Diskoya
vardıklarında valeye arabanın anahtarını verdi ve Eda'nın yanında yürüyerek
kapıya yöneldi. Kapıda bekleyenler vardı ama genç adamı gören koruma onların
geçmesi için kenara çekildi. İçerde tanıdık biri olmasından çekinirken
kapıdakileri hesaba katmayan genç adam, siması tanıdık gelen korumaya başıyla
selam verdikten sonra içeri girdi. Kapıda bekleyenler arasına girmemek için
korumaya söyleyeceklerini tasarladığı yüzünden okunan Eda ise şaşkın bakışlarla
adama gülümseyip Gökalp' in ardı sıra içeri adımladı.
Kızın
kendisinden şüphelenmesini engellemek adına Gökalp soğuk bir sesle homurdandı
"Anlaşılan
benim düşündüğüm kadar buralara yabancı değilsin"
"Ne
alakası var, birine benzetti herhalde."
"İtiraf
etmek için hala geç değil."
Gökalp'in
yüzüne sıkılmış gibi bakan Eda, genç adamın müzik yüzünden duyamadığı bir
şeyler söyleyip kalabalığa yöneldi. Eda ona kızgındı ama en azından durumdan
şüphelenmemişti. Araları bozuk olduğundan, Gökalp'in yanında yürümek yerine
önden gidiyordu. Genç adamın da işine geldi bu durum.
Gökalp
geceyi Eda için iyice çekilmez hale getirip onu buradan en çabuk şekilde çıkarmak
için plan yaparken genç kız, birini arıyor gibi kalabalıkta göz gezdiriyordu.
Biraz sonra yüzüne bir gülümseme yayıldı ve Gökalp' e 'gel' işareti yaparak
doğrudan bir yöne doğru yürüdü. Dans pistinde önlerine geçen birkaç kişiyi
çekilmeleri için hafifçe itekledikten sonra hedefine ulaşan genç kız pistteki
bir kızla sarmaş dolaş oldu. Neler döndüğünü ve gizli telefon konuşmalarının
anlamını kavrayan Gökalp'in, kaçıp gitmek için duyduğu istek, Eda' nın kolunu
tutmasıyla gerçekleştirilemeden havada kaldı. Kızlar bağırarak bir şeyler
konuştuktan sonra diskonun içlerine doğru yöneldiler.
Eda bu
diskoyu öylesine seçmemiş arkadaşları ile buluşma ayarlamıştı. Bunu ona söyleme
gereği bile duymamasına iyice sinirlenen genç adam Eda' nın elinden kolunu
kurtardı. Masaya ulaştıklarında grupta altı kişi olduğunu gördü, en azından
masada oturanlar o kadardı. Boş sandalye olmadığına göre tamamı bu kadar
olmalıydı değil mi? Geldiklerini görünce ayaklanan grup tarafından ilgiyle
karşılandılar. Eda' ya sarılan arkadaşları, onunla da tanıştıktan sonra masaya
tekrar yerleşti.
Eda'yı
arkadaşlarıyla bırakıp diskonun ücra bir yerinde yalnız takılmayı, gitme vakti
gelince de beraber geri dönmeyi düşünen Gökalp, Eda'yla göz göze gelmeye
çalışıyor ama kızın özellikle kaçınması nedeniyle bunu başaramıyordu. Genç kız
yaptığı oyunun sonuçlarına katlanmamak için onunla yüzleşmeyi erteleyebileceği
kadar erteleyecekti belli ki... Aniden birinin omzunu kavraması üzerine
irkilerek hızlıca geri çekilip ayağa kalktı. Karşısındaki adam kendisine
tanıdık gelmekle beraber nerden tanıdığını çıkaramıyordu. Adam sarhoşluğun
verdiği ıslak sesle konuştu
"Vay...
Vay... Vay... Seni burada görmeyi hiç beklemiyordum Gökalp"
Sesin
sahibini tanımıştı ama moralini iyice bozmuştu bu durum. Eksiden ara sıra takıldığı
Özgür, gördüğü en boş boğaz adamlardan biriydi.
"Sakal
bırakmışsın Özgür, tanıyamadım"
Sakalını
sıvazlayan Özgür gülümsedi "Evet, daha erkeksi durduğuna karar
verdim"
"Erkek
olduğunun altını çizme gereğini mi duydun?"
"Aynen
öyle dostum, hatunlar bayıldı bu halime."
Adamın bu
sözüne gruptan bir kız itiraz etti "Hatunlar da ne demek, benden
başkalarının dikkatini çekmeyi mi düşünüyorsun?"
Kıza muzur
gözlerle bakan Özgür gönlünü almak adına bir şeyler söylerken Gökalp
kendilerini izleyen Eda ile göz göze geldi, kız az önceki ilgisiz tavrına
karşın dikkat kesilmiş ikisini izliyordu. Özgür' ün az önce konuşan kızın
sevgilisi olduğunu anlayan genç adam, sessiz bir yerde geceyi bitirme planını
değiştirdi. Eda ile Özgür' ün kontrolsüz bir şekilde sohbet etmesini
istemiyordu. Tekrar yerine otururken Özgür de yanına ilişti.
"Babana
olanlardan sonra kendini toplamış olmana sevindim."
"Hım...
Sağol."
Eda onlara
yaklaşmış sohbete katılmak için fırsat kolluyordu. Kızın niyetini anlayan genç
adam buna mahal vermeden konuyu değiştirdi.
"Sen
neler yapıyorsun?"
"Aynı
benim, babamla çalışıyoruz. Bana işini öğretme konusunda çok hevesli ama ben
farklı şeyle planlıyorum."
"Aklında
ne var?"
"Antalya'
da golf sahaları var biliyorsun çok da karlı bir iş. Ortak olmayı düşündüğüm
bir işletme var. Neyse bu kafayla bana iş konuşturtma şimdi. Seni buraya hangi
rüzgar attı? Geçen gün Gökçe' yle konuştuk ama senin Antalya' da olduğundan
bahsetmedi."
"Tatile
geldim kısa bir süre."
"Yalnız
mısın peki? Pek olası değil ama yanında kimseyi görmedim"
Eda' nın
duymadığını umarak kaş göz işareti ile adama susmasını söylese de Özgür
anlamanın yakınından bile geçmeyince konuşmaya devam etti.
"Nerede
kız? Arkamda mı? Pot mu kırdım lan yoksa" arkasını dönüp bakındı,
kimseyi göremeyince tekrar ona döndü,
"Bizden
birkaç kişi de burada biliyor musun? Az önce onların yanındaydım" Özgür
bardak tuttuğu elini arkadaşlarının yerini göstermek ister gibi savurunca
bardaktaki içki bir miktar döküldü. Gökalp ilgilenmediğini göstermek için bir
şey söylemeyince Özgür elini üzerine silerken hınzır bir gülümsemeyle devam
etti "Özellikle içlerinden biri seni yalnız gördüğüne oldukça
sevinecek"
Önündeki
içkiden henüz yudumlamış olan genç adam öksürmeye başladı, Özgür kahkahaya
boğulurken sırtına vuran Eda olmuştu. Kız ya ona vurmak için gereken şansı
yakaladığı için ya da panikle gücünü kontrol edemediği için vurma işini ciddiye
almıştı. Öksürüklerin arasında teşekkür ederek kızın sert temasına son veren
Gökalp tekrar Özgür' e döndü
"Kimseyi
görmek istemiyorum, tamam mı? Burada olduğum aramızda kalsın"
Özgür
itiraz edecek gibi ağzını açtıysa da Eda'nın konuşması üzerine ikisi de ona
döndü "Kaç kişiler, bize katılmalarını teklif etsek mi?"
Özgür
ağzını yayarak gülünce yüzüne yumruk atmak için dayanılmaz bir istek duydu,
adam karabasan gibi üzerine çökmüştü. Genç adam bunalmaya başlamıştı,
sıkıntısını gidermek için derin bir nefes alıp bıraktı.
"Hayır
Eda, zaten arkadaşlarınla buluşma ayarlayarak beni oyuna getirdin bir de
benimkileri buraya toplayarak iyice durumu kötüleştirme"
Özgür
kafası karışmış bir şekilde ikisine baktı "Neden görmek istemeyesin
anlamadım?"
Eda kızgın
gözlerle Gökalp' e bakarak adamı yanıtladı "Bay 'yalnız kurt' u insan
içine çıkmaya zorladım, iki kişiyle tanıştırdım diye bana tavır yapıyor. Şuraya
gelmeye o kadar zor ikna ettim ki anlata..." kızın konuşması Özgür' ün
kahkahası ile bölündü. Kahkahasının arasında kesik kesik bir şeyler söylüyor
ama ne dediği anlaşılmıyordu.
Gökalp
sinirli bir şekilde Eda' ya döndü "Şu adama iyi bak, sahil kenarında dalga
seslerini dinleyeceğime kulağımı sağır eden bir müzik eşliğinde sarhoş
kahkahalarını dinliyorum"
Kız oralı
olmadan omzunu silkti "Hatırlatırım canım o benim değil senin
arkadaşın."
Haklı
olmasına daha çok bozulan genç adam Özgür' e döndü
"Kes
şu gülmeyi ve kapa çeneni artık. Yoksa dikmelerini sağlayacağım haberin
olsun" Gökalp' e eliyle bir dakika işareti yapan ve gülmesini kontrol
altına almayı başaran Özgür, arkasına yaslanıp içeceğine uzandı.
Eda
Gökalp' e yaklaşarak kulağına fısıldadı "Cidden çok garip biri. Diğerleri
de bunun gibiyse belki de görüşmek istememekte haklısındır." Kızın yorumu
genç adamı gülümsetse de Özgür' ün dudaklarından dökülen sözler gülümsemesinin
donmasına sebep oldu.
"Anlaşıldı
dostum, yeni sevgilin bu hatunmuş. Neden söylemedin? Bende diyorum buraya sap
gibi neden gelsin ki... Hızlı çapkın Gökalp tekrar sahalara indi desene"
Özgür
kendi sözlerine keyifle gülerken Gökalp' in ateş saçan gözleriyle karşılaşınca
bir an şaşaladı. Eda duyduklarına anlam veremez bir şekilde Gökalp' e bakıyordu.
"Sen
daha önce geldin mi buraya?"
Kızın
şüphe dolu bakışlarından hoşlanmayan genç adam artık kurtarılacak bir şey
olmadığına karar verip eline aldığı içkisiyle geriye yaslandı ve bardağından
koca bir yudum aldı. Onun yerine konuşan Özgür durumu açıklamayı görev edinmiş
bir edayla Gökalp' in sezon boyunca buraya geldiğini ve arkadaşlarıyla
eğlendiğini anlattı. Aslında Özgür' le ikisi yakın arkadaş değillerdi ama sanki
bütün hayatını biliyormuş gibi ondan bahsetmeye hevesli görünüyordu. Neyse ki Özgür'
ün bilgilerinin kısıtlı olması neticesinde sadece anlatılan birkaç eğlence
anısıyla sınırlı kaldı sohbetleri. Hiç değilse kız arkadaşları hakkında soru
sormadığı için Eda' ya şükran borçlu olduğunu düşündü Gökalp.
Biraz
sonra Özgür sallanarak yerinden kalktı ve içecek alacağını söyleyerek masadan
ayrıldı. Adamın arkasından bakan Eda sahte bir tebessümle ona bakmaya başladı.
"Demek içine kapanık Gökalp Bey zamanında eğlenmesini bilen
biriymiş."
"Sana
içe kapanık olduğumu söylediğimi hatırlamıyorum."
Kız düşünürmüş
gibi bir parmağını çenesinde vurdu önce sonra da hatırladığını gösterir bir
şekilde havaya kaldırarak pis bir sırıtma gönderdi ona "Ben böyle
mekanları sevmem, ne arkadaşı ya, hayır diskoya gitmek istemiyorum... Bunlar
senin sözlerin değil mi?"
Eda' ya
doğrudan baktı "Evet benim fikirlerim. Öncekilerde bendim, şimdiki de
benim Eda
İnsanlar dönem dönem tercihlerini değiştiremezler mi?"
Eda
dudağını büktü "Tercihlerin bu kadar kolay değişiyorsa sevgililerinin
neden kalbine tutunamadığı belli oluyor."
Kızın
oyununu oynamaya karar verip biraz daha yakınına oturan Gökalp yüzüne iyice
yaklaşarak gülümsedi "Bu durum da değişen tercihlerim arasında, artık
kalbimi paylaşmaya karar verdiğim biri var."
Heyecanlanan
Eda dudağını yalayıp rujunun parlamasına neden olarak genç adamda o ruju silme
isteği uyandırdı. Gökalp, düşüncelerinin bakışlarına yansımasına izin verince
kız gardını hala korusa da sesinin titremesine mani olamadı.
"Kalbini
paylaşmaya karar verdin?"
"Bir
sonraki değişime kadar tabi"
Kızı
çapkın gözlerle süzmeye devam ederek yarım bir gülümsemeyle bakan genç adamdan
gözlerini kaçırıp derin bir nefes aldı genç kız. Genç adamın ağzından çıkan
sözler başka olsa da Eda Gökalp' in ilgisinden oldukça hoşnut kalmıştı.
Kızı öpmek için büyük bir istek duysa da bu hareketi, onu, arkadaşlarının
yanında utandırmaktan başka işe yaramazdı. Eda'nın yanında oturan ve arada bir
ikisine göz atan meraklı bir kıza yan gözle baktı ve Eda' dan uzaklaştı. Bu
yolla onu neden öpmediğine dair işareti Eda' ya vermiş oldu. Eda da arkadaşına
dönüp gülümsedi ve grubuyla ilgilenmeye başladı.
Arkasına
yaslanıp gözlerini kapattı ve müziği dinlemeye başladı, az önceki hareketli
parçanın yerine akustik bir parça başlamıştı şimdi. Grubun yanına gelen
kalabalığın sesleri onu melodiden uzaklaştırınca gözlerini açtı. Karşısında
kendi arkadaşlarını görünce küçük çaplı bir şok yaşadı. Özgür dediğini yapmış
ve iki grubu bir araya getirmişti. Ayağa kalkarak selamlaşanlara boş boş
baktıktan sonra kendisine yönelen arkadaşlarıyla el sıkışmak için o da ayağa
kalktı.
Geçen
seneye kadar sık sık görüştüğü arkadaşlarıyla uzun bir aradan sonra bir araya
gelince kendini onlara yabancı gibi hissetmişti. Onlar ise Gökalp' i
gördüklerine çok sevinmişlerdi.
"Özgür
burada olduğunu söyleyince inanmadık kendimiz görelim dedik."
Konuşan
ailecek görüştükleri arkadaşı Kemal'di, Gökalp kendini gülümsemeye zorladı
"İyi yapmışsınız"
Kemal' in
yanında elini tutan nişanlısı Cansu vardı, uzanıp Gökalp' e sarıldı ve
yanağından öptü. Cansu ile eskiden tanışmalarına rağmen Kemal kıza aşık
olduktan sonra kızın aklını çelmesi için daha sık görüştükleri sırada yakın
olmuşlardı. Taner ve Emre ile de gülümseyerek el sıkıştı, onlarla Kemal
üzerinden arkadaş olmuşlardı ama birlikte eğlendikleri günler oldukça fazlaydı.
Geriye kalan kişi kısa süren flörtleri ilişki ile sonuçlanmayan Asude' ydi.
Kızı karşısında görünce ister istemez heyecanlandı ve içten bir gülümseme ile
kıza sarıldı. Asude ile babasının ölümünden önce yakınlardı ama
kızın farklı karakteri Gökalp' in işi ağırdan almasına neden olmuştu.
Eski
arkadaşlarıyla yeni arkadaşları çabucak kaynaşıp biraz sıkışarak da olsa tekrar
yerleştiler. Yeni oturma düzeninde Eda ile yakın değillerdi ama C şeklindeki
koltuklar sayesinde birbirlerini görebiliyorlardı. Genç kıza kaçamak bir bakış
attığında onun da kendisine baktığını gördü. Yüzündeki ifadeye bakılırsa
halinden memnundu ve hoş bir gülümsemeyle Gökalp' i de gülümsetti.
İtiraf
etmek istemese de arkadaşlarını görmekten mutlu olmuştu, aylardır şirket ve ev
arasında mekik dokumak dışında sosyal ortamlardan uzak durmuştu. Bu da onu
rahatlama şansı tanımayan bir hayat tarzına sürüklemişti. Kemal ile eski
günlerden bahsederken gerginliği yavaşça kayboldu. Arkadaşı özellikle babasının
ölümünden bahsetmiyor, onun neden birden ortadan kaybolduğu ile ilgili espriler
yapmıyordu. Cansu ise Kemal' in yanında oturmuş pek yorum yapmadan ikisini
dinliyordu.
Sohbete
iyice dalmış olan Gökalp, uzun süredir ihmal ettiğini düşünerek Eda' ya baktı
ama kız yerinde değildi. Nerede olduğunu anlamak için gözleriyle aramaya
başladı ama oturanlar arasında yoktu. Lavaboya mı gitmişti? gözleriyle Eda' yı
ararken Kemal ve Cansu dans etmek üzere şakalaşarak yanından ayrıldı. Eda' yı
gözünün önünden ayırdığı için kendine küfretti, peşlerinde saçma sapan adamlar
varken bu kadar kalabalık bir yere gelme hatasında bulunmuş, üstüne üstlük
sohbete dalıp kızı gözden kaybetmişti.
Asude
yerinden kalkıp genç adamın yanında boşalan koltuğa otururken Gökalp, Eda' nın
arkadaşlarından biriyle göz göze geldi. Gökalp bakışlarıyla Eda' yı sorunca kız
eliyle dans pistini gösterdi. Gösterdiği tarafta Eda ve etrafındaki birkaç kişi
müzik eşliğinde salınıyorlardı. Rahat bir nefes alarak geriye yaslanan Gökalp
içeceğinden bir yudum aldı.
"Neyin
telaşı böyle?"
Asude' ye
soran gözlerle baktı, neden bahsettiğini anlayınca da gülümsedi
"Yaşlandıkça panik biri oluyorum galiba"
Kız
gülümseyerek kolunu yana dayayıp geriye yaslandı ve ona doğru döndü. Asude tam
hatırladığı gibiydi, çekici ve kendinden emin. Saçlarıyla oynamaya başlayan
Asude yüzü dans pistine dönük olmasına rağmen yan gözle ona bakarak konuşmaya
başladı
"Son
gördüğümden bu yana ne kadar yaşlanmış olabilirsin ki tatlım?"
"Tahmin
bile edemezsin Asude, hayat insanı cidden yoruyor"
Kız
saçıyla oynamayı bırakıp doğrudan Gökalp' e baktı "Sen söz konusu
olduğunda tahminler yararsız oluyor."
Kızın üstü
kapalı imasını anlamazdan gelerek gülümsedi "Yaşlanmış olma ihtimalin var
diyorsun yani"
Bir yandan
da dans pistinde tempolu şarkının ardından çalmaya başlayan slow parça
nedeniyle yerine oturmasını beklediği Eda' yı yanına çağırmak için göz hapsine
almıştı. Ancak Eda oturmak yerine yanında duran Taner' in teklifini kabul
ederek kollarının arasına girdi. Dans eden çifte bakarken kaşları çatılan genç
adam ikilinin uygun bir mesafede olduklarına kanaat getirdikten sonra kendisini
meraklı gözlerle izleyen Asude' ye döndü. Asude' nin gözlerinin de dans
pistinde gezindiğini görünce dikkatini kendi üzerine çekmesi gerektiğini
düşündü
"Benim
aksime sen oldukça iyi görünüyorsun"
Asude dans
pistinde kimin bu kadar dikkatini çektiğini anlamamış olsa da pistteki
kızlardan biri olduğunu bilecek kadar genç adamı tanıyordu. Bu durumdan
hoşlanmadığını belli edercesine kısılmış gözleriyle Gökalp' i süzdükten sonra
bir şey söylemek ister gibi olduysa da sözlerini yutup parmaklarını incelemeye
başladı. Asude' nin aklından geçenleri az çok anlayan genç adam,
kızın uygunsuz bir cevap vermek yerine susmasının ikisi içinde
doğru karar olduğunu düşündü. Kızın işini kolaylaştırmak adına telefonunu
çıkarıp epostalarını kontrol etmeye başladı. Bir yandan da hala pistte olan
Eda' ya göz atıyordu, Eda ise halinden oldukça memnun bir şekilde Taner ile
şakalaşarak dansa devam ediyordu. Dans müziği az sonra değişecekti ve ikilinin
masum olsa da Gökalp' i rahatsız eden dansları son bulacaktı.
Telefonu
tutan eli üzerine kapanan el dikkatini tekrar Asude' ye yöneltti, kızın yüzünde
gezinen bakışlarından anladığı kadarıyla ikisi için bir umut arıyordu. Eda' nın
görme tehlikesi elini yavaş da olsa çekmesine neden oldu, Asude bozulduğunu
saklamadan yüzünü başka yöne çevirdi ama sonra başını hafifçe eğerek Gökalp' e
döndü
"Seni
çok aradım Gökalp, ulaşmaya çalıştım."
"Olanları
biliyorsun Asude, kendimde değildim."
Asude ona
aklından geçenleri görmek ister gibi dikkatle bakıyordu, "Benden
uzaklaştın. Üzgündün biliyorum ama neden benimle paylaşmadın."
Genç adam
bir an durup karşısında duran kızın yüzünü inceledi. Beklediği gibi kız
içindeki hırçın yönü bastırmaya çalışıyordu, Gökalp'i anlamak değil onu
cezalandırmak istiyor gibiydi.
Kızın
dediği gibi birden bağlantılarını kopardığı doğruydu ama aralarına Asude' nin
ima ettiği tarzla bir ilişki olmamıştı hiç. Asude her zaman güzel ve havalı
olmuştu, bu nedenle genç adamın ilgisini çekmesi oldukça normaldi. Bu ilgiyi
şımarık bir memnuniyetle karşılamıştı kız. Gökalp' le uyumlu bir ikili
değillerdi belki ama iş eğlenmeye geldiğinde güzel vakit geçirebiliyorlardı.
Arkadaşlıklarının devamında ise Gökalp babasının sorunlarıyla uğraştıkça Asude'
yle uzaklaşmışlardı, özellikle kafa olarak. Babasının cinayeti ise kopmayı
kesinleştirmişti. Gökalp kızın onu sevdiğini veya özlediğini sanmıyordu,
muhtemelen Asude' nin asıl canını sıkan terk edildiği fikriydi...
Kızın
omzuna elini koyup yüzüne doğru eğildi "Bence artık bu konuları konuşmak
gereksiz"
Kız silkinince
omzundaki el yana düştü, başını kaldırıp saçlarını geriye atan Asude sinirli
bir ifadeyle yüzüne baktı "Bu kadar mı? Bana açıklama yapma gereği bile
duymuyorsun yani"
Gökalp
kızın sahiplenici tavrını devam ettirdiğini görünce zamanında verdiği kararın
ne kadar doğru olduğunu anlamış oldu. Eda' ya göz attığında onun dikkatinin de
üzerinde olduğunu gördü. Genç kıza güven verici bir gülümseme gönderdi ve
Asude'ye bakmadan konuştu
"Bizimki
ilişki bile değildi Asude"
"Görünen
o ki aramızdakileri hafife alarak beni yok saymışsın"
"Sana
söyleyeceğim hiçbir şey seni tatmin etmeyecek"
Eda
gülümseyerek ona karşılık verse de yüzünde sorgulayan bir ifade vardı. Bu arada
müzik değişmiş ve grup yerlerine dönmeye başlamıştı. Eda yanına oturmak yerine
arkadaşlarının arasına karıştı ama bu sefer Taner de dibindeydi. Arkadaşının
Eda' yla yakından ilgilendiğini görmek canını sıkmıştı. Kızın kendisine olan
hislerinden emin olmasına rağmen damarlarında akan kanın ısınmaya başladığını
hissediyordu. Asude' nin kendisine seslendiğini duymasına rağmen kıza bakmadı,
kız omzuna koyduğu eliyle Gökalp' i kendine çevirdi
"Hiç
değişmemişsin aynı kibirli Gökalp"
"Böyle
düşünüyorsan neden hala yanımdasın?"
Kız cevap
olarak bir şey diyemeyince Gökalp ona gülümsedi. Asude sinirli olsa da koluna
koyduğu elini çekmeden ona bakmaya devam etti
"Beni
hayatından çıkarırken hata yaptığını kabul et, tatlım ve bende seni
affedeyim"
"Hatalı
yaptığımı san..."
Yan
taraftan gelen tanıdık kahkaha sözlerini tamamlayamadan sesin geldiği tarafa
yönelmesine neden oldu; Eda, Taner' in yaptığı bir espriye içtenlikle
gülüyordu. Yumruklarını sıktı, fark etmeden. Bu ikisini ayırmanın vakti gelmiş
de geçiyordu. O sırada Özgür ona bakarak bir şeyler söyledikten sonra güldü ve
diğerleri de ona katıldı. Genç adamın onlara dik dik baktığını görünce Özgür
iyice gevşeyen ağzıyla şakasını tekrarladı
"Diyorum
ki seni ve Eda' yı fısıldaşırken görünce sevgilin sanmıştım ama yanlış bir
tahminmiş. Baksana gecenin başında yanında olan kızı bile Taner' e kaptırdın...
Sen sahaları çoktan terk etmişsin, tercihlerin hala aynı mı onu merak
ediyorum"
Özgür' ün
sözleri grupta soğuk duş etkisi yaptı ama Gökalp yerinden kalkmadan Özgür' e
baktı "Seninle asla aynı kafada olmadık Özgür ben senin gibi sadece et
peşinde koşmam... Bu yüzden bulunmakla övündüğün sahalarda da hiç olmadım.
Tercihime gelirsek ise senin gibi biriyle aynı ortamda olmayı
hiç istemedim mesela, bu hiç değişmedi"
Yanında
oturan Kemal koluna yapıştı ve kulağına "Sarhoş o dostum, ne dediğini
bilmiyor" dedi.
Özgür ise
aynı soğuk duşun altına girmiş gibi sarhoşluğundan birden ayılmıştı, Gökalp' e
iğneleyici bir cevap vermek yerine oturduğu yerde özür diler mahiyette bir
şeyler söylüyordu ama Gökalp onu duymuyordu bile. Kolunu Kemal' in elinden
kurtarıp Özgür' e bakmaya devam etti.
Gökalp' in
bakışlarından hiç hoşlanmayan Kemal, Özgür' ün yanına gitti ve adamı kaldırdı
"Sen fazla içtin, kaldığın yere git ve uyu"
Özgür' ün
rengi atmıştı, başını sallayarak yanlarından ayrıldı. Az önce Özgür' ün yaptığı
espriye gülenler kız arkadaşı ve onun yanındaki kız da Gökalp' ten özür
dileyerek Özgür' ün ardından kulüpten ayrıldılar.
Yaşanan
olay grubun havasını kaçırmıştı, Gökalp geceyi zehir eden Özgür' e kendi
zehrinden tattırmadığına pişman olmuştu bile. Eda, Gökalp' e bakmaktan kaçınır
olmuştu; kız kendisine laf atanlar dışında pek konuşmuyordu. Kızın
keyifsizliğinden hoşlanmayan Gökalp, durumu düzeltmeye karar verdi. Genç adama
göre; Eda, doğru bir yöntemle olmasa da Gökalp' i mutlu etmeyi amaçlamıştı ama
tam tersi üzdüğünü düşünüyor olmalıydı.
Yanında
oturan Asude' ye dönerek gülümseyen genç adam başını salladı "Hatayı
nerede yaptım biliyor musun?"
Kız pek
düşünmeden cevap verdi "Nerede yaptın tatlım?"
Ayağa
kalkıp Eda' nın yanına gitti ve kıza elini uzattı, "Sevgilimi yakınımda
tutmayarak"
Eda nutku
tutulmuş gibi bir an şaşalasa da sonra kendisine uzatılan eli tuttu ve ayağa
kalktı. Kızın elini tutarak dans pistine götüren Gökalp oldukça tempolu çalan
parçaya inat kızın beline kollarını dolayıp kendine çekti. Eda hipnotize olmuş
gibi onu izlemekteydi ve yüzünde garip bir tebessüm vardı. Kollarını genç
adamın omzuna koyan Eda, başını da genç adamın göğsüne dayadı ve adımlarına
ayak uydurmaya başladı. Birkaç kalp atışı sonra Eda sessizliği bozdu
"Çok
güzel dans ediyorsun"
"Hım...
Kollarımda kimi tuttuğuma göre değişiyor"
Başını
kaldırmadan kıkırdayan kız cevap verdi "Senin kötü olduğun herhangi bir
şey var mı?
Dürüstlük,
iyiniyet, seni sevmemek...
"Bekleyip
görelim, değil mi?"
Göğsüne
dayanmış yanağın hareketinden kızın gülümsediğini anlayabiliyordu, Eda başını
kaldırmadan konuştu
"Sabırsızlanıyorum."
Gecenin
devamında saatini kontrol eden Gökalp Eda' ya kalkmayı teklif etti; akşamın
gerginliğinde etkilendiği her halinden belli olan kız, arkadaşlarıyla
vedalaşarak peşinden arabasına kadar geldi. Arabada da sessizliğini koruyan
Eda' ya aynı sessizlikle cevap veren genç adam durumdan oldukça hoşnuttu.
Sinirleri oldukça gergindi ve daha fazla gerginlik olmaması geçmişi hakkında
gelebilecek yorumlardan uzak durmak istiyordu.
Pansiyona
geldiklerinde odasının önünde anahtarını bulmak için çantasını karıştıran Eda'
yı izleyen Gökalp, bir yandan da küçücük çantaya anahtarın eline gelmesini
engelleyecek kadar ne koymuş olduğunu düşünüyordu. Anahtarını bulmayı
başaramayan kız, sinirle küçük çantayı kıvırınca elinden kayan çanta,
içindekileri de etrafa saçarak yere düştü. Eda yere eğilirken ağzının içinde
bir şeyler söyledi ama genç adam sadece lanet kısmını anlayabildi.
Kıza
yardım etmek için o da yere eğilip ayağının yanına yuvarlanan iki parça eşyayı
yerden aldı ve kalktığında Eda ile göz göze geldiler. Bir şey söylemeden
elindekileri kıza uzattı, gözlerini ondan kaçıran kız elindekilere aldı ve
çantasına geri tıktı. Anahtarıyla kapısını üçüncü denemede açan Eda' nın da
dağılmış olduğu belli oluyordu. Yarın sabah sakin kafayla onunla konuşmaya
karar veren genç adam, kendisine kuru bir iyi
geceler dedikten sonra
kapısını kapatan kıza engel oldu. Bir eliyle kapının kapanmasını engelledikten
sonra diğer eliyle Eda'yı kendine doğru çekti. Eda hafif bir direniş gösterse
de genç adamın kendisini saran kolları arasına girdi. Kıza bir süre sarıldıktan
sonra kendinden uzaklaştıran Gökalp daha fazlası için istek duymasına rağmen
dudaklarına hafif bir öpücük kondurduktan sonra odasına girmesine izin verdi.
Kapanan
kapıya bir süre baktık sonra elleriyle çenesini ovuşturarak odasına yöneldi
genç adam. Odasına girince doğrudan banyoya gitti ve yüzünü yıkadı, ıslak
ellerini saçlarında dolaştırdı. İçine sığmayan bir şeyler vardı, nefes aldıkça
göğüs kafesi genişleme çalışıyor ama başaramıyor gibiydi. Odaya geri döndü
içeride adımlamaya başladı, rahatlaması için eksik olan şeyin bilincindeydi ve
karıncalanan sinirleri onu istediği şeye direnmemesini söylüyordu. Vücudu kendi
gerginliğini alacak yumuşak dokunuşlar için yanıp tutuşurken elleri buz
gibiydi. Adımları kendiliğinden durdu ve kararlı bir şekilde kapıya yöneldi.
Eda' nın
kapısını çaldığında ellerini yumruk yapma isteğine engel olamıyordu, göğsüne
düzensiz bir şekilde vuran kalbine sakin olmasını söylemesi fayda etmiyordu.
Kapıyı açılınca Eda' nın üzerini hala değiştirmemiş olduğunu gördü. Kızın
saçları toplanmıştı, açıkta kalan ensesinde ellerini ve dudaklarını gezdirme
isteği benliğini doldurdu bir an. Genç kızın dudakları kıpırdadı ama genç adam
onun ne dediğini anlamayacak haldeydi, sadece dudaklarının kıvrılışını izledi.
Eda içini gıdıklayan bir şekilde gülümseyince ona doğru uzandı ve kızı kendine
çekip kapının yanındaki duvara yasladı ve kızın dudaklarını açlıkla kendine
esir etti. Zincirlerinden kurtulan duyguları hareketlerine hakim olmuş ve
sınırsızca Eda'ya odaklanmıştı.
Eda bir
anlık şaşkınlığın ardından kendini Gökalp' in aceleci ve arzulu dokunuşlarına
teslim etmişti. Genç kız, Gökalp' in omuzlarını kavrayan kollarıyla onu kendine
iyice yaklaştırdı. Bir eli Eda' nın başının yanındaki duvara dayalıydı genç
adamın, kızı duvarla kendi arasında sıkıştırmamaya çalışıyordu. Diğer eli
öpüşünden kaçmasını engellemek ister gibi, kızın ensesini kavramıştı. İçinde
biriktirdiği gerginlik yavaşça kaybolmaya ve rahatlamanın verdiği sakinlik
hareketlerine sirayet etmeye başlamıştı.
Kızın
ensesini bırakıp omuzlarından aşağı doğru okşarken dudaklarının dokunuşlarını
da yumuşattı ve dilini, ipeksi dudakların üzerinde gezdirdi. Eda ağzından kaçan
nefesi engelleyemeyince hafif bir inleme duydu ve bu onu gülümsetti. Kız onun
gülümseyen dudaklarının kenarına bir an dilini dokundurduktan sonra alt
dudağına dişlerinin arasına alıp hafifçe bastırdı.
Kızın
oyuncu dokunuşu karnında kasılmaya neden olunca bacakları gerildi. Eda' nın
belinin arkasına doğru elini götürüp dün gözleriyle öptüğü bel çukurunu okşadı
ve ellerini kızın sırtında gezdirdi. Bir yandan Eda'nın dudaklarını yudum yudum
içerken diyer yandan da okşayışlarını kızı hareketlendirmek için kullanıyordu.
Gökalp' in tecrübeli öpücüğü Eda üzerinde az öncekinden daha etkili olmuştu,
sırtında gezinen parmaklar titremeye, göğsü hızlı hızlı inip kalkmaya
başlamıştı; kızın dudakları daha fazlası için aralanmıştı. Gökalp daveti geri
çevirmedi ve kızın ağzını keşfederken eliyle de bir göğsünü kavradı. Kız dizini
kıvırıp çıplak bacağını ona sürttü ve genç adamın ellerini kendi üzerine çekti.
Kıvrık bacağı dizinden tutarak kalçasına kadar kaldıran genç adam kızın dizinin
arkasında parmaklarını gezdirince Eda istemsizce kasıldı. Genç kız
gıdıklanmıştı.
Kızın
dudaklarına küçük birkaç öpücük kondurduktan sonra güzel kokan boynunda ve
omuzlarında dudaklarını gezdirmeye başladı. Eda saçlarına geçirdiği
parmaklarıyla ona masaj yapar gibi okşuyordu. Kızın dizinden kalçasına doğru
okşayarak ellerini bacaklarında gezdirirken kendini kıza bastırdı. Artık
durmaları gerekiyordu yoksa genç adam için ağrılı bir hale gelmeye
başlayacaktı. Kızın bacağının yavaşça bırakıp kalçası üzerine belli belirsiz
gezdirdiği elini kızın diğer yanında duvara dayadı. Kızın boynuna sokulmuş
derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışırken Eda da ellerini iki yanında
serbestçe bırakmış bir halde duvara dayanmıştı. Biraz sonra kızın yana
bıraktığı elini, avucuna aldı ve dudaklarına bastırdı. Kızın gözlerinde puslu
bir bakış vardı, yanakları kızarmıştı. Kendisi de aynı durumda olmalıydı
mutlaka. Kıza içten bir gülümsemeyle baktı ve "İyi geceler" dedikten
sonra kendi odasına gitmek için kapıdan çıktı.
Yatağına
uzandığında gözlerini tavana dikmiş gülümsüyordu. Kötü gideceğini düşündüğü
gece biraz sallansa da ummadığı kadar güzel geçmiş ve etkili bir sonla
neticelenmişti. Gözlerini kapatınca sürekli Eda' nın yüzünü görüyordu ve ona
uzanma isteği uykusunu kaçırıyordu. Yan döndü ve kolunu başının altına koyarak
yatakta uzanmaya devam etti. Telefonu çalınca komodinin üzerine bakış attı ve
biraz üşenerek de olsa eline aldı, arayan Gökçe' ydi.
"Hayırdır bu saatte?"
"Nasılsın?"
"İyiyim abla, ne oldu?"
"Sağol, bende iyiyim"
"Sevindim, herşey yolunda mı?"
"Neden, ne oldu ki?"
Sinirlerine hakim olmak ister gibi derin bir nefes aldı
"Abla beni delirtme, saat on ikide arayıp sonra da normal olan kendinmiş
gibi davranma bana. Gece vakti aramanı gerektirecek önemli bir şey mi
oldu?"
"Yok bir şey yahu, kardeşimi arayamaz mıyım? İyice pimpirikli biri oldun
çıktın sen ha. Kapatıyorum ben."
Telefonda sinyal sesini dinlerken gülse mi sinirlense mi bilememişti. Sakin bir
tavırlarla telefonu yerine bırakıp yatağa geri uzandı. Ablası arayınca tek bir
şey aklına gelmişti ve onların iyi olduğunu öğrense de kalbi hala
yavaşlamamıştı. Gözlerini yavaşça kapattı ve uykuyu kabul etmeye hazırlandı.
Sabah kapının çalmasıyla gözlerini açtığının enine bir halde yatağına yatmış ve
uzun boyuna rağmen bir şekilde sığmayı başarmıştı. Kilitlenmiş bacaklarını
yataktan aşağı salladı ve gözlerini ovuştururken gelen kişiyi doğru tahmin
ettiğini düşünerek seslendi.
"İçeri gel Eda!"
Eda kapıyı açtı ama içeri girmeden kapıya kolunu dayayıp ona gülümsedi.
"Günaydın aşkım."
Ayağa kalkıp kıza doğru yürüdü. "Günaydın, nasılsın?"
Kendisine yaklaşan genç adamı göz hapsine almış olan Eda, kapının önünden
ayrılıp ona sarıldı ve boynuna öpücük kondurdu. Kızın hareketi gıdıklanmasına
neden olmuştu, başının yana eğip Eda'nın dudaklarından kaçındı.
Kız
gülerek belinde gezdirdiği parmaklarını sıkıştırdı ve hafifçe dürtükledi.
"Gıdıklanıyorsun
sen, bunu öğrendiğim iyi oldu"
Kıza
gülümsedi ve dudağından küçük bir öpücük çaldı. "Ben olsam tekrar
düşünürdüm, dün gece bende gıdıklanan bir yer keşfettim çünkü."
Eda kızardı ve geri çekildi. "Çok kötüsün Gökalp!"
"Hım... Böyle söylediğine şaşırdım tatlım, akşam gayet hoşlanmış bir halin
vardı."
"Beni utandırmayı kafaya koydun demek ki."
"Tamam, sustum. Plaja inelim mi? Tatilin yarısını geçtik neredeyse ama
ayağını bile suya sokmadın."
"Öyle oldu değil mi? Tamam bir şeyler yiyip gidelim."
Eda' yı odada bırakıp banyoya geçti ve hazırlandı. Beraber güzel bir kahvaltı
yaptıktan sonra plaja gidip havlularını serdiler.
Kızın dün gece hakkında konuşmaması Gökalp'in işine geliyordu ama konunun
kontrolsüz bir şekilde açılmasını da istemiyordu. Çünkü Eda' nın bakışlarında
ve gülümsemesinde bir şeyler söylemek istediğine ama konuya giremediğine dair
izler görüyordu.
Eda genç adamın vücudundan etkileniyordu, bu nedenle can sıkıcı konuyu
konuşurken kızın ellerinin onunla meşgul olması konuşmayı kolaylaştırabilirdi.
Doğrulup oturdu ve yanında getirdiği sudan bir yudum içti ve çantasından
çıkardığı kremi Eda' ya uzattı. Kız eline bulaşan kumları silkeledikten sonra
kremi alıp sırtını dönmesini bekledi. Arkasını dönen genç adam gözlerini yumdu
ve bir an için kendini sırtında dolaşmaya başlayan parmakların dokunuşuna
bıraktı, sonra gözleri açıp konuya girdi.
"Eda dün neden arkadaşlarınla buluşacağımızı söylemedin?"
Kızın elleri birkaç saniye hareketsiz kaldı ve sonra tekrar çalışmaya başladı.
"Aksi halde benimle gelmezdin, yalnız kalmayayım diye razı oldun."
"Bir daha bunu yapmanı istemiyorum, bana karşı dürüst ol. Her zaman.
"
Kız elindeki kremi tazelemiş olmalı ki dokunuşları serinledi. Parmakları
belinin yanlarında gezinmeye başlamıştı, o kısımlara kendi de rahatlıkla
sürebilirdi ama kıza müdahale etmedi. Eda sesine yansıyan gülümsemeyle sordu.
"Kendimi
nasıl affettirebilirim sana."
Başını
yana çevirdi ve kıza hınzır bir gülümseme gönderdi.
"O
işi dün gece aldığım öpücükle hallettin güzelim."
Kızın parmakları titredi, heyecanlanmıştı. Birkaç saniye konuşmadan krem süren
Eda'nın ellerinin dokunuşu giderek hafifledi ve devamında genç adamın üzerinden
tamamen çekildi. Gökalp, kıza yan dönüp baktı. Eda ellerini kucağına koymuş
kremin kapağıyla oynuyordu. Gökalp' in ona baktığını anlayınca kafası kaldırıp
ona baktı.
"Dün tanıştıklarım, yani arkadaşların... Bana kendinden hiç
bahsetmemişsin, senin aslında nasıl biri olduğunu bilmediğimi anladım Gökalp.
Senin sakin bir hayatın olduğunu sanıyordum ama akşam eğlencelerinde sık sık
bulunan bir playboy olduğunu öğrendim dün."
Kıza sabitlediği bakışlarının anlayışlı olması için özellikle uğraşarak
gülümsemeye çalıştı.
"Sen beni tanıdığında neysem oyum şu anda Eda, sana anlatılan Gökalp
eskide kaldı. Arkadaşlarımın sözlerinden artık onlarla takılmadığımı anlamış
olman lazım." Kız ağzını açınca susması için parmağını sözüm bitmedi
dercesine kaldırdı. "Babam hayattayken onlarla dolaşacak bol bol vaktim
vardı, üniversite ve sonrası hayatım oldukça hareketli geçti. Playboy da
değildim ayrıca, sadece uzun süreli ilişkiler yaşamadım o kadar. Sana da bunu
söyledim hatırlarsan."
Eda onu başıyla onayladı ama gözleri ikna olmadığını gösteriyordu.
"Tamam kendi açından mantıklı açıklamalar yapıyorsun ama başka şeyler var
Gökalp. Sanki sen başka birisin, değişmişsin."
"Değiştim ve değişmeye devam ediyorum Eda, bir ay önceki ben ile şimdiki
arasında bile fark var. Hayatta bazı şeyler vardır insanı yeniden yapılandırır,
benim için de babamın kaybı öyle bir etki yaptı."
Bu söylediklerinde gerçekten samimiydi, kendisi de daha huzurlu ve mutlu biri
olmaya başladığının farkındaydı.
"Seni anlıyorum sanırım." Eda gülümsedi ve eline krem sıktı.
"Dön omuzlarına da süreyim, kızarmaya başladılar bile."
Kıza gülümsedi ve sırtını tekrar döndü, parmaklar omuzlarında dolaşmaya
başlamıştı. Eda omuzlarından koluna doğru geçti ve oradan da boynuna doğru
geçirdi ellerini.
"Yalnız, bir şey daha var."
Genç adam iç geçirmemek için kendini tuttu ve rahatlamaya çalıştı
"Sor."
"Dün gece Asude denen kızın elini tuttuğunu gördüm. Ona bakıyordun, sanki
aranızda birşey var gibiydi. Gerçi karanlıktı yüzünüzü göremiyordum ama öyle
hissettim. Sevgilin miydi?"
"Sevgili değildik ama evet yakın sayılırdık."
"Ne oldu peki?"
Canı sıkılmaya başlamıştı, Eda' yla iyi anlaşmaya başladıkları doğruydu ve ona
alışıyordu ama kızın sorularından bunalmaya başlamıştı.
"Hiçbir şey olmadı Eda, ilişkimiz başlamadan bitti"
Sesindeki sinirli havayı anlamıştı genç kız ama başka türlüsü elinden gelmiyor
olmalıydı, kıskanmıştı ve açıklama istiyordu.
"Dün uzun uzun konuştunuz, masamıza geldiğinden beri kızın gözü sendeydi.
Yanın boşaldığı an da fırsatı kaçırmadı."
"Eee... Ben ne yapabilirim bu konuda?"
"Sana ne söyledi?"
Kızın hareketlerine dikkat kesilerek tane tane konuştu.
"Beni hala istediğini söyledi ve ikimiz için bir şansımız var mı diye
sordu."
Asude konusu açıldığından beri sinirli bir hal almaya başlayan hareketleri ani
bir şekilde kesildi ve elindeki kremi yere bırakıp ayağa kalktı. Gökalp de
ayağa kalkarak onun karşısına dikildi ve bakışlarını yakalamaya çalıştı.
Eda ona tekrar baktığında gözlerinde salt öfke vardı. "Sen ne dedin
peki?"
Kızın sorusunun gereksizliği genç adamı güldürdü, Eda' nın bozulacağını
biliyordu ama kendine engel olamamıştı. Kızın yanakları, güneşten almadığı bir
kırmızılığa büründü, gözlerin bulutlandığını gören Gökalp sakinleşti ve kızın
kolunu okşadı.
"Ne demiş olabilirim sence? Burada yanında olduğuma, Asude' nin gözünün
içine baka baka sevgilim olduğunu söylediğime ve seninle o garip şarkının
eşliğinde sarmaş dolaş dans ettiğime göre."
Kızın yüzü aydınlandı ama daha fazla gönlünün alınmasına ihtiyacı vardı. Çok
kızmıştı ve şımartılmak istiyordu.
"O ve diğerleri mazide kaldılar canım, ne kadar uğraşırsan uğraş benden
aksini duymayacaksın. Benim için sadece sen varsın."
Kız ona
yaklaşıp burnuna bir öpücük verdi sonra da dudaklarını öptü yumuşakça.
"Gerçekten canımı yaktın biliyor musun? Asude' nin senin hakkındaki fikirlerini
daha üstü kapalı bir şekilde söyleyebilirdin."
"Nasıl
mesela?"
"Bilemiyorum... Belki nasıl söylendiğinin önemi yoktu. Sadece seni onunla
düşününce canım yanmıştır."
Konuyu değiştirme vakti gelmişti, ayrıca Gökalp' in de kendi uyarısını yapması
gerekiyordu
"Bu da sana bir ders olsun güzelim, bir daha karşımda başka erkeklerle
flört etmeyi düşündüğünde benim neler hissettiğimi daha iyi anlarsın ve
yapmazsın. Taner' i severim ve o, sevgilim olduğunu bilmeden sana kur yaptı. Bu
seferlik bir şey yapmadım ama tekrarlanırsa acımam."
Kızın gözleri büyümüştü, ağzını açtı sonra tekrar kapattı. Gülümsemesi yüzüne
yayılırken cevap verdi
"Bunları sen mi söylüyorsun Gökalp, kırk yıl düşünsem Taner' i
kıskanacağın aklıma gelmezdi."
"Sen düşün veya düşünme. Ben uyarımı yapayım da, sonrasından sorumlu
değilim."
Kız elini Gökalp'in göğsünde gezdirdi, bir yandan da dudaklarını dişliyordu.
Kızın yüzündeki ifade onu gülümsetti, aynı zamanda da meraklandırdı
"Ne geçiyor aklından?"
"Sana diyorum ama benim içimde de nasıl biri olduğunu bilmediğimi fark
ettim. Başka zaman sorsan kıskanç erkeklere maço, kıskanılmak isteyen kadınlara
da arabesk derdim. Senin tarafından kıskanılmaktan bu kadar hoşlanacağımı
bilmezdim. Değişen sadece sen değilsin sanırım."
Göğsünde
gezinen eli tuttu, dudaklarına götürdü ve abartı bir çapkın bakış eşliğinde
öptü. Eda onun tavrına güldü ve gözlerini devirdi. Sahte bir öfkeyle kızı
azarladı. "Bana gözlerini devirme küçük hanım."
"Yoksa
ne yaparsın kara prens?"
"Deneyip
gör istersen."
"Çok korktum."
"Korkmalısın..."
Kızın hafif esintide salınan saçlarına, güneşte kızarmış yanaklarına, sıcaktan
kurumuş dudaklarına baktı. İpek misali kayan saçlarını eline dolamak,
dudaklarını serinletmek ve yanaklarının kırmızılığının sebebi olmak için can
attığını fark etti. Eda gözlerini bakışlarından kaçırınca kendine gelmesi
gerektiğini düşündü. Antalya' nın neminden mi sıcağından mı bilemedi ama kanı
damarlarında daha yaramaz akmaya başlamıştı özellikle Eda' ya yakınken.
Boğazını temizleyip kıza gülümsedi.
"Biraz serinleyelim mi?"
Eda' nın sesi nefessiz kalmış gibiydi. "İyi olur."
Serin su iyice ısınmış bedenine iyi gelmişti, biraz ilerledikten sonra suda
uzanıp denizin ona masaj yapmasına izin verdi. Kulakları suyun altında
kaldığından denizin hareketiyle ortaya çıkan rahatlatıcı sesleri dinledi;
birbirine sürtünerek yer değiştiren taşlar, kıyıya vuran dalgalar ve rüzgarın
hafif uğultusu... Hepsi onun için huzura ve dinlenmeye dair seslerdi. Biraz
sonra etrafında kimse olmadığını fark etti ve başını kaldırdı, Eda kıyıda
oturmuş suya uzattığı bacaklarını birbiri üzerine atmış ona izliyordu. Kızın
onunla beraber denize girdiğine emindi, neden kıyıya çekilmişti hemen, yorulmuş
muydu? Yanına kadar yüzüp sahilde ona katıldı. Eda ona gülümsedi ama bir şey
söylemedi, Gökalp de kızın sessizliğini paylaştı. Biraz sonra Eda omzuna
çenesini koyup kulağına yaklaştı.
"Denizin rengi çok güzel, şu an gözlerin de aynı renk."
Genç adam kıza bakmadan gülümsedi "Işık oyunu sadece."
"Bu gözlerinin güzel olduğu gerçeğini değiştirmiyor."
Eda' ya dönüp gözlerinin içine baktı. "Teşekkür ederim."
Kızın gözlerinde babasını gördü bir an ve sertçe başını çevirdi. Kız ve babası
arasındaki görsel bağlantıyı bu kadar net algıladığı zamanlar çok fazla
değildi, hatta bayadır Eda' ya baktığında sadece onu görür olmuştu. Şimdi neden
bu benzerlik beyninde spot ışık gibi yanmıştı? Vücudundaki ani gerginlik Eda'
nın dikkatinden kaçmamıştı. Genç kız çenesini omzundan çekti ve kolunu tuttu.
"Neyin
var canım?"
Kıza
bakmamak için sahilde gözlerini gezdirdi. "Yok bir şey."
Yüz metre kadar ilerde Okan' ı gördü, adam turuncu bir mayo giymiş denize doğru
adımlıyordu. Talimatlarının hemen uygulandığına sevindi, en azından sözünün
geçtiği birileri vardı hala. İkisi bir an bakıştılar ama tanıştıklarına dair
bir iz göstermeden tekrar önlerine döndüler. Eda' nın elini üzerinden çekmesi
isteği ruhunu bunaltmaya başlamıştı. Kızın dokunuşundan bu ani rahatsızlığına
anlam veremese de kızın teması sinirlerini alt üst ediyordu. Eda ise onunla
ilgilendiğini göstermek için kolunu okşarken diğer eliyle de parmaklarını
ensesinde ve saçlarında dolaştırıyordu. Başını hafifçe yana eğerek kızın
boynuna dokununan parmaklarından uzaklaştı ve öne doğru eğildi.
İçine
düştüğü ruh halinden kurtularak acilen rahatlaması gerekiyordu. Daha yarım saat
önce vücudunda dolaşan ellerin verdiği güzel hissi hatırlamaya çalıştı. Eda
genç adamın beden dilini doğru yorumlayarak ona tekrar uzanmadı, tam tersi
dizlerini kendine çekerek kollarını bacaklarına doladı. Kızı da üzdüğünün
farkındaydı ama şu an ona yakın olmak çok zordu. Aralarındaki bu garip gerilime
anlam veremeyen Eda ayağa kalkıp denize yürüdü, omuzlarına kadar suya girdikten
sonra Gökalp' e dönerek el işareti ile yanına çağırdı. Genç adam kızın yanına
gitmekte kararsız kaldı, gerginliği kaybolmaya başlamıştı ama hala hislerine
güvenemiyordu. Eda sabırsızca adını seslenince plajda utangaç bir ergen gibi
oturmayı kendine yakıştıramadı ve kızın yanında gitti.
"Nihayet Gökalp, dünyaya geri döndün. Ne oldu sana?"
Sesinin aksi çıkmamasına gayret etti. "Yok bir şey dedim Eda."
"Seni önemsemek gibi bir hata yaptım, pardon."
Sinirli bakışlarla kıza baktı ama Eda da gülümsemiyordu, iç geçirip ayaklarını
yerden keserek suyun kendisini kaldırmasına izin verdi. "Hadi, biraz
hareket ikimize de iyi gelecek."
"Sen devam et, ben buradayım."
"Canım,
deniz içinde yürümek için değil, yüzmek içindir. Surat asmayı bırak da yüzelim
biraz."
"Sen
yüz Gökalp, ben derinlere gidemem."
"Ayağını yerden kesmekten korkanlardan mısın sende? Ben yanındayım seni
tutarım paniklersen."
"Hayır
dedim Gökalp, ısrar etme lütfen."
"Ne
kadar inatçısın Eda, az önceki durum seninle alakalı değildi. Buna mı
takıldın?"
Kız öfkeyle gözlerini kıstı ve sonra dudağını sıkarak önüne baktı. Gökalp
kendine küfretti, dengesizliğinin bedelini Eda' ya ödetmeye hakkı yoktu. Kızın
çenesini tuttu ve yukarı kaldırdı, gözlerinin içine baktı. Zararsız iki koyuluk
karşıladı onu, siyaha yakın içinde kendi yansımanızı rahatlıkla görebileceğiniz
berrak gözler. Islak ve gür kirpiklerle çevrelenmiş gözlerde önce öfke
karşıladı onu, sonra yumuşadı kızın bakışları. Anlayış ve şefkat içlerini
doldurdu yavaşca, kızın bakışlarından akan duygular kendi gözlerinden kalbine
akıyordu. Eda' yı öpmek değil ona sevgi göstermek, kızın sevgisini hissetmek
istedi. Üzgün olduğunu söylemek istedi, yaptıkları ve yapacakları için... Bunun
yerine kızı kendine çekerek sarıldı ve kulağına fısıldadı.
"Bana kızma canım, bazen saçmalıyorum."
Eda derin bir nefes aldı ve ona sokuldu. "Yanındayım Gökalp, sıkıntılarını
benimle paylaşabilirsin. Seni üzen konuları anlatman için zorlayacak değilim
ama hazır olduğunda benimle konuşabilirsin."
Gökalp' in kalbinden geçen kelimeler dudaklarından döküldü.
"Seni hak etmek için ne yapmış olabilirim Eda, çok acımasız bir ceza oldun
benim için."
Gökalp' in sözlerini şaka olarak algılayan genç kız başını kaldırıp burnunu
kırıştırdı. "Ceza değil mükâfat olmak isterdim."
Genç adam kızın burnunun ucundan öptü. "Yoruma göre değişir tabi."
Eda oyuncu bir tavırla burnunun ucunu ovuştururken, kıza gülümsedi.
"Sayende balık yemi oldum burada Eda, inat etme artık, hemen şurada
olacağız."
"İnat etmiyorum aşkım."
"Sorun ne o zaman?"
"Yüzemiyorum!"
Kızın yüzüne oyuncu bir ciddiyetle baktı. "Ayağını yerden kaldırman lazım
bunun için, bu şekilde yüzemezsin zaten."
"Of Gökalp, anlamadın mı? Yüzemiyorum ben. "
Eda' nın kendini açıklama çabasını eğlenceli bulsa da daha fazla üzerine
gitmedi. "Anladım canım, takılıyorum sana. Öğrenme vaktin gelmiş de
geçiyor. Otele tatile gitmiş olsaydık çocuk havuzunda mı serinleyecektin?"
"Çok acımasızsın, girmezdim havuza olur biter, sanki herkes yüzme bilmek
zorunda mı?"
"Benim sevgilim bilmeli."
Kıza göz kırparak kıyıya doğru hareketlendi. "Daha sığ bir yere gidelim
sana yüzmeyi öğreteceğim."
Eda bir
şey demeden arkasından takip etti ama ders için istekli görünmüyordu. Uygun bir
derinliğe gelen Gökalp kendisine yönelmiş sevimsiz bakışları görmezden gelerek
kıza gülümsedi. Eda ise onun gülümsemesine karşılık dil çıkarınca Gökalp' i
güldürdü. Gökalp' in gülmesine karşılık olarak Eda homurdandı.
"Hadi,
hazırım ben. Bu iş bitince sevgilin olmak için gerekenleri bir kağıda yazıp
verirsen eksiklerimi tamamlarım."
"Söylediğin iyi oldu, listen akşama hazır olur güzelim." Eda' yı
yanına çekti. "Öncelikle suyun seni kaldırmasına izin vermelisin. Bunu
yapmayı öğrendiğinde hiç çaba göstermediğin halde suyun üzerinde kaldığını
göreceksin. Sırt üstü yatar vaziyette suya uzanmanı ve hareket etmemeni
istiyorum Eda, ben seni sırtından destekleyeceğim."
Eda' ya baktığında kızın kendisine gülümseyerek baktığını görünce dudakları
kendiliğinden yukarı kıvrıldı genç adamın.
"Şimdi ne oldu?"
"Bir şey anlatırken çok çekici olduğunu biliyor musun? İyi ki öğretmen
değilsin, yoksa sınıftaki bütün kızlar sana aşık olurdu."
Kızın iltifatı hoşuna gitmişti ve memnuniyeti hareketlerine yansıdı. Eda' yı
kendine çekip dudaklarının tuzunu özenle temizledi. Masum sayılmayacak ama kısa
bir öpücüktü, daha fazlasında yaşayacakları hakkında ikisine de vaatte
bulunuyordu. Boğazını temizleyip sesini kontrol atına aldı
"Dikkatini meslek seçimime değil, sana anlattıklarıma vermeni istiyorum
canım."
Eda' yı suyun üzerinde hareketsiz olarak yatmasını sağladıktan sonra sırtındaki
eli çekti, kızın ilk tepkisi Gökalp'e can simidi muamelesi yaparak koluna yapışmak
ve dengesini koruyamayarak suya batmak oldu. Genç adam Eda'yı suyun üzerinde
sabitlemeye çalışırken bir yandan da kızın yüzünü kaplayan saçları geriye itti.
"Sakin ol Eda."
Kız, genç adamın kolundan çekip ayağını tekrar yere sabitledi.
"Sakin olmak mı? Boğuluyordum resmen!"
Gökalp alnına düşen saçlarını geriye taradı "Ağzını kapatsaydın."
Eda, sözlerine anlam veremiyormuş gibi yüzüne baktı. Sonra saçlarını garip bir
düğümle tepede toplarken huysuzca söylendi kız.
"Bu kadar basit diyorsun."
Genç adam kıza gülümseyerek çenesini kavrayıp yanağında baş parmağını
dolaştırdı.
"Bana güven Eda, seni tutacağım."
Kız ona buruk bir gülümseyle baktı ve genç adamın elini tuttu. Gökalp kızı
kendine doğru çekip az önceki gibi suya uzanması için yardımcı oldu. Eda her ne
kadar genç adama uyum sağlasa da suya alışması zaman aldı.
Bir saatlik bir çalışmanın ardından Eda suyun üzerinde tedirgin bir şekilde
kısa mesafeler kat etmeye, Gökalp ise yorulduğunu hissetmeye başlamıştı.
"Bu çok keyifli bir şey canım, sen neden duruyorsun gelsene."
"Ben biraz kıyıda oturayım Eda, sen devam et ama açılma. Su yutarsan yine
paniklersin, zamanında yanına gelemeyebilirim."
"Kendim idare edebilirim, sen beni merak etme."
Kıza ciddi olduğunu göstermek için gülümsemeden doğrudan gözlerine baktı
"Merak ediyorum ve senin güvenliğin için endişelenmemi istemiyorsan bana
sadece 'tamam' demeni istiyorum. Yoksa denizden seni de beraberimde
çıkarırım."
Eda şaşırmıştı ve sadece başıyla onayladı. Gökalp halinden memnun bir şekilde
gülümsedi ve sahile doğru yöneldi. Eda kıyıya yakın bir mesafede yüzmeye
alıştırmalarına devam etti. Havlusuna silinen genç adam tekrar yere serdikten
sonra denize karşı oturup telefonunu eline aldı. Arayan kimse olmamıştı,
tatilini gerçekten yaşattığı için dönünce ablasına teşekkür etmeyi aklının bir
köşesine yazdı. Telefonundan bir saniyeliğine kaldırdığı gözleri denizde Eda'
yı aradı ve kızın keyfinin yerinde olduğunu görünce tekrar ekrana baktı.
Postalarını kontrol etti ve ablasından gelen bir postayı incelemeye başladı.
Yeni oluşturacak filo için gelen raporların son halini göndermişti ve vakit
bulduğunda incelemesini istiyordu. Zaten üç gün içinde dönmüş olacaktı, bu
acelenin sebebini anlamadı. Cevap postası yazmaktansa Gökçe' yi aramaya karar
verdi. Ablası üçüncü çalışta telefonu açtı, selamlaşmanın ardından doğrudan
konuya girdi.
"E-Postanı okudum abla, üç gün sonra dönüyorum. O zaman karar
verelim."
"İncelemeye
vakit bulamaz mısın?"
"Zor
olur, dikkatimi tam olarak vermek istiyorum."
"Birkaç
saat bile yalnız kalmana izin vermez mi sevgilin?"
"Annemle çok yalnız kaldın sen anladım. Eda'yla sorunun olmadığını
sanıyordum."
Eda plaja doğru gelmeye başlamıştı, denizdeyken yorulduğunu anlamamış olmalı ki
ağırlığını kendi taşımaya çalışırken bacaklarını kontrol edemez gibi bir hali
vardı. Birkaç adım attıktan sonra çarpan bir dalganın etkisiyle bulunduğu yere
çökünce Gökalp gülümsedi.
"Ben görümceyim unuttun mu? Arada yapmam lazım böyle şeyler. Neyse
konumuza dönelim, teklif verenlerden biri acele ediyor. Fiyatları çok uygun ama
en kısa zamanda bizden yanıt bekliyorlar."
"Hangisi bu?"
"Andaçlar A.Ş."
Gökalp fark etmeden ayağa kalktı, saçlarında elini dolaştırdı. "Andaçlar
mı, onlar fiyat aldığımızı hatırlamıyorum."
"Sen yokken arayıp alım için fiyat vermek istediklerini söylediler."
"Andaçlarla pek iyi bir geçmişimiz yok abla, bu işte bir yamuk yapmasınlar
bize."
Onları takip eden fırsat bulduğunda da Eda' ya saldırı düzenleyen adamların
Andaçlar A.Ş. ile bağlantısı olabileceğini Gökçe' ye söyleyemezdi. Ablasının
endişesini yatıştırması mümkün olmazdı büyük ihtimalle.
"Ticarette karşılıklı çıkarlar uyuşmayınca sıkıntı yaşayan birçok firma
vardır Gökalp, geçmiş geçmişte kalır."
"Bu kadar basit olmayabilir abla."
Yanına gelen Eda havlusuyla saçını kurularken dikkatini vermiyor olsa da
konuştuklarını duyabilecek bir mesafedeydi. Kıza eliyle bir dakika dedikten
sonra biraz uzaklaştı. Bu arada Gökçe konuşuyordu.
"Adamların teklifini değerlendirmeye almamak bence yanlış olur, alacağımız
tırların incelemesini iyi yaparsak bir şey yapamazlar."
"Ne zaman cevap bekliyorlar?"
"Yarın öğlen toplantı yapacağım adamlarla..."
"Ne toplantısı?"
"Ürettikleri yük taşıtlarının ve iş makinelerinin yurtdışına satışını
yapacaklarmış. Bu işin sonunda olumlu bir işbirliği kurarsak düzenli olarak
bizim gemiler ile taşımak istiyorlar, tırların dışında bunun da şartları
konuşmak için toplantı talep ettiler."
Gökalp derin bir nefes aldı, neler çeviriyordu bu adamlar?
"Sana
güvenmediğimden değil ama ben yokken şirketle bu kadar ilgileniyor olmaları
sana da garip gelmiyor mu?"
"Zamanlamaları
kötü sadece."
"Toplantıyı
ben gelene kadar ertelemeni istiyorum, tırlar hakkında da kararımı dosyayı
inceledikten sonra onlara bildiririm."
Gökçe sinirlenmişti ama sesini kontrol etmeye çalışıyordu. "Gökalp alınacak
taşıtlar konusunda asıl söz sahibi ben iken seninle fikir alış verişi yapmaya
çalışıyorum ama sen beni hiçe sayarak kararlar veriyorsun. Senden önce bu
işlerin içindeydim biliyorsun, şirketin zararına iş yapacak kadar toy
değilim."
"Benden tecrübeli olabilirsin ama sen kimlerle uğraştığını
bilmiyorsun."
"Ben işime yeterince hakimim küçük kardeşim, sen de o katilinin kızını
tatile götürmemiş olsaydın ve kendi işinin başında bulunsaydın, bu konuşmayı
yapıyor olmazdık. Babamın bize bıraktığı şirket onun birkaç günlük
eğlencesinden daha önemli. Karlı bir işi kapris yaparak geri çevirmek çok
saçma."
Gökçe' nin sözleri sadece kulaklarında değil kalbinde ve beyninde de
yankılandı. Sinirden telefonu tutan elinin eklemleri beyazlamıştı. Eliyle
ezerek telefonu kırması mümkün değildi ama elinden gelse o an yapardı.
Kelimelerin yarattığı soğuk rüzgar karşısında çaresiz kalan ruhuna inat sesinin
titremesine engel olmaya çalışsa da başaramadı.
"Seninle
telefonda tartışmayacağım abla, o adamlarla yanında ben yokken görüşmeni
istemiyorum o kadar. Tırlar konusunda nasıl istiyorsan öyle yap, benim bakmama
gerek yok. Kararını sonra bana bildirirsin."
Gökçe
cevap vermedi, Gökalp de başka bir şey söylemek istemiyordu. Bir süre sessiz
kaldılar; ablasının sessizliğinin uzayacağını anlayan genç adam Eda' ya göz
attı, kız giyinmiş onun konuşmasını bitirmesini bekliyordu. Plaja göz gezdirdi,
Okan gitmiş olmalıydı; adamı göremedi. Gökçe daha sakin bir sesle konuşmaya
başladı.
"Özür
dilerim Gökalp, gereksiz ve acımasız bir yorum yaptım. Bu işte beni hiçe
saymanı kabullenemem ama tırlar konusunda senden gelecek cevabı
bekleyeceğim."
"Eda' yla planlarımız var, raporlara göz gezdirebileceğimi sanmıyorum.
Demin söylediğim gibi o toplantıyı yapmanı istemiyorum sadece, gerisi beni ilgilendirmiyor."
"Çocukluk yapma Gökalp, üzgün olduğumu söyledim ya. Raporlara fırsat
bulunca bakmanı istiyorum yarın sabah seni arayacağım."
"Elimden geleni yaparım. Kapatmam gerek artık, Eda beni bekliyor."
"Tamam, görüşürüz"
"Görüşürüz."
"Seni sevdiğimi unutma Gökalp, beni ne kadar kızdırsan da."
Gökalp ablasının olumlu adımını cevapsız bırakmak istemedi ama içi hala
acıyordu.
"Ben de seni severim abla, bana ne kadar haksızlık yapsan da."
Telefonu kapatıp Eda' nın yanına gitmeden önce bir süre bekledi. Ablasının o
sözleri içten söylemediğini biliyordu ama onu en hassas noktasından vurmuştu
bilmeden. Gökalp de kendisi hakkında tam olarak böyle düşünüyordu. Şirketi
ablasına emanet etmekle ilgili bir sorunu yoktu ve tatile giderek yanlış
yaptığını düşünmezdi, tabi yanında Eda olmasaydı. İtiraf etmek istemese de kıza
karşı hislerinde derinleşme vardı, Kenan' ın kızı olduğu için onunla sevgili
rolü oynadığını unutuyordu artık. Eda'ya ilgisinin kişisel bir hal aldığını
fark etmeye başlamıştı, bu yüzden Eda' ya yakın olmak babasına ihanet gibi
geliyordu.
Derin bir nefes aldı ve gülümsemeye çalıştı, başarabildiğini görünce ifadesini
normale çevirerek Eda'nın yanına gitti. Eda çantasını omzuna asarken elini
tuttu ve beraber yürümeye başladılar.
"Şirkette sorun mu var canım?"
"Çözümsüz şeyler değil, boş ver."
"Canın sıkıldı, halinden belli."
"Ablamla tartıştık biraz ama fazla uzamaz her zaman bir orta yol
buluruz."
Kız başka bir şey sormadı, omzuna küçük bir öpücük koyarken avcundaki
parmaklarını sıktı hafifçe. Pansiyona doğru yürürken Eda' nın üzerine uyku
çökmeye başlamıştı. Akşama kadar odasından çıkmayacağını tahmin etti genç adam.
Bungalovların olduğu alana geldiklerinde dinlenmek için odalarına çekildiler.
Duştan
sonra giymek için dolaptan kıyafetlerini aldığı sırada telefonu çaldı. Boynunu
uzatarak yatağın üzerindeki telefona baktı; arayan Okan' dı. Eşyalarını
karıştırmayı bırakıp telefonunu eline aldı.
"Efendim"
"Gökalp
Bey, sizi rahatsız etmiyordum umarım ama bir konu hakkında görüşmemiz
gerekiyor."
Telefonun
omzu ile kulağı arasına sıkıştırıp banyoya özlemle baktı "Tabi, ne
oldu?"
"Siz
plajdayken Cemil güven sağlamak için bungalovunuzun etrafında bekliyordu. Bir
adam görmüş. Adamın hareketlerinden şüphelenip onu takip etmiş ve
onun pansiyonda tek başına kaldığını öğrenmiş."
"Adamın
öylesine dolaşıyor olma ihtimali yok mu peki?"
Adamın
tereddüt ettiğinin fark edince canı sıkıldı
"Adamın
hangi bungalovda kaldığını söyleyin. Saldırganların birini gayet net görmüştüm,
o mu değil mi anlarız"
"Bu
iyi bir fikir olmayabilir Gökalp Bey, sizin için fotoğrafını
çekelim."
"Özel
zevklerim arasında kendime zarar vermek yoktur merak etmeyin, gidip kapısını
çalacak değilim"
"Bende
sizinle geleyim o zaman, birazdan barın önünde olurum."
"On
beş dakika sonra."
Telefonu kapattıktan
sonra kendini duşa attı ve aceleyle vücudundaki rahatsız edici tuzdan arındı.
On beş dakika içinde Okan' la anlaştıkları yerde buluşmuşlardı.
"Cemil'le
az önce konuştuk, adam odasından çıkmamış hala"
"Tamam,
hadi gidelim"
Ağaçların
arasından geçerek yerleşim alanının iç tarafında yer alan bir bungalova doğru
gittiler. Onları beklemekte olan Cemil, dikkat çekmemek adına elinde bir
bulmaca dergisiyle yere oturmuş, ağaca yaslı bir şekilde onları
bekliyordu.
Okan' ın
nispeten beyefendi görüntüsünün aksine Cemil iri yapılı dev gibi bir adamdı.
Geniş omuzları ve iri elleri kavga için yaratılmış olan bedeninin ürkütücü
imajının daha da güçlenmesine neden oluyordu. Saçları tamamen kazınmış kafası
insanlara 'uzak durun' uyarısı yapan bir başka yönüydü. Başka biri olsa neyse
ama Cemil, ağaç altında bulmaca çözecek adamlara benzemiyordu. Adamın bu hali
ona hiç inandırıcı gelmemişti. Düşüncesini adamlarla paylaşmayarak kendisine
sakladı.
Cemil,
şüphelendikleri adamın kaldıkları yerin etrafında dolaştığını görmüş ve onu
buraya kadar izlemişti. Pansiyon içinde ilk gördükleri gün hariç tekrar
görmedikleri için adamın odayı yeni tuttuğunu düşünüyorlardı. On dakika
bekledikten sonra sıkılmaya başlayan Gökalp, adamı çıkarmak için bir yol
bulması gerektiğini anladı. Okan' ı resepsiyona gönderdi ve geldikleri gün
onlara odalarını gösteren genci bulmasını istedi. Çocuk geldiğinde eline elli
lira sıkıştırdı, adamın kapısını çalmasını ve odasının akan lavabosu için
tamircinin akşam gelebileceğini söylemesini istedi. Adam ona böyle bir
şikâyette bulunmadığını söylediğinde oda numarasını yanlış anladığını söyleyip
oradan ayrılmasını istedi. Delikanlı Gökalp' e meraklı gözlerle baktı
"Bunu
yapmamı neden istiyorsunuz?"
"Adamı
tanıyıp tanımadığımı anlamak için onu görmem lazım"
"Siz
kötü birine benzemiyorsunuz, o adama zarar vermeyeceksiniz değil mi?"
"O
adam iyi biri olmayabilir delikanlı, eğer öyleyse onun kimseye zarar
vermemesini sağlamaya çalışacağım."
Dikkatli
gözlerle kendisine bakan çocuk, onu tartıyor gibiydi. Sonra kararlılık okunan
yüzüne tebessüm yerleşti "Tamam"
Çocuk
kapıya yürürken boynunda asılı isimliğini çıkarıp ters olarak tekrar taktı,
uzun saçlarını kepinin içine sokup kepin güneşliğini aşağı doğru çekti.
Zeki
çocuk.
Pantolonunun
arkasından çıkardığı bir not defterine bir şeyler karalayan çocuk, kapıyı
çaldı. Bir süre bekledikten sonra ikinci kez çalmak için elini kaldırdığı
sırada kapı açıldı ve adamın karanlık silueti kapının önünde belirdi. Güneş
ışığında kapının ötesindeki adamın görünüşü gölgeden farksızdı. Bu şekilde
sadece vücut yapısına dair bilgi edinebilirdi ki onunda ayırıcı bir tarafı
yoktu Gökalp için. Şansına lanet edip yüzünü ovuşturdu. Cemil ve Okan gergin
bir yüzle ona bakıyorlardı, adamları görmezden gelip adamın izlendiğini
anlaması ihtimaline rağmen biraz daha yaklaştı.
Tahminine
göre 10-15 saniye sürecek olan görüşme daha uzun olunca çocuğun, adamın
karanlıkta kaldığını fark ettiğini ve adamı görebilmeleri için zaman
kazandığını anladı. Adamı kapıda bu kadar oyalaması bile başarıydı ama yine de
işe yaramamıştı. Adam bir şey almak için elini uzattı, çocuk telaşla üzerini
aradı ve tekrar adama baktı. Adam bir şeyler söyledikten sonra hızlı adımlarla
içeri gitti ve çocuk yavaş hareketlerle bir adım geri çekildi. Geri gelen
adamın elinde bir kalem vardı, çocuğa tekrar elini uzattı. Elindeki kağıdı
adama uzatan delikanlı, kağıdı yere düşürünce adamın sesli bir küfür ettiğini
duyuldu. Çocuk kağıdı almak için eğilirken biraz daha geri çekilmiş oldu. Adam
sinirli hareketlerle eşikten geçerek çocuğun elindeki kağıdı aldı. Kağıdın
üzerine bir şeyler yazdıktan sonra geri verdi. Kapı çarpılarak kapanırken çocuk
arkasını dönmüş ve bungalovun yan tarafındaki ağaçların arasında kaybolmuştu.
Adamın
dışarı çıkmasıyla AVM nin önündeki saldırganlardan biri olmadığını görmüştü
genç adam. Adamın hal ve hareketlerinin gerginliğinden tatil havasında olmadığı
da belliydi. Okan ve Cemil' e şüphelerinde hak verdi, bu adamla aynı yerde
konaklamaları mümkün değildi artık. Adamlara dönüp bir şey demeden baş
hareketiyle takip etmelerini işaret etti ve kendi bungalovuna doğru hızlıca
yürümeye başladı.
Bungalova
yaklaştıklarında yavaşladı ve konuşmaya başladı "Adamların fotoğraflarını
çekebilirseniz Selim Bey'e gönderin ve durumu özetleyin. Güvenli bir mesafede
kalın, tehlike hissettiğiniz anda polisi aramaktan çekinmeyin."
Onu
sakince dinleyen Okan aklındaki soruyu sordu "Gökalp Bey, bize uzak durun
diyorsunuz, polisi de devreye sokmak istemiyorsunuz. Bu adamların etrafınızda
dolaşmasını nasıl engelleyeceksiniz?"
Adamın
sorusu gayet mantıklı ve haklıydı. Düşünmesi gerekiyordu genç adamın, Selim' le
de konuşmalıydı. Fakat ilk yapması gereken Eda' yı alıp acilen buradan
ayrılmaktı.
"Antalya'
da bir otele gitmeyi düşünüyorum, yerimizi size bildiririm. Cemil adamları
takip et, Okan bizi takip etmediklerini anladıktan sonra yanımıza gelirsin.
İzimizi bulur ve peşimizden gelirlerse önce polise sonra bana haber verin.
Anlaşıldı mı?"
Adamların
ikisinden de farklı bir yorum gelmeyince, "Tamam o zaman, şimdilik bu
kadar" Okan' a çevirdi bakışlarını ve "Biz pansiyondan ayrılana kadar
bungalovun etrafında olun" dedi
"Tamam
Gökalp Bey"
Adamlar
başlarını sallayıp ondan ayrıldılar. Adamların arkasından baktı bir süre, bu iş
gittikçe pisleşiyordu ve bu ikisinin korumaları olarak yeterli olmayacağını
fark etmekten de hiç memnun değildi. Adamları korumadan ziyade alarm sinyali
olarak kullanması daha uygun olacaktı; peşindeki kimse, onu öldürmek
istemiyordu muhtemelen.
Bana
sessizce yaklaşmalarını engellemeyi başarsalar yeterli.
Dalgın bir
şekilde odasına doğru döndüğünde bungalovun yanından kaybolan bir karaltıyı
seçti gözü. Adımlarını hızlandırdı ve bungalovun arkasına dolaştı ama o
yetişemeden orta boylu bir adamın aceleci adımlarla diğer konutların arasında
kaybolduğunu gördü. Adamın arkasından gitmek için hareketlendiği sırada
beyninde çalan bir ikaz ışığı onu Eda' nın bungalovuna yönlendirdi.
Kızın
odasına girmek için kapıya uzandığında eli havada kaldı, fevri kararlar vererek
kızın odasına teklifsizce girme saygısızlığını yapması uygun değildi. Havadaki
elini kapatarak Eda' nın kapısını çaldı, kızdan ses çıkmayınca panik
damarlarında dolaşmaya başladı. O, Juliet' i gözleyen Romeo gibi bungalovdaki
adamın kapısında beklerken az önceki adam gelip Eda' ya zarar verdiyse kendini
affetmezdi.
Kapıyı tekrar
ama bu defa sert bir şekilde çaldı, kız cevap vermiyordu. Kalbi buz gibi oldu
ve sıkışmaya başladı, daha fazla beklemeyecekti. Kapıyı yoklayınca zorlanmadan
kolayca açıldı, kilitli değildi.
İçeri
girince kızın adını seslenecekken gördüğü manzarayla hareketleri dondu bir an.
Eda yatağına sere serpe yüz üstü yatıyordu, bir kolu yataktan aşağı sarkmıştı.
Saçları plajdan gelirken yaptığı gibi tepesinde dolanmış ve topuz haline
getirilmiş halindeydi hala, kız banyo yapmamış demekti bu. Bikinisi üzerindeydi,
plaj giysisi ise yerdeydi. Banyoya gitmek için çıkarmış olmalıydı ama önce biri
gelmiş ve onu... Düşüncelerini savuşturmak ister gibi başını hızlıca salladı.
Geniş adımlarla odayı kat etti, Eda' yı çevirmek için elini uzattıysa da eli
havada yumruk oldu.
Kan
yok, yaralanmış olsaydı yatakta kan olurdu.
Elini
tekrar kıza uzattı ve yavaşça kendine çevirdi, kızdan ufak bir inilti yükselti.
Oda da buz gibi bir beden bulmadığına sevindi.
Yaşıyor.
Yüzüne
yansıyan anlık rahatlık kayboldu ve kaşlarını çattı genç adam. Kız inlemişti,
çevirirken canı mı yanmıştı? Yaralanıp yaralanmadığını kontrol etmek için kızın
bedeninde hızlıca göz gezdirdi. Görünüşte bir sorun yok gibiydi; yavaşça ama
düzenli olarak inip kalkan göğsüne baktı, duyduğu rahatlamayla içi ısındı, gülümsedi.
Kızın durumunu anlamak adına nabzını saymak için bileğini tuttuğu sırada Eda
gözlerini yavaşça açtı ve şaşkınlıkla ona baktı. Genç adam kızın iyi olduğunu
kavramanın verdiği rahatlamayla deminden beri tuttuğu nefesi verirken Eda,
irileşen gözlerini kırpıştırdı ve çığlığı bastı. Kız bir yandan çığlık atarken
bir yandan da Gökalp' e vurmaya çalışıyordu.
Kızın
beklenmedik saldırısından çevik bir hareketle sıyrılan genç adam kollarını
tuttu ve onu yatağa bastırdı. Bir eliyle kollarını başının üzerine sabitleye
çalışırken diğeriyle de kızın çığlığını engellemek için ağzını kapatmıştı.
Kızın bedenini de bacaklarının arasında tutmaya gayret ediyordu. Eda
göründüğünden daha güçlüydü, kendini korumayı öğrenmesi için ona birkaç hareket
öğretmeyi aklının bir kenarına not etti genç adam.
"Eda
benim, sakin ol!"
Kızın
sakinleşmesi için birkaç kere benzer cümleleri tekrarlamak zorunda kaldı ama
sonunda Eda kapattığı gözlerini açtı ve ona dikkatlice baktı.
"Elimi
çekiyorum, çığlık atmayacaksın artık değil mi?"
Kız başını
sallayınca yavaşça geri çekildi, kollarını bırakmadan biraz doğruldu ve kızın
yüzüne baktı.
"İyisin."
Eda
korkunun boşalttığı yeri dolduran ani öfkesini Gökalp' e yöneltti
"Lanet
olsun! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ödümü kopardın sapık zannettim seni"
"Sapık
mı?"
"Yüzünü
göremedim, ödüm koptu! Odama böyle sessizce girip beni korkutarak şaka
yaptığını düşünüyorsan hiç komik değildi..."
Genç
adamın az önceki gerginliği, ona göre gereksiz ve saçma suçlamayla,
hiddete dönüştü ve Eda' nın öfkesini karşıladı
"Asıl
sen benim ödümü kopardın! Seni yatakta baygın bir vaziyette buldum"
"Baygın
değildim, uyuyordum sersem!"
Kızın
hakaretine iyice öfkelenerek biraz uzaklaştı "Tembel hayvan gibi uyuyan
biri olduğunu bilmediğim için üzgünüm tamam mı? Bu ne saçma bir şey böyle, sana
bir şey oldu sandım, kahretsin!"
Eda bir
şey söylemeden ona daha fazla bakmak istemediğini gösteren bir şekilde sinirle
başını yana çevirdi. Genç adam sakinleşmeye, öfkesini geriye atmaya çalıştı.
Kızın sinirli ifadesine bakmanın ona yardımcı olmadığını fark etti ve ne
yaptığına kafa yormadan Eda' nın yüzünden aldığı bakışlarını önünde serili
manzaranın tamamında gezdirdi. Eda' nın kolları başının üzerinde sabitlenmiş ve
bedeni pencereden yansıyan güneş ışıklarıyla aydınlanmış haldeyken kızın ne
kadar çekici göründüğünü düşündü kendi farkındalığına şaşırarak. Kızın dolgun
göğüsleri bikinisinden taşacakmış gibi duruyordu, heyecandan hızla inip kalkan
göğsü de dikkatini bu bölgeye çekmeye çalışır gibiydi. Dümdüz karnının aşağısı
kasıklarının altında kalmıştı ve genç adam bunun da oldukça farkındaydı.
"Gökalp?"
"Efendim?"
"Gülümsemeyi
kesip üzerimden kalkar mısın?"
Kızın
görüntüsünden ayrılmakta isteksiz bakışlarını zorlanarak Eda' nın yüzüne
yöneltti, onun aksine genç kız hala sinirli kalmayı başarmış gibiydi.
"Gülümsüyor
muydum?"
"Evet
ve hala üstümdesin. Kalkar mısın?"
Boşta
kalan elinin işaret parmağını kızın göğüslerinin birleştiği yerde gezdirdi
"Kalkmak
istemiyorum"
Eda
altında kasıldı ve derin bir nefes aldı. Kızın gözlerindeki öfke sönmeye başlayınca,
vaziyetlerinin etkisinde olan tek kişinin kendisi olmadığına sevindi. Kızın
gözlerine bakmaya devam ederken boştaki elinin tersini sağ göğsünün üzerinde
belli belirsiz gezdirince Eda yine altında kasıldı. Genç kız, teşvik edici bir
adım atmamasına rağmen onu bırakması için bir harekette de yapmamasından
cesaret alan Gökalp, kıza çapkınca gülümsedi. Genç adam elinin hükmettiği
yumuşaklıktan oldukça hoşnuttu, başparmağını göğsünün üzerinde gezdirip Eda'
nın gözlerinde egemen olan tutku kıvılcımlarının tadını çıkarıyordu. Elini
kızın göğsünden çekip kaburgalarının bittiği yerde dolaştırdı, dokunuşu kelebek
dokunuşu gibiydi. Kızın saten gibi teninde ürpermeler yaratarak keyif veren
keşfine devam etti. Eda ise daha fazla gözlerine bakamadı.
Kızın
yumduğu gözlerinden çekti bakışlarını, elini yatağın kenarına koyup kendini
destekledi ve öne doğru eğilerek az önce parmağının gezindiği yerlerde
dudaklarını dolaştırmaya başladı. Eda, duyduğu heyecanla bacakları istemsizce
yukarı kalkıp dengesini kaybetmesine neden olunca yatağa tutunan eli aşağı
kaydı. Desteğini kaybeden Gökalp, kızın üzerine düşerken yüzü kızın göğsüne
gömüldü.
Elini
tekrar yatağa dayayıp kalkarken gülüyordu, Eda da ona katılmıştı. Yaşanan tuhaf
durum aralarındaki çekimi koparmıştı, kızın kollarını hala tuttuğunu fark eden
genç adam morarttığına emin olduğu bilekleri serbest bıraktı. Kız bileklerini
ovalarken genç adam üzerinden kalkıp yataktan uzaklaştı. Doğrulmaya çalışan kız
"Üzgünüm" dedi.
Genç adam
sesli olarak sormak yerine anlamak ister gibi kıza baktı, Eda nefeslendi
"Sana sersem dememeliydim"
"Hım,
evet dememeliydin. Hakaretini o anki ruh haline veriyorum."
"Sadece
önemli değil diyebilirdin"
"Benim
için önemli, sen rahatla diye aksini söyleyecek değilim"
Bacaklarını
yataktan bıkkınca sallayarak ayağa kalkan kız, yerdeki giysisini de alarak
banyoya doğru yürüdü
"Anlayış
en belirgin özelliğin sayılmaz değil mi?"
"Anlayışlı
olduğumu iddia etmiyorum zaten"
Eda
gülümseyerek 'seninle uğraşamam' anlamında başını salladı ve bavulundan bir
havlu aldı "Ben banyoya gidiyorum, işim bitince seni bulurum"
Pencere
önündeki sandalyeye doğru yürüyen Gökalp kızı cevapladı "Aramakla vakit
harcamanı istemem canım, ben hemen burada olacağım."
Genç kız
banyo kapısında durup arkasına baktı "Banyoda uzun süre kalırım canım,
beklemekten sıkılırsın"
"Keyfine
bak güzelim, ben buradayım."
Gökalp
sandalyeye oturup bacaklarını çapraz yaparak uzattı, Eda kaşlarını çattı
"Başka işin yok mu senin?"
"Tatildeyim,
unuttun mu?"
"Sende
bir şey var, banyo sonrası konuşacağız bu konuyu"
Eda içeri
girdikten sonra suyun sesinin gelmesini bekleyen Gökalp, ayağa kalktı ve
sekreterini aradı. Antalya'da kalabalık olduğunu düşündüğü iki şehir içi otelin
ismini vererek yer ayırtmasını ama otel görevlisine isminin gizlenmesini istediklerinin
özellikle tembihlemesini söyledikten sonra Selim Bey'i aradı.
"İyi
günler Selim Bey, gelişmelerden haberinizi var değil mi?"
"Evet,
Okan' la az önce konuştum. Adamın fotoğraflarını çekince gönderecekler.
Andaçlarla bağlantısını bulduğumuz adamın ise başka şirketlerle ilişkisi var
Gökalp Bey, son zamanlarda Gurbet Taşımacılıkla iş yaptığı da olmuş."
Selim Bey'
in bu ismi özellikle zikretmesinin nedenini biliyordu, İstanbul merkezli Gurbet
Taşımacılık şirketi ile kirli işlerindeki çıkarları sürekli çakıştığı için
sürekli sorun yaşadıklarını babası hayattayken ona anlatmıştı. Mehmet Bey'in
Kadir'i tutmasındaki en önemli etkenlerden biri bu şirketin sahibinin ara sıra
savurduğu tehditlerdi.
"Antalya'da
başka bir otelde geçiyoruz birazdan. İzimizin bulunmaması için ismimiz otel
kayıtlarında geçmeyecek, yerleşeceğimiz oteli size bildiririm. Bu işle Ankara'
ya döndüğümde ilgileneceğim."
"Ne
yapmayı planlıyorsunuz Gökalp Bey?"
"Adamların
amaçlarını anlamak için bir şeyler yapmalıyız"
"Onları
yakalamadan niyetlerini anlamamız mümkün değil."
"Gelince
konuşuruz, siz beni gelişmelerden haberdar edin"
Telefonu
kapattığı anda tekrar çalmaya başladı, arayan sekreteriydi. Söylediği otellerde
yer ayırttığını söyledi ve ödemeleri yaptığını bildirdi. İsimlerinin gizleneceği
garantisi de verilmişti.
Konuşma
trafiği sona erince Eda' nın yatağına uzanıp gözlerini kapattı. İşi bahane edip
Ankara' ya dönmeleri daha iyi olurdu belki de. Diğer yandan yakında geri
döneceklerdi ve adamlar şimdiye kadar saldırgan bir tavır sergilememişlerdi.
Tatile devam etmeye ve Antalya' da izleri bulunursa ilk uçakla Ankara' ya
dönmeye karar verdi. Bir ihtimalle adamlar sadece dinlenmeye gelen tatilcilerdi
ve onlar öküz altında buzağı arıyorlardı.
Aklını
başka şeylerle meşgul etmek için Eda' nın masa üzerine duran bilgisayarının
başına gitti. Kapağını kaldırınca, kilit ekranı geldi ve şanslıydı ki Eda
herhangi bir şifre belirlememişti. Kızın bilgisayarını izinsiz kullanmasına
bozulmayacağını düşündüğü için ablasının gönderdiği raporları bilgisayara
indirdi ve incelemeye başladı.
Gökçe' nin
dediği gibi Andaçlar diğerlerine göre oldukça uygun bir fiyat vermişlerdi ve
sonrasında da tırların bakımları için de uygun teknik servis sağlayacaklarını
belirtiyorlardı.Tekliflerinde bir açık aradı ama bulamadı. Dünyada bilinen ama
Türkiye' de yeni yeni kullanılmaya başlayan bir markanın Türkiye üreticisi ve
satıcısı idi Andaçlar. Gemilerle taşınan ara malzemeler burada üretilen
parçalarla birleştirilip son mamul haline getirildikten sonra yurtdışına ve yurtiçine
satışı yapılıyordu. Yurtdışı taşıma işleminde onların gemilerini kullanmak
istiyorlardı ve yarın için planlanan ama gerçekleşmeyecek olan toplantıda bu
işi konuşacaklardı.
Üstün körü
incelediği raporlar hakkındaki fikirlerini Gökçe' ye e-posta ile göndermek için
yazmaya başladı. Ablası ile bir süre konuşmak istemiyordu, sabahki sözleri
aklına geldikçe sinirleri alt üst oluyordu.
O bu işle
uğraşırken banyonun kapısı açıldı ve yasemin kokusu odaya egemen oldu. Eda' nın
yavaş hareketlerle arkasından yaklaştığını duyduysa da arkasını dönmedi. Kız
omzu üzerinden başını uzatıp ne yaptığına baktıktan sonra ellerini genç adamın
omzuna koyup sakin hareketlerle masaj yapmaya başladı. Omzunda gezinen
parmaklar dikkatini toplamasını zorlaştırsa da masaj iyi gelmişti, son
cümlelerini de yazdıktan sonra 'gönder' yazısına basarak e-posta ile vedalaştı.
Ayağa
kalkarak Eda' ya sarıldı ve boynuna dudaklarını bastırırken kokusunu içine
çekti.
"Sıhhatler olsun."
Kız da ona
sarıldı. "Teşekkür ederim, tatildeyim dediğini sanıyordum."
"Acil
bir şey çıktı, Ankara'ya geri dönmektense burada halletmeye çalışıyorum."
Kız
gülümseyerek geri çekildi "Tatilimiz bitiyor zaten sensiz iki gün daha
idare edebilirler bence"
Gülümsedi.
"Bence de."
Eda
bavulunun yanına gidip içinde bir şey ararken kıza seslendi.
"O kadar güllü şey aldıktan sonra banyodan gelen yasemin kokusunu
beklemiyordum."
"Onları
Ankara' ya saklıyorum, gül kokusunu her aldığında aklına bu güzel tatil gelsin
istiyorum."
Bu tatilin
onun için ne kadar gergin geçtiğini bilseydi Eda' nın gül lafını uzun süre
ağzına bile almayacağına emindi genç adam. Şu an için tek istediği bu tatili
ikisinden biri zarar görmeden sonuçlandırmaktı.
"Bavulunu
dağıtmadığın iyi olmuş, toplaman kolay olur. Birazdan buradan
ayrılıyoruz."
Eda ayağa
kalkıp ona baktı. "Nasıl yani, gitmemiz gerekmediğini söyledin az
önce."
"Ankara'
ya geri dönmüyoruz, Antalya'da bir otele gideceğiz."
"Burası
çok güzel, ne gerek var?"
"Otel
de güzel olacak Eda. Hazırlanman ne kadar sürer?"
Tartışmanın
gereksiz olduğunu düşündüğü bakışlarından anlaşılan genç kız elindeki
kıyafetleri bavuluna doldurmaya başladı.
"Yirmi
dakika kadar, sen toplandın mı?"
"Henüz
değil, gidiyorum şimdi."
Eda bir
şey söylemeden tekrar bavuluna eğildi. Kızın odasından çıktıktan sonra etrafta
göz gezdirdi, Okan görünmüyordu. Adamın gizlendiğini düşündüğü için daha fazla
vakit kaybetmeden odasına geçti. Eşyalarını toplayıp bavuluna yerleştirdikten
sonra odadan ayrıldı. Eda ile aynı anda kapıdan çıkmışlardı, uzanıp kızın
elinden bavulunu aldıktan sonra pansiyondan ayrılmak için resepsiyona doğru
yürüdüler.
Resepsiyon
görevlisi erken ayrılmaları için herhangi bir sebep olup olmadığını sorduğunda
kıza gülümsedi
"İşkolik
bir yapım vardır, yarın Ankara' da olmam lazım."
Kız,
hareketlerine dikkat kesilmiş olduğu genç adamın bakışlarını üzerine çekmek
ister gibi işveli bir sesle konuştu.
"Pansiyonumuz siz müşterilerimize en iyi hizmeti sunmayı istiyor efendim,
her türlü istek ve şikayetlerinizi bildirebilirsiniz."
Gökalp
kıza yarım bir tebessümle baktı.
"Gayet güzel ağırlandık zaten, teşekkürler. Ankara' ya gidince bu güzel
yerden arkadaşlarıma övgüyle bahsedeceğim."
Kızın
yüzüne alımlı bir gülümseme yayıldı, genç adamın yan tarafındaki Eda, elindeki
broşürü incelemeyi bırakıp kaşlarının altından ikisine bakmaya başladı. Genç
adam Ankara' ya döneceklerinin düşünülmesini istiyordu ve kızla yapacağı
zararsız bir sohbetin yarattığı fırsatı değerlendirmeyi tasarlanmıştı.Kızın,
Eda' yı görmezden gelerek ona kur yapması ise genç adamı şaşırtmıştı. Eda' nın
gereksiz bir kıskançlık tribi ile sohbete girip yalanını açığa çıkarmayacağını
umuyordu. Kız öne doğru eğildi ve deskin üzerindeki muhtemel anket kağıdını
eline aldı ve avcunda kıvırdı.
"Müşteri
memnuniyeti için size bir form versem doldurabilir misiniz?"
Gökalp, Eda'
ya yan gözle bakarken devam etti.
"Bunun için vaktimiz olduğunu sanmıyorum".
Eda'nın
fikrini sorarmış gibi yaptığı bu hareketin, karşısındaki kızın onunla flört
etmeyi bırakması için yeterli olacağını düşünüyordu. Gökalp' in hareketine
karşılık Eda elindeki broşürü umursamazca deske bırakırken resepsiyonist eline
bir kalem alıp genç adama uzattı. "Rica etsem beş dakikanızı bile ayıramaz
mısınız?"
Genç adam,
Eda' nın kıskançlığını körüklememek adına konuyu kısa kesmesi gerektiğini
anladı. "Hiç vaktimiz yok. Ödemeyi yapabilirsem nişanlımla hemen
ayrılmalıyız."
Kız
sevimsizce dudağını büktü, canı sıkılmıştı. "Tamam o zaman, ödemeyi nasıl
yapmayı tercih ediyorsunuz?"
Nakit
olarak ödeme yaptıktan sonra bavulları alarak arabaya doğru yönelen Gökalp' i
inceler gözlerle süzen Eda yorum yapmadı ama arabaya bindiklerinde kız
dayanamadı.
"Bunu
nasıl yapıyorsun anlamıyorum, etrafındaki bütün kadınlar cazibene kapılmaktan
kaçamıyor."
Kızın
sözlerini şakaya vurdu. "Abartıyorsun, her gün bir sürü kadınla
karşılaşıyorum. Onlar gayet normal davranıyorlar."
"Bunun
için pek çaba sarf etmediğine göre Don Juan gibi doğal bir çekiciliğin var
galiba."
"Bu
konuda yorum yapmam saçma olur değil mi?"
Eda
kıkırdadı.
"Sanırım öyle, nişanlı olduğumuzu söylediğinde nasıl da bozuldu... Her
hoşuna giden adama yılışmaması gerektiğini anlamıştır." Bir süre sessiz
kalan kız devam etti "Bunu neden söyledin bilmiyorum gerçi... Ankara' ya
gideceğimizi de söyledin. Neden yalan söylediğini anlamadım"
"Antalya'
da kalacağım deseydim başka yerde konaklama sebebine takılan kız, müşteri
memnuniyeti lafını uzatırdı, nişanlı olmamız ise kızın elinin hızlanmasını
sağladı."
Eda
gülümseyerek ona bakıyordu.
"Kızın aşırı ilgisinin önünü kestin demek. Özgüveni senin kadar yüksek
olan birini daha tanımadım."
Yorum yapmadan kıza bakıp göz kırptı.
"Ayrıca
ne kadar çabuk karar vererek doğal bir şekilde yalan söyledin. Gerçeği bilmesem
ben bile inanırdım. Oyuncu falan olmalıymışsın sen."
Eda' nın
sözlerindeki ironi genç adamı gülümsetti. "Doğru söze ne denir"
Antalya'
da ki otel gayet büyük ve kalabalıktı, tam da Gökalp' in istediği gibi. Eda
gelirken isteksiz olsa da oteli görünce bayılmıştı. Çiçeklerle bezenmiş
bahçesinde gezmek için sabırsızlanıyordu.
"Odamıza
yerleşelim, akşam yemeğinden önce bahçede bir tur atarız."
"Odaya
çıkalım da bakarız Eda."
Kızın
heyecanına karşılık o yorulduğunu hissediyordu, odasına çekilip uyumak
istiyordu sadece. Asansöre binince telefonundan Okan' a bir mesaj çekti ve
yerlerini bildirdi. Saati kontrol etti, yediye geliyordu. Onları odalarına
çıkaran adam özel müşteri danışmanı olduğunu söylemişti; sürekli konuşarak otel
hakkında bilgi veriyordu. İlk iki dakikanın ardından adamı dinliyor gibi bile
görünmeye çalışmıyordu artık. Başı ağrımaya başlamıştı ve parmaklarıyla alnına
yaptığı masaj da işe yaramıyordu. Asansör çıkıp koridorda ilerledikleri sırada
sessizliğin farkına vardı.Bakışlarını adama çevirdi, adam ondan bir cevap ister
gibi bakıyordu. Adamın ne dediğinin önemsemeyerek aklındaki soruyu sordu.
"Akşam
yemeği ne zaman?"
Eda gülmemek
için dudağını ısırdı, adam biraz bozulsa da ters bir şey söylemedi.
"Yediyle
dokuz arasında."
Bu arada
odanın önüne gelmişlerdi, adam kart ile kapıyı açtıktan sonra girmeleri için
yol verdi.
"Burası Hanımefendinin. İki yan oda sizin Gökalp Bey, buyurun size de
odanızı göstereyim. Bavullarınız birazdan getirilecek."
Eda
manzaranın güzelliğinin çekiciliğine karşı koyamayarak hemen pencere kenarına
gitti. Gökalp kapıda Eda' yı izleyen adama döndü ve elini uzattı.
"Ben odama kendim geçerim, teşekkür ederim."
Adam,
Gökalp' e elindeki diğer kartı verdi ve boğazını temizledi. "Telefonun
yanındaki rehberde benim doğrudan numaram var, herhangi bir sorun olduğunda
çekinmeden arayın"
"Arayacağımıza
emin olabilirsiniz, iyi günler."
Adam
çıktıktan sonra elindeki kartı arka cebine koyan Gökalp hala pencerenin önünde
duran Eda' ya döndü, kızın yüzünde eğlendiğini gösteren bir bakış vardı. Bir
süre onu süzen kız yavaş hareketlerle genç adama doğru yürümeye başladı.
Salınarak yürürken yüzündeki muzip ifade dağıldı, bakışları derinleşti. Kızın
hareketlerini izlemeye odaklanan Gökalp, istemsizce gülümsemeye başladı. Eda,
genç adamın karşısına geldi ve kollarını boynuna doladı. Genç adam, kıza doğru
çekiliyor gibiydi. Düşünmeden dudakları birleşti.
Ellerini
kızın omuzlarından kollarına doğru indirdi genç adam ve Eda ile elleri
birleşti. Birbirine daha yakın olma isteğiyle parmakları birbirine dolandı.
Öpüşmeleri nazik ve sevgi doluydu, aynı Eda gibi... Kızın içinden taşan
duygular Gökalp' i sarıp sarmaladı. Daha önceki öpücükleri de güzeldi ama bu
seferki ruhunu eritiyordu. Böylesi derin bir fiziksel deneyimini o ana değin
yaşamamış olan Gökalp'in, Eda dışında birinin onda bu hisleri yaratmasının
mümkün olmayacağına dair güçlü bir önsezisi vardı. Bu duyguların sebebi belki kızın
sevgisindeki samimiyete inanmasıydı belki de Eda'nın sevgisini katıksız olarak
göstermesiydi...Ama bunları düşünmek için artık çok geçti onun için. Eda' ya
karşı savunmasının tamamen yok olmaya başladığını ve artık direnmek
istemediğini fark etmeye başlamıştı.
Eda
yavaşça yatağa dönerken genç adamı da kendiyle beraber döndürdü ve hafifçe
iterek birlikte yatağa düşmelerine sebep oldu. Genç kız, onu omzundan iterek
yatağa yatırdı.Bacağını genç adamın diğer tarafına atarak karnının üzerine
oturduktan sonra dudaklarının temasını kesti. Gülümseyerek genç adamın yüzünde
gözlerini gezdirdi. Öğlen yaşadıklarını hatırlayan Gökalp, kıza takıldı; sesi
boğuktu.
"Gülümsemeyi
kesip üzerimden kalkar mısın?"
Eda
kıkırdadı ve sesine ciddi bir ton vermeye çalıştı.
"Gülümsüyor muydum?"
Gökalp
kıza uzanınca Eda kendini geri çekti. Genç adam kaşlarını çattı ve azarlar bir
tonda konuştu.
"Buraya gel, yoksa ne yapacağımı biliyorum."
"Bu
sefer üstte olan benim canım, bu da beni kontrol sahibi yapar."
Kızın
yüzüne içten bir tebessümle bakan genç adam cevap verdi.
"Deneyimlerime
göre bu seni 'sersem' yapıyor."
Kız,
Gökalp'in omzuna eliyle tokatlar gibi küçük bir fiske vurdu.
"Uzattın ama bir an ağzımdan çıktı işte, ne yapayım"
Gökalp
çapkın bakışlarını kızın yüzünde gezdirdi. "Ceza olarak o ağzı kapatmak
lazım."
Eda
etkilense de gardını düşürmedi. "Az önce sende bana sersem demiş oldun,
ödeştik bence."
"Sersem
olmanın yükümlülüğünü al o zaman."
"Sersem
olduğumu hiç söylemedim tatlım."
Genç adam
iç geçirdi, kızlar anı mahvetmek konusunda bazen özellikle çaba harcıyorlardı
sanki. Eda gibi akıllı bir kız bile böyle bir anda saçma şeyler söylüyorsa
karşısındaki erkekle oyun oynayarak sınırlarını zorlamak için bilinçli olarak
yapıldığını düşünüyordu insan. Gökalp ise zaten sınırı geçmiş durumdaydı. Eda'
nın kalçasını tuttu ve havaya kaldırarak kızı yatağa attı ve Eda' yı
bacaklarının arasına sıkıştırdı
"Madem
memnun değilsin, unvanımı geri ver o zaman." dedikten sonra kızın cevap
vermesini engellemek için gereken hamleyi yaptı.
Çalan kapı
istemeyerek de olsa birbirlerinden ayrılmalarına neden oldu, başka zaman olsa
kapıdakini önemsemezdi ama gelen kendi bavullarıydı. Kızın yanından kalkıp
üzerini düzeltti, gömleğinin açılmış düğmelerini iliklerken kapıya doğru
yürüdü. Arkasında Eda yatakta doğrulmuş, dağılmış saçlarını tekrar toplamaya
başlamıştı.
Bavulları
getiren gence bahşiş verdikten sonra gönderdi ve Eda' ya döndü.
"Bavulumu odama götüreyim. Sonra yemeğe inelim, olur mu?"
"Olur
canım ama bende sana ait bir şey var."
"Kalbim
mi?"
Genç adamın
düşünmeden öylesine söylediği bu tek bir kelimeye tepki olarak kalbi hala
yerinde olduğunu göstermek ister gibi daha güçlü atmaya başladı. Eda duymayı
beklemediği itiraf karşısında bir an şaşalasa da bir şey söylemeden
gülümseyerek elindeki kartı kaldırdı. Genç adam elini arka cebine attı ve
cebindeki boşluğu hissetti sadece ve az önce ağzından çıkan söze kafa yormamaya
gayret ederek sırıttı.
"Sen yaramaz bir kızsın"
Kızın
yanına gidip elindeki kartı almak için tuttu ama kız kartı bırakmadı.
"Ben
bir şey yapmadım. Yatağa düşmüştü."
Kartı
kızın elinden yavaşça çekti ve yanağından öptü.
"Hiçbir şey yapmadan bana neler yaptığının farkında değilsin... "
Arkasını dönüp bavulunu aldıktan sonra kendi odasına gitti.
Odasına
girince bavulunu kenara bıraktı ve pencerenin önüne doğru yürürken telefonunu
karıştırmaya başladı. Gökçe'den gelen bir mesaj ve Okan'dan gelen bir çağrı
olduğunu görünce önce mesajı açtı. Postasını aldığını ve yarınki toplantının
ertelendiğini bildiriyordu, ablasının doğru karar vermesine sevinmişti.
Andaçlar ile ilgili şüpheleri netleşmeden onları ailesinin etrafında görmeyi
veya gemi taşımacılığı işine karıştırmayı istemiyordu.
Okan' ı da
araması lazımdı ama iyi bir haber gelmeyeceğini düşündüğünden parmağını ekranın
üzerinde gezdirdi sadece. Arayıp aramamakta kararsızdı, alacağı haberler canını
sıkılacak ve az önceki garip ama hoş anın üzerini siyah bir duman gibi
kaplayacaktı. Aklını kaplayan duman ciğerine dolmuş gibi oldu, derin bir nefes
aldı ve yavaşça verdi.Başındaki bu beladan da kaçarak kurtulamayacağının
bilinciyle Okan' nın adını bulup arama tuşuna bastı.
"Merhaba,
herhangi bir gelişme var mı?"
"Siz
ayrıldıktan sonra burada konaklayan adamın yanına başka bir adam geldi. İkisi
bir süre konuştuktan sonra ikinci gelen aceleyle ayrıldı. Cemil adamın peşine
düştü ama adam izlendiğini fark edip onu atlatmış efendim. Cemil arabanın
plakasını alabilmiş en azından. Plakayı ve adamın fotoğrafını araştırması için
Selim Bey' e gönderdik."
"Pansiyondakinden
ne haber?"
"O,
görünüşte sizinle ilgili herhangi bir girişimde bulunmadı. Akşama doğru
pansiyondan ayrıldı, köprüden karşıya geçti ve yürüyüş yolu güzergahında
dolaştı. Anlamaması için onu uzaktan takip ettim, her şey normaldi"
"Biz
gittikten sonra orada turist gibi gezmesi çok saçma, takip ettiğinizi anlamış
olabilir mi?"
"Cemil
ifşa oldu ama benim varlığımdan haberdar değiller. Gökalp Bey, işin çözümünün
basit olacağını sanmıyorum; bilmeniz gereken başka bir şey daha var."
Adamın
Ankara' daki saldırı konusunda bilgi sahibi olmadığını düşündü genç adam, aksi
halde bu olayı basit olarak adlandırmazdı. Selim Bey' in bu kadar ketum
olmasına anlam veremedi, ayrıntıları anlatmasa bile işin ciddiyeti konusunda
uyarılmalıydılar, korumaların kimlerle uğraştıklarını bilmeye hakları vardı.
"Basit
değil zaten, tehlikeli olduklarını size söyledim." sıkıntıyla göğüs
geçirdi, dalgın bir şekilde yatağına doğru yürüdü "Bilmem gereken
ne?"
"Adam
kıyafetlerinin altında saklıyor ama silahı var." Yatağa oturdu, sırt üstü
kendini bıraktı.
Bu
telefon görüşmesinin yapmamam gerektiğini biliyordum...
"Buraya
ne zaman geleceksin?"
"Ben
birazdan orada olurum, Cemil buradaki adamı takibe devam edecek."
"Tamam,
görüşürüz."
Telefonu
kapattıktan sonra yanına bıraktı ve ellerini başının altına koydu. Bahçe
gezisini iptal edip akşam yemeğini odalarında yemeleri için kızı ikna
etmeliydi; yorgunluk, hastalık veya başka bir şey söylerdi.
Bu
pisliğin altında da Kenan mı vardı? Kendi kızının bulunduğu ortamlarda
tehlikeli adamların dolaşmasına izin verir miydi? Kendi saflığı genç adamı
gülümsetti, Kenan da tehlikeli biriydi. Onun emrindeki kişilerin iyi olmaları
beklenmezdi.
Telefonu
tekrar eline aldı ve Eda' yı aradı, biraz sonra Eda odasının kapısındaydı. Kız
dizlerine kadar gelen askılı bir elbise giymişti, yeni banyo yaptığı hala ıslak
olan saçlarından belli oluyordu. Yanına gelip yanağından öptü
"Neyin
var canım? Az önce gayet iyiydin."
"Bilmiyorum,
üzerime yorgunluk çöktü. Odada romantik bir yemek yiyelim ve tembellik
yapalım."
Eda' nın
yüzü bir an bulutlansan da bozuntuya vermedi.
"Tamam, ben ne yemek istediğime karar verdim bile"
Oda
servisini aramak için odasındaki telefona doğru yürüdü "Hım, ne istiyorsun
peki?
"Pizza"
"Romantizm
anlayışın etkileyici gerçekten Eda, menüyü ben seçeyim. Senden daha iyisini
yapacağıma eminim."
"Gurmelik
de vasıflarından biri demek ki, bilmiyordum."
Eline
telefonu aldı, komodinin üzerindeki rehbere göz atarken kıza cevap verdi.
"Deniz ürünlerini seviyordun değil mi?"
"Deniz
ürünü adı altında yenen böceklerinden birini kastetmiyorsan, evet."
Gökalp ona
bakıp kaşlarını çattı, Eda odada yemek yeme konusunda çok da uyumlu olmayacaktı
galiba. Yemek için ne gelirse gelsin eleştirerek yemeği sevimsizleştirmek ister
gibi bir hali vardı ve genç adamın onun tavrını alttan alacak yeterli enerjisi
yoktu. Bir şey söylemeden numarayı çevirdi ve kendi için sebze çorbası, ızgara
balık ve soda isterken Eda için pizza ve patates kızartması istedi. Somurtarak
kendisine bakan kıza döndü
"İçecek
ne istersin?"
"Kola"
"Ayrıca
bir kutu kola istiyoruz. Evet, normal" Eda'nın dikkat çekmek için yaptığı
el işaretlerini görmezden geldi ve telefonu kapattı.
"Diyet
isteyecektim."
"Bana
kola dedin canım, diyet kola demedin."
"Neyse
tamam... Keşke tatlı da söyleseydim."
İç
geçirmemek için kendini tuttu, terslik yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan
kıza gülümsemeye çalıştı
"Tatlı
ihtiyacını normal koladan alacağın kalori karşılayacaktır."
Genç kız
omzunu silkti. "Öyle olsun."
Eda
pencere önüne gidip yapılan aydınlatma ile masal diyarına benzemiş olan bahçeyi
izlemeye başladı. Hava kararmasına rağmen otel tüm canlılığı ile göz
kamaştırıcıydı. Gökalp, kızı kendi haline bırakıp kumandayı eline aldı ve müzik
kanalı bulmak için karıştırmaya başladı. Akustik müzik çalan bir kanal bulunca
yastığına sırtını dayayarak yatağına uzandı ve çalan parçayı dinlemeye başladı.
Mesaj
geldiğini bildiren uyarı sesi üzerine telefonunu eline aldı; Okan, mesaj ile
geldiğini bildiriyordu.
Okan' a
cevap yazdı "otele yerleşin" biraz sonra tekrar sinyal sesi
yükselince Eda belli etmeden yan gözle ona baktı.
"Gelen
gideni izlemek için otelin önünde, arabada olacağım Gökalp Bey."
"Araba
nerede? Telefonla ulaşamazsam, bulabilmem için"
Telefonun
sesi üzerine büyük ihtimalle merakı baskın gelen veya bahçeye bakmaktan sıkılan
Eda, yatağın diğer tarafına geçip yanına uzandı ve sessizce ona katıldı. Kızın
yattığı yerden yazdıklarını okuması mümkün değildi ama işini şansa bırakmayarak
telefonu biraz çevirdi ve sessize aldı genç adam.
"Ön
kapının sol çaprazındaki yol ağzındayım."
"Tamam,
bir gelişme olursa, her ne olursa olsun, mutlaka arayın"
"Kiminle
yazışıyorsun böyle uzun uzun?" Eda' nın sesi buz gibiydi, genç adam
söylediklerinden çok sesin tonundan rahatsız olmuştu.
"Annemle"
"Telefondan
annenle yazışacağına inanmamı beklemiyorsun değil mi?"
"Cevabıma
inanmayacaksan neden soruyorsun?"
"Bana
güven vermiyorsun Gökalp."
Genç adam
gözlerini tekrar kapattı. "Güvenini kaybedecek ne yaptım?"
"Sürekli
karar değiştiriyorsun, sanki aklında bir şeyler var ve sen benden
saklıyorsun."
Genç adam
ona cevap vermeyince Eda bir süre bekledi ama sonra dayanamadı
"Gökalp?
Bir şey söylemeyecek misin?"
"Bana
güven deyince güvenmeni sağlayamayacağıma göre elimden bir şey gelmez."
Eda
karşılık vermedi, kollarını göğsünde birleştirdi ve sinirli bakışlarla ekranda
dans eden çifti izledi.
Aralarındaki
gerginlik yemek gelene kadar devam etti. Yemek sırasında birbirlerine atılan
kaçamak bakışlar ve yarım gülümsemelerle başlayan sıcaklık bir süre sonra
aralarındaki buzları eritti. Keyifsizliği devam ediyor olmasına rağmen, Eda ile
aralarının kötü olmasını istemiyordu genç adam. Kızın onun üzerinde rahatlatıcı
etkisi vardı, küs olduklarında kızın güzel gülüşünden ve göz göze geldiklerinde
sevgiyle titreyen bakışlarından mahrum kalıyordu. Bu durumda karamsarlığından
kurtulup tekrar iyi hissetmeye başlamak onun için zor oluyordu.
Yemekten
sonra tabakları almak için gelen görevli de gittikten sonra yapacak başka bir
şey bulamayan çift tekrar müzik dinlemeye karar verdi. Beraber yatağa uzandılar
ama bu sefer Eda Gökalp' in kolunun altına girmiş, göğsünün üzerine doğru
yaslanmıştı. Genç adam uzanıp kızın elini avcuna aldı ve göğsünün üzerinde
tuttu. Eda ara sıra boynuna burnunu sürterek belli belirsiz derin nefesler
alıyordu, kokusunu içine çektiğini düşündü Gökalp. Kızın omzunu kavrayarak
kendine biraz daha çekti ve başının üstünde dudaklarını gezdirdi. İçi ısınmıştı
genç adamın, tatlı bir uyku hali çökmüştü üzerine. Artık günün gerginliği
aklına gelmiyordu, sadece çalan rahatlatıcı müzik eşliğinde uyumak istiyordu.
Sessize aldığı telefonunun ışığının yanıp söndüğünü görmedi. Gözlerini
kapattı...
Sabahı
müjdeleyen gün ışığı pencereden sızarak Gökalp' in yüzünü okşamaya başlayınca
genç adam huysuzluk edip ona arkasını döndü. Yan dönüp kollarını yataktaki
boşluğa uzatan Gökalp yanında uyuyor olmasını beklediği kızın yokluğunun
soğukluğunu hissetti. Gözlerini kırpıştırarak açtı ve yatakta göz gezdirdi, Eda
yanında yoktu. O sırada banyodan gelen su şırıltısı kızın yeri hakkında ona
fikir verdi.
Sallanarak
yataktan kalktı ve telefonunu almak için yatağın yanına gitti. Telefon
kapalıydı, gece şarjı bitmiş olmalıydı. Yaptığı dikkatsizlik için kendine
küfretti, böyle bir zamanda telefonunun ulaşılabilir olması gerekiyordu. Şarj
cihazını bulmak için bavulunu alt üst etmek zorunda kaldı ama en sonunda
telefonunu takabilmişti. Bataryasının biraz dolması için açmadan bıraktı.
Yatağının kenarına oturup başını ellerinin arasına aldı.
Nihayet
son gün...
Aklı
ablasıyla yaptığı tartışmaya gitti, kız ona tırlar konusundaki olumlu veya
olumsuz kararını bildirmemişti ona. Tartışmalarından sonra yapıcı davranmasına
kanıp onu bilgilendireceğini umduğu için kendi saflığına güldü içinden; Gökçe,
Gökçe' ydi işte. Gökçe' nin kararını merak etse de gururu kızı aramasına engel
oluyordu, keşke o kadar kesin ifadeler kullanmasaydım diye düşündü.
Planladıklarından daha erken dönmeleri daha iyi olacaktı belki de... Eda' ya
yarın sabah gideceklerini söylemişti ama bugün için akşam uçağında yer
ayırtmasının zararı olmazdı ona göre. Gözlerini ovaladı, bu acele Eda' yı
şüphelendirmekten başka işe yaramazdı. Kızın sorun olduğunu düşünmesini
istemiyordu aksi halde sebebini öğrenmek konusunda fazla ısrarcı olurdu.
O bunları
düşünürken banyonun kapısı açıldı ve Eda denizden esen ferahlatıcı ama sıcak
bir rüzgar gibi odaya doldu. Üzerinde çiçekli bir elbise vardı ve saçları
havluya dolanmış bir şekilde başının üzerinde kabarık bir topuz halindeydi.
Beyaz teni banyonun etkisiyle pürüzsüzleşmişti, mermer gibi görünüyordu. İri
kahverengi gözleri ve kırmızı biçimli dudaklarıyla gerçek olmaktan uzak bir
görüntüsü vardı, fantastik bir filmden fırlamış masal prensesine benziyordu.
Gökalp' i onun hayal olmadığına dair ikna eden üzerindeki sevimli elbise
olmuştu. Eda' nın dudakları kıpırdadı ama kızın ne söylediğini anlaması için
Gökalp' in odaklanması gerekti.
"Günaydın
aşkım."
"Günaydın
prenses..."
Kıza elini
uzattı ve ona gelmesini bekledi. Eda kendisine uzatılan eli tuttu ve kolların
beline sarılmasına izin verdi. Kollarını kıza doladı ve yanağını karnına
dayadı. O an kızın kimin kızı veya neden onun yanında olduğuna kafa yormuyordu.
Sadece Eda olduğunu düşünüp kendini serbest bırakmıştı.
"Sessiz
olmaya çalışıyordum, uyandırmadım değil mi?"
"Hayır,
senin yokluğun beni uyandırdı."
Yüzüne
bakmadı ama kızın gülümsediğini biliyordu, saçlarında dolaşan parmakların şefkatli
dokunuşları ona haklı olduğunu söylüyordu. Kızın belindeki parmaklarını
hareketlendirdi, avucunu hafifçe bastırarak kızın beline masaj yapıyordu.
"Saat
kaç oldu?"
"Ben
banyoya girerken 10'a geliyordu. Buçuğu geçiyor olmalı."
"Ne
çok uyumuşum."
"Çok
gergindin dün, dinlenmeye ihtiyacın varmış."
Gökalp,
bir süre kıza sarıldıktan sonra kollarını çözdü ve ayağa kalktı. Eda' nın
dudaklarına masum bir öpücük verdikten sonra duş alacağını söyleyip banyoya
yollandı.
Banyoda
planladığından daha uzun kaldı, omuzlarından aşağı doğru akan suyun onu
rahatlatmasına sıkıntılarını yıkamasına izin verdi. Duşun sonunda sıcağın
altında iyice gevşeyen bedenini uyandırmak için suyu serinleştirdi.
Elindeki
havluyla saçının fazla nemini alarak odaya döndü. Eda yatağın ortasında oturmuş
elinde kumanda, meraktan kocaman açılmış gözlerle ekrana bakıyordu. Kızın
şaşkın görüntüsüyle eğlense de yüzündeki ifadenin ciddiyeti ona takılmasına
engel oldu.
Eda
haberleri izliyordu ve sunucunun konuşmasından anlaşıldığı kadarıyla yerel bir
kanaldı. Kız yan gözle ona bakıp kumandayı ekrana doğru salladı
"Gökalp,
şuna baksana; Olimpos' ta biri boğulmuş. Karaya vurduğu yer dün bizim
yüzdüğümüz yer bile olabilir... Korkunç bir şey..."
Yatağın
yanına gitti ve ıslak havluyu yatağın yanına bırakırken ekrana baktı. Muhabir,
pansiyonun ilerisindeki yürüyüş yolu ve küçük köprü boyunca yürüyerek
tatilcinin muhtemelen suya düştüğü yeri tahmin etmeye çalışıyordu. Adamın laf
kalabalığı arasında haberin detaylarını anlayamayan Gökalp, televizyonun yanında
şarja taktığı telefona gözü ilişince ekrandaki heyecanlı adamı izlemeyi boş
verdi. Telefonunun yanına gidip açılması için tuşuna basarken bir yandan da
görmeyen gözlerle arada televizyona bakıyordu.
"Deniz
oldukça sakin görünüyordu halbuki."
Kıza bakmadan
cevap verdi. "Orada boğulabildiğine göre acemi bir yüzücüymüş."
"Yanında
senin gibi biri yokmuş demek ki." Eda'ya sırtı dönüktü ama kızın sesindeki
hafif cilveli tını onu süzdüğünü ve gördüğünden hoşlandığını düşündürdü.
Kıza belli
belirsiz gülümseyip telefonu açtı ve iki cevapsız çağrı olduğunu gördü. Biri
Cemil' den diğeri Selim' den gelmişti. Kaşlarını çattı, Cemil gece yarısından
sonra aramıştı, Eda' yla müzik dinliyor olmaları gereken saatte... O kadar geç
kendisini aradığına göre bir sorun mu vardı? İçi sıkıldı, boştaki eliyle yüzünü
sıvazladı ve parmaklarını çenesinde sabit tuttu.
Telefondaki
çağrıyı nasıl görmem? Nasıl uyuyabildim?
Cemil' i
aradı ama adamın telefonu kapalıydı. Arama tuşuna tekrar basarken Eda' nın
konuşmasıyla düşünceleri dağıldı ve dikkatini tekrar habere yöneltti.
"Adam
bizim pansiyonda kalıyormuş. Ne kadar korkunç!"
Telefondan
gözünü ayırdı ve televizyona bakınca ekranda az önce ulaşmaya çalıştığı adam
ile karşılaştı. Adamın pansiyona giriş yaparken güvenlik kamerasıyla kaydedilen
görüntüsü yayındaydı. Kalp ritmi yavaşladı bir an, buz gibi bir el kalbini
kavradı ve arsızca soğuk parmağını yüzeyinde gezdirdi. Dün adamla birlikteydi
yanılması mümkün değildi, değil mi? Televizyondaki Cemil' di.
Aniden
telefonu çalınca irkildi, Selim arıyordu. Kalbindeki soğukluk yayılmaya
başlamış olmalıydı; elleri üşümüştü ve hareket kabiliyeti azalmıştı. Sakin
olması gerekiyordu, derin bir nefes alıp usulca verdi. Şarjdan çıkardığı
telefona cevap verirken televizyonu daha rahat görmek için karşısına yürüdü.
"Az
sonra arayacağım." Adamın cevabını beklemeden telefonu kapattı
"Sesini açsana biraz."
Eda
ikiletmeden televizyonun sesini yükseltti. Muhabirin söylediğine göre tatil
yapan genç adam, gece geç vakitte denize yüzmek için girmiş ama boğularak can
vermişti. Muhabir, polisin açıklama yapmadığını ama cesedi bulanların adamın
başında çok sayıda darbe izi olduğunu belirttiğini söyledi. Taşıt kazası veya
kayalara çarpması sonucu olabileceğini ama şimdilik kesin olarak
bilenemeyeceğini; ilk incelemelere göre ölüm sebebinin boğulma olarak
belirlendiğini ama cesedin adli tıp incelemesinden geçirileceğini ekledi.
Cemil gibi
devasa bir adamı etkisiz hale getirmek için başına oldukça sert vurmuş
olmalıydılar, saçları kazınmış olduğu için darbenin saklanması mümkün olmamıştı
anlaşılan. Okan izledikleri adamların tabancası olduğunu söylemişti. Peki adamı
öldüreceklerse neden önce başına vurup sonra boğmuşlardı. Aklına tek bir
ihtimal geldi ki birden sadece elleri değil tüm bedeni buz kesti. Aptallığına
lanet ederek aniden ayağa kalkarken Okan' ı aradı, onunda telefonu
kapalıydı.
Odanın
kapısına yürüdü ve sağlamlığını kontrol etti, iyi görünüyordu. Bir şey söylemek
için Eda' ya döndüğünde kızın korkudan açılmış gözlerle kendisini incelediğini
gördü. Onun gerginliği kıza geçmiş gibiydi, yüzü ifadesizleşmiş ama gözleri
kötü şeyler olmasını bekler gibi ürkek bakıyordu.
"Ne
oldu Gökalp, bana söyleyecek misin?"
"Olan
bir şey yok Eda."
"Paniklemeni
gerektiren şey ne?"
"Ben
paniklemedim Eda. Eğer susarsan, düşünmek istiyorum."
"O
halde düşünmen gereken ne öğrenebilir miyim?"
"Bazı
şeyleri öğrenmesen de olur!" diye bağırınca Eda'nın gözleri daha da
büyüdü.
Kızın
tepkisi karşısında Gökalp geri adım attı. Eda' nın bu hali onun suçuydu,
tepkilerini kontrol edememiş ve onu korkutmuştu. Kızın rahatlaması için ne
yapabileceğini bilemiyordu çünkü şu an başka öncelikleri vardı ve dikkatini
toplayamıyordu. Konuşmayı basit tutmanın en iyisi olacağına karar verdi. Kızın
yanına gitti ve alnına düşen saçları geriye attı ve saçlarını öptü.
"Sorun
yok merak etme, bana biraz izin ver. Tamam mı?"
"Adamı
görünce yüzün bembeyaz oldu Gökalp, tanıyor muydun bu adamı?
Eda' nın
sesi titrekti, üşümüş gibi kollarını bacaklarına sarmıştı.
"Evet
tanıyordum. Bir görüşme yapmam lazım; banyoda olacağım, kapı çalarsa açma,
tamam mı?"
"Neden
yanımda konuşmuyorsun?"
Kızın
sorusunu havada bıraktı. Banyoya giderek kapıyı kapattı ve daha fazla
beklemeden Selim' i aradı.
"Haberlerde
gördüm, Cemil'e ne oldu? Nedir durum?"
"Gece
saat bir buçuk gibi Cemil ile irtibatımızı kaybettik Gökalp Bey. Okan' ı aradım
ve dikkatli olması için uyardım. Size ulaşmaya çalıştım ama açmadınız,
sonrasında da telefonunuz kapalıydı. Okan'ı odanıza gönderdim kontrol için.
Görünüşte bir sorun olmayınca yerine döndü."
"Okan'
ı aradım az önce, ulaşamadım."
"Biz
on beş dakika önce konuştuk."
Aynadaki
adamın titrek görüntüsünden hoşlanmayarak gözlerini kaçırdı. Onun güçlü olması
veya en azından öyle görünmesi gerekiyordu, en ufak bir panik dalgasıyla
yıkılma lüksü yoktu. Okan' la irtibatın yeni kesilmiş olması iyiye işaretti,
Cemil' le aynı kaderi paylaşmamış olabilirdi.
"Gidip
baksam iyi olacak."
"Bu
iyi bir fikir olmayabilir, sabah uçağıyla birkaç adam gönderdim yanınıza.
Onları beklemeniz daha iyi."
"Ne
zaman burada olurlar?"
"Tahminen
yarım saat kadar sonra. Uçak inmiş, arabayla otele geçiyorlar."
Gökalp
sıkıntıyla iç geçirdi. "İyi bir fikir değil ama zaten bir kişiyi
kaybettik. Okan yaralı olabilir ve onun bir şekilde ölümle pençeleştiğini
düşünerek burada oturamam."
"İkisi
de sizin güvenliğiniz için oradalardı Gökalp Bey, önceliğimiz sizsiniz."
Selim Bey'
in geçmiş zaman takısı kullanması dikkatinden kaçmadı. Cemil' in akıbeti
malumdu ama Selim, Okan' ı da gözden çıkarmıştı belli ki. Adamın mantığının
haklılığı ve haksızlığını sorgulamadı, onun içi önemli değildi, yorumu midesini
bulandırdı sadece.
"Ararım
sizi, görüşürüz."
Telefonunu
kenara koyup yüzünü yıkadı ve aynadaki yansımayı tekrar inceledi. Az öncekine
göre daha kararlı olan bakışları onu tatmin edince yandaki havluyu yüzünde
hızlıca gezdirip banyodan çıktı. Banyo kapısının önünde dikilen Eda' ya kaçamak
bir bakış attı. Kapıyı dinlemişti büyük ihtimalle, kendisi de olsa aynı şeyi
yapardı. Kızın bir şey duyamadığı yüzündeki sinirli ifadeden anlaşılıyordu.
Eda' nın sorularının önüne geçmek için kapıya doğru yürürken kesin bir dille
uyarısını yaptı.
"Benim
gitmem gerek, yaklaşık on dakika içinde geri dönerim."
"Ya
dönmezsen?"
Kızın
anlık sorusu üzerine adımları kendiliğinden durdu, kapıyı açmak için uzattığı
eli havada kalmıştı. Yavaşça arkasını döndü ve hayatı ona bağlıymış gibi bakan
bir çift gözün ağır baskısı altında kaldı. Derin bir nefes aldı ama ciğerleri
ona ihanet etti, ciğerlerini doldurmayan nefesi verirken de titremişti.
Gülümsemeye çalıştı.
"O
nerden çıktı, tabiî ki döneceğim güzelim."
Eda
yerinden kıpırdamadı ya da durması için herhangi bir harekette bulunmadı ama
bakışları genç adamın yerinde durmaya zorluyordu. Birkaç saniye Gökalp' e
baktıktan sonra omuzlarına dökülen ıslak saçlarını elleriyle arkaya attı ve gözlerinin
hapsinden genç adamı azat etti. Sıkıntıyla iç geçirirken onun da nefesi
ciğerlerini doldurmuyor gibiydi.
"Kötü
bir şey oluyor ve sen benden saklıyorsun. Neden?"
"Gerçekten
gitmem lazım, geri gelince sana olanları anlatacağım."
Kıza
anlatabileceği inandırıcı bir yalan bulma umuduyla zaman kazandı. Bekli de
gerçekleri yumuşatarak anlatabilirdi ona, şu an aklı Okan' la meşgul iken
odaklanmakta zorlanıyordu. Orada geçirdiği boşa geçen her dakikanın Okan' ın
hayatından çaldığına dair kötü bir his vardı içinde.
"Burada
beni bekle ve kapıyı ben hariç kimseye açma." bir an tekrar düşündü
"Veya benden önce kapıya gelen biri olursa ve sana Selim adını verirse
açabilirsin, başka bir durumda olmaz tamam mı? Benim ismimi verseler de
açmayacaksın"
Eda
inceleyen bakışlarını yüzünde gezdirdi ve başını hafifçe yana yatırdı.
"Tamam, şimdilik bir şey sormuyorum ama geri geldiğinde
anlatacaksın."
Kızı
onaylamak için kelimeleri kullanmadı, başıyla belli belirsiz 'evet' dedikten
sonra odadan çıktı. Asansör aşağı inerken Eda için endişelenmemeye çalışıyordu,
kızın odada ve güvende olduğunu düşünerek kendini rahatlattı.
Otelin
lobisine indiğinde içeriye göz attı, her şey normal gibiydi. Kendisini izleyen
adamlara dair bir iz göremeyince içi rahatladı. Çevredekilerin dikkati çekmemek
adına rahat hareketlerle kapıdan çıktı, kapıdaki güvenliğe selam verdikten
sonra yolun karşısına geçti.
Okan' ın
tarifine göre kapının rahatlıkla göründüğü yöne baktığında park etmiş arabayı
gördü. Arabada herhangi bir hareket görünmüyordu. Okan kapıyı izliyor olsa onun
otelden çıktığını ve baktığı yönü görünce arabadan çıkar veya iletişim kurmak
adına bir işaret yapardı. Panik damarlarında dolaşıyordu yine, kötü bir şeyler
olduğu hissi midesini ekşitmeye başlamıştı, sıkıntıyla saçlarından geçirdi
elini. Yakasını genişletmek için üstteki birkaç düğmeyi açtı ve aldığı nefesi
yavaşça bıraktı. Otelin kapısında durmuş, muhtemelen Okan'ın içinde bile
olmadığı bir arabayı uzaktan seyrettiğini fark edince kendine sinir oldu. Hızla
arabaya doğru yürüdü.
Araba boş
değildi...
Arabaya
yaklaştıkça adımları yavaşlamaya başladı; camlarında film olduğundan dikkatli
bakışlarına rağmen arabanın içi görünmüyordu. Şoför tarafına geçip kapıyı
eliyle yokladı, kilitli değildi. Kendini kandırması anlamsızdı, çok gergindi ve
sakinlik maskesi altında kalbi göğsünde gümbürdüyordu. Gözlerini kırpıştırarak
alnından damlayan terin gözüne kaçmasını engelledi ve kapıyı yavaşça açtı.
Arabanın kapısı, dayanmış insan bedenin ağırlığıyla iyice açıldı, elinden
kurtuldu ama Gökalp ani bir hareketle hafifçe yere çökerek adamı yere düşmeden
yakalamaya başladı.
Okan
kendinde değildi, arabanın koltuğu ve adamın üzeri kan ile yıkanmış gibiydi.
Henüz kahvaltı yapmadığı için şükrederek hareketsiz bedeni tekrar koltuğa
yerleştirdi. İçerisi kan torbası patlamış gibi kırmızıya boyanmıştı. Adamın
göğsünde ve omzunda kurşun delikleri olduğunu gördü. Sıcağın da etkisiyle kan
kokusu arabanın içini nefes alınmaz bir hale getirmişti. Derin nefesler
almamaya çalışarak Okan' ın nabzını kontrol etti, güçsüz de olsa hala attığını
görmek genç adama umut verdi.
Ambulans
Yardım
çağırmak için cebine uzandı ama telefonu yanında değildi. Banyoda Selim' le
konuştuktan sonra telefonu nerede bırakmıştı? Eda' yla konuştuğunda elinde
değil miydi? Sahiden endişelenmiş olmalıydı, anımsayamadı.
Okan' ın
bembeyaz yüzüne bakınca kaybedecek zamanı olmadığını anladı. Adamın telefonunu
almak için kan içindeki kıyafetlerini karıştırması gerektiğini düşününce canı
sıkıldı. Adama doğru uzandığında yan koltukta Okan' ın telefonunu
gördü. Okan' ın üzerinden aşarak telefonu eline aldı ancak telefon
adamdan daha şanslı değildi. Hasarlı telefonu yerine bırakıp Okan' nın
yüzüne doğru eğildi ve omzuna koyduğu elini hafifçe sıktı.
"Ölmeyeceksin..."
Omzundaki
baskıyı duyumsayan adamdan hafif bir inleme sesi yükseldi ve göz kapakları
titredi ama açılmadı. Adamın temiz hava alması için arabanın penceresini biraz
açtıktan sonra Okan'ı bırakıp dikkatlice kapıyı kapattı ve koşar adımlarla
otele girdi. Resepsiyondakilere, karşı köşede park eden arabanın içinde bir
yaralı olduğunu ve durumunun acil olduğunu söyledi ama onların şaşkınlığı takip
eden panik dolu yüzleri kendisini duymadıklarını görebiliyordu. Gökalp
kendisine korkak gözlerle bakan kızın önündeki telefonu alıp ona uzattı ve
hemen araması konusunda ona net bir talimat verince kız titreyen ellerle
ahizeye uzandı ama ahizeyi yerine koyup bankoda duran cep telefonunu eline
alırken kekeleyerek konuştu.
"Hat
dışarıya kapalı."
Telefona
cevap verildiğini ve kızın yardım çağırdığını gören genç adam tekrar asansöre
yönelmeden önce resepsiyonun arkasındaki aynadaki yansımasına gözü ilişti.
Üzeri ve elleri kan içindeydi, böylece kızın yaralı adama verdiği aşırı
tepkisinin nedenini anlamış oldu. Ellerindeki kanı pantolonuna silme ihtiyacı
duydu ama bunu yapamadı. Okan' ın kanını öylesine üzerine sürme fikri rahatsız
ediciydi. O bunları düşünürken diğer bir görevli revirdeki doktorun acilen
lobiye gelmesini salık verince doktor müdahalesinin düşündüğünden de erken
olacağını anlayan Gökalp biraz daha rahatladı.
Asansöre
doğru yönelmeden önce aynadaki yansımasının yanında lobide oturan iki adama
gözü ilişti. Lobidekiler şaşkınlık, iğrenme veya korku dolu gözlerle kendisine
bakarken onlar ayakta ve ne olduğunu anlamak ister gibi onu izliyorlardı.
Bakışlarından onu tanıdıkları ve durumun tuhaflığının sebebini çözmeye
çalıştıkları anlamını çıkardı. Adamların kim olduğunu bilmiyordu ama Okan' ı
yaralayan kişiler olma ihtimalleri yüksekti. En kısa zamanda Eda' nın yanına
gitmesi gerekiyordu.
Adamların
bulunduğu tarafa bakmadan asansöre doğru hareketleneceği sırada koluna yapışan
bir el onu engelledi.
"Bir
dakika, siz bizimle geleceksiniz."
Elin
sahibi olan, az önce otelden çıkarken selam verdiği, güvenlik görevlisine
homurdandı "Sizinle gelmiyorum."
"Zorluk
çıkarmayın, polis gelene kadar güvenli bir odaya alınacaksınız. Buradaki
misafirlerimize rahatsızlık vermenize izin veremeyiz."
Adamın
kolunu silkelediği sırada iki adamın asansöre doğru hareketlendiğini gördü.
Koşmadan ama hızlı adımlarla lobide ilerliyorlardı. Onu takip etiklerini veya
ona zarar vermek istediklerini varsaydığı adamların, niyetlerinin Eda' ya
ulaşmak olduğunu anlayan Gökalp' in içi buz gibi olmuştu. Adamların asıl
istediklerinin o değil Eda olduğu fikri beyninde ışık gibi yandı. Onun bilmediği
bir sebepten dolayı asıl hedef kendisi değil Eda olmalıydı...
Kızın bu
adamlarla ne işi olabileceğini anlamasa da bunu sorgulamak için doğru zaman
değildi. Burada güvenlik görevlileri ile vakit kaybedemezdi, kolunu yakalamak
için tekrar uzanan adamın hareketini engelleyip bir adım geri çekildi ve 'dur'
anlamında elini kaldırdı. Asansöre binen adamların kapının arkasında
kaybolmasını izlerken aceleyle konuştu.
"Dışarıda
ağır yaralı bir adam var, 5020 Numaralı odada kalan bayanın da hayatı
tehlikede." Kapının kapanmasından hemen önce içindekileri işaret ederek
"Asansöre binen şu iki adamı durdurmalısınız, aksi halde o kıza bir şey
olursa beni engellemenizi çok pahalıya ödersiniz, anlaşıldı mı?"
Güvenlik
görevlileri birbirlerine baktılar sonra da resepsiyondaki başka bir adama,
adamın yüzünden kafa karışıklığı okunsa da baş işareti ile onlara uyum
sağlamaları talimatını verdi. Amirleri olduğunu düşündüğü adamın emriyle,
omzundaki telsize konuşan güvenlik görevlisi üç numaralı asansörün
durdurulmasını ve tekrar aşağı indirilmesi talimatını verdi. Asansörün 3. katta
durduğunu ve aşağı doğru hareketlendiğini gören genç adam derin bir nefes
aldıysa da kabinin hareketsiz bir halde 1. katta durması adamların aşağı
gelmediği anlamına gelince kısık sesle bir küfür savurdu ve asansörün
yakınındaki yangın merdivenine doğru koşmaya başladı.
"Hey,
nereye gidiyorsun? Buraya gel!"
Arkasından
seslenen güvenlik görevlisine bakmadan konuştu "Asıl engellemen gereken
adamları durdurmaya gidiyorum!"
Merdivenleri
ikişer üçer çıkarken asansörden inen adamların da onun gibi merdivenden
tırmandığını görünce daha da hızlı çıkmaya başladı. Adamları yakalama isteğinin
verdiği gerginlik duygusu teninde karıncalanmaya sebep oluyordu. Eda' nın
sözünü dinleyip odada kalması için dua etmeye başladı. Arkasından gelen
güvenlik görevlilerinin ayak sesleri zannettiği seslerin aslında kendi
gümbürdeyen kalbi olduğunu anlayınca kendisine biraz sakin olmasını telkin
etti. Aksi halde adamlara yetişse bile hareket edemeyecek halde olacaktı.
Adamları
beşinci kat merdivenin başında yakaladığında arkasındaki güvenlikle aralarında
neredeyse iki kat mesafe vardı. İki adamdan iri olanı Gökalp' in bir an
nefeslenmesini fırsat bilerek genç adamı tuttuğu gibi koridora fırlattı ve
duvara çarpmasına neden oldu. Çarpmanın etkisiyle ciğerlerindeki hava boşalan
genç adamın gözlerinin önünden ışıklar geçti. Ayağa kalkmaya çalıştıysa da
midesine yediği bir tekmeyle tekrar yere savrulmasına engel olamadı.
Adam
tahmininden daha güçlüydü ve vuruşlarının şekline bakılırsa eğitimliydi de.
Adamın yüzünden kendine duyduğu hoşnutluk ve Gökalp' e karşı aşağılama
okunuyordu. Genç adamın bedeni yorgundu; ancak kanında dolaşan adrenalin
sayesinde karşısındaki devi yıkmasına yetecek gücü olduğunun bilincindeydi. Bu
ikisinden başka adamların da olma ihtimalini değerlendiren Gökalp, vakit
kaybetmeden Eda' yı da alıp otelden ayrılmaya karar verdi.
Adamın
yüzündeki kendinden emin ifade, bir kez daha savurduğu tekme, genç adam
tarafından yakalanıp ayak bileğinin ani bir şekilde döndürülerek neredeyse
koparılan iç bağlarının acısıyla haykırınca tuzla buz oldu. İri adam ağaç gibi
devrilerek yaralı bileğini kendine çekip küfürler savururken ayağa fırlayan
Gökalp, adamın çenesine indirdiği diz darbesiyle adamın feryadına son vererek
kulaklarını tırmalayan sesten kurtuldu.
Gökalp' in
ilk adamı hakladığını gören diğeri merdivenin kapısını kapattığı yangın tüpünü
bırakıp ona doğru gelirken dişlerinin arasından tıslamaya benzeyen sesiyle
konuşmaya başladı.
"Göründüğünden
fazlası olduğunu söylemişlerdi ama abarttıklarını düşünmüştüm."
Gökalp
omuz silkmekle yetindi, cevap verilecek sözler söylememişti ona göre. Adamın
konuşmasında herhangi bir şive yoktu ama konuşmasında onu rahatsız eden bir
şeyler vardı, Türk gibi gelmedi Gökalp'e. Belki de genç adamı asıl rahatsız
eden adamın fısıltıya benzeyen ses tonuydu.
"Seninle
işimiz yok, kızı alıp gideceğiz. O kadar."
Ondan çok
da büyük olmayan adamın sesi midesini bulandırmıştı ama duyduğu tiksinti sesine
öfke olarak yansıdı "Bu da benim sizinle işim olduğu anlamına
gelir..."
Gökalp' in
cevabı, adamı gülümsetti ve adam yeniden tısladı. "Ortalığı birbirine
kattın zaten, sana zarar vermem emredilmedi ama bunu kendi zevkim için
istiyorum sanırım."
Bu arada
kapının önündeki bağrışmalar artmış ve ayak sesleri merdiven boyunca
yankılanmaya başlamıştı. Zorlanan kapının açılmaması üzerine adamlar başka bir
yolu deneyeceklerdi muhtemelen.
Genç
adamın sesleri dinlemek için dikkatini kapıya verdiğini gören fırsatçı adam
aniden saldırdı. Gökalp saldırıyı savuşturduktan sonra adamın kendi ağırlığının
verdiği ivmeyle yanından geçerek arkasındaki duvara çarpması için yana çekildi.
Planladığı gibi adam duvara çarptı ancak herhangi bir sersemlik emaresi
göstermeden geriye doğru savurduğu tekmeyle ikinci bir saldırıda bulundu. Adamın
hareketini göz ucuyla fark eden Gökalp, böbreklerine savrulan ayağı
yakaladıktan sonra hızla kendine çekti. Genç adam, dirseğiyle adamın dizini
kırdıktan sonra yüksek bir tekme ile de çenesini hedefleyerek adamın kendinden
geçmesine neden oldu.
Gelmesini
umduğu ama artık gereksiz olan yardımı beklemeyen Gökalp, Eda' nın kaldığı
odaya doğru koştu. Kapının önüne geldiğinde nefesini kontrol altına almaya
çalıştı. Kızı olduğundan daha çok korkutmak istemiyordu ama neler olduğunu ona
bir kere bakınca az çok anlayacak olan birine rahatlaması için ne
söyleyebileceğini bilmiyordu. Odanın kapısını çaldı ancak içerden ses
gelmeyince nabzı hızlanmaya başladı, tekrar ama daha güçlü bir şekilde
yumrukladı kapıyı.
"Gökalp?"
İçerden
Eda' nın cılız sesi yükselince duyduğu rahatlamayla derin bir nefes alırken
ciğeri göğsünde titredi. Yoğun adrenalin kalbinde sıkışmaya ve kulaklarında
uğultuya neden oluyordu. Kıza hemen cevap veremedi, avucunu kapıya dayadı ve
kızın hayali suretini hafifçe okşadı. Rahatlamayla derin bir nefes alarak
elinin üzerine alnını dayadı. İkinci kez ona seslenen kızın sesi daha güçlü
çıkmıştı
"Gökalp
sen misin?"
"Evet,
kapıyı açar mısın?"
Kız kapıyı
açtığında koridora adımladı ve kollarını Gökalp' in boynuna doladı. Yüzünü
boynuna gömdüğü genç adamı kendine iyice çekti. Birkaç kalp atımı sonrası Eda
ondan bir adım geri çekildi ve özlemle yüzünde gezen solgun bakışları bir an
aydınlansa da çatılan kaşları yolunda olmayan bir şeyler olduğunu gösteriyordu.
Eda' nın
üzerindeki kanı fark ettiğini düşünen genç adam "Benim kanım değil."
dedi. Kızın bakışları onun üzerinden koridora doğru kaymadan önce hareketi fark
eden genç adam Eda'yı tekrar odaya doğru itti. Hedef olmamak için eğilse de
derinden gelen kısık ama tok silah sesinin ardından başının yanına saplanan ani
acıyla yere yığıldı.
Yere
düşmeden önce kulaklarında Eda' nın sesi yankılandı, bir şeyler söylüyordu ama
kelimelerin anlamını algılayamadı. Kızın sesine erkek sesleri ve tıslamaya
benzeyen silah sesleri eşlik ediyordu. Birkaç saniye sonra kızın onun adını
telaşla söylediğini fark etti, gözlerini açmaya çalıştı ama göz kapakları söz
dinlemiyordu. Eda' nın ellerini saçlarında ve alnında gezindi. Başının yanında
zonklayan noktaya baskı uygulanınca yavaşça gözlerini açtı.
Eda elbisesinin eteğini başına bastırıyordu.
Yanlarından
koşarak geçenler olduğunu fark edince adamların gittiği yöne baktı. İki adam
koridorda az önce onun geldiği tarafa geçmişlerdi, yerde kıvranan birilerinin
üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya çalışıyorlardı. Yerde yatanların güvenlik
görevlileri ve doktor önlüğü giymiş bir adam olduğunu gördü. Yavaşça doğrularak
oturdu ve kendini düşündüğünden daha iyi hissettiğini anladı.
"İyi
misin Gökalp? Başın..."
Fısıltıdan
farksız bir sesle kızı yanıtladı. "Sadece bir sıyrık Eda, iyiyim."
Eda tatmin
olmamıştı. "Sıyrık da olsa..."
Kızın
sessiz olması için parmağını dudağına koyup adamların bulunduğu tarafın aksi
yönüne baktı. Sorun bu kadar kontrolünden çıkmışken durup plan yapacak kadar
zamanı yoktu. Fark edilmeden gidebilecekleri kadar uzağa gitmekten başka çare
düşünemiyordu. Onu vuran adamlardan biri duvara dayanmış, koridorun ucuna kadar
çekilmişti. Haline bakılırsa yaralıydı ve çıkabilecek kavgaya gerekmediği halde
karışmamak için uzak duruyordu.
Duvara
tutunarak ayağa kalktı ve Eda' nın elini tutup önce sarsak bir şekilde sonra da
hızlanan adımlarla adama doğru yürümeye başladı. Diğerleri kendilerine direnen
adamları etkisiz hale getirmeye çalıştıkları için meşgullerdi ama yaralı olan
Gökalp' in hareketlendiğini görünce elinde tuttuğu tabancayı yukarı kaldırarak
ikisine doğrulttu. Arkadaki adamlara göz attıktan sonra elinde tabanca olmasına
rağmen onları yardıma çağırmayı gereksiz görmüş olmalı ki onlara seslenmek
yerine ikisini uyarmayı tercih etti.
"Dur
lan! Az önce kaçırdım ama bu mesafeden ıskalamam."
Tabanca,
adamın zayıflığını beyan edercesine elinde güçsüzce sallanıyordu. Bu halde
neden oraya geldiğine anlam verememekle birlikte şansı için sevinmeyi de ihmal
etmedi Gökalp. Yanında adamı etkisiz hale getirecek bir şey olmamasına hayıflandığı
sırada Eda' nın elinde tuttuğu telefona gözü ilişti. Genç adam, ani bir
hareketle kızın elini bırakıp telefonunu eline aldı ve adama doğru
fırlattı.
Adamın
eline hızla çarpan telefon, ateşlenen kurşunun duvara saplanmasına neden
olurken Gökalp' e de adamın üzerine atlamak için gereken boşluğu yaratmış oldu.
Gökalp, adamın kafasını tutup duvara vurduktan sonra sersemlemiş adamın
midesine indirdiği yumrukla adamı yerde kıvranması için bıraktı. Muhtemelen
ikinci defa onu öldürmeye çalışmış olsa da adama ölümcül bir hasar vermek
istemiyordu. Eda' ya uzanmak için arkasına döndüğünde yakınında olmasını
beklediği Eda duvarın kenarında yere eğilmiş ikiye ayrılmış telefonunun
parçalarını toplamaya çalışıyordu. Kızın halini görünce sinirle tısladı.
"Eda,
bırak şunu. Gitmemiz gerekiyor!"
Kızın
arkasında küfürler savurarak onlara gelen adamların sesleri yükselince, Eda'
nın gözleri kocaman açıldı ve aceleyle Gökalp'in yanına geldi. Kızın elini
tutup sıkıca tuttu ve elinden geldiğinde hızla koşmaya başladı. Asansörler
güvenlik sebebiyle devre dışıydı, adamlar arkalarındayken ters yönde kalan
yangın merdivenini kullanması mümkün değildi. Koridorun devamında müşterilerin
kullanacağı merdivenler vardı ve en uygun çıkış yeri orasıydı. Merdivenlerden
hızla inerken başının dönüyordu ve şimdilik iyi hissetse de zamanının azaldı
belliydi. En yakın zamanda güvenli bir yere gitmezlerse adamların eline
düşeceklerdi.
Hızlı iniş
başının daha çok dönmesine neden olunca 2. katta durup nefeslendi genç adam.
Eda' ya bakmaktan özellikle kaçınıyordu, o anda kızın gözlerindeki acıma veya
şefkat görmek istemiyordu. Perişan bir halde olmalıydı ve kızın sessizliği de
onun hakkındaki fikirlerinin çok da iç açıcı olmadığı fikrini destekliyordu.
Yaklaşan
adım sesleri tehlikenin yakın olduğunu ona hatırlatınca yaslandığı yerden
doğrulup merdivenden inmek yerine koridora doğru yöneldi. Şansı yaver giderse
adamlar onları takip etmek için aşağı inmeye devam ederlerdi. Koridora
girdiğinde bir an durup etrafına baktı. Ne tarafa gitmesi gerektiğini
kestirmeye çalışıyordu. Avcundaki el terlemeye ve elinden kaymaya başlamıştı,
daha sıkı tutmak için elini sıkıştırdığında Eda durdu ve elini hızla çekerek
kurtardı. Kız elini göğsüne bastırmış ovalarken bir an birbirlerine baktılar.
Eda' nın gözlerinde korku veya endişe değil öfke görünce şaşırdı genç adam.
Eda
yanından geçerken homurdandı. "Sen kendini neye bulaştırdın böyle Gökalp?
Nesin sen gizli ajan falan mı?"
Kızın
arkasından giderken sesini sakin tutmaya çalıştı. "İş adamıyım."
Eda garip
bir ses çıkararak koridor boyunca kararlı bir şekilde ilerlemeye devam etti.
Kızın otelin yabancısı olduğunu bilmeyen biri onun bilinçli olarak bir yere
gittiğini zannedebilirdi. Kız yürüyüşüne duvarda gömülü bir dolabın önünde son
verdi. Dolabın kapağı yerden bir buçuk metre kadar yukarıda ve zayıf birinin
geçebileceği genişlikteydi. Eda uzanıp kapağı açtı ve kapasını içine uzatıp
aşağı baktı.
"Ne
yapıyorsun Eda? Nedir bu?" Kızı cevabını beklemeden, kolundan tutup kenara
çekti ve onun gibi aşağı baktı. Oldukça dar olan geçidin sonunda ışık yoktu ve
içerdeki hava boğuk ve ağırdı.
"Bu,
çamaşırları temizlenmesi için çamaşırlığa attıkları yer, yani bizim kurtuluş
yolumuz."
Yan gözle
kıza bakıp başını salladı. "Şaka yapıyor olmalısın, aşağıda ne var
bilmiyoruz bile. Seni bu boşluğa atarak sakatlamayı istemiyorum."
"Benimle
tartışmayı bırak da yapalım şunu, adamların gelmesi an meselesi."
"Başka
bir yol bulurum."
Kapağı
yerine itip kızın elini tutmak için uzandığında Eda kendini geri çekti.
"Başka bir yolu yok Gökalp, burası güvenli. Düşüş sırasında kollarımızı
açarsak hızımız düşer, zemindeki çamaşırlar da inişimizi yavaşlatacaktır, 2.
kattayız zaten."
"Zemin
boşsa?"
Kız kapalı
kapağı açtı ve tırmanmak için bacağını kaldırırken onu cevapladı. "Boş
değil kokuyu almadın mı, buram buram kokuyor."
Kendini
aşağıya bırakmak için hareketlenen kızı durdurdu ve aceleyle gömleğini çıkarıp
kıza verdi. "Elinin yanmasını engeller."
Kız
gülümseyip yanağına bastırdığı dudaklarının izin verdiği kadarıyla konuştu.
"Sen neden bu kadar tatlısın?"
Kızın
yanağını tutup yüzüne baktı. "Sen neden bu kadar cesursun?"
Eda,
Gökalp' e muzipçe gülümsedi. "Cesur değilim, sadece bunu hep yapmak
istemiştim."
"Çocuk
havuzdaki kaydırağı kullanman daha yerinde olurdu."
Kızın
gitmesine izin verdikten sonra, önce kulakları rahatsız eden bir cayırdama
ardından zeminden gelen küt bir tak sesini dinledi.
"Ben
iyiyim, gel sende!"
"Geçitten
uzak dur, üzerine düşmek istemiyorum!"
"İyi
ki söyledin!"
Ukala...
Kızın
bilmişliğine canı sıkılsa da şimdilik bunu göz ardı edebilirdi. Dolaba tırmandı
ve ayaklarını iki tarafa sabitledikten sonra kapağı hızla çekerek yerine
oturmasını sağladı. Adamlar koridora girerlerse gittikleri yönü kestirmelerini
istemiyordu. Dikkatli bir şekilde tutunarak hızlıca aşağı indi ve yumuşak zemine
ayakları değince kendisini bıraktı. El yordamıyla eğilerek metal boşluğun
bittiği yere kadar eğildi ve emekleyerek içinden çıktı. Etraf karanlıktı ve
Eda' nın heyecandan hızlanmış nefesleri olmasa kızın durduğu yeri kestirmesi
mümkün olmazdı.
"Çamaşırları
almak için yukarıda bir kapak olmalı, ben söylemeden bir şey yapmanı
istemiyorum."
Ellerini
yukarı kaldırıp tavanı bir miktar itti. Üstlerindeki kapak çok ağır değildi
kolayca açılacağını anlaşınca Eda' yı iyice yakınına çektikten sonra kapağı
biraz kaldırıp içeriye göz attı. Çamaşırhane bomboştu, oteldeki hengame
yüzünden çalışanlar çıkarılmış olmalıydı. Kapağı itip kutudan dışarı çıktı ve
çıkması için Eda' ya da yardımcı oldu. Kız çıktıktan sonra kapağı yerine
yerleştiren genç adam kapağı sabitlemek için bir yol var mı diye etrafa
bakındı. Peşlerinden gelenlerin kapana kısılmış bir fare gibi içeride tıkılması
herkes için en iyisi olurdu.
Kapağın
üzerinde sadece tutup kaldırmaya yarayan kulp dışında kilitlenebilecek herhangi
bir düzenek yoktu. Yanda duran çamaşır topunu çarşaf olması umuduyla yerden
aldı ve haklı olduğunu görünce hemen aklındakini uygulamaya başladı. Kulpun
içinden geçirdiği çarşafı kutunun altından geçirmesi mümkün olmasa da bir
bacağından geçirip iki ucu birbirine bağladı. Adamları, ellerinde kesici bir
alet yoksa, yavaşlatabilecek bir hale getirdiğine kanaat getirdiği çarşafı
eliyle tekrar yokladı. İyice sıkıştığından emin olduktan sonra Eda' ya
döndüğünde kızın onu kayıtsızca izlemekte olduğunu gördü. Kızın yanından bir
şey söylemeden geçip kapıya yöneldi.
O önde,
Eda arkasında çamaşırhanenin kapısına gittiler ama kapı kapalıydı. Bir süre
seslenmelerine ve kapıyı yumruklamalarına rağmen varlıklarından kimseyi
haberdar edemeyince başka bir çıkış için etrafta gezinmeye başladılar. Çamaşırhane
zeminin altındaydı ve sadece otele açılan bir kapı ile dışarıyla bağlantısı
vardı. Ana kapı dışında bir kapı olmamasına rağmen dışarıdan bakınca kaldırım
hizasında olan pencereleri kullanarak çıkmalarının mümkün olabileceğini düşünen
genç adam Eda' ya bir şey demeden pencerelerden birinin önüne ortada duran bir
masayı çekti ve üzerine çıktı. Pencere oldukça kalındı ama içeriden açılabilir
olduğu için zorlanmadan buradan geçebilirlerdi.
Otelden
çıktıklarında artık tehlikenin çoğunu atlatmış olacaklardı. Otelin yan tarafına
açıldığını tahmin ettiği pencereden geçmesi için önce Eda' ya yardım etti
ardından kendisini yukarı geçti.
Otelin ön
tarafından konuşmalar ve polis telsizlerinin sesi yükseliyordu. Duvarın
yanından dikkatli adımlarla ana kapıya doğru yürürken yolun karşısında park
etmiş beyaz arabaya gözü ilişti. Daha önceki ile aynı model değildi ama genç
adamın bu arabadakilerin de niyetlerinin çok iyi olmadığına dair güçlü hisleri
vardı. Arabayı Eda da görmüş olmalı ki kolunu tutan el hafifçe sıkılaştı.
Adamların
bu kadar ısrarcı olduklarını görmek genç adamı şaşırtmaya başlamıştı, Eda' yı
ne için istediklerini merak etmekle birlikte amaçlarını yaşayarak görmek
istemiyordu. Elini sıcağa rağmen demir gibi soğumuş pençenin üzerine kapattı ve
onu kendisine bakması için yönlendirdi. Kız kolunu sıkmayı bıraksa da korkuyla
gözlerini dikmiş karşıdaki adamlara bakıyordu. Eda' nın ayakları yere yapışmış
gibiydi, kızı adım atması için hafifçe çekse de kız yerinden kıpırdamadı.
Tekrar arabaya baktığında sürücünün araçtan çıkmış ve onlara bakar vaziyette
olduğunu gördü.
"Gökalp
bu adam, o..."
Eda' nın
ne anlatmaya çalıştığını anlasa da kızın korkusunu desteklememek adına farklı
davrandı. "Kim?"
"Ankara'
da sana çarpan araçtaki adam bu!"
Eda' nın
gerçekten iyi bir hafızası vardı ve bu yeteneği, genç adamın hiç işine
gelmeyecek bir duruma sokmuştu onu. Kız korkulu gözlerini adamdan alıp ona
yönelttiğinde bakışlarının buğulanmaya başladıklarını gördü. Kız gözlerini
kırpıştırınca damlalar daha fazla tutunamayarak aşağı doğru süzüldüler. Eda
yavaşça kolundaki eli ondan çekti, bir adım geri çekildi.
"Bu
adamlarla ne bağlantın var Gökalp?"
"Saçmalıyorsun
Eda, bağlantım falan yok. Hadi acele etmeliyiz."
Kız
uzatılan eli geri çevirdi ve başını iki yana salladı "Bilemiyorum, kafam
çok karışık."
Eda' nın
tavrını anlayabiliyordu ama kızın gel-gitleri ile uğraşacak azmi de kendinde
bulamıyordu. Polislere ulaşıp bu lanet yerden hemen ayrılmayı istiyordu.
"Sana
kendimi savunacak değilim Eda. Bana inanmıyorsan yürümeye devam et ve
polislerin yanına git, olur mu?" Sesi tahmin ettiğinden daha sert çıkmıştı
ama rol yapamayacak bir durumdaydı.
Kız belli
belirsiz başını salladı. Bakışlarında güvensizliğinden dolayı pişmanlık vardı
ama yine de geri adım atmayarak yavaşça ilerlemeye başladı. Köşeye
yaklaştıklarında bir polis köşeden dönüp ve hızlı adımlarla yanlarına geldi.
"İyi
misiniz?"
Eda adamın
geldiğini görünce ona doğru yöneldi. "Evet, iyiyiz ama peşimizde birileri
var." diyerek elini tutması için Gökalp'e uzanırken adama cevap verdi
Onlara
doğru adımlayan polisin hareketlerindeki telaş Gökalp' in dikkatinden
kaçmamıştı ama polis memurunun tecrübesizliğini de anlayışla karşılayabilirdi.
Yukarıdaki durum hiç iç açıcı değildi ve adamın bu gibi durumlara hazır
olmasını beklemiyordu.
Yanlarına
gelen adam yarım bir gülümsemeyle ikisine baktı. "Merak etmeyin artık
güvendesiniz."
Adamı
başıyla onaylayan Gökalp, yolun karşısındaki arabanın hareketlendiğini ve
yavaşça otelin yan tarafına doğru geldiğini görünce polis memurunu uyarması
gerektiğini anladı.
"Şu
beyaz arabanın içindekiler arkadaşımın bahsettiği..."
Polis onun
dediği tarafa bile bakmadan sözünü keserek aceleyle konuştu "Tamam,
benimle gelin şimdi."
Polis
memuru, yanına gelip kolunu tutmak için uzanınca adamın kendisine dokunmasını
istemeyen Gökalp kendini geri çekti. Sesini sakin tutmaya çalışıyordu.
"Bu
konuda bir şey yapmayacak mısın?"
Polisin
yüzündeki gergin ifade sertleşerek öfkeli bir hale girerken homurdandı.
"Sizi
buradan götürmeliyim, hadi yürüyün"
Adam
hakkındaki ilk fikirleri yerini daha olumsuz bir bakışa bırakırken Eda' yı
tutup polisten uzaklaştırdı ve kızı diğer tarafına adamdan uzağa çekti. Adamın
bakışları ikisinin üstünde gezinmeye başladı, bir şeye karar vermeye çalışıyor
gibiydi. Onları sürüklemek yerine telsizle varlıkları hakkında diğerlerine
haber vermesi veya şüpheli arabayla ilgili bir şeyler yapması gerektiğini
düşündü genç adam. Polisin onları ilk gördüğünde hiç şaşırmadığını da
hatırlayınca yap-boz parçaları yerine oturmaya başladı. Örümcek ağında debelenen
sinekler gibi hissetmeye başlamıştı, kaçmaya çalıştıkça daha fazla tehlikeye
yaklaşıyordu. Polis sahteydi ve onları tuzağa çekme çabasındaydı. Bağırsa
sesini gerçek polislere duyurabilir miydi acaba? Aklından geçenler yüzüne
yansımış olmalı ki karşısındaki sahte polis gülümseyerek başını salladı ve
elini yukarı kaldırıp bir işaret yaptı.
"Anladığına
göre daha açık konuşalım. Sesin yükseldiği an arabadaki dostum ikinizi de hedef
tahtası olarak kullanacak. Başındaki yaraya bakılırsa oldukça şanslı bir anın
olmuş zaten, sansını daha fazla zorlama bence."
"Ne
diyorsun? Kuzu kuzu peşinden mi geleceğiz?"
"Aynen
öyle, aslında seni götürmemiz gerekmiyor."
Kısılmış
gözleri Eda' ya yöneldi. Eda' nın kafası karışmış olmalıydı çünkü sorgulayan
gözleri ikisi arasında gelip gidiyordu. Konuşmanın ardından karşısındaki
sahtekarın niyetini açık etmesi üzerine Gökalp' in koluna iyice sokuldu. Adamın
görüş açısından çıkması sanki onu koruyacak gibi arkasına saklanmıştı. Kızın
dudakları aksini söylese de onu karşı duyduğu güven vücut diline yansımıştı.
Başka bir zaman olsa kalbini ısıtacak bu düşünce şimdi onu sıkıştıran bir etki
yapmıştı. Kızı öylece adamlara bırakamazdı ama onları engellemek için
yapabilecekleri sınırlıydı.
"Ama
seni burada bırakırsam da ben arkamı dönmeden polisler peşimize takarsın. Zaten
burada durduğumuz her an dikkatlerini çekme riski artıyor. O yüzden elimizi
çabuk tutacağız."
Gülümseme
denmeyecek bir ifadeyle onun yüzüne sabitledi bakışlarını, sırıtmıyor vahşi bir
hayvan gibi sadece dişlerini gösteriyordu. Adamın sözlerinin anlamını
kavrayamadan sağ bacağının üstünde bir yanma oldu. Eda' nın sessiz çığlığı
koluna dayadığı dudaklarından çıkamadan basınçla boğuldu. Kızın gözlerinin nemi
genç adamın çıplak kolunu serinletti. Gözlerini polisten ayırmadan elini acının
merkezine götürdü. Bu sefer eline bulaşan kendi kanıydı, taze kanı Okan' ın
kurumuş kanında karışırken bacağındaki acı zonklamaya dönüştü.
Sanırım
Okan' la kan kardeşi olduk...
Bu düşünce
onu gülümsetti. Ona saldıran adamın sesi de eğlenmiş gibiydi.
"Seni
de yanımıza alacağız ve bizi uğraştırmaman için hareketlerine sınırlama
getirmemiz gerekiyor. Akıllıca davranırsan, sen ve sevgilin bu işten yara
almadan kurtulursunuz."
Adam
konuşurken Gökalp dikkatini vermekte zorlanıyordu, zaten başına aldığı hasar
onu zayıf düşürmüşken şimdi de bacağından yaralanmıştı. Bu haline rağmen
karşısındaki durmuş ona zarar vermemekten bahsediyordu.
"Aptal
herif. Saçmalamayı kes!"
Adam
bozulmuştu ama ona cevap vermek yerine uzanıp Eda' yı yakaladı ve Gökalp onu
engelleyemeden kızı yanına çekti.
"Gevezeliği
bırak, hadi yürüyün."
Sahte
polis, onu ve Eda' yı sürükleyerek ilerlemeye başladı. Gökalp' i zorlayan bir
hızla otelin bahçesinin yan duvarı boyunca yürürlerken, bahçede polislerin
olacağını zanneden genç adam yanıldığını gördü. Okan' ın yaralı bir halde
bulunması ve oteldeki karmaşa daha fazla polisin olay yerinde olması
gerektiğini ona söylese de durum farklıydı.
Beyaz
arabaya vardıklarında aracın yanında onları bekleyen başka bir adam vardı ve
elinde bir sprey şişesi tutuyordu. Sahte polis ikisini bırakıp binmeleri için
arka kapıyı açıp bekledi. Gökalp bir şey yapmadan adama bakınca diğeri elinde
tuttuğu spreyi ikisinin yüzlerine doğru sıktı. Eda aniden geri çekildi ama
spreyi kullanan adam, kızı tuttuğu gibi arabanın içine itti. Gökalp' in bilinci
kapanmaya başlamıştı ama yine de adamın elini yakalamaya çalıştı
"Sen..."
Sözlerini
bitiremeden gözleri karardı ve sahte polis onu tutmasa yere düşüşü oldukça sert
olacaktı. Son hatırladığı şey arabanın içine doğru itildiği idi.
Bilincinin
yavaş yavaş açıldığını, başının sağındaki zonklamanın giderek artmaya başlaması
söyledi Gökalp' e. Kafasına balyozla vurulmuş gibi hissediyordu ama neden böyle
olduğunu hatırlamaya çalışırken başındaki sancı biraz daha artınca inlemesine
engel olamadı. Saçlarında dolaşan parmaklar ve şakağına dokunan yumuşaklık ona
Eda' yı anımsattı. İçinden gelen bir rahatlamayla gülümseme isteği duydu ama
ruh halinin yüz ifadesinde yansıdığını sanmıyordu. Saçlarındaki el çekildi ama
kulağını sıcak bir nefes yaladı, biri konuşuyordu ama söylediklerini algılaması
mümkün değildi o an. Sözler anlamsızca beyninde dolaşırken tekrar kendinden
geçti.
Yüzünde
dolaşan serinlik hissiyle bir süre önce kapanan bilinci tekrar uyanıyordu.
Ayılması gerektiğini hissediyordu ama bitkindi ve başında berbat bir ağrı
vardı. Kötü bir şeyler olduğunu hissediyordu ama kafasını toplayıp ne olduğunu
hatırlamayı başaramıyordu. Gözünü açmaya çalıştı, başının sağ tarafına saplanan
sancı gözlerini kapalı tutması gerektiğini ona söyleyince ona itaat etti.
Yanındaki hareketi fark ettikten bir an sonra başı bulunduğu yerden
kaldırılarak yumuşak ve nispeten daha serin bir yere kondu. Alnındaki saçlar
geriye tarandı ve sıcak bir dokunuş saçların boşalttığı yerlerde gezindi.
"Uyan
artık Gökalp, ne olur..."
Konuşan
sesin sahibini tanıyordu ama ismi aklına hemen gelmedi. Yüzüne sürtünen ipek
teller burnunu gıdıklasa da güzel ve tanıdık şeyler hissetmesine neden oldu.
Göz kapaklarının karanlığında beliren iki güzel gözün sevecen bakışları ile mutlak
karanlığı aydınlandı ve sesin sahibi zihninde vücut kazandı.
Bilincine
hakim olan uyuşukluğun yavaş da olsa dağılmaya başladığını, kapalı bıraktığı
gözlerine rağmen diğer duyularının, bulunduğu yer hakkında bilgileri ona
iletmeye başlamasından anladı. İçerisi oldukça sıcak ve basık bir hava ile
doluydu; toz, küf ve rutubet kokusu ortamı sarmıştı. Yumuşak bir yerde yan
yatıyordu, kokusuna bakarsak pek kullanılmayan bir şilte olduğunu düşündü.
Başından geçenler yapboz parçaları gibi yavaş yavaş hafızasındaki boşlukları
doldururken ellerini hafifçe oynattı ve birbirine bağlı olduklarını fark etti.
Yaralı bacağında ise sıkı bir sargı vardı, bacağının durumunu anlamak adına
kıpırdatınca canı yandı.
Gözlerini
tekrar açmaya çalıştı ve bu sefer ortamın loşluğunun da yardımıyla aralamayı
başardı. Görüş alanına ilk giren şey, üzerleri örtülmüş mobilyalar oldu.
Yavaşça etrafa göz gezdirince kullanılmayan eşyalarla dolu büyük bir odada
bulunduğunu gördü. Eda' nın dizlerinde duran başını kaldırmak için hareketlenince
kız, omzundan baskı uygulayarak müdahale etti.
"Yat
canım, kalkma."
Omzundaki
ele rağmen tekrar doğrulmaya çalışınca bu kez Eda onu engellemek yerine Gökalp'
in oturmasına yardımcı oldu. Kızın yüzüne bakınca kötü haline rağmen muhtemelen
ona umut vermek için kendisine gülümsediğini gördü ve istemsizce ona katıldı.
Eda, yüzünde gezdirdiği bakışlarıyla genç adamın simasını ezberlemeye çalışıyor
gibiydi. Kızın bakışlarında onun yaralarını saran bir şefkat vardı; kendi
farkında olmasa da onun varlığını ve sevgisini hissetmeye ihtiyacı olduğunu
anladı genç adam. Eda elini yanağına koyunca gözlerini kapattı ve kızın
dokunuşlarının kendisini rahatlatmasına izin verdi.
Eda,
yanağına koyduğu elinin başparmağını çıkmaya başlayan sakalların üzerinde ve
dudağının kenarında gezdirirken hafifçe gıdıklansa da başını çekmedi. Kızın
parmağı, nefes aldığını hissetmek istercesine dudağının üzerine doğru kayınca
usulca bir öpücük verdi ona. Konuşan kızın sesi titrekti.
"Uyandığımda....
Uyandığımda seni hareketsiz görünce... Ne kadar korktum bilemezsin. Seni...
senin şey olduğunu sandım Gökalp."
Gözlerini
açmadan konuştu, sesinde yorgunluk hatta neredeyse uyku mahmurluğu vardı.
"Merak etme iyiyim."
"Çok
kan kaybettin..."
"Sağlığım
için korkmana şaşırdım, benden şüphelendiğini sanıyordum."
Eda' ya
ondan şüphe etmesi için birçok sebep vermiş olmasına rağmen çocukça bir
alınganlıkla dudaklarından dökülen sözlere karşın Eda' nın bozulan yüz
hatlarını izledi. Kızın ona karşı güvensizliği nedense canını acıtmıştı, belki
de o yüzden kızı tutarsızlığıyla yüzleştirmek isteğine karşı koymadı. Bu
hesaplaşmanın yeri değildi ama bu düşünce uyandığından beri aklını kemiren
küçük bir tırtıl gibiydi.
"Özür
dilerim canım, çok aptalım."
Gözlerini
kızın üzgün yüzünde gezdirdi. Eda'nın, ondan iyi bir şeyler duymak istediğini
görebiliyordu ama genç adam bu kadar çabuk yelkenleri suya indirecek biri
değildi. Kız ona güvenmemekte haklıydı ama yanlış zamanda ve konuda onu
suçlamıştı. Kızı biraz zorlamaya karar verdi
"Aptal
olduğunu söyleyerek tepkini haklı bulmamı bekleme Eda. Beni o adamlarla aynı
kefeye koydun, sana zarar vermek istesem tek yapmam gereken; bunu, yapmak
olurdu."
Eda
yanağındaki eli çekti ve bakışlarını yere indirdi. "Biliyorum ama kafam
karışmıştı."
Şiltenin
dayalı olduğu duvara sırtını verdi ve böylece kızdan biraz uzaklaştı. Ellerinin
bağlanma şeklini çözmek için bağı incelemeye başladı
"Hala
benden savunma bekliyor musun?"
Kız
gözlerini yerden kaldırıp bakışlarını yakalamaya çalıştıysa da Gökalp' in
gözleri ipte olduğundan bunu başaramadı. Genç adamı kırdığını düşünen Eda, ona
dokunmak istemesine karşın bunu yapmaktan çekiniyor gibi ellerini dizlerinin
üzerinde birbirlerine kenetlemişti. Gökalp' in bilinçli olarak ona bakmaması
cesaretini büsbütün kırmış olmalı ki kollarını kendine dolayıp ayağa kalktı.
Eda önce
genç adamın güvenirliliğini sorgulamıştı, şimdi de onunla iletişime geçmekte
zorlanıyordu. Kızın ondan bu kadar çekinmesine hem memnun oldu hem de canı
sıkıldı genç adamın. Memnundu çünkü; Eda' nın sürekli aksini iddia etmesine,
yani ikisinin birbirlerinin hayatlarının parçası olduklarını söylemesine rağmen
hala iki yabancı sayılırlardı. İlişkilerinde onları ayıran güvenlik duvarları
vardı ve bu da kızın onun tarafından dışlandığını düşündüğünde Gökalp' e
yaklaşmasını engelliyordu. Son zamanlarda Eda' dan ona karşı hissetmeye
başladığı katıksız sevgi aslında pembe bir buluttu, güçlü bir rüzgar o bulutu
dağıtacak ve zamanı geldiğinde ikisinin de kalbini bulutun getireceği
yanılsamalardan uzaklaştıracaktı.
Gariptir
ki Gökalp' in rahatsız eden şey de tam olarak aynı şeydi. Eda' nın ona karşı
olan duygularının saflığına o kadar inandırmıştı ki kendisini; kızın onunla
rahat olduğu, aradığı sevgiyi ve mutluluğu onda bulduğu fikrine iyiden iyiye
kapılmıştı. Eda' nın bağlılığına olan inancında yanılgısının, içinde bıraktığı
boşluk; aslında olmasını istediği şeyin kanıtlarının yarattığı tatmin duygusu
ile doldurulamayınca kalbinde bazı parçalar eksilmiş gibi oldu. Derin bir nefes
alıp usulca verdi, bileklerindekilerden önce kalbindeki düğümleri çözmesi
gerektiğini düşünmeye başlamıştı genç adam.
"Beni
yanlış anlıyorsun Gökalp. Senden savunma değil açıklama bekliyorum."
Kendi iç
dünyasına gömülmüş olan Gökalp, kızın neden bahsettiğini kavrayamadı bir an,
sorgulayan bakışlarını Eda' ya yöneltti. Kızın yüzündeki ciddiyet onu
gerçekliğe çekip az önce konuştukları konuyu hatırlattı. Genç adam kendi
dalgınlığına şaşırsa da kıza belli etmemek için bakışlarını tekrar elindeki
düğüme çevirdi. Olayları kısaca anlatması uygun olacaktı, adamların onlara neler
söyleyeceğini bilmiyordu ve Eda' nın gözünde yalancı konumuna düşmek istemezdi.
"Adamları
önce senin evinin önünde gördüm, o zaman da dikkatimi çektiler ama
şüpheleneceğim bir durum olmadı. Alışveriş merkezinin önünde onları tekrar
görüp de sana arabayla yaklaştıklarını fark ettiğimde yapabileceğim tek şeyi
yaptım."
Kızın
tepkisini ölçmek için yüzüne baktığında Eda' nın ifadesinden tatmin olarak
devam etti. "Tekrar karşımıza çıkmaları durumunda yalnız yakalanmamak için
şirketten iki güvenlik görevlisi tatil boyunca bizim etrafımızdaydı."
Eda' nın
ağzı bir şey söylemek için açılınca genç adam susması için işaret parmağını
kaldırdı. "Oldukça uzak bir mesafeden tabi, özel anlarımız bize özel
kaldı."
Muhtemelen...
Kızın
yüzünden yarım bir gülümseme geçtiyse de sonrasında ifadesi dağıldı. Aklından
hoş olmayan bir şeyler geçtiği anlaşılıyordu. Gelecek soruyu bekledi genç adam
ama Eda birkaç kalp atımı sonrası iki defa daha ağzını açıp kapattı sadece.
Söylemek istedikleri için genç adamın konuşmasının bitmesini beklemeye karar
vermiş olmalı ki sözler Eda' nın dudaklarından dökülmedi.
Kızın
sormaktan çekindikleri gözlerinden okunuyordu, Gökalp kızı onaylamak için
başını sallarken konuştu. "Evet, pansiyonda boğulan adam onlardan biriydi.
Otelin dışında bekleyen diğerini de arabasında yaralı olarak buldum. Onun hala
hayatta olduğunu umuyorum."
Eda elini
ağzına götürdü, gözlerinde düşmek için olgunlaşmayı bekleyen yaşlar belirdi.
Cemil' i
veya Okan' ı tanımadığına göre bu gözyaşlarının sebebi kendi sonunun da ölüm olabileceği
korkusu mu?
"Korkma
seni öldürmek isteseler buraya kadar getirmekle uğraşmazlardı Eda. Sende
istedikleri bir şey olmalı."
Eda başını
iki yana sallarken gözlerini kırpıştırdı, muhtemelen görüşünü düzeltmeye
çalışıyordu. Ellerinin arasında boğulmuş bir hıçkırık parmaklarının arasından
kaçtı. Öğrendiklerinden sonra kızın ayakta durmakta zorlandığını gören Gökalp
duvardan doğruldu ve bacaklarını şilteden aşağı bıraktı. Birbirine bağlı
ellerini havaya kaldırdı ve Eda' ya güven vermek ister gibi baktı.
"Buraya
gel..."
Kız
yerinde sabit kaldı ama ellerini yüzünden çekti. Dudakları beyazlamışken
ellerini bastırdığı yanakları ve çenesi kızarmıştı. Çok üzgün görünüyordu...
Kızın yerinden kıpırdamaması üzerinde havadaki ellerini indirdi ve başını
hafifçe yana yatırdı. Gerçeklerin bir kısmı öğrenmek bile kızı dağıtmış
gibiydi, istemeden de olsa kızı bu kadar üzdüğü için kendini kötü hisseti. Eda'
nın acil olarak cesaretlendirilmeye ihtiyacı vardı.
"Canım
buraya gelip bana sarılır mısın? Sana ihtiyacım var."
Eda' nın
hüzünlü yüzünden buruk bir gülümseme geçti, çocuksu bir hareketle elinin
tersini burnuna götürdü ve burnunu çekti. Başka zaman olsa hoşlanmayacağı bu
hareket o an çok sevimli göründü gözüne ve kıza karşı şefkat ile yükselen
kalbi; onu rahatlatmak, hüzün ve endişeyi yüzü ifadesinden silmek istediği ile
doldu.
Genç kız
yavaş hareketlerle karşısına geldi ve dizlerine koyduğu ellerini yukarı
kaldırıp kollarının arasına girdi ve kucağına oturdu. Bacağının yaralı
olduğunun bilinciyle ağırlığını tam olarak vermeyen kızın düşünceli tavrı
Gökalp'in içini ısıttı. Eda kollarını genç adamın omuzlarına doladı ve yanağına
kısa bir öpücük verdikten sonra başını boynuna yasladı. Bir süre birbirlerine
sarıldılar; sadece kızın hafif terle karışık yasemin kokusuna odaklandı genç
adam, can sıkıcı konularla içini karartmak istemiyordu o an için.
"Burada
neden tutulduğumu, bu adamların kim olduğunu ve amaçlarının ne olduğunu
bilmemek beni çıldırtıyor."
Sakinleşmesi
için kızın saran kollarını biraz daha sıkıştırdı, Eda derin derin nefesler
alıyordu, ağlamamak için kendini zorladığını düşündü genç adam. Ona bunun için
teşekkür etmeliydi, içinde bulundukları durumda ağlayan sinirleri bozuk bir kız
varlığı düşüncelerini toplamasını engellerdi. Eda tekrar konuştuğunda sesi titrekti:
"Uyandığımda
ilk yaptığım ağlamak oldu Gökalp, kendimi çok aciz ve yalnız hissettim. Sonra
seni gördüm; hareketsiz bir şekilde yatıyordun, tenin bembeyazdı..."
"Tamam
canım, sakinleş. İyi olacağız merak etme. Ben baygınken kimse geldi mi?"
"Hayır,
şu masaya yiyecek bırakmışlar. Yemedim ama çekindim."
Kıza cevap
vermeden sarılmaya devam etti. Bir süre sonra rahatlayan Eda' nın sesi daha
güvenli çıkıyordu.
"Gökalp?"
"Hımm..."
"Bileğini
bağlayan ipleri çözmeye çalıştım ama yapamadım."
Genç adam
mırıldandı "Açamaman normal."
Eda başını
kaldırınca, kızın çenesinde ve burnunda gezdirdi dudaklarını, kızın dudaklarına
uzandığı sırada kız hafifçe geri çekildi.
"Neden
açamayacakmışım anlamadım? Beceriksiz miyim ben?
Bu
durumda ben seni öpmeyi bu kadar isterken; sen niye kavga etmeyi
düşünüyorsun... Her iki istek de saçma değil mi? Belki bir dakika sonra
katledileceğiz...
Eda' ya
kısılmış gözleriyle baktı, bu durumda tavır yapacak sebep bulmuş olması takdire
şayandı aslında. Kızın alıngan yorumu ona komik gelse de, sesine alaya alan bir
anlam yüklememeye çalışarak cevap verdi.
"Gemici
düğümü atmışlar, açamayacağımızı düşündükleri için; zararsız olarak görünen
senin elin serbestken, sorun yaratan benim ellerim bağlı bırakılmış."
Kız,
kollarının arasından çıkmak ister gibi biraz geri çekilince Gökalp kollarını
kendine doğru çekip kızı kendine tekrar yaklaştırdı. Eda gülümseyerek genç
adamın omuzlarından destek aldı ve kendini saran kolların baskısına karşı
koydu.
"Bağlı
olmaya hemen uyum sağladın bakıyorum."
"Şartlara
hemen uyum sağlayan bir yapım vardır."
Eda genç
adamın kucağından kalktı ve kollarının altından geçerek özgürlüğüne kavuştu.
"Seni
serbest bırakamayacağıma güvenerek beni serbest bırakmışlar o zaman. Bende
demiştim ne salak adamlar..."
"Salak
oldukları konusunda seninle hem fikirim canım, sadece elimi bağlayarak beni
durdurabileceklerini düşünmüşler."
"Ellerim
bağlıyken de sorun yaratırım diyorsun yani?"
"Birazdan
ellerim bağlı olmayacak."
Eda' nın
meraklı bakışları altında dişlerini de kullanarak bileklerini saran düğümden
kurtuldu ve ipi yere bıraktı. Kızarmaya başlamış bileklerini ovalarken kızın
gülümseyen gözlerinde kendi yansımasını gördü.
"Gemici
düğümünü de mi biliyorsun Gökalp? Beni şaşırtmaktan bıkmayacaksın sen."
"Gemi
taşımacılığı işinde olduğumu unuttun sanırım? Hızlı öğrenen meraklı
birisiyim."
Kız başını
sallayarak gülümsedi ve bulundukları odada gözlerini gezdirdi. Umutsuzluk, genç
kızın gülümseyen ifadesiyle yer değiştirirken Gökalp kurtulmak için
yapabilecekleri düşünmeleri gerekliliğini anımsadı.
"Seni
bağlamak için kullandıkları yönteme bakarsak, bizi buraya kapatanlar
da gemici olmalı."
Kızın
sözleri akla yatkındı ama tek bir bilgiyle adamların kimliklerini bulması
mümkün değildi. Bacağına fazla yüklenmeden ayağa kalktı, yürüme çabası biraz
zorlansa da başarıyla sonuçlanınca durumlarının düşündüğü kadar kötü olmadığına
dair aklında olumlu bir fikir yeşerdi.
Genç adam,
odanın dışarıyla tek bağlantısı olan küçük ve dar vasistasın kısa pervazına
tutunup kendini yukarı çekti. Dışarıya göz attığında karşılaştığı bakımsız
bahçe, tutuldukları yerin bir süredir boş olduğunu gösteriyordu. İncelediği
alan, villa tipi bir evin arka bahçesiydi büyük ihtimalle. Tutuldukları yer de
bodrum kat veya garaj bozması bir yerdi.
Uzun
süredir baygın olmalıydı çünkü hava kararmaya yüz tutmuştu. Ellerini bıraktı ve
pantolonuna yapışan tozları silkelerken bulundukları odaya tekrar göz attı,
karanlıkta kalmamaları için kullanılmayan eşya depolandığı odada aydınlatılma
olmasını umuyordu. Tavandan sarkan elektrik kablolarının ucunda sallanan bir
ampul vardı ama camı tozla kaplıydı.
Sıkıntıyla
iç geçirip üzerinde beyaz örtüler serili eşyalara göz atmaya başladı. Pek
ihtimal vermese de kullanabileceği bir şey olabilirdi. Eda sessizliğini bozdu.
"Ne
aradığını bana da söylersen yardımcı olabilirim."
"Ne
aradığımı bende biliyorum, kullanabileceğim herhangi bir şey."
"Ne
yapabiliriz ki Gökalp?"
Kızın
sözlerine yorum yapmayan genç adam, koltukların üzerindeki örtüleri kaldırıp
eşyaları kontrol etmeye devam edince, kız bezgin bir şekilde söylendi.
"Belki
de bir şey yapmadan beklesek daha iyi olur."
Eda
aklınca uslu dururlarsa, adamların onları ödüllendirip bırakacağını düşünüyor
olmalıydı. Hiç mi macera filmi izlememişti acaba? Kızın korkusunu anlayabilen
ama teslimiyetçi halinden hiç hoşlanmayan genç adam yan gözle Eda' ya
baktı.
"Elimden
bir şey gelirken hareketsiz kalmak bana göre değil Eda, ikimizi bu adamların
insafına bırakacak değilim."
Eda cevap
vermeden az önce Gökalp' in yattığı şilteye gidip oturdu ve gözü genç adamın
hareketlerinde, tırnaklarını kemirmeye başladı. Kızın hareketinden rahatsız
olan Gökalp onu uyarma gereği duydu.
"Tırnaklarını
yeme Eda."
"Tırnaklarımı
yemiyorum, yanındaki eti kopardım sadece."
İfadesizce
kıza baktı. "Tırnaklarının yanındaki etleri koparma o zaman."
Eda
ellerini yanına bırakırken sesli bir şekilde göğüs geçirdi. "Bana
bakmıyorsun bile nasıl rahatsız oluyorsun anlamadım."
Kıza
arkasını dönüp büyük kanepenin üzerindeki örtüyü kaldırdı. "Görmem
gerekmiyor, ne yaptığını bilmem yeterli, sen öyle yaptıkça benim içim bir tuhaf
oluyor."
"Burada
oturmuş konuştuğumuz konuya bak, ne yapacağımızı konuşmamız gerekiyor."
Eşyaları
gözden geçirmeyi bitiren genç adam belini gerdirerek doğruldu.
"Adamlar
akıllılık edip, sandalye veya masa gibi silah olarak kullanılabileceğimiz
eşyaları odada bulundurmamışlar. Atladıkları şey ise bu mobilyaların eski
olması nedeniyle iskeletleri sağlamlaştırmak için ince kalasların kullanılmış
olması. Bizi kontrol için birazdan birileri gelecektir, onlar gittikten sonra
koltuklardan birinin kumaşını söker iskeletine bir göz atarız. Üzerlerinde örtü
olması da koltuktaki tahribatı anlamalarını engelleyecektir. Şimdi elimi
kolayca açabileceğim şekilde tekrar bağlamalıyız Eda, avantajın onlarda
olduğunu düşünmeleri yararımıza olur. Fırsatını bulduğumuzda bu durumu lehimize
kullanabiliriz."
Eda ona
şaşkın gözlerle bakıyordu, kızın bakışlarının altında yanına gidip oturdu ve
yerdeki ipi alarak bileğine doladı.
"Şu
ucu alıp alttan geçirir misin? Sonra da yan tarafından dolaman gerekiyor."
"Sen...
Casus falan değilsin değil mi Gökalp?"
Genç adam
hala ona yersiz benzetmeler yapan kızı tersleme isteğine engel oldu.
"Eda,
garip yorumlar yapmayı bırakıp söylediklerimi uygular mısın? Hava kararacak
birazdan adamlar gelir büyük ihtimalle."
Eda
sözlerinden utanmış gibiydi, ilgisini iplere yöneltti. "Tamam, 007 Gökalp
pardon. Az önceki talimatını tekrar eder misin?"
Kıza
kızgın kalamadığını fark etti. İple cebelleşen Eda'yı gülümseyen gözlerle
izlemekten kendini alamadı. Bir şekilde çok sevimliydi ve nedense çekici...
Eda' nın
da yardımıyla görünüşte sıkı duran ama Gökalp' in basit bir hareketiyle
açılacak bir düğümle elleri tekrar birbirine bağlandı. Düğümü bitirdikten sonra
masa da duran sertleşmiş sandviçlerin daha da bayatlamasına gönlü razı gelmeyen
genç adam, Eda' yı yemeye ikna etti. Onları zehirlemek veya bayıltmak için,
salamlı sandviç hazırlamaktan daha az uğraş gerektiren yöntemler bulabilirlerdi
mutlaka. En fazla beklemiş salam yüzünden mideleri bozulabilirdi. Kahvaltı bile
yapmadıkları için buz gibi ve beklemekten kurumuş ekmek oldukça lezzetli
gelmişti.
Ekmeklerinin
son lokmalarını yerken binanın bahçesine giren bir arabanın motorunun homurtusu
duyuldu ardından homurtu kesildi ve araç kapıları açılıp kapandı. Genç adam bir
şey demeden kızın kocaman olmuş gözlerine rahatlatmak ister gibi baktı,
"Ne
derlerse desinler yorum yapma. Sessizliğini korumanı istiyorum."
"Tamam."
Kızın sesi
güçsüz çıkmıştı, getirildikleri yerde yalnız bırakılmalarının verdiği güvenlik
hissi yok olmuştu.
"Korkma."
Odanın
kapısında ayak sesleri duyulmasının hemen ardından kapı açıldı. İçeri giren iki
adam, üçüncü sınıf mafya filminden fırlamıştı sanki. Üzerlerine giydikleri
takım elbiseler eşofman gibi sarkmış, adamlara hırpani bir görüntü vermişti. Ona
sabitledikleri bakışlarından tedbir okunan adamlar yavaş adımlarla ikisine
doğru yürüdü. Adamların otelde yaşananlar konusunda bilgilendirildiklerini
düşündü genç adam. Diğerlerine göre nispeten daha ufak tefek olanı sözü aldı.
"Uykunuzu
aldınız, karnınızı da doyurmuşsunuz gördüğüm kadarıyla. İkinize de zarar vermek
istemiyoruz, derdimiz sizinle değil. Uyumlu davranırsanız kimsenin canı daha
fazla yanmayacak."
Ne Gökalp'
ten ne de Eda' dan bir cevap gelmeyince, adam onların korktuğuna kanaat getirip
yarım bir sırıtmayla devam etti. "Birbirimizi anladığımızı görüyorum,
şimdi kız bizimle gelecek, bir işimiz var."
Gökalp
yerinde gerilince adam yanındakine bir göz işareti yaptı, adam pantolonun
kemerine sıkıştırdığı tabancayı arkasından çıkarı önüne aldı.
"Bizi
engellemek için yapabileceğin bir şey yok. Kızın aksine, senin varlığının bize
bir yararı yok. O yüzden gözden kolayca çıkarılabilirsin, fark ettiğin
üzere."
Eda
paniklemişti, korku dolu gözlerle kendisine bakınca Gökalp ona gülümsedi ve
adamlara bakmadan konuştu. "Bu kadar basit olsa, şu anda burada olmazdım.
Beni öldürüp çoktan yolun kenarına atmış olurdunuz."
Adam
sinirlenmişti. "Neyse ne!" Eda' yı işaret etti. "Sen! Kalk ve
bizimle gel. Seninle konuşmak isteyen biri var."
Eda
titreyen bacaklarının üzerinde hafif sallanarak ayağa kalktı, gözleri Gökalp'
in üzerinde sabitlenmişti. Elini bıraksa uçurumdan düşecekmiş gibi, son bir
gayretle genç adamın varlığına tutunmuş gibiydi. Kızın bakışlarından gözlerini
çekerek gardiyanlarına baktı genç adam.
"Ne
için götüreceksiniz onu?"
"Sana
hesap mı vereceğim lan?" Eda' ya sert bir el hareketi yaptı "Hadi
dedim, sallanma artık. Yoksa bu işi zor yoldan yapacağız."
Konuşan
adama nefretle bakan Gökalp, hızlıca durum değerlendirmesi yaptı. Eda' nın, ona
değer veren birine istemediği bir şeyi yaptırmak veya birinden para almak için
kaçırılmıştı ama bu kişinin annesi olduğunu düşünmüyordu. Bu durumda babasının
hedef olması kuvvetle muhtemeldi. Peki, onları alıkoyan kişiler hangi akla
hizmet, Kenan' a baskıyla bir şey yaptırma cesaretini göstermişlerdi? Eda' ya
şimdilik zarar vermeyi düşünmediklerini varsayan genç adam, bir şey yapmadan
kızı götürmelerine izin verebilirdi ama kızın hayatta kalmasının yanında zarar
görmemesi de onun için önemliydi.
Gökalp
bunları düşünürken; adam, yavaş davranan Eda' ya doğru hızlı adımlarla yaklaşıp
uzanmak için hamle yapınca genç adam onun kolunu tuttu. Adam boşta kalan elini
yumruk yapıp Gökalp' in çenesine savurdu. Bu ani saldırıyı tahmin edemeyen genç
adam, darbenin etkisiyle geriye doğru sendeledi. Eda korkuyla çığlık atıp
Gökalp' e doğru atıldı ama ona yakın olan adam ona engel oldu. Kızı kendi
yanına çekti ve Eda' yı kolundan tutup onu dışarı çıkartırken diğeri kapıya
yakın tek kişilik bir koltuğa oturdu.
Adam
tabancayı tuttuğu elini kucağına koyarak onu izlemeye başladı. Gökalp çenesini
ovuşturarak pis şilteye oturdu, sersemliği hala devam ederken yediği yumruk
onun için iyi olmamıştı. Onu kayıtsızca gözleriyle takip eden adama bakarak
misafir rahatlığında arkasına yaslandı. Onun sakinliğine cevap olarak adam
gözlerini kıstı. Adamın bakışlarından eğlenen genç adam, onu konuşturmayı
denemeye karar verdi.
"Eda'
yı kime karşı koz olarak kullanmayı tasarlıyorsunuz?"
"Kapat
çeneni."
"Yoksa
sen de mi bilmiyorsun?"
"Sus
dedim."
Gülümsemesini
saklamadan adamı süzdü, bir şey söylemek ister gibi ağzını açtı sonra vazgeçmiş
gibi kapattı. Odaya girdiğinden beri umursamaz olan bakışları inceleyici bir
hal alan adam rahatsız olmuş gibi yerinde kıpırdandı ama bir şey söylemedi. Bir
süre sessizliğini koruyan Gökalp, adamın kolay oltaya gelmeyeceğini anlayınca
onu biraz zorlamaya karar verdi.
"Kaçırdığın
kız annesiyle yaşayan ve yurt dışında eğitim gören bir akademisyen farkındasın
değil mi? Ne yapacak, sizin için doktora tezinizi mi tamamlamasını isteyeceksiniz?
Ama dur, ana okulunda tez istemiyorlardı, değil mi?"
Adam
hayatın anlamını kavrayan kendisiymişçesine sırıttı. "Sözlerine bir ayar
çek ve alaylarını kendine sakla züppe herif. Daha yanındaki kızın kim olduğunun
farkında değilsin, bir de boş beleş konuşuyorsun."
Adamın
sözleri şüphelerini doğrulamıştı; Eda, Kenan' a baskı unsuru olarak
kaçırılmıştı. Sesine meraklı bir ton vererek adamla konuşmaya devam etti.
"Sana
onun kim olduğunu söyledim zaten. Sizin yanlış kişiyi kaçırmış olduğunuzu
düşünüyorum."
Adam bir
bacağını diğerinin dizinin üstüne attı ve tabancayı dizine vurmaya başladı. Ona
yöneltilmiş silahın güvenliğinin kapalı olmasını uman genç adam, istemsizce
doğrudan kendini işaret eden namlunun ucuna baktı. Durup dururken mafya
özentisi bir adamın sakarlığı yüzünden kurşuna hedef olmak planları
arasında yoktu. Adam aklından geçenleri kendince yorumlayarak sırıttı.
"Korktun
mu şımarık züppe? Merak etme seni vurmam, yani şimdilik."
"Sana
güvenme konusunda sorun yaşamamı anlayışla karşılayacağına eminim."
Adamın pis
sırıtması yüzüne yayıldı ve gülümsemeye daha çok benzer bir hale geldi.
"Zeki birisin değil mi? Zeki ama saf... Yazık olacak sana."
"Benim
aksime Eda' nın gerçek kimliğini biliyorsan benim kim olduğumu da
bilirsin?"
Adam
sıkılmış gibi ayağa kalktı ve tabancasını tekrar beline taktı. "Gökalp
Gündüzalp, Gündüzalp Taşımacılığın genç patronu. Genç bir mirasyedi!"
"Ve
sen kimsin?"
"Sana
söyleyeceğimi de nereden çıkardın?"
"Bana
'saf' demiştin, benden de bu beklenir değil mi?"
Adam
gülmeye başladı ve ona doğru birkaç adım attı ama aradaki mesafe kapanmadan
adımları durdu.
"Seni
daha önceden tanıyorum, sen bilmezsin tabi. Limana gelip giderken görüyordum
arada. Kim derdi, o kendini beğenmiş zengin piçin karşımda elleri bağlı, benim
insafıma kalacağını."
Adamın
sözlerini düzeltme isteğine ket vurarak sinirle dudağını ısırdı. Adamın onu
limanda görüyor olması Eda' nın yorumunun haklı olduğunu kanıtlıyordu. Adamın
yüzüne daha fazla bakmadı ve ellerine yöneldi. Onu zengin ve züppe olarak gören
adamın aslında neyin peşinde olduğunu anlamak için gerekli zemin kendiliğinden
oluşmuştu.
"Eda'
dan ne istiyorsunuz anlamadım ama benden ne alabileceğini ikimiz de biliyoruz.
Bu yüzden biraz daha akıllıca davranmanı öneririm."
"Otelde
yaralı bir adamı hakladın diye kendini bir şey mi sanıyorsun sen? Akıllıca
davranması gereken sensin! Sus artık, yoksa kırarım o çeneni!"
Adamın boş
tehditlerine ve buyurgan ses tonuna rağmen gergin bakışlarını yakalayan genç
adam, sözlerinin aksine çok da kararlı durmayan adamı tekrar denedi.
"Klişe
olacak ama sana sülaleni bile ihya edecek kadar para veririm desem... Benim
buradan sağ salim çıkmamı sağlaman yeterli."
"Bu
iş bittiğinde zaten yeterince zengin olacağım, neden senin tarafına
geçeyim."
Gökalp,
adam hakkındaki olumsuz düşüncelerinin gözlerine yansımamasına gayret ederek
doğrudan adamın gözlerine baktı. Ancak pek de başarılı olamamıştı. Gardiyanı,
onun gözlerinde ne gördüyse, rahatsız olmuş gibi bakışlarını kaçırdı. Adamın
yüzündeki kendine olan güvenini yansıtan maske buhar olurken ifadesi
kararsızlığa dönüştü. Konuştuğunda genç adam sesi de bakışları kadar
duygusuzdu:
"Benim
tarafıma geçmenin senin yararına olacağı konusunda ısrarcıyım. Hemen karar
verme, bence bir düşün."
"Düşünecek
bir şey yok!"
Adamın
ağzından çıkanlara rağmen ses tonu gergindi. Omzunu silken Gökalp daha fazla
konuşmadı, yaslandığı yerde gözlerini kapatarak Eda' nın geri dönmesini
bekledi. Gardiyanının ayak sesleri kapının önünde dolaştı, adam sıkkındı ama
sessizliğini de korudu.
Bir süre
sonra kapının önünde farklı ayak sesleri de duyulunca gözünü açtı genç adam.
Eda, sapsarı bir yüzle az önceki adamın kolunda oyuncak gibi duruyordu. Aklı
çok başka yerlerde gibi görünen kızın yüzünden ne düşündüğünü anlayamadı
Gökalp.Kız gördüğüne anlam veremez gibi bakıyordu, kendi iç dünyasında
kaybolmuştu.
Eda' nın
kolunu bırakan adam, elindeki kağıt torbayı diğer adamın az önce oturduğu
koltuğa koydu.
"Akşam
için içindekilerle idare edin. Şu küçük odacık bir tuvalet, kapısı yok artık o
kadar da olsun değil mi? Oradan su ve diğer ihtiyaçlarınızı giderirsiniz;
etrafı kirletmemeye çalışın, burada hepimiz misafiriz sonuçta."
Başka bir
şey söylemeden kendi esprisine gülerek arkasını dönüp çıkan adamın peşi sıra
yürüyen diğeri, ikisinin üzerinde dolaştırdığı gözlerini bir an Gökalp' e
sabitledikten sonra dışarı çıktı.
Adamların
çıkmasından sonra hala hareketsiz duran Eda' nın yanına, topallayarak giden
genç adam, kızın elini avcuna aldı. Eda' nın elleri buz gibiydi. Genç kızın
gözleri önce ikisinin birleşmiş ellerine, ardından da kendisine anlayışla bakan
meraklı gözlere yöneldi.
"Eda?
Ne ol..."
Sözleri
Eda' nın konuşmasıyla kesildi. Ruhsuz, ona çok yabancı gelen bir sesle, kız onu
yanıtladı. "Onlar... Onlar beni... Babamla..."
Lafın
gerisini getiremedi genç kız, yerinde düşecek gibi sallandı. Ancak düşmedi,
kollarını kaldırıp kızı göğsüne çeken genç adamın kollarına bıraktı kendini.
Eda' nın
anlamsız sözlerinden anladığı kadarıyla, nihayet babasının varlığını
öğrenmişti. Kaçırılmasının yarattığı şokun ardından bir de babasının yaşadığını
öğrenmesinin kız için ruhsal bir yıkım olmayacağını umuyordu genç adam.
Sessizce göğsüne yaslanmış ağlayan kıza sakinleşmesi için zaman tanıyan Gökalp,
biraz sonra Eda' nın yüzüne bakmak için kendinden uzaklaştırdı ve ağlamasının
sebebini tahmin etmesine rağmen sorması gereken soruyu sordu
"Güzelim,
bir şey mi yaptılar sana?"
Kız
olumsuz anlamda başını salladı. "Zarar vermediler sadece..." ağlaması
hıçkırmaya dönüşen Eda' yı tekrar kucaklayan Gökalp, babası hakkında
öğrendiklerini anlatması için kızı yönlendirmek yerine beklemesi gerektiğini
anladı. Eda' ya sakinleşmesi için zaman vermeliydi.
Yaklaşık
beş dakika kadar sonra Eda başını genç adamın göğsünden kaldırdı ve gözlerine
baktı. Kızın bakışlarındaki kırılganlık Gökalp'in kalbini sıkıştırdı bir an.
Eda, onun kolları arasından sıyrılarak şilteye gidip oturdu. Kendini
sakinleştirmek için derin derin nefesler alan kız, birkaç saniye sonra
ağlamaktan kızarmış ama içindeki kırgınlığı nispeten sildiği gözlerini tekrar
ona yöneltti. Genç adamın kendisine sessizce bakması üzerine gözlerini kaçırdı.
Yaşadıklarını kelimelere dökemez gibi bir hali vardı. Eda, yerdeki kirli
karolara bakarken lafı dolandırmaktan daha kolay olacağına karar vermiş olmalı
ki aklındakini bir kere de söylemeyi tercih etti.
"O
adam... Beni yukarı götürdü. Büyükçe bir salonda ortada tek bir koltuk vardı.
Bana bugün tarihli bir gazete verdi ve fotoğraflarımı çekti. Ona annemin para
veremeyecek durumda olduğunu yanlış kişiyi kaçırdıklarını söyledim. Bana
babamdan..." Kız derin bir nefes aldı. "Parayı babamdan alacaklarını
söyledi."
Kızın
sözlerine ne yorum yapması gerektiğine karar veremeyen genç adam sessizliğini
korudu. Kız buruk bakışlarının zeminden kaldırıp ona çevirince Eda' nın ondan
bir şeyler duymayı beklediğini anlayan Gökalp, boğazını temizleyip onun yanına
oturdu. Kızın terden hafifçe ıslanmış saçlarını özenle yüzünden çekti.
"Baban
mı? Seni kesinlikle biriyle karıştırmış olmalılar."
Eda' nın
dudakları titredi. "Ben de onlara aynısını söyledim ama o adam, o kadar emindi
ki, bana güldü. Benim bir yalanı yaşadığımı söyledi. Kandırıldığımı... Midem
bulandı, hala bulanıyor."
Bu
adamlar, Kenan ve Eda arasındaki gizemi nasıl bilebilirlerdi? Hadi, öğrendiler,
Kenan'a bu oyunu oynamaya nasıl cesaret edebilirlerdi? Eda'nın ağlama krizine
girmesini istemediğinden kızın saçlarını okşamaya devam ederken konuştu.
"Şşşt,
sakin ol. Farazi baban hakkında başka bir şey söylediler mi?"
"Hayır
ama fotoğraflarımı çeken adam odadan çıktı. Bir süre sonra tekrar geldi ve
'Oldu bu iş, kabul etti' dedi. Kabul etmiş Gökalp, kim? Kim, neyi kabul
etmiş?"
Gökalp
damarlarındaki akan kanın hızlanmasına rağmen vücudundaki ürpermeyle istemsizce
titredi. Sanki kalbi soğumuş ve hücrelerini serinleten serin sıvıyı dağıtmaya
başlamıştı. Bu adamlar onun aylardır ulaşmaya çalıştığı adamı bir anda ona
yakınlaştırmışlardı ama tamamen onun kontrolü dışında olmuştu.
Kenan ve
Eda arasındaki bağlantıyı kendi keşfetmiş olsa da hiçbir zaman bunu
kanıtlayacak gerçek bir dayanağı olmamıştı. Adamın kızı olduğuna inanmakla,
bunu bilmek arasındaki büyük uçurumun benliğinde yarattığı boşluğu kapatmak
ister gibi eli alnına gitti. Avcunu zonklamaya başlayan şakaklarına bir an
dayadıktan sonra terden ve kurumuş kandan kaskatı olmuş saçlarında dolaştırdı
ellerini. Aylardır ikisini görmezden gelen Kenan, şimdi kendini ortaya çıkarmış
ve Eda' yı korumak için bu akbabaların isteklerine boyun eğmişti demek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder