Eda
arabaya bindikten sonra el işareti ile 'bir dakika' dedi ve Eda' nın
duyamayacağı bir mesafeye gidip Selim Bey'i aradı. Adam telefonu açtığında
selamlaşma faslını atlayarak doğrudan konuya girdi.
"Selim
Bey, neler olduğunu öğrendiniz mi?"
"Evet,
adamlarla irtibattayım hala. Sizi takip eden arabayı kaybettiler ama plaka
bilgilerinden bir şey çıkacağını düşünüyorum."
"Diğer
adamdan ne haber?"
"Yaya
olarak kaçan adamdan haber yok Gökalp Bey, takip eden adamımızı yaralamış
kaçarken"
"Durumu
nasıl yaralının?"
"Telefonla
görüştüm kendisiyle, yaralı ama risk altında değil"
"Durumu
hakkında beni bilgilendirin, mutlaka."
"Şimdi
hastaneye gidiyorum, kendim gördükten sonra size bilgi veririm."
Arabadan
onu anlamaya çalışan gözlerle izleyen genç kıza göz attıktan sonra, şüphe
çekmemek için artık kapatması gerektiğini düşündü.
"Acil
bir durum olduğunda arayın, yoksa ben müsait olunca sizi ararım.
Görüşürüz."
Arabaya
bindi ve açıklama bekleyen Eda' ya gülümsemekle yetindi ve artık yemek yemesi
gereken Gökalp daha fazla sallanmadan kaldırımda açılan seyyar büfelerden birine
doğru sürdü arabasını.
Yaklaşık
on dakika sonra arabada oturmuş karşılıklı köfte ekmeklerini yerken otomobil
içine dağılan kokuyu içine çekti Gökalp,
"Nasıl
acıkmışım ya, kokusunu bile yiyeceğim elimden gelse"
Ağzını
kapatarak kahkaha atan Eda cevap veremedi, kızın gülüşüne gülümseyerek karşılık
veren genç adam ayranından koca bir yudum aldı.
"Doymayacağım
sanırım ben, bir tane alayım"
"Yarım
ekmek var elinde canım doyarsın. Geç oldu zaten, çok yersen rahatsız
olursun"
"Haklısın
ama doymayacak gibiyim. Zaten arabam haşat oldu, bu gece bana uyku yok"
Kızın
sessiz kaldığını görünce dikkatini ekmeğinden uzaklaştırarak Eda' ya baktı.
Genç kız bir bacağını altına alarak koltuğuna yan oturmuştu. Başının yanını
koltuğuna yaslamış anlayışlı bir gülümsemeyle onu süzüyordu.
"Araban
için çok üzüldüm Gökalp, çok sevdiğini biliyorum. Serviste ne kadar kalacak
acaba?"
Tamiri
zaman alacaktı, yurt dışından parça getirtmek zorunda kalacaklardı muhtemelen.
Shelby aslına bağlı kalınarak restore edilen eski bir otomobil olduğu için
yedek parçaları kolay ulaşılabilir değildi. Kızın otomobiller hakkındaki
bilgisini tahmin edebildiği için bunları anlatarak kendini yormak istemedi.
"Birkaç
hafta kalır sanırım..."
Eda can
sıkıntısıyla belli belirsiz iç geçirince "Ne oldu?" diye sordu.
"Bir
şey yok, seni dinliyorum canım"
Gökalp
cevap vermeden bakmayı sürdürünce derin bir nefes alan genç kız aklından geçeni
aktardı.
"Araban
kullanılamayacak halde canım, eski arabaların parçaları zor bulunur. Seninki
kaç model 1960 veya 70 değil mi? Tamiri sıkıntı olacaktır. Onu ne kadar çok
sevdiğini biliyorum, babanın arabasıydı değil mi?"
Başını
salladı genç adam "Çok sevdiği için imkanları iyileştiğinde büyük bir
hevesle almıştı o arabayı. Uzun süre kendi kullanmış. Ben ehliyet alma yaşıma
geldiğimde yeniden restore ettirip bana hediye etmişti."
Genç kızın
ona dokunmak için uzattığı elden kaçındığını saklamaya gerek duymadan
uzaklaştı, ondan şefkat istemiyordu. Özellikle babası hakkında konuşurken. Genç
kız onun çekilmesine alınmamıştı, elini kendi dizinin üzerine koyup anladığını
göstermek ister gibi baktı.
"Ben
babamı tanımadım Gökalp, onun varlığı nasıl olurdu hiç bilmiyorum. Sen ise
tanıdın ama kaybettin, onun sevgisini ve ilgisini hissettin ve yokluğunun nasıl
bir his olduğunu biliyorsun. Hangisi daha kötüdür bilmiyorum. Hiç bilmediği bir
duyguyu yaşamadığı için kalbinde onun boşluğunu hissetmek mi, yoksa o duyguyu
tattıktan sonra kaybettiğin için kalbinde bıraktığı acı ile yaşamaya çalışmak
mı?"
Eda
gözlerine birikmeye çalışan gözyaşlarını geriye itti. Gökalp' e yarım bir
gülümseme ile baktıktan sonra ekmeğinden bir ısırık aldı ve dışarıyı izlemeye
koyuldu. Kıza bir şeyler söylemek istiyordu ama kelimeler anlamlı bir şekilde
dizilmiyorlardı. Mehmet Bey'in öldüğünü biliyordu genç kız ama bu konuda
derinlemesine konuşmamışlardı. Kendi babasının ise o küçükken öldüğü
söylenmişti Eda' ya. Kızın varlığına özlem duyduğu kişinin Gökalp' in özlem
duyduğu kişiyi elinden almış olması garip bir ironiydi. Sözlere dökmek
istemediği duygular yaşayan genç adam ekmeğinden iştahsız bir ısırık alarak
kelimelerin çıkışını kapatmış oldu.
Biraz
sonra Eda tekrar Gökalp' e döndü, sesi hala buruktu ama belli ki kendini
toplamaya çalışıyordu "Tatil planımızın bir kısmı suya düştü, hatta belki
de tamamı..." Sonra başını salladı "Saçmalıyorum, sen neler yaşadın
ben ne düşünüyorum değil mi?" Genç kızın gözleri bulutlandı "Çok
istediğim şeylerde bu uğursuzlukları yaşarım ben, o yüzden bir şeyi istemeye
veya başıma gelen güzelliklere sevinmeye korkuyorum Gökalp. Sen son zamanlarda
başıma gelen en iyi şeysin ve seni de kaybetmeye bugün çok yaklaştım..."
İri iki damla gözyaşı engel olamadan yanaklarından süzüldü. Başını önüne eğdi
genç kız, diğerlerinin akmasını engellemenin en kolay yolu Gökalp' e bakmamaktı
çünkü.
Gökalp ne
söyleyeceğini bilemiyordu. Kendi nefreti ve intikam duygularıyla sarmalanmış
ruhu ilk defa Eda' nın içinde yaşadığı ve ona hiç yansıtmadığı hüzünle
tanışmıştı. Her ne kadar kendine itiraf edemese de bir süredir genç adamın
içindeki boşluğu doldurmaya başlayan duygu seline neden olan Eda' ya bu
umutsuzluk hiç yakışmamıştı ona göre. Kızın yüzündeki ifade kalbine soğuk bir
su gibi akıyordu. Eda kafasını sallayıp kendini toplamaya çalıştı, basit bir
muhabbetin neden bu hale geldiğini anlayamıyor gibiydi. Gökalp elindekini
direksiyonun arkasına bırakıp kızın ekmeğine uzandı ve aldı. Onu da diğerinin
yanına yolladıktan sonra Eda' nın çenesini tutup yüzünü kendine çevirdi. Kızın
gözleri akmalarına izin verilmemiş damlalarla buğulanmıştı
"Eda,
bu söylediklerin çoğu kişinin başına gelen şeyler. Sevdiklerini yitirmek veya
umut bağladığı şeylerin elinden kayıp gittiğini görmek... Bak, ben senin
yanındayım; zarar gören sadece arabam ve erkeklik gururum canım."
Kız
gülmeye başlayınca gözlerinde biriken yaşlar tembelce yanaklarından yuvarlandı
ve Gökalp uzanıp ıslanmış yanağa dudaklarını bastırdı. Öpücük gibi değildi bu
sıcak bir dokunuştu sadece, anladığını ve yanında olduğunu göstermek için. Eda
gözlerini kapatıp teslimiyetle ona yaslandı, çenesindeki ele avcunu kapattı. Kızın
çenesini bırakarak geri çekilen genç adam ellerini tutmaya devam etti.
"Seni
üzecek şeyler yapmak istemezdim ama bunun bir gün yaşanacağını da biliyorum. O
gün gelirse seni üzmenin beni de üzdüğünü hatırlamanı istiyorum, tamam
mı?"
Kız
sözlerin içeriğine kafa yormadan uysalca başını salladı
"Ayrıca
planlarda değişme olmadı, cumartesi sabah yola çıkarız. Bu duygusal dalgalanma
geçtikten sonra o kadar alışverişin boşa gitmesinden dolayı daha çok
yakınacaksın güzelim. O anı yaşamaktansa tatile gitmeyi tercih ederim."
Heyecanla
ve sevinçle yüzü aydınlanan genç kız Gökalp' in boynuna sarılarak yanağına uzun
ve sesli birkaç öpücük kondurdu. Onları diğer yanak ve burun takip etti ama bu
öpücükler daha okşayıcıydı. Kızın hareketlerine hakim olmaya başlayan duyguyu
tanıyan Gökalp kıza çapkınca gülümsedi. Eda dudağını yaladı usulca ve Gökalp'
in dudak kıvrımına dokundurdu dudaklarını. Hissettiği duygu yoğunluğundan sesi
boğuklaşan Eda
"Ne
söyleyeceğimi bilemiyorum, sen harikasın." dedi.
Gökalp'in
dudaklarında gezdirdi parmaklarını. Oradan da çenesine ve boynuna inen oyuncu
parmaklar omuzlarında gezinmeye başladı. Gökalp, Eda' nın hareketlerine dikkat
kesilmişti; kızın dokunuşları eskisi gibi ürperme hissi vermiyordu ona. Genç
adam anın etkisinde olduğunu düşündü. Kızın kendisine olan dokunma ihtiyacı
onun da bundan keyif almasına yol açıyordu.
Gökalp
konuşmak için ağzını açtı ama Eda elini yükseltip parmağını dudaklarına koyarak
sus işareti yaptı. Kızın ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı ama kendi koyduğu
yasağı tekrar delmeye doğru gittiğini görebiliyordu ve o da aynı şeyi
istiyordu. Genç kız Gökalp' in aklından geçenleri anladığını belli edercesine
bakışlarını onun yüzünde gezdirdi. O sırada Eda' nın telefonu çalmaya başladı,
iki genç sudan çıkmış gibi derin nefes alınca birbirlerine bakıp gülmeye
başladılar. Çantasından çıkardığı telefonu açarken sadece dudaklarıyla 'annem'
diyen Eda bir yandan da gülüyordu.
"Efendim
annecim... Evet birlikteyiz... Yemek yiyorduk"
Genç adam
arkasına yaslanıp kendinin toplamaya çalıştı. Az önceki teslim olmuş hali
aklına geldikçe kendine sinirleniyordu ki ablasının haklı olabileceği gerçeği
başına çekiç gibi indi. Kıza aşık olmasa da ondan etkileniyordu. O kadar
sevgi dolu ve bu sevgiyi göstermeye istekli biriydi ki, yanındayken onun
ilgisine alışmak oldukça kolaydı. Kızın dokunuşlarından, bakışlarından,
kendisini öpme isteğinden heyecanlanmıştı; daha da önemlisi o da Eda' yı öpmek,
huzursuzluğuna çözüm olabilecekmiş gibi olarak ona dokunmak istemişti.
"Tamam
anne, gelirim birazdan. Merak etme, emin ellerdeyim." Telefonu kapattı ve
Gökalp' e sevgiyle baktı, genç adamın yüzünde ne gördüyse kaşları çatıldı
"İyi misin sen?"
Kıza
sevimli bir gülümseme ile bakmaya çalıştı, bu geceyi artık bitirmek istiyordu.
Eda bir şey olduğundan şüphelenirse onu bırakmak istemezdi.
"Anneni
merak ettirmeyelim çok geç oldu, eve götüreyim seni artık" Kızın cevabını
beklemeden arabayı çalıştırıp sürdü. Evin önünde masum sayılabilecek bir öpüşme
ile iyi geceler dilediler birbirlerine. Gökalp kadar Eda da bu öpüşmeyi
istememişti anlaşılan kızın dudakları donuk ve aceleciydi. Arabadan indikten
sonra arkasına bakmadan eve girdi kız.
Eve
gitmeden önce boş sokaklarda epey dolaştı genç adam. Saat bire yaklaşırken
Ankara caddelerinde müşteri arayan birkaç gece kuşundan başka hareket yoktu.
Diğer büyük şehirlerin aksine Ankara' da günlük hayat saat dokuz buçuk gibi
belirli merkezler hariç biterdi. Gece olarak adlandırılan bu saat diliminde
caddelerde araba sayısı bile azdı.
Sakin
kafayla araba sürmek düşünmesine yardımcı olmuştu, bundan sonra ne yapacağı
hakkında az çok bir karara varmış sayılırdı. Ama önceliği Eda' ya söz verdiği
tatilin eğlenceli geçmesini sağlamaktı, bu akşamki sözlerinden sonra kızın bu
tatili doyasıya yaşamasını istiyordu. Tatil dönüşü ise ilişkilerine bir şekilde
son verecekti genç adam. Amacına uygun olarak kızı babasına karşı
kullanamayacağı belli olduğuna göre artık sahte aşık rolünden sıyrılması
gerekiyordu. Bu ilişkiyi daha fazla uzatmaya gerek yoktu. Öyle ya da böyle, bu
olayın sonunda; Eda, Gökalp' ten nefret edecekti.
Eve
vardığında arabanın önünde bir kısmı yenmiş iki sandviç duruyordu hala, onları
görmek Gökalp' e hala aç olduğunu hatırlattı. Son zamanlarda Eda ile ne zaman
yemeğe gitseler genç adam aç kalıyordu. Tatil boyunca kilo vereceğini düşünmek
Gökalp' i gülümsetti, kilo fazlası olmadığına göre Eda yanında yokken yemek
için kendi odasına yiyecek depolamaya karar verdi. Aksi halde güçten düşecekti.
Gece geç
saatte yatağıyla buluşan Gökalp sabah erkenden ondan kaçarcasına ayrıldı. Tüm
gece dönüp durduğu yatağından daha yorgun olarak kalkınca bedenini rahatlatmak
için kendini spor salonuna attı. İki saatlik egzersizin ardından daha canlı
hissediyordu.
Duş almak
için odasına çıkmadan önce mutfağa uğradı, dün gece ona arabayı getiren Halil
Bey masada kahvaltı yapıyordu. Gökalp' in girdiğini görünce toparlanmaya
çalışan adamı el işareti ile durdurdu "Rahatınıza bakın, afiyet
olsun."
Adam
lokmasını aceleyle yuttu "Teşekkür ederim efendim, buyurun"
Adamın
karşısına oturan Gökalp, kendisi istemeden servis edilen çay için kıza
gülümseyerek teşekkür edince kızın yanakları kızardı ve utangaç bir
gülümsemeyle "afiyet olsun" dedi. Kızın utangaçlığına anlam veremeyen
Gökalp Halil Bey' e geri döndü. Adam yorumsuz gözlerle kendisine bakmaktaydı.
"Halil
Bey, kahvaltınızı bitirdikten sonra yapmanızı istediğim bir şey var"
mutfağın diğer tarafında tezgahı silerken belli etmemeye çalışarak onları
izleyen kıza döndü
"Bakar
mısın? Bir kalem kağıt getirebilir misin?"
Kızın
adını hatırlamadığını fark etti sıkıntıyla, kız birkaç aydır evlerindeydi ve
pek konuşmamışlardı. Yine de adını bilmemesi hoşuna gitmedi. Annesine sormayı
aklına yazdı. Kız tezgahta bulunan not defterini ve yanındaki kalemi ona
getirdi.
"Teşekkür
ederim, işine dönebilirsin." Kağıda arabasının bulunduğu yeri yazdıktan
sonra kopartıp Halil Bey' e uzattı. Adam kağıdı alıp Gökalp' e verdi dikkatini
"Dün
küçük bir kaza geçirdim ve arabam oldukça hasar gördü. Size verdiğim
adrese çektiler. Onu Cemal Ustaya götürün, usta bir baksın. Telefonum onda var
zaten beni ne yapılacağı konusunda bilgilendirsin."
"Peki
efendim"
"Aracım
tamirdeyken Porsche' u kullanacağım, arabanın bakımı en son ne zaman
yapıldı?"
"Selçuk
yaz başında bütün arabaların bakımları yaptırmıştı efendim."
"Uzun
yol yapacağım onunla, hazırdır değil mi?"
"911'
i bugün ustaya götüreyim efendim, bakımdan geçsin."
"Onu
değil, Panamera' yı kullanacağım. Şehirler arası yol için diğerinden daha
uygun."
"Arabanızı
almaya gitmeden önce onu bırakırım."
"İyi
olur, yarın sabah kullanacağım arabayı. O yüzden bugün halletmeye
çalışın."
"Peki
efendim."
Çayının
kalanını bir yudumda içen genç adam Halil Beye "afiyet olsun"
dedikten sonra ocağın başında duran aşçıları Ümran Hanıma dönüp
"Yarın
sabah için küçük bir yemek sepeti hazırlamanızı istiyorum. Birkaç parça
kahvaltılık ve poğaça gibi bir şey olsun yeterli. Büyük bir çanta olmasın, saat
yedi gibi hazır olsun" dedikten sonra mutfaktan çıkmak için kapıya
yöneldi.
Odasına
çıkıp banyoya kendini atan Gökalp, kahvaltı yapmadan evden ayrılmayı tasarlarken,
odasına döndüğünde kahvaltının mis gibi kokuları ve koltuğa kurulmuş öfkeli bir
anne karşıladı. Kadının yanına gidip yanağına tek bir öpücük kondurdu.
"Günaydın
anne"
"Günaydın"
"Bu
şerefi neye borçluyum?"
"Dün
gece yaptığın kazaya"
"Oturup
seninle bunu konuşmayı ben de isterdim ama hiç zamanım yok inan."
"Sana
seçenek sunmuyorum Gökalp."
Genç adam
sesli bir göğüs geçirip annesine yan gözle baktı. Melek hanımın yüzündeki
ifadeden anladığı kadarıyla kaçışı yoktu. O da makul olanı seçti. Annesinin
elinden tutup kaldırdı ve kahvaltı masasına doğru götürdü. Sandalyeyi tutarak
oturmasına yardımcı olduktan sonra kendisi de karşısına oturdu.
"Bir
araba yandan bana çarptı. Önemli değil"
"Önemli
veya değil... Bunu bana ne zaman söyleyecektin?"
"Uyandığın
zaman anneciğim, kaza geç vakitte oldu. Eve geldiğimde sen çoktan
uyumuştun."
Açıklamanın
mantıklı olması annesinin öfkesini kararsızlığa itse de muhafaza etmeyi başardı
"Ben
neden bunu aşçıdan duyuyorum peki, o nerden biliyor?"
Çay
servisi yapan genç adam sakince konuşmaya devam etti
"Çünkü,
sabah arabayı servise götürmesi için Halil Beyle konuşurken o da ordaydı. Yoksa
sabah gidip kadına rapor vermedim, o da sana yetiştirmek için özel çaba sarf
etmiş anlaşılan."
"Ne
yapsın kadın, zaten basından öğrenecektim. Onlardan önce bana söylemek
istemiş."
"Haber
mi yapmışlar?"
Gökalp
gergince söylendi, daha çok kendiyle konuşuyor gibiydi. Bu yüzden belki de
Melek hanım sorusuna cevap vermek yerine ona kendi sorusunu sordu.
"Kaza
nasıl oldu oğlum?"
"Işıklardan
geçerken kırmızı yandığını fark etmedim ve kontrolsüzce yola çıktım. Karşı
şeritten gelen bir araçla çarpıştık. Sadece arabada maddi hasar var, ben gayet
iyiyim"
"Sadece
bu kadar mı?"
"Daha
ağır bir kaza olmadığı için üzgünüm anne, anlatacak çok bir şey olmadı."
Melek Hanım
çayından bir yudum aldı ve kızarmış ekmeğine kaymak sürerken ters ters oğluna
baktı. Gökalp onun imalı bakışlarını görmezden gelerek kendi tabağına
yiyeceklerden almaya başladı. Bir süre sessizce kahvaltı yaptılar ama Melek
Hanım en sonunda dayanamadı.
"O
kızda yanında mıydı?"
"Eda
mı?"
"Başka
kız mı var oğlum? Evet o!"
"Hayır.
Yalnızdım arabada iyi ki, yoksa kızın kolu veya bacağı zarar görebilirdi."
"Yarın
gideceğiniz tatil iptal oldu herhalde?"
"Gideceğiz
hala, sabah yola çıkarız"
"Keşke
yanında olsaymış, sakat sakat tatile de gidemezdi"
Annesini
yorumu genç adamı güldürdü, Melek Hanım ciddi durmaya çalışsa da oğluna
tebessüm etmekten kendini alamadı.
"Senin
yüzünden kötü biri oldum çıktım oğlum. Bir şekilde kız hayatından çıksın
istiyorum."
Doymaya
başlayan Gökalp Melek Hanımın yorumunu duymazdan geldi, oğlundan cevap
alamayacağını anlayan kadın konuyu değiştirdi.
"İşe
ne zaman gideceksin?"
"Bu
güzel kahvaltı sohbetimiz olmasaydı şimdi masamın başında olurdum
herhalde."
O sırada
kapıyı çalmadan içeri giren Gökçe' nin yüzündeki öfke ikisini kahvaltı masası
başında görünce şaşkınlığa dönüştü.
Ablasının
patlamaya hazır bir volkan halinde odaya dalmasından rahatsız olan Gökalp
çayından sakince bir yudum daha alırken Melek hanım kızına yöneldi.
"Günaydın
canım"
"İnanamıyorum,
cidden inanılmazsınız..."
"Ne
oldu ablacım? Sensiz kahvaltı yaptık diye bozulduysan daha bitirmedik, gel ve
bize katıl."
Melek
hanım ters ters oğluna baktı
"Ablanı
kızdırmayı bırak Gökalp, neden böyle olduğunu bilmiyormuş gibi sende..."
Gökçe
odaya girip az önce Melek hanımın kalktığı koltuğa oturdu "Aşağı iniyorum,
haberlerden kardeşimin kaza geçirdiğini öğreniyorum. Ben ekrana donmuş gibi
bakarken Ümran hanım gelip bana iyi olduğunu... Hatta yarın yolculuğa
çıkacak kadar iyi olduğunu söylüyor."
"Ümran
hamın da ayaklı gazete gibi çalışıyor"
Melek
hanım lafa girdi
"Ablanın
sana bir şey olduğunu düşünmesini istememiş kadın, ne yapsın?"
"Dedikoduyu
ulvi bir amaç için kullanıyor diyorsun?"
Melek
hanım ona cevap vermeyerek Gökçe' ye döndü:
"Gördüğün
gibi Gökalp gayet iyi kızım, başını biraz sert çarpmış o kadar."
Genç adam,
elini başının yanındaki çoktan unuttuğu yaraya götürürken annesine masum bir
şekilde gülümsedi. Melek hanım, genç adamı 'her şeyin farkındayım' bakışıyla
süzdükten sonra tekrar Gökçe' ye döndü.
"Şirkette
gidince durumu açıklayan bir basın açıklaması yaparsınız. İş fazla uzamaz
böylece."
Gökçe
sıkkın bir şekilde ayağa kalktı "Ben hallederim o işi, Gökalp ortalarda
görünmese daha iyi."
"İkiniz
birlikte olursanız daha iyi olur kızım."
Gökçe
kardeşine umursamaz gözlerle baktıktan sonra annesine sarıldı "Ben
çıkıyorum."
Ablasının
ona kızgın olmasına hak vermekle birlikte bu sahte umursamazlığına anlam
veremeyen genç adam arkasına yaslandı. Melek hanım Gökçe çıktıktan sonra keyifsiz
bir şekilde Gökalp' e baktı "Ona kızma, son zamanlarda aileni düşünmeden
kararlar veriyorsun. Bizim seni önemsememizi ise dalgaya alıyorsun."
"Anne..."
"Bunları
seninle tartışmak için söylemiyorum Gökalp ama yaptıkların bizim tarafımızdan
aynen böyle görünüyor."
"Bana
biraz daha zaman verin, olur mu? Antalya' ya gidip geldikten sonra bu iş
bitecek."
Melek
hanım bardağını masaya bırakıp sandalyesinde doğruldu "Ben gideyim, sen
hazırlanacaksın."
Gökalp
kendine bir bardak çay daha doldururken konuştu
"Bugün
işe gitmeyeceğim. Ablam bensiz gayet iyi idare ediyor nasılsa"
Melek
Hanım peçeteyle ağzını sildikten sonra ayağa kalktı
"İyi
bakalım oğlum, ben doydum. Sana afiyet olsun"
Annesi
odadan çıkarken arkasından seslendi, "Masayı alabilirler, yemeyeceğim daha
fazla"
"Halime'
yi gönderirim"
Ah,
evet Halime...
Gökalp
masadan kalkıp çayını da alarak koltuğa bacaklarını uzatarak oturdu. Telefonunu
elinde aldı. Selim Bey' i aramayı düşünüyordu ama Eda' dan gelen mesajı görünce
okumak için açtı.
"Günaydın
yakışıklı... Yarın için çok heyecanlıyım"
Gözlerini
devirdi Gökalp, tatil lafı geçtiğinden beri her aklına geldiğinde heyecanlı
olmayı nasıl beceriyordu bu kız. Eda' ya cevap yazdı "Günaydın güzelim.
Bugün ne yapacaksın?", telefonu kucağına koyup sehpanın üzerindeki
çayından bir yudum daha aldı. Kapı çalınca kapıda görünen Halime' ye başıyla
'gel' işareti yaptıktan sonra sinyali yanan telefona geri döndü. "Evdeyim
canım, bavulumu hazırlayacağım. Bir de Dawson' dan düzeltme maili gelmiş, ona
bakarım belki. Sen ne yapıyorsun?"
Evden
çıkmaması daha iyi oldu
Selim' e
onun evinin önüne de adam göndermesini söylemişti ama içerde kalması işleri
kolaylaştırıyordu.
"Tatilimi
başlattım ben, işe bile gitmedim hatta. Evde olurum herhalde."
Telefona
mesaj yazarken gözleri Halime' ye kaydı, kız kahvaltı masasını toplarken arada
bir genç adama göz süzmeyi ihmal etmiyordu. Gökalp kızın cesaretine şaşırmakla
birlikte ilgisini saklamamasından da rahatsız olmuştu. Eda' dan gelen mesajı
bildiren sinyali üzerine ekrana baktı tekrar
"Görüşürüz
o zaman canım, öpüyorum seni"
"Görüşürüz,
öptüm."
Halime son
olarak yanına gelip boş çay bardağını aldı ve kalçalarını belli belirsiz
sallayarak odadan çıktı. Kızın kalçalarını izlediğini fark eden Gökalp kendine
gelerek ayağa kalktı ve Selim' i aradı. Halime denen kızın bu garip halini
nasıl daha önce fark etmemesi garipti ona göre. Ya kız her zaman bu kadar cesur
değildi ya da o gerçekten bir süredir kendinde değildi.
Kabul
etmek istemese de Eda ile olan ilişkisi son zamanlarda onu içinde yaşadığı sisli
kabustan uzaklaştırmıştı. Genç kızın masumiyeti onu nefretinin pençesinde
nefessiz kalmaktan kurtarmaya başlamıştı. Ayrıca Eda oldukça alımlı ve
eğlenceli bir kızdı, yani bazen... Saçmalamadığı zamanlarda...
Kulağının
dibinde bir erkek sesi duyunca düşüncelerinden sıyrıldı, elinden tuttuğu
telefona bir an boş boş bakan genç adam, aptallığına kızarak cihazı tekrar
kulağına götürdü.
"Selim
Bey?"
"Merhaba
Gökalp Bey, hatlarda sorun vardı galiba sesiniz gelmedi, bu aralar çok sık
oluyor"
Adamın
gereksiz konuşmasına sinirlenerek tersleyecekken asıl kendisine kızdığına karar
verip doğrudan konuya girdi.
"Var
mı bir gelişme? Adamlar tekrar ortaya çıktı mı?"
"Hayır,
herhangi bir şey olmadı. Adamlarımızdan saat başı bilgi geliyor."
"Yaralı
adamımız nasıl? Çıktı mı hastaneden?"
"Evet,
sabah çıkardılar. Evinde istirahatte, dediğiniz gibi ailesine adınıza çiçek
gönderildi ve bir maaş ikramiye verildi"
"Tamam
Selim Bey, sağ olun. Yarın saat sekizde Eda Hanımın evinin önünden yola
çıkacağız. Adamları uyarın kesinlikle kendilerini belli etmemeliler.
Arkadaşımın onları görüp rahatsız olmasını istemiyorum."
"Tabi
ki Gökalp Bey."
Telefonu
kapattıktan sonra bilgisayarının başına geçip yarın uğrayabilecekleri yerleri
belirleyemeye başladı. Peşlerindeki adamların niyetlerini öğrenemedikleri için
gidecekleri yere fazla oyalanmadan varmalıydılar. Bu yüzden en fazla üç yere
uğrayabilirlerdi ve insanların yoğun olduğu yerleri tercih etmeliydi.
Ertesi
sabah Eda' yı evinden aldıktan sonra Ankara-Polatlı arasında yeşillik bir mesire
yeri görünce arabayı kenara çekti.
"Hadi
bakalım, kahvaltı zamanı"
Eda' nın
meraklı bakışları altında arabanın arkasına uzanıp koltuğun üzerindeki sepeti
aldı. Arka koltukta bulunan sepeti fark etmeyen genç kız bir an şaşkınca
baktıktan sonra ellerini birleştirdi, kocaman açılmış gözlerinde çocuksu bir
hava vardı
"Piknik
mi yapacağız?"
Genç adam
kızın mutluluğunun kanıtı olan gözlere bakarken kendisini gülümsemeye zorladı.
Kapıyı açıp dışarı çıkarken cevap verdi
"Sayılır,
acıkmadın mı yoksa?"
Gökalp
arabadan çıkıp oturabilecekleri bir yere bakınırken Eda da kendi tarafından
çıkıp hemen genç adamın yanına geldi. Kızın eline çantayı tutuşturan Gökalp
ilerdeki koca meşe ağacını işaret etti.
"Şurada
oturalım, hadi bakalım yemekler benden sofra senden."
Gökalp' e
gülümseyen genç kız sepetle beraber ağaca doğru ilerlemeye başladı. Arabanın
arkasını dolaşan genç adam bagajdan bir battaniye aldı. Battaniyeyi alırken
anayola göz gezdirmeyi ihmal etmedi. İlerde park halinde bulunan araba kendi
güvenlik elemanlarını taşıyordu. İki adamla sabah tanışmış ve numaralarını
telefonuna kaydetmişti. O numaralara ihtiyacı olmasını hiç istemiyordu Gökalp.
Adamların kendilerini izlemesinden hoşlanmasa da varlıklarından güven duyduğunu
itiraf etti kendisine. Geçen geceki olayda o iki koruma olmasaydı Eda şu an
ellerindeydi ve kim bilir ne için kızı istiyorlardı. Kaçakçılığı bırakmalarına
rağmen bu adamların neden dikkatini çektiğini anlamış değildi. Eda' nın çağrısı
onu daldığı düşüncelerden çıkardı
"Canım
ne yapıyorsun orada? Gel hadi"
"Tamam
güzelim"
Kızın
yanına ulaştığında kendisine imalı bir şekilde baktığını gördü, yere serdiği
battaniyeyi düzeltirken de aynı bakışı korumayı başardı Eda. Kızın bakışlarını
görmezden gelmemek adına o da ona çapkın bir gülümseme gönderdi. Eda yere
oturan genç adamın yakınına gelerek oturdu ve omzuna bir öpücük kondurdu.
"Gökalp?"
"Eda?"
Kızı
kıkırdamaya başladı ve genç adamın koluna girdi kendine doğru
çekti. Adamlar etraflarındayken kızın yakınlaşma çabasından
hoşlanmayan genç adam yan gözle takipçilerine doğru baktı. Onlar
tarafından açıkça görülebilecek bir yerdeydiler, aralarındaki mesafe olmasaydı
tabi. Kıza doğru döndü
"Aç
olduğunu sanıyordum."
"Açım
ama senin bana 'güzelim' demen çok hoşuma gidiyor."
"Sana
yüzlerce kez dedim bu sözü Eda, bu bakışları hak etmek için başka şeyler de
olmalı"
"Nasıl
bakıyorum sana?"
"Yeni
bir ayakkabı?"
"Hiç
sanmıyorum."
"Güzel
bir çanta?
"Çanta
taşımayı sevmem"
Sohbetin
gereksiz bir tarafa kaymaya başladığını görünce konuyu değiştirmek amacıyla
şansını denedi. Muzip bir şekilde göz kırptı genç kıza, Ümran hanımın sepete
tatlı koymuş olması için içinden dua ederek
"Birkaç
parça kahvaltılığın yaptığına bak sen, tatlıyı görünce ne yapacaksın
bakalım" dedikten sonra çantaya uzanan eli, çantaya dokunamadan, hareketini
engelleyen parmaklar tarafından durduruldu. Eda parmaklarını hafifçe sıktıktan
sonra elini bırakıp sepeti aldı.
"Sofra
senden demiştin."
Sepetten
çıkan yemekleri battaniyenin üzerine yayan Eda, plastik bardaklara meyve suyu
koyduktan sonra eliyle 'buyurun' hareketi yaptı. Ümran Hanım' ın özenle
hazırladığı belli olan yiyeceklerden hoşnut kalan Gökalp dönüşte kadına
teşekkür etmeyi aklına not etti. Tatlı olarak içi çilek reçeli ile doldurulmuş
kurabiyeleri de yedikten sonra kahvaltıları neticelenmiş oldu. Ağzına attığı
koca bir lokmayı içeceği yardımıyla yutabilen genç kız öksürmeden konuşmaya
çalıştı
"Haklıymışsın
kurabiyeler nefisti"
Kıza
gülümsedi "Afiyet olsun, kalkalım mı artık plana sadık kalalım" cevap
vermesini beklemeden çantayı toplamaya başladı. Eda' nın yardımıyla eşyalarını
ve çöplerini paketledikten sonra arabaya geri döndüler.
Gökalp,
yol üzerinde uğrayacakları Afyonkarahisar ve Isparta' da gezecekleri yerleri
genç kıza anlatırken Eda ilgili ve keyifli gözlerle onu izliyordu.
Afyonkarahisar girişinde bir dinlenme tesisinde mola verdikten sonra kent
merkezindeki tarihi eserleri gezdiler. Eda gördükleri yerlerin tarihçesini
internetten araştırıyor ve bol bol fotoğraf çekiyordu. Şehirdeki gezilerinin
sonunda yemek zamanını fazlaca geçirdikleri için ikazda bulunan midelerini
sucuk döner ile doyurduktan sonra yolarına devam ettiler.
Afyondaki
son uğrak yerleri İhsaniye' deki Döğer Ören Yeriydi. Roma ve Bizans dönemine
ait kaya yerleşim mekanları, mezar odaları ve kiliseleri ile tarihi ve doğal
bir hazine olan ören yerini gezdikten sonra Isparta' ya doğru hareket ettiler.
Isparta'
ya vardıklarında saat beşi geçiyordu. Gülleriyle ünlü şehirde Eda' nın uzun bir
süre kullanımına yetecek kadar gül sabunu, kolonyası, kremi ve daha, neden
hepsine ihtiyaç duyulduğunu Gökalp' in anlamadığı, güllü bir sürü şey aldılar.
Kız mağazadan çıkarken elindekilere gülerek bakan genç adama oyuncu bir öfkeyle
somurttu
"Suratındaki
şu ifadeyi siler misin?
"Hangi
ifadeyi?"
"Kadınlar...
dermiş gibi olan ifadeden bahsediyorum."
"Öyle
mi diyor bakışlarım?"
"Neyse,
seninle bu konuşmayı yapmayacağım."
Kıza cevap
vermeden arkasından takip genç adam gülümsemekten kendini alamadı. Eda az
önceki tavrını devam ettirerek arkasına bakmadan arabaya doğru yürüdü. Arabayı
otoparkta bıraktıkları yere varmadan önce Eda somurtmaktan vaz geçmiş olmalı ki
Gökalp'in yanına gelmesini bekler şekilde adımlarını yavaşlattı. Genç adam
yaklaşınca kızın elindeki alışveriş poşetine uzandı
"Ağır
olmalı, ben taşıyayım"
Eda poşeti
diğer eline geçirdi "Kendim taşırım, çok incesin"
"Emin
misin? Kendini sakatlamanı istemem."
Arabaya
ulaşan genç kız Gökalp' in kapıyı açması için arabaya arkasını dönerek
beklemeye başladı. Gökalp, kızın kendisini görmezden gelmesini eğlenceli buldu.
Eda' nın karşısında durup kapıyı açmadan takılmaya devam etti.
"Sabun,
krem ve şampuan kabulüm. Gül toniği, suyu, nemlendiricisi, temizleme sütü falan
ne işine yarayacak canım?"
Eda yorum
yapmadan arabayı işaret edince Gökalp elindeki anahtarın düğmesine basarak
kilitleri açtı. Genç kız poşetini arabaya bıraktı ve tekrar Gökalp' e döndü.
"Bir
kadının bakım için neler kullandığını bilmediğin belli canım, bunların hepsinin
ayrı ayrı işlevleri var"
Gökalp
kızın öfkesinin üzerine gitmek istedi, Eda ile çekişmelerinde kanını ateşleyen
bir şeyler vardı. Bir adım daha atıp kıza biraz daha yaklaştı.
"Bunların
tamamının tek bir işlevi var Eda, zaman ve para israfı..."
Kızın
gözleri kısıldı, gerçekten öfkelenmeye mi başlamıştı?
"Harcadığım
zaman benim olduğuna göre sorun yok, para konusu ise tekrarlanmaz merak etme.
Benim, sana göre gereksiz, harcamalarım için servetinin bir kuruşunu bile boşa
harcamanı istemem."
Kızın
öfkeli bakışlarında ve sıkılmış dudaklarında bakışlarını gezdirdi, daha öncede
kızgın halini görmüştü genç kızın, bu sefer ona çekici gelen neydi peki?
"Zamanımı
da az önce boşa harcadın zaten"
Arabaya
yaslanan Eda kollarını göğsünde birleştirdi. Kızın hareketi ile dekoltesinden
yükselen göğsü bir an için dikkatini dağıttı. Gökalp' in bakışlarının kaydığı
yeri fark eden genç kız kollarını çözüp yana bıraktı; gözlerini genç adamdan
kaçırdı, yanakları kızarmıştı. Ellerini temizlemek ister gibi kalçasına
sürdükten sonra onları başıboş bırakmamayı düşünmüş olmalı ki araba ile kalçası
arasına koyup üzerlerine yaslandı.
Cevap
vermeyen kızın vücut dili hem kızgın olduğunu hem de ondan etkilendiğini
gösteriyordu. Kıza iyice yaklaşan Gökalp başının iki yanına kollarını dayadı ve
kendisine bakmayan Eda' nın boynuna doğru sokuldu. Kızın gerginliği hat
safhadaydı ve bu gerginliğin nereye kadar gideceğini anlamak için kızın boyun
kıvrımına burnunu sürttü ve duyabileceği şekilde derin bir nefes aldı.
Ciğerlerine dolan havaya karışmış olan Eda, hafif sabun ve yoğunlukla gül
kokuyordu. Kavgalarının sebebi gülün şimdiden kızın kokusuna karışmış olması genç
adamı gülümsetti, biraz geri çekilerek kızın yüzüne baktı.
"Hakkını
vermeliyim, gül kokusu çok güzel, özellikle senin teninde"
Gökalp' in
yüzüne dikkati dağınık olarak bakan Eda' nın öfkesi tamamen silinmişti.
Sözlerine gülümseyen genç kız ellerini arkasından çekip genç adamın beline
koydu. Eda' nın yüzüne yayılan çekingen ama talepkâr ifade Gökalp için yabancı
değildi.
"Gül
kokusunu seviyorsan sana da bir şeyler almalıydık"
"Gül
kokan sevgiliyle o ihtiyacımı tatmin etmeyi planlıyorum."
Gökalp
uzanıp kızın dudağından öpmek istedi, karşısındakinin gözlerindeki ışık, ondan
bunu beklendiğini gösteriyordu. Yavaşça aralarındaki mesafeyi kapatan genç adam
memnuniyetle karşılandı. Kızı kendisi ve arabası arasına sıkıştırmamak için bir
kolunu dayamaya devam etse boşta kalan eliyle Eda' nın yanağını kavramıştı.
Eda' nın biraz tuzlu olsa da kendisine tatlı gelen dudaklarında hareketlerine
hakim olan tutkuyu yakaladı Gökalp. Ufak atışmaları oyun gibi başlamışsa da
ikisi arasında gerginliğe sebep olarak ikisinin ket vurduğu duygularını
kamçılamıştı.
Eda,
Gökalp' in kararını hala vermediği için kendi hislerine uyguladığı kısıtlamayı
rafa kaldırmış; Gökalp ise kıza hissetmeye başladığı fiziksel çekime karşı
koymayı bırakmıştı. Kıza masaj yaparak sırtından beline kadar indirdiği elini
kalçasına doğru yönlendirince Eda, Gökalp' in elini yakaladı ve ikisinin göğsü
arasına yükseltti. Kızın bu nazik uyarısı genç adamı kendine getirdi. Eda' nın
pasif itirazlarına rağmen öpüşmeyi bitirdi ve kızdan biraz uzaklaştı. Kıza
bakmamaya çalışarak boğazını temizledi ve sesini bulmaya çalıştı.
"Özür
dilerim canım, seni ulu orta bu şekilde öpmemeliydim"
Hatta
hiç öpmemeliydim, aklım neredeydi...
"Özür
dilenecek bir şey yok Gökalp. Vaziyetin uygunsuzluğu konusunda haklısın ama
bende senden geri kalmadım canım"
Kıza bakıp
gülümsedi, az önceki tutkularının izleri kızın yüzünde dans ediyordu. Kız da
kendisine gülümseyince karnında bir kavrama hissi yaşadı bir an. Bu hissin
suçunu yediği sucuklara atarak Eda' ya girmesi için kapısını açtı ve arkasından
kendisi de içeri girdi.
"Eee,
şimdi nereye gidiyoruz sevgili tur rehberim?"
Motele?
"Eğirdir'
e uğrayıp oradan Antalya' ya. Akşam merkezde kalalım bence, yarın sabah da
Olimpos' a gideriz."
"Eğirdir'
de bir kiliseyi göreceğiz demiştin, hatırladım."
Arabayı
çalıştırıp otoparktan ayrılırken çıkışa yakın bir yerde park eden korumaları
gören Gökalp adamların peşlerinden içeri girip girmediğini merak etti. Eğer
onları kontrol etmeye gelen olduysa adama güzel bir gösteri yapmışlardı. Yan
gözle kıza bakınca kendisine bakmakta olduğunu gördü. Soru mu sormuştu? Eda'
nın bakışlarından hala az önceki yaşananların etkisinde olduğu belli oluyordu.
Saklamaya çalışsa da... Kızın cümlesini hatırlayan Gökalp cevap verdi
"Dündar
Bey Medresesi"
"Efendim?"
"Gideceğimiz
yer diyorum, Dündar Bey Medresesi."
"Ha
evet, Medrese."
Yapmacık
bir gülümsemeyle bakışlarını dışarıya çeviren genç kıza müteşekkir oldu. Kızın
bakışları genç adamı da etkiliyordu ve araba kullanırken dikkat dağınıklığı ona
yardımcı olmuyordu.
Medresenin
beyaz mermerden yapılmış anıtsal kapısından geçerken taş işçiliğine hayranlıkla
seyreden genç adamın aksine Eda elindeki telefonla medrese hakkındaki bilgileri
okuyordu:
"II.
Gıyasedddin Keyhüsrev tarafından burada yapılan büyük hanın ana kapısı
korunmuş, diğer kısımları değiştirilerek Dündar Bey tarafından medreseye
çevrilmiştir. Bir diğer iddiaya göre de, Eğirdir'in 3 km. ilerisindeki bir
Selçuklu hanının kaplama taşları sökülmüş buraya taşınmış ve oradan getirilen
taşlarla bu medrese yapılmıştır. Kitabedeki ifadeden de Gıyaseddin Keyhüsrev'in
burada yaptığı hanın Dündar Bey tarafından medreseye dönüştürüldüğü
anlaşılmaktadır."
Elindeki
telefonu indirip Gökalp' e kaşlarını çatarak baktı "Diğer adı da Taş
Medreseymiş"
Girişteki
taş oymaları incelemeyi bırakıp içeri doğru adımlayan genç adam kızı ilerlemesi
için hafifçe itti "Tur rehberi bendim hani, bilgileri sen
veriyorsun."
Telefonunu
kapatarak çantasına koyan Eda Gökalp' in koluna girdi
"Biliyor
musun, yapıldığında otuz odası varmış ve iki katlıymış. Şimdilerde on bir odası
kalmış sadece"
"Hı
hı"
"Bir
süre hapishane olarak da kullanılmış. Onarım sırasında üst kat ihmal edince tek
katlı olmuş"
"Hım..."
"Osmanlı
Sultanı haremini burada ağırlamış bir süre."
"Hım..."
"Hatta
cariyelerini hanın etrafında çırılçıplak koştururmuş."
"Ne?"
Eda,
kahkahasıyla bulundukları boş oda çınlayınca elini ağzına kapatıp kısık sesle
gülmeye devam etti. Gökalp kızın yüzüne baktı bir an sonra o da gülmeye
başladı.
"Yalan
söyledin değil mi?"
"Tabi
ki yalandı. Harem konağı ve çıplak koşu kısmı. Sana ilmi bilgiler veriyorum ama
beni dinlemiyorsun"
"Telefondan
okuduğun bilgilerle bana tanıtım yapıyorsun, ilmi bilgi bu mu oluyor?"
"Gezdiğin
yer hakkında bilgilenmek istersin diye düşünmüştüm, pardon..."
"Gözünü
telefondan ayırıp etrafa bakarsan mekan sana kendisini tanıtacaktır."
Eda bir an
durup oymalı kapıda göz gezdirdi "Bana söylediği tek şey: beni yorma Eda,
zaten çok yaşlıyım."
Genç adam
elinde tuttuğu broşürü Eda' nın burnunun önünde salladı "Öyleyse, al
canım. Biraz da buradan oku."
Eda hırsla
broşürü kaptı ve avcunda sıktı "Bazen çok sinir oluyorsun,"
Kıza
gülümseyerek diğer odaya geçti "Bazen mi? Her zaman dememeni iyi
yorumluyorum."
Arkasından
seyrek adımlarla gelen genç kız homurdandı "Sinir etme yüzdeni yükseltmeye
niyetlisin sanırım"
"Sana
etrafa daha dikkatli bak demiştim."
Medrese'
deki kısa gezi ve bol fotoğraf çekimi ardından Antalya' ya doğru yola çıktılar.
Antalya girişinde ziyaretçileri karşılayan şehir manzarasına beğeniyle bakan
Eda' nın yüzündeki çocuksu mutluluk oldukça hoşuna gitti genç adamın. Eda' nın
verdiği tepki gayet normaldi ona göre de. Akşam saatlerini yaşamaya başlayan
kentte ışıklarla aydınlatılmıştı ve upuzun sahil boyu masalsı bir havaya
bürünmüştü.
"Acıktın
mı?"
"Evet
acıktım, Antalya' nın ünlü bir yemeği varsa onu yiyelim."
"Antalya'
nın piyazı ünlüdür ama başka zamana kalsın. Sahil kenarında otele yakın bir
restoranda yeriz."
"Olur
canım, çok yoruldun zaten. Arabanı kullanma konusunda sana yardımcı olmama da
izin vermedin."
"Arabalarımı
kimseye kullandırmayı sevmiyorum Eda, şahsi algılama."
"Alt
tarafı bir araba Gökalp."
Genç adam
kıza istediği cevabı veremeyeceğini bildiği için sessiz kalınca Eda kendi
kendine söylendi "Amacım yardım etmekti, yoksa arabana el koyacak değilim.
Arabanı kullanınca hayatın üzerinde hak iddia ediyor olmayacağım."
Kızın
yüzündeki sinirli ifadeden hoşlanmamıştı, kaşlarını çatmamaya çalışarak
dikkatini yola verdi. Eda, Gökalp' in kendisinden uzaklaştığını anlamış olmalı
ki lafı uzatmadan önüne döndü.
Konyaaltı'
nda şık bir restoranda yenen yemek, geri de bıraktıkları günün aksine eğlenceli
geçmemişti. Gökalp, arabadaki soğukluğu yemeğe taşımak istemese de Eda
somurtmayı tercih ediyordu. Kızın neden bu kadar alındığını anlamamış olan genç
adam haksız değilken bir de ona kendini açıklamakla uğraşmak istemiyordu. Kızı
kendi haline bıraktı, birine öfkeli kalmak da bir tercihti sonuçta.
Yemek
sonrası konaklamak üzere kalacakları otele gittiler. Beach Parkın yanında olan
otelde deniz manzaralı ayarlanmış odalar gayet güzeldi. Otel görevlisine
çantalarını teslim ettikten sonra odasına çıkmak için sabırsızlandığı belli
olan Eda' yı bir şeyler içmeye davet etti.
"Yorgunum,
günü burada bitirelim."
Eda' nın
ilgisiz tavrına rağmen Gökalp şansını denedi
"Soğuk
bir şeyler içmek istemediğine emin misin? Odana yarım saat geç gitsen sana
küsmez sanırım."
"Sen
eğlenmene bak, ben dinleneceğim"
Arkasını
dönüp giden kızın ardından öfkeyle baktı, kızın bu umursamaz tavrına sinir
olmuştu. Arkasında bile bakmadan asansöre ilerleyen Eda'yı izlemeyi gururuna
yediremedi, kapıya dönüp otelin barına gitti.
Kokteyl
bardağını elinde çevirirken tüm karşı koyma çabalarına rağmen yine Eda'yı
düşünürken buldu kendini. Eda'nın bu şekilde ona tavır yapmasına alışkın
olmadığından belki de kızın tavrını hak edecek ne yapmış olduğunu düşünüp
duruyordu. Kendi arabasını kendisinin kullanmak istemesinin ilişkilerinin akış
yönüyle nasıl bir bağlantısı olabilirdi ki?
Genç adama
göre Eda normalde kavgaları uzatan biri değildi, öfkesinin nedeni Gökalp'in
hayatına dahil olamaması hakkındaki kızgınlığının haklı olduğunu düşünmesiydi
büyük ihtimalle. Gerginliğinin nedeni arabası değil ondan hala alamadığı net
cevaptı ama kıza olumsuz cevap verse bu ilişkinin sonu olurdu olumlu cevap
verirse de Eda' ya çok fazla ümit vermiş olacaktı. Sıkıntıyla elindeki bardağı
bara koyup yenisi için barmaide işaret etti.
İkinci
bardağı da diğerinin yanına gönderdikten sonra, durum kendi açısından
netleşmişti artık. Sabahki tavrına göre Eda' ya geri dönmeyi teklif etmeye
karar verdi. Ankara' dan buraya kadar onun şımarıklığına katlanmak için
gelmemişti. Kızın güzel geçebilecek bir tatili ilk günden gergin bir havaya
bürümesine de ayrıca sinir oluyordu.
Barmaide
bahşiş bıraktıktan sonra odasına çıkıp doğrudan banyoya girdi. Çabucak işini
bitirip çıkmayı düşünüyordu ki banyoya hakim olan hafif gül kokusu birkaç
saniye duraklamasına sebep oldu. Küvetin yanına iliştirilmiş mum gül kokusunun
gizemini çözmüş oldu. Gülümseyerek eline aldığı pembe mumu burnuna yaklaştırdı
ve kokuyu hafifçe içine çekti. Otoparktaki yakınlaşmalarının anılarını
canlandıran koku genç adamın kanının daha hızlı akmasına sebep oldu. Eda' nın
ellerini belinde hissetti bir an, sesli bir nefes alıp mumu yerine bıraktı.
Güllü mumun otelin standart uygulaması olduğunu sanmıyordu. Eda odasına girmek
için kat görevlisine yüklü bir bahşiş vermiş olmalıydı. İşini bitirip odasına
geçti, saçını kuruttuktan sonra kendini yatağın şefkatli kollarına teslim etti.
Sabah
kapısının çalınmasıyla uyandı, saate göz attı, nerdeyse ondu. Bacaklarına
dolanan pikeyi çekip yalpalayarak kapıya gitti. Gece çok içmemişti ama kafasını
toplayamıyordu bir türlü. Sıcak yüzünden gece pencereyi açamamış, klimayı
aralıklarla çalıştırmıştı; uykusu da parçalı olmuştu. Üzerindeki sersemliğin
sebebi bu olmalıydı.
Kapıda bekleyen
Eda' yı içeri davet ederek odasını havalandırmak için pencereyi açmaya gitti.
Arkasında kızın hareketlenmediğini görse de tekrar bakmadan pencereyi açtı.
Kızgın
mı hala, O zaman mumu neden koydu ki?
Temiz hava
odaya dolarken derin derin ciğerlerini doldurdu, sersemliği biraz geçince
arkasını dönüp odaya girmek konusunda kararsız gibi görünen kıza döndü.
"Neden
girmiyorsun?"
Kız ona
hızlıca baktıktan sonra bakışlarını az önceki gibi yere çevirdi, ona bakmak
istemiyordu sanki. Halının modelini çözme aşkıyla başını yerden kaldırmıyordu.
"Eda
ne ol.."
"Şey...
Sen uygun olduğunda aşağı gelirsin. Ben kahvaltı salonundayım."
Kaçarcasına
giden kızın arkasından baktı bir süre, sonra da kendisine. Üzerinde boxer hariç
kıyafet olmadığını görünce kızın odaya neden girmediğini anlamış oldu. Kendi
kendine gülerek banyoya gitti ve gecenin ağırlığından kurtulmak için serin bir
duş aldı. Saçlarını ıslak bırakarak Eda' ya katılmak üzere aşağı indi.
Eda
pencere kenarında bir masaya yerleşmişti ve kahvaltısını bitirmiş sayılırdı.
Geldiğini gören kızın yüzünün aydınlanması dünkü soğuk tavrından kurtulduğunu
gösteriyordu. Gülümseyerek kıza uzanıp yanağına dudağını bastırdı ve çekilirken
sesine çekici olduğunu düşündüğü bir ton ekleyerek "Günaydın" dedi ve
karşısına otururken Eda, nın yanaklarına yayılan kırmızılığın tadını çıkardı.
Boğazını temizleyen genç kız cevap verdi.
"Günaydın,
gecen nasıl geçti?"
"Yorucuydu,
hiç uyumamış gibiyim. Nem böyle yapıyor alışık olmayınca. Senin gecen nasıl
geçti?"
"Benim
de aynı, yemek almayacak mısın?"
"Biraz
sonra alırım, bu arada mum için teşekkür ederim."
"Özür
dilemek içindi."
"Seni
muma çevireceğim demek değildi yani..."
Kız küçük
bir kahkaha attı ve Gökalp kendisine garip gelse de Eda' nın gülüşünden
hoşlandığını fark etti. Sesli olarak güldüğünde sesi çoğu bayanın aksine aniden
patlamıyor, insanın kulağını dolduruyordu. Buna dikkat etmesi ise genç adamın
kafasını karıştıran başka bir şeydi. Gökalp' in kendisini izlediğini anlayan
Eda kıkırdamaya dönüşen kahkahasını sonuçlandırırken muzip bir şekilde
gülümsedi
"Karşında
mum gibi eriyorum demek istemişimdir belki?"
Az önceki
yaşadığı tuhaf anın etkisini silmek isteyen Gökalp kurumaya yüz tutmuş
saçlarını eliyle dağıttı ve arkaya taradı. Eda' nın yorumu genç adamın hoşuna
gitmişti gitmesine ama bu konuşmayı duygusallıktan uzak tutmayı seçti ve
önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi cevapladı kızı.
"Bu
biraz abartılı olmadı mı sence de?"
Genç
adamın yüzüne ezberlemek ister gibi baktı Eda, kızın bakışları nedeniyle soruyu
sorduğuna pişman oldu. Sözlerinin kızı ondan uzaklaştırması gerekiyordu ama Eda
kelimelere dökmeden onu söylediklerinin gerçek olduğuna ikna etmişti.
Kalbindeki hafiflemeyle gülümsedi ister istemez genç adam, belki adiceydi ama
hak etmediği bu bakışlar onu mutlu ediyordu. Başını gülümseyerek sağa sola
salladı genç kız.
"Sana
kızmam gereken şeyler de bile kızamıyorum."
Sözün
gidişatını engellemek için anlamsızda da olsa bir cümle geveledi ağzında
"Belki
kızmaman gerekiyordur canım, değil mi? Neyse ben midemle ilgileneceğim biraz, geliyorum
şimdi."
Kahvaltı
beklediğinin aksine, Eda' nın müdahalesi olmadığı için, doyurucu geçti. Çayını
yudumlarken telefonunu karıştıran kıza baktı, biriyle yazışıyordu. Heyecanı ve
aklından geçen eğlenceli düşünceler mimiklerine yansımıştı. Son yudumunu da
içtikten sonra Eda' nın dikkatini çekmek için öksürdü, kız kafasını kaldırınca
"Annen mi?" diye sordu. Genç kız telefonun ekranını kapatıp ona döndü
"Bir
arkadaş"
"Gülse?"
"Hayır
o değil, kalkalım mı hadi. Olimpos için sabırsızlanıyorum."
Gökalp
dirseğini masanın üzerine koyup ellerini çenesinde birleştirdi ve dikkatli
gözlerini Eda' ya kilitledi. Genç kız rahatsız bir şekilde yerinde kımıldandı
ama yine de bir şey söylemedi. Gökalp' in ısrarlı bakışları altında gözlerini
kocaman açarak fazlaca masum bir şekilde bakmaya başlayınca kızın bir şeyler
karıştırdığına iyice emin olan genç adam dayanamadı.
"Ne
işler çeviriyorsun?"
"Ne
işi?"
"Bende
onu soruyorum ya canım, ne işler çeviriyorsun?"
"Amma
şüphecisin Gökalp, hadi kalkalım" dedikten sonra genç adamın elinden tutup
çekerek onu da kaldırdı.
Odalarına
gidene kadar sürekli konuşan Eda bu sefer karşı taraftan cevap beklemeye bile
gerek duymadı. Belli ki genç adamın şüphelendiği şeyi karıştırmasını
engellemeye çalışıyordu. Odasının önüne gelince uzanıp Gökalp' in dudaklarına
kısa bir temasta bulundu ve "Yarım saate kadar hazır olurum" deyip
kapıda kayboldu.
Kızın
muhtemelen hoşuna gitmeyecek planlar yapması canını sıkmıştı genç adamın. Kendi
kendine söylenmemeye çalışarak aynı kattaki odasına doğru yollandı. Odasına
girerken kendini rahatlatmaya çalışıyordu, belki kızlara özgü konular
konuşuyordu arkadaşıyla ve bunları onun yanında dile getirmek istememişti.
Saplantılı biri gibi her şeyin altında bir şey aramasına az kalmıştı...
Antalya-Olimpos
arasında uzanan yolun güzelliği sinirlerine iyi gelmişti genç adamın. Yaşadığı
şehir olarak Ankara' yı severdi ama yapay parklar şehrin güzelleşmesini sağlasa
da insanda hayranlık hissi uyandırmıyordu ona göre. Doğayla iç içe geçen
kentler her zaman farklı olmuştu onun için. Antalya hem yeşilin hem de mavinin
en güzel tonlarını kendinde toplamıştı. Günün büyük kısmında gökyüzünde arsızca
parlayan güneş bile insanı eğlenceye teşvik eder gibiydi.
Olimpos'
ta kalacakları pansiyon ise rahat bungalovların ve sosyal alanların otantik
havasıyla hoşça vakit geçirecekleri bir yer olduğunu gösteriyordu. Giriş
yaptıktan sonra yemek alanından ağaçlık bir alanla ayrılmış olan kalacakları
bungalovları gösteren genç onlara kısa bir tanıtım yaptı. Delikanlı kalacakları
yerin önüne gelmelerine rağmen laf kalabalığı yapmaya ve bir ihtiyaçları olursa
mutlaka onu bulmaları konusunda ısrar edince çocuğun avcundaki anahtarları
alabilmek için çareyi eline bahşiş sıkıştırmakta buldu. Gözleri parlayan çocuk
gitmeden önce gülümseyerek 'iyi tatiller' dilemeyi ihmal etmedi.
Yan yana
ama ayrı bungalovlarda kalacaklardı; bu durum hem kolayca ulaşılabilir bir
yakınlık hem de onlara kendilerine has özel bir alan bırakacaktı. Önce Eda' nın
odasına girip kontrol ettiler, oldukça sade ama kullanışlıydı. Kızın
çantalarını dolabın yanına bırakan Gökalp pencereden bahçeye bakan kızın
arkasından yanaştı.
"Sen
dinlen, bende odama bakayım."
Kız ona
dönüp kollarını boynuna doladı ve göğsüne sokuldu. Yüzünü hafifçe göğsüne
sürtünce Gökalp gülümsedi,
Kedicik
ortaya çıktı
Kızın
sırtında ellerini kavuşturdu ve Eda' nın saçlarını okşadı belli belirsiz.
"Canım
çok teşekkür ederim."
"Tam
olarak ne için hak ettim bu teşekkürü?"
Başını
kaldıran kız çenesinde dudaklarını gezdirdi ve yeni çıkmaya başlayan
sakallarına hafifçe burnunu sürttü
"Bu
kadar tatlı olduğun için"
Kızı
kendinden uzaklaştıran Gökalp 'tatlı' olmaktan hoşlanmadığı için Eda' ya bir
şans daha verdi ve yüzüne oyuncu bir ifade ile baktı,
"Tatlı
bir erkek sıfatı gibi gelmiyor kulağa"
"Ama
öylesin canım, arada böyle tatlı oluyorsun"
Kızın
fırsatı değerlendirdiğini gören genç adam Eda' nın burnuna küçük bir öpücük
kondurdu
"Hım,
diğer zamanlar ne oluyorum?"
"Sinir
bozucu..."
Hakkında
yapılan tanımlamaların ikisinden de hoşlanmayan genç adam, tatlı olmaktansa
sinir bozucu olmayı yeğledi. Tatlı denen şey köpek yavrusu gibi bir şey
olmalıydı onun gözünde.
Eda' yı
bırakarak geri çekildi "Bu komikti işte, ben odama gidiyorum." Kızın
onunla gelmek için hareketlendiğini görünce ekledi "Yalnız..."
Arkasını
dönüp giderken Eda seslendi "Sinir bozucu dediğime mi bozuldun canım?
Şakaydı sadece"
Kapıdan
çıkarken Eda' yı yanıtladı "Tatlı olmaktan iyidir yine de"
Kendi
odasına girip eşyalarını yatağın yanındaki dolaba yerleştirmeye başladı. Burada
birkaç gün kalacaktı ve eşyalarına her ihtiyaç duyduğunda bavul karıştırmak
istemiyordu. Yaklaşık on dakika sonra dolabı düzenlemiş ve bavulları ortadan
kaldırmıştı. Kendini biraz dinlenerek ödüllendirmek için yatağa uzandı.
Telefonun
ziliyle uyandığında bir an nerede olduğunu hatırlayamayarak etrafa baktı
şaşkınca. Komodinin üzerine bıraktığı cep telefonuna uzanırken gözüne ilişen
pansiyon broşürü ona bulunduğu mekanı hatırlattı.
Arayan
ablasıydı. İşle ilgili bir sorun olmadığını umarak telefona cevap verdi.
"Efendim"
"Selam,
nasılsın canım?"
Gökçe' yle
en son çok iyi ayrılmamışlardı ama anlaşılan kız aradaki buzları eritmeye karar
vermişti. Ona hala kızgın olmasına rağmen tavır yapmanın mantıksız olduğunu
düşündüğünden o da Gökçe' ye uyum sağladı.
"İyiyim,
pansiyona yeni geldik. Senden ne haber?"
"Burası
da iyi, merak edilecek bir şey yok"
"Sevindim"
"Tamam
o zaman canım, sen eğlenmene bak. Bizi ve şirketi merak etme."
Telefon
elinde bir süre ekrana baktı, ablasına kızgın olmaktan hoşlanmıyordu. Kendini
onun yerine koyduğunda aynı davranışları gösterip göstermeyeceğini bilemiyordu
ama babasının son sevkiyatına engel olmadığına göre Gökçe' den farklı biri
değildi neticede. Aniden tekrar çalmaya başlayan telefona tepki olarak
irkilince cihaz elinden kayıp yere kapaklandı. Dudaklarından dökülen küfürle
beraber telefona uzandı. Bu kez arayan Selim' di
"İyi
günler Gökalp Bey, nasılsınız?"
"İyiyim,
sağolun. Adamlara dair iz bulabildiniz mi?"
"Araba
para karşılığı pis işler yapan bir adamın üzerine kayıtlı. Araştırmalarımıza
göre en son babanızla zamanında husumet yaşayan Andaçlar A.Ş. adına çalıştığını
öğrendik. Ama bu bir şeyi kanıtlamaz çünkü..."
"Başkaları
içinde çalışan biriydi değil mi?"
"Evet
Gökalp Bey"
Saçından
ellerini geçirip geriye doğru taradı, ayağa kalktı ve odayı turlamaya başladı.
Bu işten iyice sıkılmaya başlamıştı, sürekli kendi kuyruğunu kovalayan bir
köpek gibi hissediyordu kendini.
Tatlı
bir köpek...
"Diğer
adamın kim olduğunu öğrenebildik mi?"
"Şimdilik
hayır."
"Şu
pis iş uzmanına ulaşmaya çalışalım Selim Bey, adamı yakalamayı başarırsak asıl
adamlara ulaşırız."
"Gökalp
Bey, bu adama konuşarak anlaşmanız mümkün değil. Bence yerini belirlesek bile
yakalama işini polislere bırakmalıyız."
"Konuşarak
anlaşmayı planlamıyorum zaten Selim Bey."
Adam bir
an sessiz kaldı ama sonra aklındakini söyledi
"Adam
para için cinayet işleyen biri"
Duyduklarından
hiç hoşlanmasa da sesini sakin tutmayı başaran Gökalp Selim Bey' e söylemeyi
tercih etmeyeceği şeyi söyledi.
"Polisi
bu işe karıştırmayacağız Selim Bey, adamı bulursanız beni haberdar edin sadece.
Bu işle başkaları ilgilenecek"
"Başkalarını
ben tanıyor muyum Gökalp bey?"
"Siz
sadece adamların izini bulmaya ve ailemin güvenliğini sağlamaya odaklanın"
"Gelişme
olunca sizi haberdar ederim. İyi günler"
Selim' e
güveni tam olan Gökalp adamın sesindeki tereddüttü fark etmişti. Adamın, onun
arkasından iş çevirmeyeceğine dair inancına rağmen bu kadar açık konuştuğu için
kendine kızdı. Babasının eski adamlarını küstürmeden cepleri dolu olarak
şirketten göndermiş, Selim Bey' i babası öldükten sonra şirketin güvenlik
müdürü olarak kendisi işe almıştı. Selim dürüst ve işinde iyi olan bir adamdı
ve tanıdığı kadarıyla aklı yasadışı konulara yatmıyordu. Onunla uğraşan
adamlarla baş edebilecek biri değildi, polisi de bu işe karıştıramazdı,
babasının kirli işlerinin ortaya çıkması tehlikesini göze alamıyordu.
Yatağına
uzanıp ellerini başının altına yerleştirdi, gözlerini kapattı. Kadir' i tekrar
ailesinin işlerine bulaştırmak istemese de mecbur kalacak gibiydi. Adamın tarzı
Selim' im tam tersiydi, kendisine verilen emirleri eğitimli bir köpek gibi
sorgulamadan yerine getiriyordu. Babasının ölümü üzerine Kadir' le bir süre
çalışmış ve adamın hareketlerindeki kontrolsüzlüğe tanık olunca banka hesabına
yüklü bir para yatırdıktan sonra tüm bağlantısını kesmişti.
Babasının
ölümü üzerine intikam ateşiyle yanıp kararan duygularının yönlendirmesiyle
İstanbul' da almıştı soluğu. Yanında Kadir de vardı. Adam için Mehmet Bey ya da
Gökalp fark etmiyordu neticede, parasını veren el için çalışıyordu o kadar...
Uyuşturucu
sevkiyatının yapıldığı gece görevli olanlarla kendisi görüşüp de sonuç
alamayınca adamları Kadir' in insafına bırakmış ve oteline geri dönmüştü.
Sorgulamanın üzerinden iki saat geçtikten sonra Kadir' den gelen telefonla
adamların sorgulandığı terkedilmiş depoya geri döndü.
İçeri
girdiğinde uzun zamandır kullanılmayan deponun pis havasını karşıladı onu.
Midesini bulandıran kokudan kaçınmak için derin nefesler almamaya çalışıyordu
ama deponun içerisine doğru ilerledikçe havaya başka kokular da karıştı. İdrar,
ter ve kan kokusu...
Sorgulanan
adamlar deponun sonundaki büro olarak kullanılması planlanan ama şu anda boş
duran odanın içinde duvara dayanarak oturmuşlardı. Oda kapısı olmadığından
içerisi rahatlıkla görülebiliyordu. Adamların yediği dayağın acımasızlığı bir
an kanını dondursa da, adamlara acımanın yanından bile geçmedi. Onun geldiğini
gören Kadir oturduğu tabureden sallanarak ayağa kalktı. Odanın dışındaki alanın
ortasında yere diz çökmüş, başı önüne düşmüş bir adamın yanına gidip genç
adamın yanlarına gelmesini bekledi. Adamın yanına gelince yüzünü buruşturmamak
için kendini zorlayan genç adam "Durum ne?" dedi.
Kadir
eliyle adamları gösterdi. "Gördüğün gibi adamları sorguladık
patron..."
"Bana
patron deme dedim sana!"
Sesi
ummadığı kadar soğuk ve nefret dolu çıkmıştı. Bu çıkış karşısında, ellerini iki
yanına kaldırıp teslim hareketi yapan Kadir bir yandan da pis pis sırıtmayı
ihmal etmedi. Genç adamın uyarısından korkmadığı hatta eğlendiği belli
oluyordu.
"Tamam,
kızma beyim alışkanlık işte."
"Sorguladığın
belli oluyor, ne öğrendin peki?"
"Son
sevkiyatta kesinlikle bir sorun olmadığını konusunda beni ikna ettiler."
"Yani
başladığımız yerdeyiz."
Adam
yerdeki adama sırıttıktan sonra genç adama tekrar baktı. "Pek sayılmaz
beyim, bu fareyi yakaladık."
Adama daha
dikkatli baktı genç adam ama adını hatırlayamadı. Adamın siması tanıdık
geldiğine göre, şirket için çalışanlardan biriydi. Yerdeki adam başını
kaldırmayınca Kadir saçlarını tutup kafasını sertçe çekti. Adam inleyerek
yüzünü yukarı kaldırınca genç adamla göz göze geldiler. Yarı yarıya kapanmış
gözleri şişmiş ve morarmıştı, ağzından ve burnundan kan akıyordu. Kaşlarını
çatan genç adam sorgulayan bakışlarını Kadir' e çevirdi.
"Casus
mu?"
"Fare,
beyim, sizden habersiz sofranıza ortak olmuş."
Sakin
olmaya çalışarak Kadir' e bakmaya devam etti. Kadir ise her şeyi anlatmış gibi
bir ifadeyle kendisine bakıyordu. Yumruklarını sıkıp tekrar bıraktı, o an
adamın yüzündeki ifadeyi silmek için dayanılmaz bir istek duydu.
"Bilmece
gibi konuşmayı bırak, doğru düzgün anlat şunu."
Kadir' in
pis gülümsemesi yüzüne iyice yayıldı. Babasının nasıl olup da böyle bir adamla
işbirliği içinde olduğunu aklı almıyordu. Şu işten yakasını kurtardığı an bu
adama da yol verecekti ama o zamana kadar ise adamın iyi bildiği şeyi yapmasına
ihtiyacı vardı.
"Dediğim
gibi son işte yamuk yapmamışlar ama öncekilerde ara ara mallardan
yürütmüşler."
Genç adam
sandalyede oturan adama sabitlediği gözlerini kırpmadan şişmiş gözlerinde bir
ışık aradı ama adam boş boş bakmaya devam ediyordu. Önceki olayı kendi
soruşturmuştu ama bu adamla konuştuğunu hatırlamıyordu.
"Sen
anlat, ne diyor bu adam?"
Adam bir
şey söylemek ister gibi ağzını açtı ama öksürük krizine girince kelimeler
yolunu bulamadı. Boğulur gibi sesler çıkartarak öksürmeye devam etti. Üzerine
kan sıçramaması için biraz geri çekildi genç adam. Adam hırıltılı bir nefes
alarak yere yığılınca tek kaşını kaldırarak Kadir' e baktı.
"Sana
söylediklerinin doğru olduğuna emin misin? Bu hale getirdiğin bir adamın sadece
korkudan suçlamayı kabul etmiş olması mümkün."
Kadir
sinirle yerdeki adamın omzundan tutup kaldırdı ve az ilerideki sandalyeye kadar
sürükledi. Adamı boş bir çuval gibi sandalyenin üzerine attıktan sonra
parmaklarını şaklattı. Az ötede onları izleyen adamlardan biri aceleci
hareketlerle bir kova su getirdi ve yarı baygın adamın başından aşağı boca
etti. Teneke kovadaki suyun soğukluğuyla sıçrayarak kendine gelen adam bir an
tanımaz gözlerle iki adama baktı. Birkaç kalp atımı sonra Kadir' e bakan
gözlerine yerleşen korku, içinde bulunduğu durumu hatırladığının göstergesiydi.
Ürkek bakışlarını genç adama çevirdi ve gözlerindeki korku silinip umut ile
doldu. Bu hale gelmesinin sebebi Gökalp iken adamın ondan medet ummasına hayret
etti, adamın onun kim olduğunu bilmemesi mümkün değildi. Kadir, adamın ensesine
elini koydu ve canını yakacak şekilde sıktı.
"Anlat!"
"Bilmiyordum
efendim, neler olacağını bilseydim hiç..."
"Kes!
Af dilemeyi sonraya bırak, önce günah çıkaracaksın unutma."
Kendi
esprisine kahkahalarla gülen Kadir' e öfkeli gözlerle baktı Gökalp ama adam
aldırmadı. Yaralı adam ise sadece genç adama bakıyordu. İlk önce hırıltılı olan
sesi konuştukça açılmaya daha anlaşılır bir hal almaya başlamıştı.
"Bir
adam var, Mustafa. Şirketinizde çalıştı bir ara, sonra işini beğenmeyerek yol verdiler
adama. Mehmet Bey'in bazı işlerinde çalıştı ve o zamanlarda da ufak çaplarda
yürüttüğü oluyordu. Benim de kanıma o girdi, patron, yoksa ben sadıktım size.
İki gözüm önüme aksın sadıktım..." Adam nefeslenip devam etti.
"Mustafa şirketten ayrıldıktan sonra başka işlere bulaşmış, işleri
büyütmüş. Güçlü adamlarla çalışmaya başlamış; bana geldi bir gün, çok para
teklif etti."
Adamın
sözlerinden midesi bulanmaya başlamıştı, kusma isteğine karşı koydu. Kadir' in
karşısında zayıflık göstererek durumunu daha da kötüleştirmeyi istemiyordu.
"Mustafa'
ya taşınacak mallar yüklendikten sonra araklaması için yardımcı olmaya
başladım. Sayılarla, depo stoklarıyla oynuyorduk. Bir gün Mehmet Bey bizi
topladı ve mallarda eksiklik olduğunu, bununda kendisini zor duruma soktuğunu
söyledi. Yüklemeciler değişiyordu ama paranın sıcaklığına karşı koyamayacak
adamları bildiğim için bir yolunu buluyordum. Beyim, sadece para kaybı olduğunu
sanıyordum inan, hayatına kastedeceklerini hiç düşünmedim. Zaten kaynak
akıyordu bende kendi bardağımı doldursam kime zararım olurdu."
Adamın
lafı üzerine daha fazla kendini tutamayan genç adam yumruğunu iğrenmeye
başladığı surata patlattı. Yumruğun şiddetiyle sandalyede kalamayan adam
oyuncak bebek gibi arkaya savruldu. Yattığı yerde kesik kesik nefesler almaya
devam eden adam titremeye başlamıştı. Titreme sebebi umut bağladığı adamın da
onun ölümüne aldırmayacağını anlaması mıydı yoksa yumruğun etkisi miydi,
kestirmesi o an için Gökalp için mümkün değildi. Kadir övgü mahiyetinde ufak
bir ıslık çaldı.
"Vay,
vay... Bak sen küçük beyin yumruğu da pek sıkıymış. Hiç belli olmuyordu."
Adamın
sözlerini duymazdan geldi, yerdeki adamdan gözünü ayırmadan Kadir'e seslendi.
"Ne
taşındığından haberi var mı?"
"Sanmıyorum
ama sorgu sırasında şüphelenmiştir herhalde"
Gökalp,
yerde yatan adamın yakasına yapıştı ve kaldırıp tekrar sandalyeye oturttu
"Devam
et pislik, kim bu adamlar? Mustafa' yı nerede bulurum?"
Adamın
kaşı patlamış ve gözlerine giren kan yüzünden görüşü tamamen kapanmıştı
"Beyim, Mehmet Bey söylemedi, sadece sorun yaşıyorum dedi,
bilemedim."
Adamın
çenesini dağıtmamak için zor duruyordu, konuşmasına gerek olmasa kendine hakim
olamayıp çoktan yapmıştı zaten. Adamı sertçe silkeledi.
"Sorularıma
cevap ver sadece!"
Genç
adamın yüzündeki ifadeyi idrak ederek hayatından umudunu iyice yitiren adam
kaderine razı olmuş bir şekilde devam etti.
"Mustafa
beni bulurdu beyim, izini yolunu bilmem. Çalıştığı adamın adını ağzından
kaçırdı bir kere, 'Hasan Bey çok memnun' dedi. Hasan kimdir necidir onu da
bilmem. Beyim, acı bana..."
Ağlamaya
başlayan adama tiksinti dolu bir ifadeyle bakıyordu genç adam, oracıkta ölse
umurunda olmayacağını düşündü. Kadir boğazını temizledi.
"Ne
yapacağız bu adamları, işin başı bu ama diğerleri de masum sayılmazlar."
Ağlamaya
devam eden adama bakmaya devam etti. "Son işte yaptın mı bir şey"
"Hayır
o zaman Mustafa yine aradı ama ben yanaşmadım. Sizin gelip araştırma
yaptığınızı ve sıkı soruşturmanızı görünce işin tehlikeli olduğunu anladım
beyim. Yükleme işinde çalışan adamların tamamını uzaklaştırmıştınız zaten. Son
yüklemede görevlilere yanaşmadım hiç. Dokunulmadı mallara."
Adamın
anlattıkları önceki sorunların sebebini açıklasa da büyük ihtimalle babasının
canına mal olan son olaydaki gizemi çözmüyordu. Kenan' ın işinde kayıp yoksa
neden bunlar yaşanmıştı?
"Kim
bu Hasan? Tanıyor musun Kadir?"
"Tanıdığım
tek Hasan, Kenan' ın sağ kolu."
Kadir' e
dönüp gözlerini kıstı, Kenan kendi mallarını mı çalıyordu? Bakışlarından ne
düşündüğünü anlayan adam devam etti.
"Kayıp
mallar hep başkalarının sevkiyatlarında oluyordu. Sen bilmezsin küçük bey ama
ben Mehmet Bey' in yanındaydım bunları konuşurken. Kenan' ın iki işinde oldu
sadece zaten sende ikincide girdin olaya. O diğerleri gibi değildir, kendisine
yamuk yapılmasını sineye çekmez; sadece parasını ödeyerek mallarına el atmanı
affettiremezsin..."
Genç adam
cevap vermeyince devam etti.
"Mehmet
Bey' in bozulan otoritesinden yararlanarak kendi mallarını maşalar yoluyla
çalıp ederlerinin üzerinde ondan para almış anlaşılan. Hem mallar elinde kalmış
hem de daha fazla para elde etmiş. Neden öldürdüler o zaman dediğin
bakışlarından anlaşılıyor delikanlı, cinayetten bir gün önce Mehmet Bey'in
onunla telefonda konuştuğunu biliyorum, öğrendiği bir şeyler olmuştu
belki."
Öğrendikleri
karşısında ne diyeceğini bilemiyordu, babası kendi rızasıyla girdiği bataklıkta
çırpındıkça daha derinlere batmıştı anlaşılan. Adamın sürekli dalgın ve gergin
halinin sebebini daha net anlıyordu şimdi. Karşısında ondan af dileyerek oturan
adam ise mezarını kazanlardan biriydi. Düşüncelerinden sıyrılıp dikkatini
tekrar önünde duran adama çevirince halinin gittikçe kötüleştiğini anladı, yüzü
kan içinde kalmış ve nefesi sıklaşmaya başlamıştı. Kadir' e baktı.
"Anlaşıldı,
şu Hasan' a veya Kenan' a ulaşmamız lazım."
Kadir
sırıtmaya başlayınca sözlerine devam etmedi, adam çok şey biliyormuş gibi bir
tonda ağzındaki baklayı çıkardı.
"Hasan
kolay iş, dün ölüsünü Haliç' ten çıkardılar."
Adamın
ölüm haberini hiç beklemese de şaşkınlığını yüzüne yansıtmadı, sadece
memnuniyetsizliğini gösterir şekilde dudağını kıvırdı. Hasan' a ulaşmak Kenan'
a ulaşmaktan daha kolay olacaktı onun için. Şimdi ölü bedeni hiçbir işine
yaramazdı. Konuştuğunda sesi duygusuzdu.
"Kenan
bazı şeylerden memnun değilmiş demek ki."
Kadir
kendisine ihtiyatla bakmaya başlamıştı. Karşısındaki kişinin tepkilerini
ölçmeye çalışır gibi inceleyici bakışlarla süzüyordu onu.
"Aralarındaki
husumeti öğrenmeye çalışırım senin için patron."
Adamı
düzeltmeye çalışmadı sadece bu iğrenç yerden ve insanlardan kurtulmak istiyordu
"Ben gidiyorum, sende bunların kimseye konuşmayacağından emin ol."
"Konuşmayacaklarından
ne kadar emin olmamı istiyorsun patron?"
Kadir' in
emirlerini sorgulamadan yerine getireceği belliydi, adamın gözlerindeki
karanlık, bu herifleri ölü görmeyi en az genç adam kadar çok istediğinin
göstergesiydi. Sandalyede yığılı duran adam biraz doğrulmaya çalıştı, genç
adamın kendisine bakmasını sağladığında son bir umutla hıçkırmaya başladı.
"Beyim,
insaf et... Hayatımı bağışla... Bilemedim, bilemedim..."
Genç adam
karşısındakini, yüzüne bakmaktan dahi hoşlanmadığı belli eden nazarlarla süzdü.
Babasının ölümüne bilmeden sebep olmuşlardı belki de ama bu onların suçunu
mazur göstermiyordu. Adamlar babasının arkasından iş çevirmiş ve onu
dolandırmışlardı ama yine de bu beş adamın hayatının iki dudağı arasında
olmasını adil bulmuyordu. Kimsenin buna hakkı olmamalıydı, ne kendisinin ne de
Kenan denen o katilin...
"Sadece
konuşmamalarını sağla, aksi halde neler yaşayacaklarını iyice
öğrenmeliler."
Duyduğu
rahatlamayla patlamış dudağının izin verdiği ölçüde gülümseyerek sandalyenin
üzerine tekrar yığılan adamın yüzüne daha fazla bakarsa verdiği kararın
doğruluğunu sorgulamaya başlayacağını hissetti. Adamlara, Kenan' a, hatta
babasını koruyamadığı için Kadir' e zarar vermek istiyordu. Arkasını dönüp
giderken Kadir seslendi.
"Yanlış
yapıyorsun beyim, bunları bırakırsak ve Kenan' ın emri altına girerlerse tekrar
ele geçirilmeleri zor olur."
"Bunlar
sadece daha fazla para peşinde koşan zavallılar, mafyacılık oynayacaklarını
sanmıyorum."
Kadir
tatmin olmamıştı. "Yumuşak kalpli olmak zayıflık göstergesidir. Mehmet Bey
de elini kana bulamaktan çekindikçe bu adamların etrafında türemesine izin
verdi. Bu adamları kimse özlemeyecek."
Bunu
bilemeyiz...
Adama
cevap vermeden depodan ayrıldı, oteline gitmek istemiyordu. Arabasında İstanbul
Boğazı' ndan geçen gemileri izlerken öğrendiklerini toparlamaya çalışıyordu.
Araştırmalarını derinleştirmeli ve babasını felaketine sürükleyen Kenan denen o
adamın dünyasını başına yıkmalıydı.
* * *
Gözlerini
yavaşça açtı ve tavandaki tahtalara dikti gözlerini, bu anılar onun için hala
çok tazeydi. Sorgulamanın ertesi günü Kadir' le baş başa bıraktığı adamlardan
birinin iç kanamadan öldüğünü öğrenmişti. Bu haberi kendisine bizzat veren
Kadir' e bunun nasıl olduğunu sorduğunda adam hiç istifini bozmadan kaburgaları
kırılan adamlardan birinin iç organlarının zarar gördüğünü ve diğerleri
tarafından hastaneye götürülene kadar çoktan öldüğünü söylemişti.
"Adamın
halinden şüphelenmediniz mi?"
"Hepsi
aynı haldeydi beyim, herifleri sonrasında tedavi ettirmek için hastanelik
etmiyoruz"
Adamın
laubali bir şekilde sırıtması üzerine kendine hakim olamayarak yumruğunu
çenesine indirdi, arkasına doğru düşecek gibi olsa da kendini toparlayan adamın
yüzünde öfke yoktu. Hatta bakışlarını doğru yorumluyorsa karşısındakinin
tepkisini takdir ettiğini bile söyleyebilirdi. Yeni patronunun öfkesinden ve
bunu çekinmeden yansıtmasından hoşlanmıştı. Ancak Gökalp' in, adamın düşündüğü
kişi olmaya hiç niyeti yoktu.
"Pislik
herif, sana ölmeyecekler demedim mi? Bu kadar basit bir emri bile anlayamadın
mı?"
Adamın
yüzündeki ifade sertleşmeye başlamışsa da sesinde ihtiyat vardı.
"Beyim,
adamı öldürmedim. Bana verilen emri yerine getirdim. Bu işte böyle riskler her
zaman vardır."
Adama
bakmayı bırakıp masasına gitti ve yerine oturdu.
"Çık
buradan, sana ihtiyacım olmayacak bir süre. Hesabına yeter miktarda para
yatırılacak, seni ve adamlarından birini şirketin veya ailemin etrafında
görmeyeceğim. Anlaşıldı mı?"
Çenesini
ovuşturan adam gözlerini kıstı, sesi durumdan duyduğu rahatsızlığı
gösteriyordu.
"Bana
uyar küçük bey. Attığın bu yumruğu da, babanın canına karşılık sineye
çekiyorum. Yoksa o masada oturuyor olmazdın."
Gökalp
adamın yüzüne ifadesiz gözlerle baktı, bir tarafı Kadir' in kendisine karşılık
vermesini gerçekten istiyordu. Genç adamın gözlerinde sözlerinin etkisini
göremeyen Kadir daha fazla odada bulunmaya gerek duymamış olmalı ki arkasına
bakmadan odadan ayrıldı.
Yan odadan
gelen kahkaha sesi daldığı düşüncelerden sıyrılmasına neden oldu. Gözlerini
açmadan konuşulanları duymaya odaklandıysa da başaramayınca yatakta doğrulup
oturdu. Muhtemelen ağzından yanlışla kaçan kahkaha dışında Eda' nın odası
sessizdi, bilerek kısık sesle konuşuyor olmalıydı. Kızın kiminle konuştuğunu
iyice merak eden genç adam, kaşlarını çattı ve odalarını ayıran duvara sanki
arkasını görebilecek gibi dikkatle bakmaya başladı.
Birkaç
saniye sonrasında ise merakla yan odayı dinlediğinin ayırdına vardığında
kendini onaylamaz bir şekilde 'cık cık cık' diyerek başını sallayarak yataktan
kalktı. Banyoya gidip yüzünü yıkadı ve aynadan yansıyan suretine baktı bir
süre. Yüzünde görmeye alışmış olduğu sıkkın ifade tarafından karşılandı yine. Eskiden
aynaya baktığında saçlarına, uzamaya başlayan sakallarına veya kıyafetlerine
bakarken artık doğrudan gözlerine bakar olmuştu. Eski Gökalp' i arıyordu
içlerinde. Babasının kaybından sonra aynadaki yansımasından gözlerini kaçırır
olmuştu çünkü. Son zamanlarda ise daha çok kendisi gibi olmaya başladığı
hissediyordu, hala Kenan' a duyduğu intikam isteğini taşımakla birlikte sürekli
aklını meşgul etmemeye başlamıştı.
Aradan
geçen zaman mıydı bu iyileşmeyi sağlayan yoksa sevgisiyle kendini saran sahte
aşkı mıydı? Gökçe' nin sözleri aklına geldi, Eda' nın kendisi üzerinde olumlu
etkisi olmuş olabilir miydi? Önceleri Eda' nın hislerinin gelip geçici olduğunu
düşünüyorken son bir haftadır yaşadıkları, kızın aşkının gerçek olduğunu
fısıldıyordu ona. Aynadaki adamın kendisine gülümsediğini görünce daha çok
şaşırdı, ifadesini toplayıp yatak odasına geri döndü.
Eda' yı da
alıp sahile gitmeye karar verdi. Hazırlıklarını yaptıktan az sonra yan odanın
kapısındaydı, kapıyı tıklatıp beklemeye başladı. Eda kapıyı açtığında yüzünde
kocaman bir gülümse vardı. Gökalp' i bir saniyedir gördüğüne göre bu mutluluğun
sebebi o olamazdı. Aklından geçenleri görmezden gelmeye çalışarak o da Eda' ya
gülümsedi
"Hadi
gidip biraz yüzelim, deniz bizi merak etmeye başlamıştır"
"Harika
olur canım 10 dakika ver bana"
Kız
arkasını dönüp odaya doğru adımladı ve çantalarından birini karıştırmaya
başladı. Kızı kendi haline bırakıp küçük masanın yanındaki sandalyeye kuruldu.
Banyoda hazırlıklarını yapan Eda yanına gelince beraber plaja indiler.
Eda
eşyalarını yere koyup onu kumların sıcağından koruyacak havluyu sererken Gökalp
bununla sonra uğraşmaya karar verdi
"Ben
giriyorum"
"Tamam,
ben buradayım"
Deniz suyu
düşündüğü gibi ılık ve rahatlatıcıydı. Hareket ettikçe vücudunu okşayan sular,
masaj etkisi yapıyordu. Biraz açıldıktan sonra Eda' yı görebilmek için sahilde
göz gezdirdi; kız, havlusunun üzerine uzanmış yatıyordu. Yorulduğunu hissedene
kadar yüzmeye devam eden Gökalp bacaklarını sürükleyerek denizden çıktı. Yere
bıraktığı havlusunu alıp soğuk bir duş almak isteğini bastırmaya çalıştı ve
plajda duş kabini olmamasına hayıflanarak Eda' nın yanına gitti.
Eda onun
gelişini görmüş, dirseklerinin üzerine doğrulmuştu. Yanına gelince gözlüğünü
saçlarının üzerine aldı ve oturur pozisyona geçti. Havluyla saçlarının fazla
suyunu alan genç adam kızın güzel vücudunun fakına varsa da bakmamaya çalışarak
plaj havlusunu kızın yanına serdi.
"Su
çok güzel, bence değerlendirmelisin"
"Sonra
canım bugün yorgunum"
Eda' nın
gözleri göğsünde ve omuzlarında dolaşıyordu, bakışlarındaki beğeni genç adamın
hoşuna gitti. Ellerini iki yanına koyup kızın yüzüne odaklandı. Genç kız
vücudunda gezinen bakışlarını yukarı kaldırıp Gökalp' in kendisini izlediğini
görünce kızardı ama bakışlarını kaçırmadı. Boğazını temizleyerek bakışlarına
mantıklı bir açıklama yapmaya çalıştı.
"Takım
elbisenin altında çok belli olmuyor, bir sporcunun fiziğine sahipsin. Hiç
beklemiyordum açıkçası"
"İncecik
kollar ve yağlı bir göbek görmediğin için hayal kırıklığına uğradın
galiba"
Kızın
yüzünde muzip bir ifade gezindi
"O
kadar da değil, sonuçta seni tişörtle de gördüm ama bu kadar estetik olmanı
beklemiyordum"
Eda'nın
tanımlamasından ufak bir şaşkınlık ve utangaçlık duysa da hareketlerine
yansıtmamaya çalıştı. Saçlarını kuruturken kullandığı ıslak havluyu güneşin
altına sererken Eda' ya gülümsedi
"Teşekkür
ederim, düzenli spor yapıyorum sadece."
Kız
kıkırdadı "Bende başlamalıyım acilen"
Şezlonga
uzanan genç adam kıza doğru dönmek için yan yattı.
"Tabi
neden olmasın"
Eda' nın
beklediği cevabın bu olmadığı yüzündeki gülümsemenin hafifçe solmasından
anlaşılsa da genç kız bozuntuya vermeyerek devam etti
"Özellikle
yaptığın bir spor var mı?"
"Dövüş
sporlarına ilgim var."
Eda
şaşırmış gibi başını salladı
"Başka
neler hazineler saklıyorsun benden siyah atlı prensim"
"Bütün
sırlarımı bir anda öğrenirsen kalbin dayanmayabilir prenses"
Gülümseyerek
bir kolunu başının altına alarak sırt üstü uzanan genç adam, gökyüzüne
yönelttiği gözlerini güneşten korumak için kapattı.
Biraz
uzandıktan sonra üzerine düşen gölgeye doğru döndü. Eda ayağa kalmış plaj
kıyafetlerini giymek için yavaş hareketlerle elinde çeviriyordu. Gözleri
Gökalp' te değil, hafif esinti eşliğinde tembel tembel salınan denizdeydi. Uzun
saçları sırtından beline kadar uzanıyordu ve bel çukurunun üzerinde son
buluyordu. Beli incecikti genç kızın, kalçaları ve uzun bacakları, neden her
giydiğinin yakışmasının sebebini açıklıyordu. Gökalp, kızın güzelliğinin bu
kadar farkında olmaktan rahatsızlık duysa da bakışlarına engel olamıyordu.
Eda
saçlarını savurarak önüne aldı ve eline aldığı dikdörtgen bir kumaş parçasını
kalçalarına sararak etek haline getirip onu Gökalp'in yaramaz bakışlarından
uzaklaştırdı. Eda gelirken üzerine giydiği bluzu almak için arkasına
uzandığında Gökalp ile göz göze geldiler. Bir an donup kalan genç kız
gülümseyince Gökalp de ona gülümsedi. Kızı süzerken yakalandığı için herhangi
bir utanç duymuyordu, Eda' nın güzel vücudunun daha önce dikkatinden kaçmış
olması, ona beğeniyle bakmasından daha garip bir durumdu ona göre. Eda' nın yüzünde
gülümsemeye eşlik eden soru işaretine karşılık bir şey söylemesi gerekiyordu
ama sesinin tonuna güvenmediği için ağzını açmamayı daha uygun buldu. Bakışları
hala kızın üzerindeydi ama en azından bacaklarına bakmıyordu artık, yüzünün
ifadesine kilitlenmişti.
Eda, genç
adamın aklından geçenlerden habersiz "Gidelim mi canım, yiyecek bir şeyler
bulalım" diye teklif edince başını salladı ve onay anlamında sesler
çıkardı. Üzerlerini giyip plajdan ayrıldıklarında hormonları normal seviyesine
gelmeye başlamıştı. İlk defa bikinili bir kadın görmüş değildi, Eda' nın
fiziğinin güzel olması kendisi için sürpriz olmamıştı ama bu kadar etkilemesine
şaşırmıştı doğrusu.
Pansiyona
ulaştıklarında önce odalarına gidip duş aldılar hızlıca. Akşam yemeğinden sonra
Eda biraz yürümek için pansiyondan çok fazla uzaklaşmadan yakındaki küçük
köprüden geçerek yürüme yolunda dolaşmaya başladılar. Eda genç adamın avcundaki
eli biraz sıkarak kendine bakmasını sağladı.
"Ağaçların
arasında yürüsek mi biraz, çok güzel görünüyor."
Yürüme yolunun
yanında yokuş gibi kalan ağaçlık alana göz gezdiren Gökalp, kararsızdı
"Bilemiyorum
canım biraz yürümek için fazla eğimli sanki."
"Dik
değil ki canım biraz eğimli sadece, hadi."
Kızın
isteğine karşı koymayarak ağaçların arasına doğru adımladı genç adam. Orman,
yürüme yolunun sakin güzelliğinin aksine hırçın bir yapıdaydı. Yamaç şeklinde
olan zemin ona Karadeniz ormanlarını hatırlattı. Ne zaman Karadeniz' e gitse
mutlaka yaylalarına da çıkardı. Yaylaların yeşil düzlüklerinin aksine ormanlar
dik yamaçlardan oluşuyordu. Çam ağaçlarının dikenleri ile kaplanmış kaygan ve
dik yamaçlara tırmanmak oldukça zor olsa da kendisini çağıran doğayı cevapsız
bırakmayarak ağaçların arasında bulurdu kendini. Hele belli bir yüksekliğe
çıkıp da aşağı baktığında sis çökmüş ormanın bulutların üzerinde kaldığını
görmek ona masal dünyasındaymış gibi hissettirirdi. Türkiye' nin büyük kısmının
aksine el değmemiş doğal güzelliğini koruyan Karadeniz, ne zaman gitse Gökalp'
i cezbederdi.
Çok
sevdiği Karadeniz'in bu kadar uzakta Olimpos' ta aklına gelmesi ilginç geldi
genç adama. Eda' nın Türkiye' ye yabancı kaldığı göz önüne alınırsa Karadeniz'
i görmediğini düşündü. Kızı bir ara oralara da götürmesi gerekiyordu. Tertemiz
havanın ve engin yeşilin tadını onun gibi çok sevecekti mutlaka. Ancak genç
adamın huzur içinde aldığı nefes boğazında yumruk oldu, takıldı bir an.
Yutkundu ama boğazındaki düğüm çözülmedi. Eda' yla ilişkisinin o kadar
sürmeyeceğinin farkındalığı ile sıkışan kalbini rahatlatmak için elini göğsünde
gezdirdi. İçinde bulunduğu durumu göz ardı ederek Eda' yla ileriye dönük
planlar yapıyor olması aklının iyice karıştığını gösteriyordu ona.
"Ne
oldu canım, bir an gülümserken bir an sonra yüzün düştü"
Kıza buruk
bir gülümseme gösterdi "Öyle mi farkında değilim"
"Ne
geçiyordu aklından? Güzel gülümsemeni izleme zevkimi engelleyen şeyi söyle bana
hadi"
Eda' yı
durdurup kendine çevirdi, kızın meraklı ve sevgi dolu yüzünden ona akan ilginin
keyfini çıkardı. Biçimli dudaklarında, alaca karanlıkta içinde yıldızlar
oynaşan iri gözlerinde dolaştırdı bakışlarını. Hafif rüzgarda salınan saçları
kızı yüzünün etrafında oynaşıyordu.
"Sen
yanımda oldukça canı mı bir şey sıkamaz prenses"
Gökalp'in
yüzüne sevecenlikle bakan kız duyduğu bir sesle irkilerek genç adama yaklaştı
ve gayri ihtiyari olarak koluna girdi. Genç adam, kendisine sokulan kızı
yakınına çekerek duydukları hışırtıya doğru dönünce bir adamın uzaktan
geçtiğini gördü. Eda da baktığı yöne gözlerini dikmişti. Korumaları pansiyona
geldiğinden beri görmemiş olan Gökalp karanlığa ve uzaklığa rağmen yürüyen
kişinin Okan olduğunu seçebildi.
"Tek
başına ne yapıyor ki"
Eda' nın
sesindeki korku algılayan genç adam, güven vermek için kızın kolunu hafifçe
okşadı "Tek başına olduğunu nerden biliyorsun Eda, belki arkadaşıyla
buluşacak"
Eda eliyle
gevşekçe tuttuğu kolunu daha sıkı tuttu "İçim ürperdi, burası çok güzel
ama sessiz de aynı zamanda. Birine bir şey olsa yardımına kimse gelmez"
Kızın
sözlerinin doğruluğu gerilmesine neden oldu. Bu ağaçların arasında saldırganlar
için açık hedef halindeydiler. Koruması etraflarındaydı ama onların varlığına
güvenebilir miydi? Kızın elinin üzerine elini koydu ve yüzüne baktı
"Geri
dönelim, hava kararmaya başladı. Karanlıkta burada dolaşmanın anlamı yok"
Eda,
başını salladı ve koluna iyice yaslandı. Pansiyona yaklaştıklarında Eda durdu
ve Gökalp' i kendisine çevirdi.
"Burası
çok güzel bir yer, şurada oturalım mı biraz"
"Tabi
ama diğerlerinden ne farkı var anlamadım"
Kız
gülümseyerek onu kolundan çekti, "Baksana şu dala, ağaçtan doğal olarak
çıkmış ama bank gibi duruyor"
Gerçekten
de ilginç görünüyordu ama ağaçtan yan olarak çıkmış ve yandaki ağacın
gövdesinin arasına karışmış dala oturmak konusunda karasız kaldı. İkisinin
ağırlığını taşımayacak gibiydi. Eda dala oturup bacaklarını üst üste atarak
genç adama baktı ve yanını gösterdi. Gökalp isteksizliğini gösterir şekilde
başını salladı. Eda her zamanki gibi 'hayır' cevabını kabul etmeyecek gibiydi.
"Otursana
canım"
"Beni
taşımaz Eda, ağaca zarar vermek istemiyorum"
"Buraya
oturan ilk sevgiler biz değilizdir, şimdiye kadar kırılmamış"
Gökalp,
ağacın gövdesine yaslanarak yere oturdu ve dizlerini kırarak bacaklarını iki
yana bırakırken "Olsun, buraya oturmayı tercih ediyorum" dedi.
Ağaca
yaslandığında kızın bacakları omzuna değiyordu. Başını ağaca yaslayan genç adam
gözlerini Eda'ya çevirdi. Genç kız birkaç saniye onun yüzünde dolaştırdı
bakışlarını. Ardından uzanarak ellerini, Gökalp' in saçlarında dolaştırdı
hafifçe, sonra parmaklarıyla yanağını okşadı. Kızın rahatlatıcı temasına
kendini bırakan genç adam gözlerini kapattı. Yanağından çenesine yönelen
parmakların sonraki durağı genç adamın alt dudağıyla çenesinin birleştiği çukur
oldu. Kızın heyecanını titreyen parmaklarından anlayan Gökalp' in kalp atışları
hızlanmaya başlamıştı. Eda yerinden kalkarak genç adamın bacaklarının arasında
kalan boşluğa oturdu. Parmakları genç adamın dudak çizgisi üzerindeydi ve
yumuşak hareketlerle tekrar yanağına ilerletti. Kızın parmakları aniden teması
kesince genç adam itiraz etme isteği duydu ama sadece Eda' ya bakmak için gözlerini
açtı. Eda'nın sevecen bakışları yüzünde dolaşmayı bırakıp onun meraklı
gözlerini buldu.
Kızın
kendisine kenetlediği bakışlarından taşan duygular o kadar saf bir şekilde
Gökalp' e yansıyordu ki onların baskısını kalbinde hissetti. Ne zaman ve nasıl olduğunu
anlamadan kız ona aşık olmuştu. Eda alt dudağını dişleyerek önüne baktı
"Sana
bir şey sormak istiyorum Gökalp"
Kızın
yüzündeki ciddiyeti kırmak adına şaka yapmak zorunda hissetti kendisini
"Korkmalı mıyım?"
Eda yarım
bir gülümsemeyle başını yerden kaldırdığında, gözlerine kararlılık vardı.
"Kahvaltıya
gittiğimiz gün bana kadınlarla ilişkilerinde sınır koymaya alıştığın için bana
karşı olan duygularında kararsız kaldığını söylemiştin"
Gökalp
gülümsedi "Öyle mi demiştim"
"Gibi
bir şey işte, kelimesi kelimesine olmayabilir tabi ama anlamı buydu. Dikkatimi
dağıtma lütfen bu benim için çok önemli"
Kızın
yüzündeki sevimli ciddiyet genç adamı gülümsetti "Eee?"
Eda sesli
bir şekilde göğüs geçirdi "Bunu kolaylaştırmayacaksın değil mi?"
Gökalp,
kızın yana düşen elini tuttu ve avcuna aldı. "Seni dinliyorum."
Eda, genç
adamın avcunda tuttuğu ellerini kımıldattı "Seni seviyorum ve senin de
beni sevdiğini söylediğini çok iyi hatırlıyorum. Beni hayatının parçası yapma
konusunda sıkıntı yaşadığını söylüyorsun ama zaten hayatının parçasıyım
canım."
Gökalp
gözlerini anlamak ister gibi kıstı ama kıza bir şey söylemedi. Sessizlik
üzerine Eda devam etti "Sen aksini düşünüyorsun biliyorum ama hayatında
bir yerim var ve sana bunu kanıtlamak için dokunma yasağını koymuştum ama bunu
bile başaramadık."
Eda genç
adamın ellerini yanına bıraktı ve biraz daha yaklaştı "İlişkimizi ne kadar
sürecek ve standartları nasıl olmalı diye kafa yormadan sadece yaşasak olmaz
mı? İkimiz de kıskanç ve karşısındakini zor durumda bırakan kişiler değiliz,
baskıcı bir ilişkimiz olmaz. Düşündüğünün aksine senin her şeyini değil sadece
sevgini istiyorum Gökalp."
Genç adam
kızın sözlerini doğruluğunun farkındaydı. Şimdiye kadar kıza 'uzak dur' deyince
hayatından uzaklaştırması mümkün olmamıştı. Hayatına müdahale etmesini
istemediği yerde onu rahatlıkla engelleyebilecek durumdaydı. Şimdi ise garip
bir şekilde suçu vicdanına atsa da ayrılık düşüncesi Gökalp' in huzursuz
ediyordu. Eda' ya her baktığında babasının uğradığı ihaneti ve katilini
düşünmeyi bıraktığından beri daha normal biri olmaya başlamıştı. Nefret duygusu içini
kaplamadığında başka duygulara da yer açılıyor galiba diye düşündü genç adam.
Duyguları aşk veya sevgi boyutunda değildi ama eskisi gibi kızın varlığından
rahatsız olmaması, hatta Eda'ya yakınlık duyması nefreti geriye bırakan yeni
duygulardı. Eda ile yaşadıkları ilişki zaten son ermeye mahkûmdu ama zamanı
gelene kadar daha uyumlu davranmasının zararı olmazdı.
Ayrıca
dediği gibi dokunmama yasağı bir işe yaramamıştı. Aksine Gökalp kıza dokunmaktan
daha fazla haz alır olmuştu, yasakların tatlı geldiği doğruydu galiba. Eda' nın
cevap bekleyen meraklı gözleri altında bunları düşünürken ifadesini sabitlemeyi
başardı. Verdiği karar üzerine yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle kızı
kollarından tutup kendisine çekti hafifçe "Gel buraya"
Yüzü
aydınlanan Eda, Gökalp' in göğsüne sokuldu. Eda'nın ılık nefesi göğsünü
serinletirken genç kızın sırtına eliyle daireler çiziyordu. Yanlarından geçen
iki genç kısık sesle bir şeyler söyleyip kıkırdayınca kızın sırtına hafifçe
vurdu
"Hadi
bakalım, gitme vakti"
Eda
uykudan uyanır gibi gözlerini kırpıştırdıktan sonra doğrulup kollarını gerdi,
Gökalp kızın esnemesini de bekledi bir an
"Tamam
ama plaja uğrayalım önce. Karanlıkta nasıl göründüğünü merak ediyorum."
"Bana
uyar"
Ayağa
kalkan Eda üzerini silkeledikten sonra Gökalp'in koluna girip pansiyona doğru
yürümeye başladılar. Kız başını omzuna dayayıp hafifçe sürtününce Gökalp
gülümsedi
"Neden
gülüyorsun?"
"Sana
gülüyorum"
"Sorumu
açayım o zaman, bana neden gülüyorsun?"
"O
benimle kendim arasında kalsın."
"Off,
bazen gerçekten yorucu oluyorsun."
"Daha
bir şey görmedin"
Kız
omzundan kaldırdığı başının yerine eliyle küçük bir yumruk attıktan sonra
tekrar başını dayadı.
Denizin en
temiz ve sakin olduğu saatler olduğu için sabah erkenden kalkıp yüzmeye gitti.
Odasına döndüğünde neredeyse saat dokuzdu ve artık kahvaltı zamanıydı. Duş
aldıktan sonra Eda' nın odasına gitti ve kapısını çaldı. Az sonra içerden
adının söylendiğini duyunca "benim" diye cevap verdi.
"İçeri
gelsene canım"
Gökalp
içeri girdiğinde odasındaki küçük masada bilgisayarının başında olan Eda, genç
adama bakıp gülümsedi
"Günaydın",
Kızın
yanına gidip saçını öptü "Günaydın, ne yapıyorsun?"
"Mr.
Dawson bir şeyler göndermiş. Çok az bir işim kaldı."
Masanın karşına
oturdu "Tatilde iş mi yapıyorsun? Bir de bana işkolik derler."
"İş
değil canım bu, yardımcı oluyorum sadece. Erken kalkmışken yapayım dedim."
Gözlerini ekrandan ayırıp genç adama baktı "Sende erkencisin"
"Alışkanlık"
Kızın işi
uzun süreceğe benziyordu ve onun kahvaltı için acele eden bir midesi vardı.
Masada oturup guruldayan bir mide ile Eda' nın çalışmasını izlemek istemeyen
Gökalp, ayağa kalkıp kollarını esnetti,
"Kahvaltılık
bir şeyler getireyim sana. Aç karınla çalışma."
Kız
gülümsedi "Süper olur canım, teşekkür ederim"
Eda' nın
yanından ayrıldıktan sonra Selim' i aradı. İyi veya kötü herhangi bir haber
alamamıştı ama Antalya' daki korumaların şüphelendiği bazı durumlar olduğunu
öğrendi. Korumalarla kendisi konuşmaya karar verip telefonla Okan' ı aradı.
Pansiyonun çıkışında park ettiğini öğrendiği arabayı bulmak zor olmadı. Gökalp'
in geldiğini gören sürücü onu karşılamak için dışarı çıktı. Okan, Gökalp' in
yaşlarında biriydi.
"Merhaba,
Selim Bey şüpheli bazı şeyler olduğunu söyledi. Neler oluyor?"
"Dün
siz pansiyona yerleştikten sonra iki adam geldi ve mekanı gezdikten sonra oda
tutmadan ayrıldılar efendim. Önce önemsemedik ama sonra tekrar gördük adamları,
ormanlık alanda dolaşırken."
"Sizi
fark ettiler mi?"
"Sanmıyorum
ama fark etmelerini sağlamamız yararınıza olur. Yalnız olmadığınızın bilinmesi
eyleme geçmelerini engelleyecektir."
Adamın iyi
niyetli yorumuna karşın aslında öyle olmayacağını görebiliyordu genç adam,
korumaların varlığı öncelikli olarak aşılması gereken engel haline gelmelerine
neden olurdu. Bu düşüncesini Okan' la paylaşmadı ama kendilerini açık hedef
haline getirmelerini de engellemesi gerekiyordu.
"Kendinizi
belli etmeyin, onları tuzağa düşürmeniz ve ne amaçladıklarını öğrenmemiz
önemli. Pansiyonda kendinize oda tutmanızı istiyorum, tatilde gibi davranın
plaja gidin ve kızlarla flört edin... Normal davranın."
Okan' ın
yüzünde aklında sorular uçuştuğunu gösteren bir ifade oluştuysa da sözünü
kesmeme nezaketini gösterdi.
"Doğrudan
bizi izlemeyin ama gözünüz üzerimizde olsun. Bende sizinle teması kaybetmemeye
çalışacağım. Harcamalarınız için Selim Bey' le görüşün. Anlaşıldı mı?"
"Anlaşıldı
efendim."
"O
adamları tekrar görürseniz mutlaka beni arayın"
Adamdan
ayrıldıktan sonra açık büfeden kendisine ve Eda' ya birer tabak hazırlayıp odaya
gitti. Kızı bıraktığı yerde bulmuştu. Masasına tabakları bıraktıktan sonra
yemeye başladı, kız da arada bir ağzına bir şeyler atıyordu.
Öğlen
saatlerini geride bırakmalarına rağmen Eda hala işini bitirememişti. Gökalp ise
kızın yatağına uzanmış, telefonundan gazetelere göz gezdiriyordu. Günün devamı
için ümidini kaybetmeye başlayan genç adam, kızı çalışması için yalnız
bırakmaya karar verdi. Yataktan doğrulup Eda' nın yanına gitti, elini omzuna
koydu
"Ben
odama geçiyorum canım"
Eda, genç
adamın pek hoşlanmadığı şekilde şımarıkça mızıldandı "Neden ama kal işte
burada"
Genç adam,
öyle hissetmese de hoşuna gitmiş gibi kıza gülümsedi "Birkaç telefon
görüşmesi yapmalıyım, senin yanında mümkün değil."
"Tamam
ama senden bir ricam olacak"
"Neymiş
bu rica?"
"İşimi
bitirince yanına geleceğim o zaman söylerim"
"Rica
etmek için randevu alan kaç kişi vardır acaba" dedikten sonra kızın omzunu
hafifçe sıkıp bıraktı ve odadan çıkarken kendisine gülümseyen kıza göz kırptı.
Akşama
kadar şirketteki bazı şeyler hakkında ablasıyla görüşerek oyalandı. Telefondaki
işi bitince yapacak bir şey bulamayan genç adam etrafta gezinmeye karar verdi.
Belki Okan' ın bahsettiği adamlara rastlayabilirdi. Odadan çıkmak için kapıyı
açtığında Eda ile karşılaşınca bir an şaşaladı. Eda ise kapının açılmasını
bekliyormuş gibi hemen odaya daldı. Kızın arkasından bakmadan kapıyı kapanması
için hafifçe iten genç adam söylendi.
"Neden
içeri girmiyorsun, canım?"
"Girdim
zaten, canım... Bunu aştığımızı sanıyordum Gökalp..."
Kızla
tartışmak için yeterli enerjiyi kendinde göremeyen genç adam Eda' ya daha
doğrusu kıyafetlerine daha dikkatli bakınca peşin fikir vermiş olabileceğinin
düşündü. Tartışma kaçınılmazdı... Genç kız, şık mini bir etek ve üzerine
dökümlü sıfır kol bir bluz giymişti. Genç adam çok hoş göründüğünü itiraf
ediyordu ama açık büfe akşam yemeği veya sahilde sakin bir gezinti için abartı
giyinmişti. Kızın başka planları vardı ve o da bu planlara dahil edildiğine
dair sevimsiz bir fikre kapılmıştı.
Aklından
geçen düşüncelere kulak vermeyip kıza gülümsedi "Çok güzel olmuşsun, özel
bir günü mü kaçırdım yoksa."
Üzerindeki
kıyafetler ve hazırlıklar için zaman harcamamış gibi 'boş ver' anlamında elini
sallayan Eda genç adama gülümsedi.
"Bunlar
mı? Dolabın bir köşesinde öylesine duruyorlardı. Yanıma aldım belki giyerim
diye."
Kıza
yaklaşıp elini tutup dönmesi için yukarı kaldırınca Eda da ona uyum sağlayarak
kendi ekseninde bir tur döndü.
"Dolapta
durmadıkları iyi olmuş o halde, çalışmanı bitirdin mi?"
"Evet,
gönderdim hatta. Artık tamamen seninim tatlım."
Kızın
sözlerindeki kapalı manayı anlamamış gibi yaparak masum bir şekilde gülümsedi
"Sevindim, buraya çalışmaya gelmedin çünkü."
"Aynen
öyle, buraya eğlenmeye geldim. Tezini bitirmiş ve hatta tez hocasına da destek
olan biri olarak gerçek eğlenceyi hak ettiğimi sanıyorum."
"Gerçek
eğlence?"
"Kemer'
de çok güzel diskolar olduğunu duydum ve birini gözüme kestirdim. Beni oraya
götürmeni istiyorum."
Kaşlarını
çatıp bir adım geriledi, Gökalp'in vücut dilinden yansıyan net olumsuz cevap
Eda' nın omuzlarını düşürse de kararlılığını korudu. Elini oyuncu bir şekilde
genç adamın göğsünde gezdirmeye başladı
"Hemen
hayır deme sevgilim"
Sevgilim?
"Biraz
stres atmak ikimize de çok iyi gelecek"
Göğsünde
gezinen fırsatçı parmaklara rağmen Gökalp somurtmaya devam etti "Diskoya
gitmek hiç ilgimi çekmiyor Eda"
Kız elini
yükselterek genç adamın gömleğinin yakalarını düzeltmeye başladı. "Bugün
için senden bir ricam olduğunu söylemiştim. Benimle beraber o diskoya gelmeni
istiyorum canım. Senin bu tür eğlenceleri sevmediğini biliyorum ama benim için
bir gecelik katlanamaz mısın?"
"Neresiymiş
bu?"
"Night
Life"
Kızın
elini tutup kendisinden uzaklaştırdı "Hayatta olmaz"
Eda
kaşlarını şaşırmış gibi havaya kaldırdı. Yüzü bir an bozulsa da sonrasında
kendini toplayarak tatlı bir gülümsemeyle yumuşak başlı haline geri döndü.
Kendine uzaklaşan genç adamın yanına gidip elini avcuna alıp hafifçe sıktı
"Ne
olur gitsek? Bu kadar peşin hükümlü olma bakarsın hoşuna gider."
"Beni
bu bakışlarla etkileyemeyeceğini belirtmek isterim Eda, oraya gitmek
istemiyorum."
Eda
kaşlarını çattı ve bir şey demeden odadan çıkmak için döndü. Kızın odasına
gittiğini düşünen Gökalp arkasından seslendi "Birazdan yanına
gelirim."
Kız
arkasına bakmadan cevap verdi "Zahmet etme, odamda olmayacağım"
Odadan
çıkan kızın arkasından dışarı çıktığında onu bungalovun kapısını kilitlerken
buldu
"O da
ne demek, nerede olacaksın?"
Kız
anahtarını çantasına koyup önüne düşen saçlarını eliyle geriye taradı
"Night
Life" ta tabiki."
"Az
önce oraya gitmeyeceğimi söyledim"
"Sen
gelmiyorsun zaten ben gidiyorum." Genç adamın gözlerinin içine meydan
okuyan bir ifadeyle bakarken fısıldadı "Yarın
görüşürüz...sevgilim..."
Kızın
yüzündeki ifadeden kararlılığı okunuyordu, iç geçirerek arkasını döndü. İlk
aldığı kararı uygulamalı ve kızla tartışmamalıydı...
"On
dakika bekle"
On beş
dakika sonra arabasında Eda'nın istediği yere doğru yol alıyorlardı. Çıkmadan
önce Okan' a bir mesaj atarak gidecekleri yerin adını vermişti. Disko Antalya'
nın en güzel mekanlarındandı ve bir zamanlar Gökalp ve arkadaşlarının uğrak
yeriydi. Orada tanınma ihtimali yüksekti ve bu nedenle dans etmek istediğini
söyleyen Eda' yı başka bir yer için ikna etmeyi denemişse de başaramamıştı.
Sürücü koltuğunda oturmuş somurturken diskoda tanıdığı birilerinin olmaması
için içinden dua ediyordu. Eylül ayının ilk zamanlarındaydılar ve pek çok kişi
için tatil mevsimi sayılmazdı değil mi?
"Somurtacaksan
beni burada indir ve geri dön Gökalp"
Kızı
duymazdan geldi, şu an onunla konuşmayı gerçekten istemiyordu.
"Gökalp
sana diyorum"
"Duydum"
"O
zaman?"
Kıza bakıp
sahte olduğunu rahatlıkla anlayacağı bir sırıtma gönderdi ve tekrar önüne
döndü. Gözlerini deviren Eda dışarı bakmaya başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder