarda Eda' dan ona karşı hissetmeye başladığı katıksız sevgi aslında pembe bir buluttu, güçlü bir rüzgar o bulutu dağıtacak ve zamanı geldiğinde ikisinin de kalbini bulutun getireceği yanılsamalardan uzaklaştıracaktı.

Gariptir ki Gökalp' in rahatsız eden şey de tam olarak aynı şeydi. Eda' nın ona karşı olan duygularının saflığına o kadar inandırmıştı ki kendisini; kızın onunla rahat olduğu, aradığı sevgiyi ve mutluluğu onda bulduğu fikrine iyiden iyiye kapılmıştı. Eda' nın bağlılığına olan inancında yanılgısının, içinde bıraktığı boşluk; aslında olmasını istediği şeyin kanıtlarının yarattığı tatmin duygusu ile doldurulamayınca kalbinde bazı parçalar eksilmiş gibi oldu. Derin bir nefes alıp usulca verdi, bileklerindekilerden önce kalbindeki düğümleri çözmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı genç adam.

"Beni yanlış anlıyorsun Gökalp. Senden savunma değil açıklama bekliyorum."

Kendi iç dünyasına gömülmüş olan Gökalp, kızın neden bahsettiğini kavrayamadı bir an, sorgulayan bakışlarını Eda' ya yöneltti. Kızın yüzündeki ciddiyet onu gerçekliğe çekip az önce konuştukları konuyu hatırlattı. Genç adam kendi dalgınlığına şaşırsa da kıza belli etmemek için bakışlarını tekrar elindeki düğüme çevirdi. Olayları kısaca anlatması uygun olacaktı, adamların onlara neler söyleyeceğini bilmiyordu ve Eda' nın gözünde yalancı konumuna düşmek istemezdi.

"Adamları önce senin evinin önünde gördüm, o zaman da dikkatimi çektiler ama şüpheleneceğim bir durum olmadı. Alışveriş merkezinin önünde onları tekrar görüp de sana arabayla yaklaştıklarını fark ettiğimde yapabileceğim tek şeyi yaptım."

Kızın tepkisini ölçmek için yüzüne baktığında Eda' nın ifadesinden tatmin olarak devam etti. "Tekrar karşımıza çıkmaları durumunda yalnız yakalanmamak için şirketten iki güvenlik görevlisi tatil boyunca bizim etrafımızdaydı."

Eda' nın ağzı bir şey söylemek için açılınca genç adam susması için işaret parmağını kaldırdı. "Oldukça uzak bir mesafeden tabi, özel anlarımız bize özel kaldı."

Muhtemelen...

Kızın yüzünden yarım bir gülümseme geçtiyse de sonrasında ifadesi dağıldı. Aklından hoş olmayan bir şeyler geçtiği anlaşılıyordu. Gelecek soruyu bekledi genç adam ama Eda birkaç kalp atımı sonrası iki defa daha ağzını açıp kapattı sadece. Söylemek istedikleri için genç adamın konuşmasının bitmesini beklemeye karar vermiş olmalı ki sözler Eda' nın dudaklarından dökülmedi.

Kızın sormaktan çekindikleri gözlerinden okunuyordu, Gökalp kızı onaylamak için başını sallarken konuştu. "Evet, pansiyonda boğulan adam onlardan biriydi. Otelin dışında bekleyen diğerini de arabasında yaralı olarak buldum. Onun hala hayatta olduğunu umuyorum."

Eda elini ağzına götürdü, gözlerinde düşmek için olgunlaşmayı bekleyen yaşlar belirdi.

Cemil' i veya Okan' ı tanımadığına göre bu gözyaşlarının sebebi kendi sonunun da ölüm olabileceği korkusu mu?

"Korkma seni öldürmek isteseler buraya kadar getirmekle uğraşmazlardı Eda. Sende istedikleri bir şey olmalı."

Eda başını iki yana sallarken gözlerini kırpıştırdı, muhtemelen görüşünü düzeltmeye çalışıyordu. Ellerinin arasında boğulmuş bir hıçkırık parmaklarının arasından kaçtı. Öğrendiklerinden sonra kızın ayakta durmakta zorlandığını gören Gökalp duvardan doğruldu ve bacaklarını şilteden aşağı bıraktı. Birbirine bağlı ellerini havaya kaldırdı ve Eda' ya güven vermek ister gibi baktı.

"Buraya gel..."

Kız yerinde sabit kaldı ama ellerini yüzünden çekti. Dudakları beyazlamışken ellerini bastırdığı yanakları ve çenesi kızarmıştı. Çok üzgün görünüyordu... Kızın yerinden kıpırdamaması üzerinde havadaki ellerini indirdi ve başını hafifçe yana yatırdı. Gerçeklerin bir kısmı öğrenmek bile kızı dağıtmış gibiydi, istemeden de olsa kızı bu kadar üzdüğü için kendini kötü hisseti. Eda' nın acil olarak cesaretlendirilmeye ihtiyacı vardı.

"Canım buraya gelip bana sarılır mısın? Sana ihtiyacım var."

Eda' nın hüzünlü yüzünden buruk bir gülümseme geçti, çocuksu bir hareketle elinin tersini burnuna götürdü ve burnunu çekti. Başka zaman olsa hoşlanmayacağı bu hareket o an çok sevimli göründü gözüne ve kıza karşı şefkat ile yükselen kalbi; onu rahatlatmak, hüzün ve endişeyi yüzü ifadesinden silmek istediği ile doldu.

Genç kız yavaş hareketlerle karşısına geldi ve dizlerine koyduğu ellerini yukarı kaldırıp kollarının arasına girdi ve kucağına oturdu. Bacağının yaralı olduğunun bilinciyle ağırlığını tam olarak vermeyen kızın düşünceli tavrı Gökalp'in içini ısıttı. Eda kollarını genç adamın omuzlarına doladı ve yanağına kısa bir öpücük verdikten sonra başını boynuna yasladı. Bir süre birbirlerine sarıldılar; sadece kızın hafif terle karışık yasemin kokusuna odaklandı genç adam, can sıkıcı konularla içini karartmak istemiyordu o an için.

"Burada neden tutulduğumu, bu adamların kim olduğunu ve amaçlarının ne olduğunu bilmemek beni çıldırtıyor."

Sakinleşmesi için kızın saran kollarını biraz daha sıkıştırdı, Eda derin derin nefesler alıyordu, ağlamamak için kendini zorladığını düşündü genç adam. Ona bunun için teşekkür etmeliydi, içinde bulundukları durumda ağlayan sinirleri bozuk bir kız varlığı düşüncelerini toplamasını engellerdi. Eda tekrar konuştuğunda sesi titrekti:

"Uyandığımda ilk yaptığım ağlamak oldu Gökalp, kendimi çok aciz ve yalnız hissettim. Sonra seni gördüm; hareketsiz bir şekilde yatıyordun, tenin bembeyazdı..."

"Tamam canım, sakinleş. İyi olacağız merak etme. Ben baygınken kimse geldi mi?"

"Hayır, şu masaya yiyecek bırakmışlar. Yemedim ama çekindim."

Kıza cevap vermeden sarılmaya devam etti. Bir süre sonra rahatlayan Eda' nın sesi daha güvenli çıkıyordu.

"Gökalp?"

"Hımm..."

"Bileğini bağlayan ipleri çözmeye çalıştım ama yapamadım."

Genç adam mırıldandı "Açamaman normal."

Eda başını kaldırınca, kızın çenesinde ve burnunda gezdirdi dudaklarını, kızın dudaklarına uzandığı sırada kız hafifçe geri çekildi.

"Neden açamayacakmışım anlamadım? Beceriksiz miyim ben?

Bu durumda ben seni öpmeyi bu kadar isterken; sen niye kavga etmeyi düşünüyorsun... Her iki istek de saçma değil mi? Belki bir dakika sonra katledileceğiz... 

Eda' ya kısılmış gözleriyle baktı, bu durumda tavır yapacak sebep bulmuş olması takdire şayandı aslında. Kızın alıngan yorumu ona komik gelse de, sesine alaya alan bir anlam yüklememeye çalışarak cevap verdi.

"Gemici düğümü atmışlar, açamayacağımızı düşündükleri için; zararsız olarak görünen senin elin serbestken, sorun yaratan benim ellerim bağlı bırakılmış."

Kız, kollarının arasından çıkmak ister gibi biraz geri çekilince Gökalp kollarını kendine doğru çekip kızı kendine tekrar yaklaştırdı. Eda gülümseyerek genç adamın omuzlarından destek aldı ve kendini saran kolların baskısına karşı koydu.

"Bağlı olmaya hemen uyum sağladın bakıyorum."

"Şartlara hemen uyum sağlayan bir yapım vardır."

Eda genç adamın kucağından kalktı ve kollarının altından geçerek özgürlüğüne kavuştu.

"Seni serbest bırakamayacağıma güvenerek beni serbest bırakmışlar o zaman. Bende demiştim ne salak adamlar..."

"Salak oldukları konusunda seninle hem fikirim canım, sadece elimi bağlayarak beni durdurabileceklerini düşünmüşler."

"Ellerim bağlıyken de sorun yaratırım diyorsun yani?"

"Birazdan ellerim bağlı olmayacak."

Eda' nın meraklı bakışları altında dişlerini de kullanarak bileklerini saran düğümden kurtuldu ve ipi yere bıraktı. Kızarmaya başlamış bileklerini ovalarken kızın gülümseyen gözlerinde kendi yansımasını gördü.

"Gemici düğümünü de mi biliyorsun Gökalp? Beni şaşırtmaktan bıkmayacaksın sen."

"Gemi taşımacılığı işinde olduğumu unuttun sanırım? Hızlı öğrenen meraklı birisiyim."

Kız başını sallayarak gülümsedi ve bulundukları odada gözlerini gezdirdi. Umutsuzluk, genç kızın gülümseyen ifadesiyle yer değiştirirken Gökalp kurtulmak için yapabilecekleri düşünmeleri gerekliliğini anımsadı.

"Seni bağlamak için kullandıkları yönteme bakarsak, bizi buraya kapatanlar da gemici olmalı."

Kızın sözleri akla yatkındı ama tek bir bilgiyle adamların kimliklerini bulması mümkün değildi. Bacağına fazla yüklenmeden ayağa kalktı, yürüme çabası biraz zorlansa da başarıyla sonuçlanınca durumlarının düşündüğü kadar kötü olmadığına dair aklında olumlu bir fikir yeşerdi.

Genç adam, odanın dışarıyla tek bağlantısı olan küçük ve dar vasistasın kısa pervazına tutunup kendini yukarı çekti. Dışarıya göz attığında karşılaştığı bakımsız bahçe, tutuldukları yerin bir süredir boş olduğunu gösteriyordu. İncelediği alan, villa tipi bir evin arka bahçesiydi büyük ihtimalle. Tutuldukları yer de bodrum kat veya garaj bozması bir yerdi. 

Uzun süredir baygın olmalıydı çünkü hava kararmaya yüz tutmuştu. Ellerini bıraktı ve pantolonuna yapışan tozları silkelerken bulundukları odaya tekrar göz attı, karanlıkta kalmamaları için kullanılmayan eşya depolandığı odada aydınlatılma olmasını umuyordu. Tavandan sarkan elektrik kablolarının ucunda sallanan bir ampul vardı ama camı tozla kaplıydı.

Sıkıntıyla iç geçirip üzerinde beyaz örtüler serili eşyalara göz atmaya başladı. Pek ihtimal vermese de kullanabileceği bir şey olabilirdi. Eda sessizliğini bozdu.

"Ne aradığını bana da söylersen yardımcı olabilirim."

"Ne aradığımı bende biliyorum, kullanabileceğim herhangi bir şey."

"Ne yapabiliriz ki Gökalp?"

Kızın sözlerine yorum yapmayan genç adam, koltukların üzerindeki örtüleri kaldırıp eşyaları kontrol etmeye devam edince, kız bezgin bir şekilde söylendi.

"Belki de bir şey yapmadan beklesek daha iyi olur."

Eda aklınca uslu dururlarsa, adamların onları ödüllendirip bırakacağını düşünüyor olmalıydı. Hiç mi macera filmi izlememişti acaba? Kızın korkusunu anlayabilen ama teslimiyetçi halinden hiç hoşlanmayan genç adam yan gözle Eda' ya baktı. 

"Elimden bir şey gelirken hareketsiz kalmak bana göre değil Eda, ikimizi bu adamların insafına bırakacak değilim."

Eda cevap vermeden az önce Gökalp' in yattığı şilteye gidip oturdu ve gözü genç adamın hareketlerinde, tırnaklarını kemirmeye başladı. Kızın hareketinden rahatsız olan Gökalp onu uyarma gereği duydu.

"Tırnaklarını yeme Eda."

"Tırnaklarımı yemiyorum, yanındaki eti kopardım sadece."

İfadesizce kıza baktı. "Tırnaklarının yanındaki etleri koparma o zaman."

Eda ellerini yanına bırakırken sesli bir şekilde göğüs geçirdi. "Bana bakmıyorsun bile nasıl rahatsız oluyorsun anlamadım."

Kıza arkasını dönüp büyük kanepenin üzerindeki örtüyü kaldırdı. "Görmem gerekmiyor, ne yaptığını bilmem yeterli, sen öyle yaptıkça benim içim bir tuhaf oluyor."

"Burada oturmuş konuştuğumuz konuya bak, ne yapacağımızı konuşmamız gerekiyor."

Eşyaları gözden geçirmeyi bitiren genç adam belini gerdirerek doğruldu. 

"Adamlar akıllılık edip, sandalye veya masa gibi silah olarak kullanılabileceğimiz eşyaları odada bulundurmamışlar. Atladıkları şey ise bu mobilyaların eski olması nedeniyle iskeletleri sağlamlaştırmak için ince kalasların kullanılmış olması. Bizi kontrol için birazdan birileri gelecektir, onlar gittikten sonra koltuklardan birinin kumaşını söker iskeletine bir göz atarız. Üzerlerinde örtü olması da koltuktaki tahribatı anlamalarını engelleyecektir. Şimdi elimi kolayca açabileceğim şekilde tekrar bağlamalıyız Eda, avantajın onlarda olduğunu düşünmeleri yararımıza olur. Fırsatını bulduğumuzda bu durumu lehimize kullanabiliriz."

Eda ona şaşkın gözlerle bakıyordu, kızın bakışlarının altında yanına gidip oturdu ve yerdeki ipi alarak bileğine doladı.

"Şu ucu alıp alttan geçirir misin? Sonra da yan tarafından dolaman gerekiyor."

"Sen... Casus falan değilsin değil mi Gökalp?"

Genç adam hala ona yersiz benzetmeler yapan kızı tersleme isteğine engel oldu. 

"Eda, garip yorumlar yapmayı bırakıp söylediklerimi uygular mısın? Hava kararacak birazdan adamlar gelir büyük ihtimalle."

Eda sözlerinden utanmış gibiydi, ilgisini iplere yöneltti. "Tamam, 007 Gökalp pardon. Az önceki talimatını tekrar eder misin?"

Kıza kızgın kalamadığını fark etti. İple cebelleşen Eda'yı gülümseyen gözlerle izlemekten kendini alamadı. Bir şekilde çok sevimliydi ve nedense çekici...

Eda' nın da yardımıyla görünüşte sıkı duran ama Gökalp' in basit bir hareketiyle açılacak bir düğümle elleri tekrar birbirine bağlandı. Düğümü bitirdikten sonra masa da duran sertleşmiş sandviçlerin daha da bayatlamasına gönlü razı gelmeyen genç adam, Eda' yı yemeye ikna etti. Onları zehirlemek veya bayıltmak için, salamlı sandviç hazırlamaktan daha az uğraş gerektiren yöntemler bulabilirlerdi mutlaka. En fazla beklemiş salam yüzünden mideleri bozulabilirdi. Kahvaltı bile yapmadıkları için buz gibi ve beklemekten kurumuş ekmek oldukça lezzetli gelmişti.

Ekmeklerinin son lokmalarını yerken binanın bahçesine giren bir arabanın motorunun homurtusu duyuldu ardından homurtu kesildi ve araç kapıları açılıp kapandı. Genç adam bir şey demeden kızın kocaman olmuş gözlerine rahatlatmak ister gibi baktı,

"Ne derlerse desinler yorum yapma. Sessizliğini korumanı istiyorum."

"Tamam."

Kızın sesi güçsüz çıkmıştı, getirildikleri yerde yalnız bırakılmalarının verdiği güvenlik hissi yok olmuştu.

"Korkma."

Odanın kapısında ayak sesleri duyulmasının hemen ardından kapı açıldı. İçeri giren iki adam, üçüncü sınıf mafya filminden fırlamıştı sanki. Üzerlerine giydikleri takım elbiseler eşofman gibi sarkmış, adamlara hırpani bir görüntü vermişti. Ona sabitledikleri bakışlarından tedbir okunan adamlar yavaş adımlarla ikisine doğru yürüdü. Adamların otelde yaşananlar konusunda bilgilendirildiklerini düşündü genç adam. Diğerlerine göre nispeten daha ufak tefek olanı sözü aldı.

"Uykunuzu aldınız, karnınızı da doyurmuşsunuz gördüğüm kadarıyla. İkinize de zarar vermek istemiyoruz, derdimiz sizinle değil. Uyumlu davranırsanız kimsenin canı daha fazla yanmayacak."

Ne Gökalp' ten ne de Eda' dan bir cevap gelmeyince, adam onların korktuğuna kanaat getirip yarım bir sırıtmayla devam etti. "Birbirimizi anladığımızı görüyorum, şimdi kız bizimle gelecek, bir işimiz var."

Gökalp yerinde gerilince adam yanındakine bir göz işareti yaptı, adam pantolonun kemerine sıkıştırdığı tabancayı arkasından çıkarı önüne aldı.

"Bizi engellemek için yapabileceğin bir şey yok. Kızın aksine, senin varlığının bize bir yararı yok. O yüzden gözden kolayca çıkarılabilirsin, fark ettiğin üzere."

Eda paniklemişti, korku dolu gözlerle kendisine bakınca Gökalp ona gülümsedi ve adamlara bakmadan konuştu. "Bu kadar basit olsa, şu anda burada olmazdım. Beni öldürüp çoktan yolun kenarına atmış olurdunuz."

Adam sinirlenmişti. "Neyse ne!" Eda' yı işaret etti. "Sen! Kalk ve bizimle gel. Seninle konuşmak isteyen biri var."

Eda titreyen bacaklarının üzerinde hafif sallanarak ayağa kalktı, gözleri Gökalp' in üzerinde sabitlenmişti. Elini bıraksa uçurumdan düşecekmiş gibi, son bir gayretle genç adamın varlığına tutunmuş gibiydi. Kızın bakışlarından gözlerini çekerek gardiyanlarına baktı genç adam.

"Ne için götüreceksiniz onu?"

"Sana hesap mı vereceğim lan?" Eda' ya sert bir el hareketi yaptı "Hadi dedim, sallanma artık. Yoksa bu işi zor yoldan yapacağız."

Konuşan adama nefretle bakan Gökalp, hızlıca durum değerlendirmesi yaptı. Eda' nın, ona değer veren birine istemediği bir şeyi yaptırmak veya birinden para almak için kaçırılmıştı ama bu kişinin annesi olduğunu düşünmüyordu. Bu durumda babasının hedef olması kuvvetle muhtemeldi. Peki, onları alıkoyan kişiler hangi akla hizmet, Kenan' a baskıyla bir şey yaptırma cesaretini göstermişlerdi? Eda' ya şimdilik zarar vermeyi düşünmediklerini varsayan genç adam, bir şey yapmadan kızı götürmelerine izin verebilirdi ama kızın hayatta kalmasının yanında zarar görmemesi de onun için önemliydi.

Gökalp bunları düşünürken; adam, yavaş davranan Eda' ya doğru hızlı adımlarla yaklaşıp uzanmak için hamle yapınca genç adam onun kolunu tuttu. Adam boşta kalan elini yumruk yapıp Gökalp' in çenesine savurdu. Bu ani saldırıyı tahmin edemeyen genç adam, darbenin etkisiyle geriye doğru sendeledi. Eda korkuyla çığlık atıp Gökalp' e doğru atıldı ama ona yakın olan adam ona engel oldu. Kızı kendi yanına çekti ve Eda' yı kolundan tutup onu dışarı çıkartırken diğeri kapıya yakın tek kişilik bir koltuğa oturdu.

Adam tabancayı tuttuğu elini kucağına koyarak onu izlemeye başladı. Gökalp çenesini ovuşturarak pis şilteye oturdu, sersemliği hala devam ederken yediği yumruk onun için iyi olmamıştı. Onu kayıtsızca gözleriyle takip eden adama bakarak misafir rahatlığında arkasına yaslandı. Onun sakinliğine cevap olarak adam gözlerini kıstı. Adamın bakışlarından eğlenen genç adam, onu konuşturmayı denemeye karar verdi.

"Eda' yı kime karşı koz olarak kullanmayı tasarlıyorsunuz?"

"Kapat çeneni."

"Yoksa sen de mi bilmiyorsun?"

"Sus dedim."

Gülümsemesini saklamadan adamı süzdü, bir şey söylemek ister gibi ağzını açtı sonra vazgeçmiş gibi kapattı. Odaya girdiğinden beri umursamaz olan bakışları inceleyici bir hal alan adam rahatsız olmuş gibi yerinde kıpırdandı ama bir şey söylemedi. Bir süre sessizliğini koruyan Gökalp, adamın kolay oltaya gelmeyeceğini anlayınca onu biraz zorlamaya karar verdi.

"Kaçırdığın kız annesiyle yaşayan ve yurt dışında eğitim gören bir akademisyen farkındasın değil mi? Ne yapacak, sizin için doktora tezinizi mi tamamlamasını isteyeceksiniz? Ama dur, ana okulunda tez istemiyorlardı, değil mi?"

Adam hayatın anlamını kavrayan kendisiymişçesine sırıttı. "Sözlerine bir ayar çek ve alaylarını kendine sakla züppe herif. Daha yanındaki kızın kim olduğunun farkında değilsin, bir de boş beleş konuşuyorsun."

Adamın sözleri şüphelerini doğrulamıştı; Eda, Kenan' a baskı unsuru olarak kaçırılmıştı. Sesine meraklı bir ton vererek adamla konuşmaya devam etti.

"Sana onun kim olduğunu söyledim zaten. Sizin yanlış kişiyi kaçırmış olduğunuzu düşünüyorum."

Adam bir bacağını diğerinin dizinin üstüne attı ve tabancayı dizine vurmaya başladı. Ona yöneltilmiş silahın güvenliğinin kapalı olmasını uman genç adam, istemsizce doğrudan kendini işaret eden namlunun ucuna baktı. Durup dururken mafya özentisi bir adamın sakarlığı yüzünden kurşuna hedef olmak planları arasında yoktu. Adam aklından geçenleri kendince yorumlayarak sırıttı.

"Korktun mu şımarık züppe? Merak etme seni vurmam, yani şimdilik."

"Sana güvenme konusunda sorun yaşamamı anlayışla karşılayacağına eminim."

Adamın pis sırıtması yüzüne yayıldı ve gülümsemeye daha çok benzer bir hale geldi. "Zeki birisin değil mi? Zeki ama saf... Yazık olacak sana."

"Benim aksime Eda' nın gerçek kimliğini biliyorsan benim kim olduğumu da bilirsin?"

Adam sıkılmış gibi ayağa kalktı ve tabancasını tekrar beline taktı. "Gökalp Gündüzalp, Gündüzalp Taşımacılığın genç patronu. Genç bir mirasyedi!"

"Ve sen kimsin?"

"Sana söyleyeceğimi de nereden çıkardın?"

"Bana 'saf' demiştin, benden de bu beklenir değil mi?"

Adam gülmeye başladı ve ona doğru birkaç adım attı ama aradaki mesafe kapanmadan adımları durdu. 

"Seni daha önceden tanıyorum, sen bilmezsin tabi. Limana gelip giderken görüyordum arada. Kim derdi, o kendini beğenmiş zengin piçin karşımda elleri bağlı, benim insafıma kalacağını."

Adamın sözlerini düzeltme isteğine ket vurarak sinirle dudağını ısırdı. Adamın onu limanda görüyor olması Eda' nın yorumunun haklı olduğunu kanıtlıyordu. Adamın yüzüne daha fazla bakmadı ve ellerine yöneldi. Onu zengin ve züppe olarak gören adamın aslında neyin peşinde olduğunu anlamak için gerekli zemin kendiliğinden oluşmuştu.

"Eda' dan ne istiyorsunuz anlamadım ama benden ne alabileceğini ikimiz de biliyoruz. Bu yüzden biraz daha akıllıca davranmanı öneririm."

"Otelde yaralı bir adamı hakladın diye kendini bir şey mi sanıyorsun sen? Akıllıca davranması gereken sensin! Sus artık, yoksa kırarım o çeneni!"

Adamın boş tehditlerine ve buyurgan ses tonuna rağmen gergin bakışlarını yakalayan genç adam, sözlerinin aksine çok da kararlı durmayan adamı tekrar denedi. 

"Klişe olacak ama sana sülaleni bile ihya edecek kadar para veririm desem... Benim buradan sağ salim çıkmamı sağlaman yeterli."

"Bu iş bittiğinde zaten yeterince zengin olacağım, neden senin tarafına geçeyim."

Gökalp, adam hakkındaki olumsuz düşüncelerinin gözlerine yansımamasına gayret ederek doğrudan adamın gözlerine baktı. Ancak pek de başarılı olamamıştı. Gardiyanı, onun gözlerinde ne gördüyse, rahatsız olmuş gibi bakışlarını kaçırdı. Adamın yüzündeki kendine olan güvenini yansıtan maske buhar olurken ifadesi kararsızlığa dönüştü. Konuştuğunda genç adam sesi de bakışları kadar duygusuzdu:

"Benim tarafıma geçmenin senin yararına olacağı konusunda ısrarcıyım. Hemen karar verme, bence bir düşün."

"Düşünecek bir şey yok!"

Adamın ağzından çıkanlara rağmen ses tonu gergindi. Omzunu silken Gökalp daha fazla konuşmadı, yaslandığı yerde gözlerini kapatarak Eda' nın geri dönmesini bekledi. Gardiyanının ayak sesleri kapının önünde dolaştı, adam sıkkındı ama sessizliğini de korudu.

Bir süre sonra kapının önünde farklı ayak sesleri de duyulunca gözünü açtı genç adam. Eda, sapsarı bir yüzle az önceki adamın kolunda oyuncak gibi duruyordu. Aklı çok başka yerlerde gibi görünen kızın yüzünden ne düşündüğünü anlayamadı Gökalp.Kız gördüğüne anlam veremez gibi bakıyordu, kendi iç dünyasında kaybolmuştu.

Eda' nın kolunu bırakan adam, elindeki kağıt torbayı diğer adamın az önce oturduğu koltuğa koydu. 

"Akşam için içindekilerle idare edin. Şu küçük odacık bir tuvalet, kapısı yok artık o kadar da olsun değil mi? Oradan su ve diğer ihtiyaçlarınızı giderirsiniz; etrafı kirletmemeye çalışın, burada hepimiz misafiriz sonuçta."

Başka bir şey söylemeden kendi esprisine gülerek arkasını dönüp çıkan adamın peşi sıra yürüyen diğeri, ikisinin üzerinde dolaştırdığı gözlerini bir an Gökalp' e sabitledikten sonra dışarı çıktı.

Adamların çıkmasından sonra hala hareketsiz duran Eda' nın yanına, topallayarak giden genç adam, kızın elini avcuna aldı. Eda' nın elleri buz gibiydi. Genç kızın gözleri önce ikisinin birleşmiş ellerine, ardından da kendisine anlayışla bakan meraklı gözlere yöneldi.

"Eda? Ne ol..."

Sözleri Eda' nın konuşmasıyla kesildi. Ruhsuz, ona çok yabancı gelen bir sesle, kız onu yanıtladı. "Onlar... Onlar beni... Babamla..."

Lafın gerisini getiremedi genç kız, yerinde düşecek gibi sallandı. Ancak düşmedi, kollarını kaldırıp kızı göğsüne çeken genç adamın kollarına bıraktı kendini.

Eda' nın anlamsız sözlerinden anladığı kadarıyla, nihayet babasının varlığını öğrenmişti. Kaçırılmasının yarattığı şokun ardından bir de babasının yaşadığını öğrenmesinin kız için ruhsal bir yıkım olmayacağını umuyordu genç adam. Sessizce göğsüne yaslanmış ağlayan kıza sakinleşmesi için zaman tanıyan Gökalp, biraz sonra Eda' nın yüzüne bakmak için kendinden uzaklaştırdı ve ağlamasının sebebini tahmin etmesine rağmen sorması gereken soruyu sordu

"Güzelim, bir şey mi yaptılar sana?"

Kız olumsuz anlamda başını salladı. "Zarar vermediler sadece..." ağlaması hıçkırmaya dönüşen Eda' yı tekrar kucaklayan Gökalp, babası hakkında öğrendiklerini anlatması için kızı yönlendirmek yerine beklemesi gerektiğini anladı. Eda' ya sakinleşmesi için zaman vermeliydi.

Yaklaşık beş dakika kadar sonra Eda başını genç adamın göğsünden kaldırdı ve gözlerine baktı. Kızın bakışlarındaki kırılganlık Gökalp'in kalbini sıkıştırdı bir an. Eda, onun kolları arasından sıyrılarak şilteye gidip oturdu. Kendini sakinleştirmek için derin derin nefesler alan kız, birkaç saniye sonra ağlamaktan kızarmış ama içindeki kırgınlığı nispeten sildiği gözlerini tekrar ona yöneltti. Genç adamın kendisine sessizce bakması üzerine gözlerini kaçırdı. Yaşadıklarını kelimelere dökemez gibi bir hali vardı. Eda, yerdeki kirli karolara bakarken lafı dolandırmaktan daha kolay olacağına karar vermiş olmalı ki aklındakini bir kere de söylemeyi tercih etti.

"O adam... Beni yukarı götürdü. Büyükçe bir salonda ortada tek bir koltuk vardı. Bana bugün tarihli bir gazete verdi ve fotoğraflarımı çekti. Ona annemin para veremeyecek durumda olduğunu yanlış kişiyi kaçırdıklarını söyledim. Bana babamdan..." Kız derin bir nefes aldı. "Parayı babamdan alacaklarını söyledi."

Kızın sözlerine ne yorum yapması gerektiğine karar veremeyen genç adam sessizliğini korudu. Kız buruk bakışlarının zeminden kaldırıp ona çevirince Eda' nın ondan bir şeyler duymayı beklediğini anlayan Gökalp, boğazını temizleyip onun yanına oturdu. Kızın terden hafifçe ıslanmış saçlarını özenle yüzünden çekti.

"Baban mı? Seni kesinlikle biriyle karıştırmış olmalılar."

Eda' nın dudakları titredi. "Ben de onlara aynısını söyledim ama o adam, o kadar emindi ki, bana güldü. Benim bir yalanı yaşadığımı söyledi. Kandırıldığımı... Midem bulandı, hala bulanıyor."

Bu adamlar, Kenan ve Eda arasındaki gizemi nasıl bilebilirlerdi? Hadi, öğrendiler, Kenan'a bu oyunu oynamaya nasıl cesaret edebilirlerdi? Eda'nın ağlama krizine girmesini istemediğinden kızın saçlarını okşamaya devam ederken konuştu. 

"Şşşt, sakin ol. Farazi baban hakkında başka bir şey söylediler mi?"

"Hayır ama fotoğraflarımı çeken adam odadan çıktı. Bir süre sonra tekrar geldi ve 'Oldu bu iş, kabul etti' dedi. Kabul etmiş Gökalp, kim? Kim, neyi kabul etmiş?"

Gökalp damarlarındaki akan kanın hızlanmasına rağmen vücudundaki ürpermeyle istemsizce titredi. Sanki kalbi soğumuş ve hücrelerini serinleten serin sıvıyı dağıtmaya başlamıştı. Bu adamlar onun aylardır ulaşmaya çalıştığı adamı bir anda ona yakınlaştırmışlardı ama tamamen onun kontrolü dışında olmuştu. 

Kenan ve Eda arasındaki bağlantıyı kendi keşfetmiş olsa da hiçbir zaman bunu kanıtlayacak gerçek bir dayanağı olmamıştı. Adamın kızı olduğuna inanmakla, bunu bilmek arasındaki büyük uçurumun benliğinde yarattığı boşluğu kapatmak ister gibi eli alnına gitti. Avcunu zonklamaya başlayan şakaklarına bir an dayadıktan sonra terden ve kurumuş kandan kaskatı olmuş saçlarında dolaştırdı ellerini. Aylardır ikisini görmezden gelen Kenan, şimdi kendini ortaya çıkarmış ve Eda' yı korumak için bu akbabaların isteklerine boyun eğmişti demek...


Hiç yorum yok:

Seri Hikayelerin Düzeni

TUTSAK SERİSİ 1. Kitap    Tutsak 2. Kitap    Anahtar 3. Kitap    Dünya 4.Kitap    Cehennem Hikayelerin dizilişi bu şekildedir. Diğer ...