Yanlış Hesap 4. Bölüm

 

Eda arabaya bindikten sonra el işareti ile 'bir dakika' dedi ve Eda' nın duyamayacağı bir mesafeye gidip Selim Bey'i aradı. Adam telefonu açtığında selamlaşma faslını atlayarak doğrudan konuya girdi.

"Selim Bey, neler olduğunu öğrendiniz mi?"

"Evet, adamlarla irtibattayım hala. Sizi takip eden arabayı kaybettiler ama plaka bilgilerinden bir şey çıkacağını düşünüyorum."

"Diğer adamdan ne haber?"

"Yaya olarak kaçan adamdan haber yok Gökalp Bey, takip eden adamımızı yaralamış kaçarken"

"Durumu nasıl yaralının?"

"Telefonla görüştüm kendisiyle, yaralı ama risk altında değil"

"Durumu hakkında beni bilgilendirin, mutlaka."

"Şimdi hastaneye gidiyorum, kendim gördükten sonra size bilgi veririm."

Arabadan onu anlamaya çalışan gözlerle izleyen genç kıza göz attıktan sonra, şüphe çekmemek için artık kapatması gerektiğini düşündü.

"Acil bir durum olduğunda arayın, yoksa ben müsait olunca sizi ararım. Görüşürüz."

Arabaya bindi ve açıklama bekleyen Eda' ya gülümsemekle yetindi ve artık yemek yemesi gereken Gökalp daha fazla sallanmadan kaldırımda açılan seyyar büfelerden birine doğru sürdü arabasını.

Yaklaşık on dakika sonra arabada oturmuş karşılıklı köfte ekmeklerini yerken otomobil içine dağılan kokuyu içine çekti Gökalp,

"Nasıl acıkmışım ya, kokusunu bile yiyeceğim elimden gelse"

Ağzını kapatarak kahkaha atan Eda cevap veremedi, kızın gülüşüne gülümseyerek karşılık veren genç adam ayranından koca bir yudum aldı.

"Doymayacağım sanırım ben, bir tane alayım"

"Yarım ekmek var elinde canım doyarsın. Geç oldu zaten, çok yersen rahatsız olursun"

"Haklısın ama doymayacak gibiyim. Zaten arabam haşat oldu, bu gece bana uyku yok"

Kızın sessiz kaldığını görünce dikkatini ekmeğinden uzaklaştırarak Eda' ya baktı. Genç kız bir bacağını altına alarak koltuğuna yan oturmuştu. Başının yanını koltuğuna yaslamış anlayışlı bir gülümsemeyle onu süzüyordu.

"Araban için çok üzüldüm Gökalp, çok sevdiğini biliyorum. Serviste ne kadar kalacak acaba?"

Tamiri zaman alacaktı, yurt dışından parça getirtmek zorunda kalacaklardı muhtemelen. Shelby aslına bağlı kalınarak restore edilen eski bir otomobil olduğu için yedek parçaları kolay ulaşılabilir değildi. Kızın otomobiller hakkındaki bilgisini tahmin edebildiği için bunları anlatarak kendini yormak istemedi.

"Birkaç hafta kalır sanırım..."

Eda can sıkıntısıyla belli belirsiz iç geçirince "Ne oldu?" diye sordu.

"Bir şey yok, seni dinliyorum canım"

Gökalp cevap vermeden bakmayı sürdürünce derin bir nefes alan genç kız aklından geçeni aktardı.

"Araban kullanılamayacak halde canım, eski arabaların parçaları zor bulunur. Seninki kaç model 1960 veya 70 değil mi? Tamiri sıkıntı olacaktır. Onu ne kadar çok sevdiğini biliyorum, babanın arabasıydı değil mi?"

Başını salladı genç adam "Çok sevdiği için imkanları iyileştiğinde büyük bir hevesle almıştı o arabayı. Uzun süre kendi kullanmış. Ben ehliyet alma yaşıma geldiğimde yeniden restore ettirip bana hediye etmişti."

Genç kızın ona dokunmak için uzattığı elden kaçındığını saklamaya gerek duymadan uzaklaştı, ondan şefkat istemiyordu. Özellikle babası hakkında konuşurken. Genç kız onun çekilmesine alınmamıştı, elini kendi dizinin üzerine koyup anladığını göstermek ister gibi baktı.

"Ben babamı tanımadım Gökalp, onun varlığı nasıl olurdu hiç bilmiyorum. Sen ise tanıdın ama kaybettin, onun sevgisini ve ilgisini hissettin ve yokluğunun nasıl bir his olduğunu biliyorsun. Hangisi daha kötüdür bilmiyorum. Hiç bilmediği bir duyguyu yaşamadığı için kalbinde onun boşluğunu hissetmek mi, yoksa o duyguyu tattıktan sonra kaybettiğin için kalbinde bıraktığı acı ile yaşamaya çalışmak mı?"

Eda gözlerine birikmeye çalışan gözyaşlarını geriye itti. Gökalp' e yarım bir gülümseme ile baktıktan sonra ekmeğinden bir ısırık aldı ve dışarıyı izlemeye koyuldu. Kıza bir şeyler söylemek istiyordu ama kelimeler anlamlı bir şekilde dizilmiyorlardı. Mehmet Bey'in öldüğünü biliyordu genç kız ama bu konuda derinlemesine konuşmamışlardı. Kendi babasının ise o küçükken öldüğü söylenmişti Eda' ya. Kızın varlığına özlem duyduğu kişinin Gökalp' in özlem duyduğu kişiyi elinden almış olması garip bir ironiydi. Sözlere dökmek istemediği duygular yaşayan genç adam ekmeğinden iştahsız bir ısırık alarak kelimelerin çıkışını kapatmış oldu.

Biraz sonra Eda tekrar Gökalp' e döndü, sesi hala buruktu ama belli ki kendini toplamaya çalışıyordu "Tatil planımızın bir kısmı suya düştü, hatta belki de tamamı..." Sonra başını salladı "Saçmalıyorum, sen neler yaşadın ben ne düşünüyorum değil mi?" Genç kızın gözleri bulutlandı "Çok istediğim şeylerde bu uğursuzlukları yaşarım ben, o yüzden bir şeyi istemeye veya başıma gelen güzelliklere sevinmeye korkuyorum Gökalp. Sen son zamanlarda başıma gelen en iyi şeysin ve seni de kaybetmeye bugün çok yaklaştım..." İri iki damla gözyaşı engel olamadan yanaklarından süzüldü. Başını önüne eğdi genç kız, diğerlerinin akmasını engellemenin en kolay yolu Gökalp' e bakmamaktı çünkü.

Gökalp ne söyleyeceğini bilemiyordu. Kendi nefreti ve intikam duygularıyla sarmalanmış ruhu ilk defa Eda' nın içinde yaşadığı ve ona hiç yansıtmadığı hüzünle tanışmıştı. Her ne kadar kendine itiraf edemese de bir süredir genç adamın içindeki boşluğu doldurmaya başlayan duygu seline neden olan Eda' ya bu umutsuzluk hiç yakışmamıştı ona göre. Kızın yüzündeki ifade kalbine soğuk bir su gibi akıyordu. Eda kafasını sallayıp kendini toplamaya çalıştı, basit bir muhabbetin neden bu hale geldiğini anlayamıyor gibiydi. Gökalp elindekini direksiyonun arkasına bırakıp kızın ekmeğine uzandı ve aldı. Onu da diğerinin yanına yolladıktan sonra Eda' nın çenesini tutup yüzünü kendine çevirdi. Kızın gözleri akmalarına izin verilmemiş damlalarla buğulanmıştı

"Eda, bu söylediklerin çoğu kişinin başına gelen şeyler. Sevdiklerini yitirmek veya umut bağladığı şeylerin elinden kayıp gittiğini görmek... Bak, ben senin yanındayım; zarar gören sadece arabam ve erkeklik gururum canım."

Kız gülmeye başlayınca gözlerinde biriken yaşlar tembelce yanaklarından yuvarlandı ve Gökalp uzanıp ıslanmış yanağa dudaklarını bastırdı. Öpücük gibi değildi bu sıcak bir dokunuştu sadece, anladığını ve yanında olduğunu göstermek için. Eda gözlerini kapatıp teslimiyetle ona yaslandı, çenesindeki ele avcunu kapattı. Kızın çenesini bırakarak geri çekilen genç adam ellerini tutmaya devam etti.

"Seni üzecek şeyler yapmak istemezdim ama bunun bir gün yaşanacağını da biliyorum. O gün gelirse seni üzmenin beni de üzdüğünü hatırlamanı istiyorum, tamam mı?"

Kız sözlerin içeriğine kafa yormadan uysalca başını salladı

"Ayrıca planlarda değişme olmadı, cumartesi sabah yola çıkarız. Bu duygusal dalgalanma geçtikten sonra o kadar alışverişin boşa gitmesinden dolayı daha çok yakınacaksın güzelim. O anı yaşamaktansa tatile gitmeyi tercih ederim."

Heyecanla ve sevinçle yüzü aydınlanan genç kız Gökalp' in boynuna sarılarak yanağına uzun ve sesli birkaç öpücük kondurdu. Onları diğer yanak ve burun takip etti ama bu öpücükler daha okşayıcıydı. Kızın hareketlerine hakim olmaya başlayan duyguyu tanıyan Gökalp kıza çapkınca gülümsedi. Eda dudağını yaladı usulca ve Gökalp' in dudak kıvrımına dokundurdu dudaklarını. Hissettiği duygu yoğunluğundan sesi boğuklaşan Eda

"Ne söyleyeceğimi bilemiyorum, sen harikasın." dedi.

Gökalp'in dudaklarında gezdirdi parmaklarını. Oradan da çenesine ve boynuna inen oyuncu parmaklar omuzlarında gezinmeye başladı. Gökalp, Eda' nın hareketlerine dikkat kesilmişti; kızın dokunuşları eskisi gibi ürperme hissi vermiyordu ona. Genç adam anın etkisinde olduğunu düşündü. Kızın kendisine olan dokunma ihtiyacı onun da bundan keyif almasına yol açıyordu.

Gökalp konuşmak için ağzını açtı ama Eda elini yükseltip parmağını dudaklarına koyarak sus işareti yaptı. Kızın ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı ama kendi koyduğu yasağı tekrar delmeye doğru gittiğini görebiliyordu ve o da aynı şeyi istiyordu. Genç kız Gökalp' in aklından geçenleri anladığını belli edercesine bakışlarını onun yüzünde gezdirdi. O sırada Eda' nın telefonu çalmaya başladı, iki genç sudan çıkmış gibi derin nefes alınca birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Çantasından çıkardığı telefonu açarken sadece dudaklarıyla 'annem' diyen Eda bir yandan da gülüyordu.

"Efendim annecim... Evet birlikteyiz... Yemek yiyorduk"

Genç adam arkasına yaslanıp kendinin toplamaya çalıştı. Az önceki teslim olmuş hali aklına geldikçe kendine sinirleniyordu ki ablasının haklı olabileceği gerçeği başına çekiç gibi indi. Kıza aşık olmasa da ondan etkileniyordu. O kadar sevgi dolu ve bu sevgiyi göstermeye istekli biriydi ki, yanındayken onun ilgisine alışmak oldukça kolaydı. Kızın dokunuşlarından, bakışlarından, kendisini öpme isteğinden heyecanlanmıştı; daha da önemlisi o da Eda' yı öpmek, huzursuzluğuna çözüm olabilecekmiş gibi olarak ona dokunmak istemişti.

"Tamam anne, gelirim birazdan. Merak etme, emin ellerdeyim." Telefonu kapattı ve Gökalp' e sevgiyle baktı, genç adamın yüzünde ne gördüyse kaşları çatıldı "İyi misin sen?"

Kıza sevimli bir gülümseme ile bakmaya çalıştı, bu geceyi artık bitirmek istiyordu. Eda bir şey olduğundan şüphelenirse onu bırakmak istemezdi.

"Anneni merak ettirmeyelim çok geç oldu, eve götüreyim seni artık" Kızın cevabını beklemeden arabayı çalıştırıp sürdü. Evin önünde masum sayılabilecek bir öpüşme ile iyi geceler dilediler birbirlerine. Gökalp kadar Eda da bu öpüşmeyi istememişti anlaşılan kızın dudakları donuk ve aceleciydi. Arabadan indikten sonra arkasına bakmadan eve girdi kız.

Eve gitmeden önce boş sokaklarda epey dolaştı genç adam. Saat bire yaklaşırken Ankara caddelerinde müşteri arayan birkaç gece kuşundan başka hareket yoktu. Diğer büyük şehirlerin aksine Ankara' da günlük hayat saat dokuz buçuk gibi belirli merkezler hariç biterdi. Gece olarak adlandırılan bu saat diliminde caddelerde araba sayısı bile azdı.

Sakin kafayla araba sürmek düşünmesine yardımcı olmuştu, bundan sonra ne yapacağı hakkında az çok bir karara varmış sayılırdı. Ama önceliği Eda' ya söz verdiği tatilin eğlenceli geçmesini sağlamaktı, bu akşamki sözlerinden sonra kızın bu tatili doyasıya yaşamasını istiyordu. Tatil dönüşü ise ilişkilerine bir şekilde son verecekti genç adam. Amacına uygun olarak kızı babasına karşı kullanamayacağı belli olduğuna göre artık sahte aşık rolünden sıyrılması gerekiyordu. Bu ilişkiyi daha fazla uzatmaya gerek yoktu. Öyle ya da böyle, bu olayın sonunda; Eda, Gökalp' ten nefret edecekti.

Eve vardığında arabanın önünde bir kısmı yenmiş iki sandviç duruyordu hala, onları görmek Gökalp' e hala aç olduğunu hatırlattı. Son zamanlarda Eda ile ne zaman yemeğe gitseler genç adam aç kalıyordu. Tatil boyunca kilo vereceğini düşünmek Gökalp' i gülümsetti, kilo fazlası olmadığına göre Eda yanında yokken yemek için kendi odasına yiyecek depolamaya karar verdi. Aksi halde güçten düşecekti.

 

Gece geç saatte yatağıyla buluşan Gökalp sabah erkenden ondan kaçarcasına ayrıldı. Tüm gece dönüp durduğu yatağından daha yorgun olarak kalkınca bedenini rahatlatmak için kendini spor salonuna attı. İki saatlik egzersizin ardından daha canlı hissediyordu.

Duş almak için odasına çıkmadan önce mutfağa uğradı, dün gece ona arabayı getiren Halil Bey masada kahvaltı yapıyordu. Gökalp' in girdiğini görünce toparlanmaya çalışan adamı el işareti ile durdurdu "Rahatınıza bakın, afiyet olsun."

Adam lokmasını aceleyle yuttu "Teşekkür ederim efendim, buyurun"

Adamın karşısına oturan Gökalp, kendisi istemeden servis edilen çay için kıza gülümseyerek teşekkür edince kızın yanakları kızardı ve utangaç bir gülümsemeyle "afiyet olsun" dedi. Kızın utangaçlığına anlam veremeyen Gökalp Halil Bey' e geri döndü. Adam yorumsuz gözlerle kendisine bakmaktaydı.

"Halil Bey, kahvaltınızı bitirdikten sonra yapmanızı istediğim bir şey var" mutfağın diğer tarafında tezgahı silerken belli etmemeye çalışarak onları izleyen kıza döndü

"Bakar mısın? Bir kalem kağıt getirebilir misin?"

Kızın adını hatırlamadığını fark etti sıkıntıyla, kız birkaç aydır evlerindeydi ve pek konuşmamışlardı. Yine de adını bilmemesi hoşuna gitmedi. Annesine sormayı aklına yazdı. Kız tezgahta bulunan not defterini ve yanındaki kalemi ona getirdi.

"Teşekkür ederim, işine dönebilirsin." Kağıda arabasının bulunduğu yeri yazdıktan sonra kopartıp Halil Bey' e uzattı. Adam kağıdı alıp Gökalp' e verdi dikkatini

"Dün küçük bir kaza geçirdim ve arabam oldukça hasar gördü. Size verdiğim adrese çektiler. Onu Cemal Ustaya götürün, usta bir baksın. Telefonum onda var zaten beni ne yapılacağı konusunda bilgilendirsin."

"Peki efendim"

"Aracım tamirdeyken Porsche' u kullanacağım, arabanın bakımı en son ne zaman yapıldı?"

"Selçuk yaz başında bütün arabaların bakımları yaptırmıştı efendim."

"Uzun yol yapacağım onunla, hazırdır değil mi?"

"911' i bugün ustaya götüreyim efendim, bakımdan geçsin."

"Onu değil, Panamera' yı kullanacağım. Şehirler arası yol için diğerinden daha uygun."

"Arabanızı almaya gitmeden önce onu bırakırım."

"İyi olur, yarın sabah kullanacağım arabayı. O yüzden bugün halletmeye çalışın."

"Peki efendim."

Çayının kalanını bir yudumda içen genç adam Halil Beye "afiyet olsun" dedikten sonra ocağın başında duran aşçıları Ümran Hanıma dönüp

"Yarın sabah için küçük bir yemek sepeti hazırlamanızı istiyorum. Birkaç parça kahvaltılık ve poğaça gibi bir şey olsun yeterli. Büyük bir çanta olmasın, saat yedi gibi hazır olsun" dedikten sonra mutfaktan çıkmak için kapıya yöneldi.

Odasına çıkıp banyoya kendini atan Gökalp, kahvaltı yapmadan evden ayrılmayı tasarlarken, odasına döndüğünde kahvaltının mis gibi kokuları ve koltuğa kurulmuş öfkeli bir anne karşıladı. Kadının yanına gidip yanağına tek bir öpücük kondurdu.

"Günaydın anne"

"Günaydın"

"Bu şerefi neye borçluyum?"

"Dün gece yaptığın kazaya"

"Oturup seninle bunu konuşmayı ben de isterdim ama hiç zamanım yok inan."

"Sana seçenek sunmuyorum Gökalp."

Genç adam sesli bir göğüs geçirip annesine yan gözle baktı. Melek hanımın yüzündeki ifadeden anladığı kadarıyla kaçışı yoktu. O da makul olanı seçti. Annesinin elinden tutup kaldırdı ve kahvaltı masasına doğru götürdü. Sandalyeyi tutarak oturmasına yardımcı olduktan sonra kendisi de karşısına oturdu.

"Bir araba yandan bana çarptı. Önemli değil"

"Önemli veya değil... Bunu bana ne zaman söyleyecektin?"

"Uyandığın zaman anneciğim, kaza geç vakitte oldu. Eve geldiğimde sen çoktan uyumuştun."

Açıklamanın mantıklı olması annesinin öfkesini kararsızlığa itse de muhafaza etmeyi başardı

"Ben neden bunu aşçıdan duyuyorum peki, o nerden biliyor?"

Çay servisi yapan genç adam sakince konuşmaya devam etti

"Çünkü, sabah arabayı servise götürmesi için Halil Beyle konuşurken o da ordaydı. Yoksa sabah gidip kadına rapor vermedim, o da sana yetiştirmek için özel çaba sarf etmiş anlaşılan."

"Ne yapsın kadın, zaten basından öğrenecektim. Onlardan önce bana söylemek istemiş."

"Haber mi yapmışlar?"

Gökalp gergince söylendi, daha çok kendiyle konuşuyor gibiydi. Bu yüzden belki de Melek hanım sorusuna cevap vermek yerine ona kendi sorusunu sordu.

"Kaza nasıl oldu oğlum?"

"Işıklardan geçerken kırmızı yandığını fark etmedim ve kontrolsüzce yola çıktım. Karşı şeritten gelen bir araçla çarpıştık. Sadece arabada maddi hasar var, ben gayet iyiyim"

"Sadece bu kadar mı?"

"Daha ağır bir kaza olmadığı için üzgünüm anne, anlatacak çok bir şey olmadı."

Melek Hanım çayından bir yudum aldı ve kızarmış ekmeğine kaymak sürerken ters ters oğluna baktı. Gökalp onun imalı bakışlarını görmezden gelerek kendi tabağına yiyeceklerden almaya başladı. Bir süre sessizce kahvaltı yaptılar ama Melek Hanım en sonunda dayanamadı.

"O kızda yanında mıydı?"

"Eda mı?"

"Başka kız mı var oğlum? Evet o!"

"Hayır. Yalnızdım arabada iyi ki, yoksa kızın kolu veya bacağı zarar görebilirdi."

"Yarın gideceğiniz tatil iptal oldu herhalde?"

"Gideceğiz hala, sabah yola çıkarız"

"Keşke yanında olsaymış, sakat sakat tatile de gidemezdi"

Annesini yorumu genç adamı güldürdü, Melek Hanım ciddi durmaya çalışsa da oğluna tebessüm etmekten kendini alamadı.

"Senin yüzünden kötü biri oldum çıktım oğlum. Bir şekilde kız hayatından çıksın istiyorum."

Doymaya başlayan Gökalp Melek Hanımın yorumunu duymazdan geldi, oğlundan cevap alamayacağını anlayan kadın konuyu değiştirdi.

"İşe ne zaman gideceksin?"

"Bu güzel kahvaltı sohbetimiz olmasaydı şimdi masamın başında olurdum herhalde."

O sırada kapıyı çalmadan içeri giren Gökçe' nin yüzündeki öfke ikisini kahvaltı masası başında görünce şaşkınlığa dönüştü.

Ablasının patlamaya hazır bir volkan halinde odaya dalmasından rahatsız olan Gökalp çayından sakince bir yudum daha alırken Melek hanım kızına yöneldi.

"Günaydın canım"

"İnanamıyorum, cidden inanılmazsınız..."

"Ne oldu ablacım? Sensiz kahvaltı yaptık diye bozulduysan daha bitirmedik, gel ve bize katıl."

Melek hanım ters ters oğluna baktı

"Ablanı kızdırmayı bırak Gökalp, neden böyle olduğunu bilmiyormuş gibi sende..."

Gökçe odaya girip az önce Melek hanımın kalktığı koltuğa oturdu "Aşağı iniyorum, haberlerden kardeşimin kaza geçirdiğini öğreniyorum. Ben ekrana donmuş gibi bakarken Ümran hanım gelip bana iyi olduğunu... Hatta yarın yolculuğa çıkacak kadar iyi olduğunu söylüyor."

"Ümran hamın da ayaklı gazete gibi çalışıyor"

Melek hanım lafa girdi

"Ablanın sana bir şey olduğunu düşünmesini istememiş kadın, ne yapsın?"

"Dedikoduyu ulvi bir amaç için kullanıyor diyorsun?"

Melek hanım ona cevap vermeyerek Gökçe' ye döndü:

"Gördüğün gibi Gökalp gayet iyi kızım, başını biraz sert çarpmış o kadar."

Genç adam, elini başının yanındaki çoktan unuttuğu yaraya götürürken annesine masum bir şekilde gülümsedi. Melek hanım, genç adamı 'her şeyin farkındayım' bakışıyla süzdükten sonra tekrar Gökçe' ye döndü.

"Şirkette gidince durumu açıklayan bir basın açıklaması yaparsınız. İş fazla uzamaz böylece."

Gökçe sıkkın bir şekilde ayağa kalktı "Ben hallederim o işi, Gökalp ortalarda görünmese daha iyi."

"İkiniz birlikte olursanız daha iyi olur kızım."

Gökçe kardeşine umursamaz gözlerle baktıktan sonra annesine sarıldı "Ben çıkıyorum."

Ablasının ona kızgın olmasına hak vermekle birlikte bu sahte umursamazlığına anlam veremeyen genç adam arkasına yaslandı. Melek hanım Gökçe çıktıktan sonra keyifsiz bir şekilde Gökalp' e baktı "Ona kızma, son zamanlarda aileni düşünmeden kararlar veriyorsun. Bizim seni önemsememizi ise dalgaya alıyorsun."

"Anne..."

"Bunları seninle tartışmak için söylemiyorum Gökalp ama yaptıkların bizim tarafımızdan aynen böyle görünüyor."

"Bana biraz daha zaman verin, olur mu? Antalya' ya gidip geldikten sonra bu iş bitecek."

Melek hanım bardağını masaya bırakıp sandalyesinde doğruldu "Ben gideyim, sen hazırlanacaksın."

Gökalp kendine bir bardak çay daha doldururken konuştu

"Bugün işe gitmeyeceğim. Ablam bensiz gayet iyi idare ediyor nasılsa"

Melek Hanım peçeteyle ağzını sildikten sonra ayağa kalktı

"İyi bakalım oğlum, ben doydum. Sana afiyet olsun"

Annesi odadan çıkarken arkasından seslendi, "Masayı alabilirler, yemeyeceğim daha fazla"

"Halime' yi gönderirim"

Ah, evet Halime...

Gökalp masadan kalkıp çayını da alarak koltuğa bacaklarını uzatarak oturdu. Telefonunu elinde aldı. Selim Bey' i aramayı düşünüyordu ama Eda' dan gelen mesajı görünce okumak için açtı.

"Günaydın yakışıklı... Yarın için çok heyecanlıyım"

Gözlerini devirdi Gökalp, tatil lafı geçtiğinden beri her aklına geldiğinde heyecanlı olmayı nasıl beceriyordu bu kız. Eda' ya cevap yazdı "Günaydın güzelim. Bugün ne yapacaksın?", telefonu kucağına koyup sehpanın üzerindeki çayından bir yudum daha aldı. Kapı çalınca kapıda görünen Halime' ye başıyla 'gel' işareti yaptıktan sonra sinyali yanan telefona geri döndü. "Evdeyim canım, bavulumu hazırlayacağım. Bir de Dawson' dan düzeltme maili gelmiş, ona bakarım belki. Sen ne yapıyorsun?"

Evden çıkmaması daha iyi oldu

Selim' e onun evinin önüne de adam göndermesini söylemişti ama içerde kalması işleri kolaylaştırıyordu.

"Tatilimi başlattım ben, işe bile gitmedim hatta. Evde olurum herhalde."

Telefona mesaj yazarken gözleri Halime' ye kaydı, kız kahvaltı masasını toplarken arada bir genç adama göz süzmeyi ihmal etmiyordu. Gökalp kızın cesaretine şaşırmakla birlikte ilgisini saklamamasından da rahatsız olmuştu. Eda' dan gelen mesajı bildiren sinyali üzerine ekrana baktı tekrar

"Görüşürüz o zaman canım, öpüyorum seni"

"Görüşürüz, öptüm."

Halime son olarak yanına gelip boş çay bardağını aldı ve kalçalarını belli belirsiz sallayarak odadan çıktı. Kızın kalçalarını izlediğini fark eden Gökalp kendine gelerek ayağa kalktı ve Selim' i aradı. Halime denen kızın bu garip halini nasıl daha önce fark etmemesi garipti ona göre. Ya kız her zaman bu kadar cesur değildi ya da o gerçekten bir süredir kendinde değildi.

Kabul etmek istemese de Eda ile olan ilişkisi son zamanlarda onu içinde yaşadığı sisli kabustan uzaklaştırmıştı. Genç kızın masumiyeti onu nefretinin pençesinde nefessiz kalmaktan kurtarmaya başlamıştı. Ayrıca Eda oldukça alımlı ve eğlenceli bir kızdı, yani bazen... Saçmalamadığı zamanlarda...

Kulağının dibinde bir erkek sesi duyunca düşüncelerinden sıyrıldı, elinden tuttuğu telefona bir an boş boş bakan genç adam, aptallığına kızarak cihazı tekrar kulağına götürdü.

"Selim Bey?"

"Merhaba Gökalp Bey, hatlarda sorun vardı galiba sesiniz gelmedi, bu aralar çok sık oluyor"

Adamın gereksiz konuşmasına sinirlenerek tersleyecekken asıl kendisine kızdığına karar verip doğrudan konuya girdi.

"Var mı bir gelişme? Adamlar tekrar ortaya çıktı mı?"

"Hayır, herhangi bir şey olmadı. Adamlarımızdan saat başı bilgi geliyor."

"Yaralı adamımız nasıl? Çıktı mı hastaneden?"

"Evet, sabah çıkardılar. Evinde istirahatte, dediğiniz gibi ailesine adınıza çiçek gönderildi ve bir maaş ikramiye verildi"

"Tamam Selim Bey, sağ olun. Yarın saat sekizde Eda Hanımın evinin önünden yola çıkacağız. Adamları uyarın kesinlikle kendilerini belli etmemeliler. Arkadaşımın onları görüp rahatsız olmasını istemiyorum."

"Tabi ki Gökalp Bey."

Telefonu kapattıktan sonra bilgisayarının başına geçip yarın uğrayabilecekleri yerleri belirleyemeye başladı. Peşlerindeki adamların niyetlerini öğrenemedikleri için gidecekleri yere fazla oyalanmadan varmalıydılar. Bu yüzden en fazla üç yere uğrayabilirlerdi ve insanların yoğun olduğu yerleri tercih etmeliydi.

Ertesi sabah Eda' yı evinden aldıktan sonra Ankara-Polatlı arasında yeşillik bir mesire yeri görünce arabayı kenara çekti.

"Hadi bakalım, kahvaltı zamanı"

Eda' nın meraklı bakışları altında arabanın arkasına uzanıp koltuğun üzerindeki sepeti aldı. Arka koltukta bulunan sepeti fark etmeyen genç kız bir an şaşkınca baktıktan sonra ellerini birleştirdi, kocaman açılmış gözlerinde çocuksu bir hava vardı

"Piknik mi yapacağız?"

Genç adam kızın mutluluğunun kanıtı olan gözlere bakarken kendisini gülümsemeye zorladı. Kapıyı açıp dışarı çıkarken cevap verdi

"Sayılır, acıkmadın mı yoksa?"

Gökalp arabadan çıkıp oturabilecekleri bir yere bakınırken Eda da kendi tarafından çıkıp hemen genç adamın yanına geldi. Kızın eline çantayı tutuşturan Gökalp ilerdeki koca meşe ağacını işaret etti.

"Şurada oturalım, hadi bakalım yemekler benden sofra senden."

Gökalp' e gülümseyen genç kız sepetle beraber ağaca doğru ilerlemeye başladı. Arabanın arkasını dolaşan genç adam bagajdan bir battaniye aldı. Battaniyeyi alırken anayola göz gezdirmeyi ihmal etmedi. İlerde park halinde bulunan araba kendi güvenlik elemanlarını taşıyordu. İki adamla sabah tanışmış ve numaralarını telefonuna kaydetmişti. O numaralara ihtiyacı olmasını hiç istemiyordu Gökalp. Adamların kendilerini izlemesinden hoşlanmasa da varlıklarından güven duyduğunu itiraf etti kendisine. Geçen geceki olayda o iki koruma olmasaydı Eda şu an ellerindeydi ve kim bilir ne için kızı istiyorlardı. Kaçakçılığı bırakmalarına rağmen bu adamların neden dikkatini çektiğini anlamış değildi. Eda' nın çağrısı onu daldığı düşüncelerden çıkardı

"Canım ne yapıyorsun orada? Gel hadi"

"Tamam güzelim"

Kızın yanına ulaştığında kendisine imalı bir şekilde baktığını gördü, yere serdiği battaniyeyi düzeltirken de aynı bakışı korumayı başardı Eda. Kızın bakışlarını görmezden gelmemek adına o da ona çapkın bir gülümseme gönderdi. Eda yere oturan genç adamın yakınına gelerek oturdu ve omzuna bir öpücük kondurdu.

"Gökalp?"

"Eda?"

Kızı kıkırdamaya başladı ve genç adamın koluna girdi kendine doğru çekti. Adamlar etraflarındayken kızın yakınlaşma çabasından hoşlanmayan genç adam yan gözle takipçilerine doğru baktı. Onlar tarafından açıkça görülebilecek bir yerdeydiler, aralarındaki mesafe olmasaydı tabi. Kıza doğru döndü

"Aç olduğunu sanıyordum."

"Açım ama senin bana 'güzelim' demen çok hoşuma gidiyor."

"Sana yüzlerce kez dedim bu sözü Eda, bu bakışları hak etmek için başka şeyler de olmalı"

"Nasıl bakıyorum sana?"

"Yeni bir ayakkabı?"

"Hiç sanmıyorum."

"Güzel bir çanta?

"Çanta taşımayı sevmem"

Sohbetin gereksiz bir tarafa kaymaya başladığını görünce konuyu değiştirmek amacıyla şansını denedi. Muzip bir şekilde göz kırptı genç kıza, Ümran hanımın sepete tatlı koymuş olması için içinden dua ederek

"Birkaç parça kahvaltılığın yaptığına bak sen, tatlıyı görünce ne yapacaksın bakalım" dedikten sonra çantaya uzanan eli, çantaya dokunamadan, hareketini engelleyen parmaklar tarafından durduruldu. Eda parmaklarını hafifçe sıktıktan sonra elini bırakıp sepeti aldı.

"Sofra senden demiştin."

Sepetten çıkan yemekleri battaniyenin üzerine yayan Eda, plastik bardaklara meyve suyu koyduktan sonra eliyle 'buyurun' hareketi yaptı. Ümran Hanım' ın özenle hazırladığı belli olan yiyeceklerden hoşnut kalan Gökalp dönüşte kadına teşekkür etmeyi aklına not etti. Tatlı olarak içi çilek reçeli ile doldurulmuş kurabiyeleri de yedikten sonra kahvaltıları neticelenmiş oldu. Ağzına attığı koca bir lokmayı içeceği yardımıyla yutabilen genç kız öksürmeden konuşmaya çalıştı

"Haklıymışsın kurabiyeler nefisti"

Kıza gülümsedi "Afiyet olsun, kalkalım mı artık plana sadık kalalım" cevap vermesini beklemeden çantayı toplamaya başladı. Eda' nın yardımıyla eşyalarını ve çöplerini paketledikten sonra arabaya geri döndüler.

Gökalp, yol üzerinde uğrayacakları Afyonkarahisar ve Isparta' da gezecekleri yerleri genç kıza anlatırken Eda ilgili ve keyifli gözlerle onu izliyordu. Afyonkarahisar girişinde bir dinlenme tesisinde mola verdikten sonra kent merkezindeki tarihi eserleri gezdiler. Eda gördükleri yerlerin tarihçesini internetten araştırıyor ve bol bol fotoğraf çekiyordu. Şehirdeki gezilerinin sonunda yemek zamanını fazlaca geçirdikleri için ikazda bulunan midelerini sucuk döner ile doyurduktan sonra yolarına devam ettiler.

Afyondaki son uğrak yerleri İhsaniye' deki Döğer Ören Yeriydi. Roma ve Bizans dönemine ait kaya yerleşim mekanları, mezar odaları ve kiliseleri ile tarihi ve doğal bir hazine olan ören yerini gezdikten sonra Isparta' ya doğru hareket ettiler.

Isparta' ya vardıklarında saat beşi geçiyordu. Gülleriyle ünlü şehirde Eda' nın uzun bir süre kullanımına yetecek kadar gül sabunu, kolonyası, kremi ve daha, neden hepsine ihtiyaç duyulduğunu Gökalp' in anlamadığı, güllü bir sürü şey aldılar. Kız mağazadan çıkarken elindekilere gülerek bakan genç adama oyuncu bir öfkeyle somurttu

"Suratındaki şu ifadeyi siler misin?

"Hangi ifadeyi?"

"Kadınlar... dermiş gibi olan ifadeden bahsediyorum."

"Öyle mi diyor bakışlarım?"

"Neyse, seninle bu konuşmayı yapmayacağım."

Kıza cevap vermeden arkasından takip genç adam gülümsemekten kendini alamadı. Eda az önceki tavrını devam ettirerek arkasına bakmadan arabaya doğru yürüdü. Arabayı otoparkta bıraktıkları yere varmadan önce Eda somurtmaktan vaz geçmiş olmalı ki Gökalp'in yanına gelmesini bekler şekilde adımlarını yavaşlattı. Genç adam yaklaşınca kızın elindeki alışveriş poşetine uzandı

"Ağır olmalı, ben taşıyayım"

Eda poşeti diğer eline geçirdi "Kendim taşırım, çok incesin"

"Emin misin? Kendini sakatlamanı istemem."

Arabaya ulaşan genç kız Gökalp' in kapıyı açması için arabaya arkasını dönerek beklemeye başladı. Gökalp, kızın kendisini görmezden gelmesini eğlenceli buldu. Eda' nın karşısında durup kapıyı açmadan takılmaya devam etti.

"Sabun, krem ve şampuan kabulüm. Gül toniği, suyu, nemlendiricisi, temizleme sütü falan ne işine yarayacak canım?"

Eda yorum yapmadan arabayı işaret edince Gökalp elindeki anahtarın düğmesine basarak kilitleri açtı. Genç kız poşetini arabaya bıraktı ve tekrar Gökalp' e döndü.

"Bir kadının bakım için neler kullandığını bilmediğin belli canım, bunların hepsinin ayrı ayrı işlevleri var"

Gökalp kızın öfkesinin üzerine gitmek istedi, Eda ile çekişmelerinde kanını ateşleyen bir şeyler vardı. Bir adım daha atıp kıza biraz daha yaklaştı.

"Bunların tamamının tek bir işlevi var Eda, zaman ve para israfı..."

Kızın gözleri kısıldı, gerçekten öfkelenmeye mi başlamıştı?

"Harcadığım zaman benim olduğuna göre sorun yok, para konusu ise tekrarlanmaz merak etme. Benim, sana göre gereksiz, harcamalarım için servetinin bir kuruşunu bile boşa harcamanı istemem."

Kızın öfkeli bakışlarında ve sıkılmış dudaklarında bakışlarını gezdirdi, daha öncede kızgın halini görmüştü genç kızın, bu sefer ona çekici gelen neydi peki?

"Zamanımı da az önce boşa harcadın zaten"

Arabaya yaslanan Eda kollarını göğsünde birleştirdi. Kızın hareketi ile dekoltesinden yükselen göğsü bir an için dikkatini dağıttı. Gökalp' in bakışlarının kaydığı yeri fark eden genç kız kollarını çözüp yana bıraktı; gözlerini genç adamdan kaçırdı, yanakları kızarmıştı. Ellerini temizlemek ister gibi kalçasına sürdükten sonra onları başıboş bırakmamayı düşünmüş olmalı ki araba ile kalçası arasına koyup üzerlerine yaslandı.

Cevap vermeyen kızın vücut dili hem kızgın olduğunu hem de ondan etkilendiğini gösteriyordu. Kıza iyice yaklaşan Gökalp başının iki yanına kollarını dayadı ve kendisine bakmayan Eda' nın boynuna doğru sokuldu. Kızın gerginliği hat safhadaydı ve bu gerginliğin nereye kadar gideceğini anlamak için kızın boyun kıvrımına burnunu sürttü ve duyabileceği şekilde derin bir nefes aldı. Ciğerlerine dolan havaya karışmış olan Eda, hafif sabun ve yoğunlukla gül kokuyordu. Kavgalarının sebebi gülün şimdiden kızın kokusuna karışmış olması genç adamı gülümsetti, biraz geri çekilerek kızın yüzüne baktı.

"Hakkını vermeliyim, gül kokusu çok güzel, özellikle senin teninde"

Gökalp' in yüzüne dikkati dağınık olarak bakan Eda' nın öfkesi tamamen silinmişti. Sözlerine gülümseyen genç kız ellerini arkasından çekip genç adamın beline koydu. Eda' nın yüzüne yayılan çekingen ama talepkâr ifade Gökalp için yabancı değildi.

"Gül kokusunu seviyorsan sana da bir şeyler almalıydık"

"Gül kokan sevgiliyle o ihtiyacımı tatmin etmeyi planlıyorum."

Gökalp uzanıp kızın dudağından öpmek istedi, karşısındakinin gözlerindeki ışık, ondan bunu beklendiğini gösteriyordu. Yavaşça aralarındaki mesafeyi kapatan genç adam memnuniyetle karşılandı. Kızı kendisi ve arabası arasına sıkıştırmamak için bir kolunu dayamaya devam etse boşta kalan eliyle Eda' nın yanağını kavramıştı. Eda' nın biraz tuzlu olsa da kendisine tatlı gelen dudaklarında hareketlerine hakim olan tutkuyu yakaladı Gökalp. Ufak atışmaları oyun gibi başlamışsa da ikisi arasında gerginliğe sebep olarak ikisinin ket vurduğu duygularını kamçılamıştı.

Eda, Gökalp' in kararını hala vermediği için kendi hislerine uyguladığı kısıtlamayı rafa kaldırmış; Gökalp ise kıza hissetmeye başladığı fiziksel çekime karşı koymayı bırakmıştı. Kıza masaj yaparak sırtından beline kadar indirdiği elini kalçasına doğru yönlendirince Eda, Gökalp' in elini yakaladı ve ikisinin göğsü arasına yükseltti. Kızın bu nazik uyarısı genç adamı kendine getirdi. Eda' nın pasif itirazlarına rağmen öpüşmeyi bitirdi ve kızdan biraz uzaklaştı. Kıza bakmamaya çalışarak boğazını temizledi ve sesini bulmaya çalıştı.

"Özür dilerim canım, seni ulu orta bu şekilde öpmemeliydim"

Hatta hiç öpmemeliydim, aklım neredeydi...

"Özür dilenecek bir şey yok Gökalp. Vaziyetin uygunsuzluğu konusunda haklısın ama bende senden geri kalmadım canım"

Kıza bakıp gülümsedi, az önceki tutkularının izleri kızın yüzünde dans ediyordu. Kız da kendisine gülümseyince karnında bir kavrama hissi yaşadı bir an. Bu hissin suçunu yediği sucuklara atarak Eda' ya girmesi için kapısını açtı ve arkasından kendisi de içeri girdi.

"Eee, şimdi nereye gidiyoruz sevgili tur rehberim?"

Motele?

"Eğirdir' e uğrayıp oradan Antalya' ya. Akşam merkezde kalalım bence, yarın sabah da Olimpos' a gideriz."

"Eğirdir' de bir kiliseyi göreceğiz demiştin, hatırladım."

Arabayı çalıştırıp otoparktan ayrılırken çıkışa yakın bir yerde park eden korumaları gören Gökalp adamların peşlerinden içeri girip girmediğini merak etti. Eğer onları kontrol etmeye gelen olduysa adama güzel bir gösteri yapmışlardı. Yan gözle kıza bakınca kendisine bakmakta olduğunu gördü. Soru mu sormuştu? Eda' nın bakışlarından hala az önceki yaşananların etkisinde olduğu belli oluyordu. Saklamaya çalışsa da... Kızın cümlesini hatırlayan Gökalp cevap verdi

"Dündar Bey Medresesi"

"Efendim?"

"Gideceğimiz yer diyorum, Dündar Bey Medresesi."

"Ha evet, Medrese."

Yapmacık bir gülümsemeyle bakışlarını dışarıya çeviren genç kıza müteşekkir oldu. Kızın bakışları genç adamı da etkiliyordu ve araba kullanırken dikkat dağınıklığı ona yardımcı olmuyordu.

Medresenin beyaz mermerden yapılmış anıtsal kapısından geçerken taş işçiliğine hayranlıkla seyreden genç adamın aksine Eda elindeki telefonla medrese hakkındaki bilgileri okuyordu:

"II. Gıyasedddin Keyhüsrev tarafından burada yapılan büyük hanın ana kapısı korunmuş, diğer kısımları değiştirilerek Dündar Bey tarafından medreseye çevrilmiştir. Bir diğer iddiaya göre de, Eğirdir'in 3 km. ilerisindeki bir Selçuklu hanının kaplama taşları sökülmüş buraya taşınmış ve oradan getirilen taşlarla bu medrese yapılmıştır. Kitabedeki ifadeden de Gıyaseddin Keyhüsrev'in burada yaptığı hanın Dündar Bey tarafından medreseye dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır."

Elindeki telefonu indirip Gökalp' e kaşlarını çatarak baktı "Diğer adı da Taş Medreseymiş"

Girişteki taş oymaları incelemeyi bırakıp içeri doğru adımlayan genç adam kızı ilerlemesi için hafifçe itti "Tur rehberi bendim hani, bilgileri sen veriyorsun."

Telefonunu kapatarak çantasına koyan Eda Gökalp' in koluna girdi

"Biliyor musun, yapıldığında otuz odası varmış ve iki katlıymış. Şimdilerde on bir odası kalmış sadece"

"Hı hı"

"Bir süre hapishane olarak da kullanılmış. Onarım sırasında üst kat ihmal edince tek katlı olmuş"

"Hım..."

"Osmanlı Sultanı haremini burada ağırlamış bir süre."

"Hım..."

"Hatta cariyelerini hanın etrafında çırılçıplak koştururmuş."

"Ne?"

Eda, kahkahasıyla bulundukları boş oda çınlayınca elini ağzına kapatıp kısık sesle gülmeye devam etti. Gökalp kızın yüzüne baktı bir an sonra o da gülmeye başladı.

"Yalan söyledin değil mi?"

"Tabi ki yalandı. Harem konağı ve çıplak koşu kısmı. Sana ilmi bilgiler veriyorum ama beni dinlemiyorsun"

"Telefondan okuduğun bilgilerle bana tanıtım yapıyorsun, ilmi bilgi bu mu oluyor?"

"Gezdiğin yer hakkında bilgilenmek istersin diye düşünmüştüm, pardon..."

"Gözünü telefondan ayırıp etrafa bakarsan mekan sana kendisini tanıtacaktır."

Eda bir an durup oymalı kapıda göz gezdirdi "Bana söylediği tek şey: beni yorma Eda, zaten çok yaşlıyım."

Genç adam elinde tuttuğu broşürü Eda' nın burnunun önünde salladı "Öyleyse, al canım. Biraz da buradan oku."

Eda hırsla broşürü kaptı ve avcunda sıktı "Bazen çok sinir oluyorsun,"

Kıza gülümseyerek diğer odaya geçti "Bazen mi? Her zaman dememeni iyi yorumluyorum."

Arkasından seyrek adımlarla gelen genç kız homurdandı "Sinir etme yüzdeni yükseltmeye niyetlisin sanırım"

"Sana etrafa daha dikkatli bak demiştim."

Medrese' deki kısa gezi ve bol fotoğraf çekimi ardından Antalya' ya doğru yola çıktılar. Antalya girişinde ziyaretçileri karşılayan şehir manzarasına beğeniyle bakan Eda' nın yüzündeki çocuksu mutluluk oldukça hoşuna gitti genç adamın. Eda' nın verdiği tepki gayet normaldi ona göre de. Akşam saatlerini yaşamaya başlayan kentte ışıklarla aydınlatılmıştı ve upuzun sahil boyu masalsı bir havaya bürünmüştü.

"Acıktın mı?"

"Evet acıktım, Antalya' nın ünlü bir yemeği varsa onu yiyelim."

"Antalya' nın piyazı ünlüdür ama başka zamana kalsın. Sahil kenarında otele yakın bir restoranda yeriz."

"Olur canım, çok yoruldun zaten. Arabanı kullanma konusunda sana yardımcı olmama da izin vermedin."

"Arabalarımı kimseye kullandırmayı sevmiyorum Eda, şahsi algılama."

"Alt tarafı bir araba Gökalp."

Genç adam kıza istediği cevabı veremeyeceğini bildiği için sessiz kalınca Eda kendi kendine söylendi "Amacım yardım etmekti, yoksa arabana el koyacak değilim. Arabanı kullanınca hayatın üzerinde hak iddia ediyor olmayacağım."

Kızın yüzündeki sinirli ifadeden hoşlanmamıştı, kaşlarını çatmamaya çalışarak dikkatini yola verdi. Eda, Gökalp' in kendisinden uzaklaştığını anlamış olmalı ki lafı uzatmadan önüne döndü.

Konyaaltı' nda şık bir restoranda yenen yemek, geri de bıraktıkları günün aksine eğlenceli geçmemişti. Gökalp, arabadaki soğukluğu yemeğe taşımak istemese de Eda somurtmayı tercih ediyordu. Kızın neden bu kadar alındığını anlamamış olan genç adam haksız değilken bir de ona kendini açıklamakla uğraşmak istemiyordu. Kızı kendi haline bıraktı, birine öfkeli kalmak da bir tercihti sonuçta.

Yemek sonrası konaklamak üzere kalacakları otele gittiler. Beach Parkın yanında olan otelde deniz manzaralı ayarlanmış odalar gayet güzeldi. Otel görevlisine çantalarını teslim ettikten sonra odasına çıkmak için sabırsızlandığı belli olan Eda' yı bir şeyler içmeye davet etti.

"Yorgunum, günü burada bitirelim."

Eda' nın ilgisiz tavrına rağmen Gökalp şansını denedi

"Soğuk bir şeyler içmek istemediğine emin misin? Odana yarım saat geç gitsen sana küsmez sanırım."

"Sen eğlenmene bak, ben dinleneceğim"

Arkasını dönüp giden kızın ardından öfkeyle baktı, kızın bu umursamaz tavrına sinir olmuştu. Arkasında bile bakmadan asansöre ilerleyen Eda'yı izlemeyi gururuna yediremedi, kapıya dönüp otelin barına gitti.

Kokteyl bardağını elinde çevirirken tüm karşı koyma çabalarına rağmen yine Eda'yı düşünürken buldu kendini. Eda'nın bu şekilde ona tavır yapmasına alışkın olmadığından belki de kızın tavrını hak edecek ne yapmış olduğunu düşünüp duruyordu. Kendi arabasını kendisinin kullanmak istemesinin ilişkilerinin akış yönüyle nasıl bir bağlantısı olabilirdi ki?

Genç adama göre Eda normalde kavgaları uzatan biri değildi, öfkesinin nedeni Gökalp'in hayatına dahil olamaması hakkındaki kızgınlığının haklı olduğunu düşünmesiydi büyük ihtimalle. Gerginliğinin nedeni arabası değil ondan hala alamadığı net cevaptı ama kıza olumsuz cevap verse bu ilişkinin sonu olurdu olumlu cevap verirse de Eda' ya çok fazla ümit vermiş olacaktı. Sıkıntıyla elindeki bardağı bara koyup yenisi için barmaide işaret etti.

İkinci bardağı da diğerinin yanına gönderdikten sonra, durum kendi açısından netleşmişti artık. Sabahki tavrına göre Eda' ya geri dönmeyi teklif etmeye karar verdi. Ankara' dan buraya kadar onun şımarıklığına katlanmak için gelmemişti. Kızın güzel geçebilecek bir tatili ilk günden gergin bir havaya bürümesine de ayrıca sinir oluyordu.

Barmaide bahşiş bıraktıktan sonra odasına çıkıp doğrudan banyoya girdi. Çabucak işini bitirip çıkmayı düşünüyordu ki banyoya hakim olan hafif gül kokusu birkaç saniye duraklamasına sebep oldu. Küvetin yanına iliştirilmiş mum gül kokusunun gizemini çözmüş oldu. Gülümseyerek eline aldığı pembe mumu burnuna yaklaştırdı ve kokuyu hafifçe içine çekti. Otoparktaki yakınlaşmalarının anılarını canlandıran koku genç adamın kanının daha hızlı akmasına sebep oldu. Eda' nın ellerini belinde hissetti bir an, sesli bir nefes alıp mumu yerine bıraktı. Güllü mumun otelin standart uygulaması olduğunu sanmıyordu. Eda odasına girmek için kat görevlisine yüklü bir bahşiş vermiş olmalıydı. İşini bitirip odasına geçti, saçını kuruttuktan sonra kendini yatağın şefkatli kollarına teslim etti.

Sabah kapısının çalınmasıyla uyandı, saate göz attı, nerdeyse ondu. Bacaklarına dolanan pikeyi çekip yalpalayarak kapıya gitti. Gece çok içmemişti ama kafasını toplayamıyordu bir türlü. Sıcak yüzünden gece pencereyi açamamış, klimayı aralıklarla çalıştırmıştı; uykusu da parçalı olmuştu. Üzerindeki sersemliğin sebebi bu olmalıydı.

Kapıda bekleyen Eda' yı içeri davet ederek odasını havalandırmak için pencereyi açmaya gitti. Arkasında kızın hareketlenmediğini görse de tekrar bakmadan pencereyi açtı.

Kızgın mı hala, O zaman mumu neden koydu ki?

Temiz hava odaya dolarken derin derin ciğerlerini doldurdu, sersemliği biraz geçince arkasını dönüp odaya girmek konusunda kararsız gibi görünen kıza döndü.

"Neden girmiyorsun?"

Kız ona hızlıca baktıktan sonra bakışlarını az önceki gibi yere çevirdi, ona bakmak istemiyordu sanki. Halının modelini çözme aşkıyla başını yerden kaldırmıyordu.

"Eda ne ol.."

"Şey... Sen uygun olduğunda aşağı gelirsin. Ben kahvaltı salonundayım."

Kaçarcasına giden kızın arkasından baktı bir süre, sonra da kendisine. Üzerinde boxer hariç kıyafet olmadığını görünce kızın odaya neden girmediğini anlamış oldu. Kendi kendine gülerek banyoya gitti ve gecenin ağırlığından kurtulmak için serin bir duş aldı. Saçlarını ıslak bırakarak Eda' ya katılmak üzere aşağı indi.

Eda pencere kenarında bir masaya yerleşmişti ve kahvaltısını bitirmiş sayılırdı. Geldiğini gören kızın yüzünün aydınlanması dünkü soğuk tavrından kurtulduğunu gösteriyordu. Gülümseyerek kıza uzanıp yanağına dudağını bastırdı ve çekilirken sesine çekici olduğunu düşündüğü bir ton ekleyerek "Günaydın" dedi ve karşısına otururken Eda, nın yanaklarına yayılan kırmızılığın tadını çıkardı. Boğazını temizleyen genç kız cevap verdi.

"Günaydın, gecen nasıl geçti?"

"Yorucuydu, hiç uyumamış gibiyim. Nem böyle yapıyor alışık olmayınca. Senin gecen nasıl geçti?"

"Benim de aynı, yemek almayacak mısın?"

"Biraz sonra alırım, bu arada mum için teşekkür ederim."

"Özür dilemek içindi."

"Seni muma çevireceğim demek değildi yani..."

Kız küçük bir kahkaha attı ve Gökalp kendisine garip gelse de Eda' nın gülüşünden hoşlandığını fark etti. Sesli olarak güldüğünde sesi çoğu bayanın aksine aniden patlamıyor, insanın kulağını dolduruyordu. Buna dikkat etmesi ise genç adamın kafasını karıştıran başka bir şeydi. Gökalp' in kendisini izlediğini anlayan Eda kıkırdamaya dönüşen kahkahasını sonuçlandırırken muzip bir şekilde gülümsedi

"Karşında mum gibi eriyorum demek istemişimdir belki?"

Az önceki yaşadığı tuhaf anın etkisini silmek isteyen Gökalp kurumaya yüz tutmuş saçlarını eliyle dağıttı ve arkaya taradı. Eda' nın yorumu genç adamın hoşuna gitmişti gitmesine ama bu konuşmayı duygusallıktan uzak tutmayı seçti ve önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi cevapladı kızı.

"Bu biraz abartılı olmadı mı sence de?"

Genç adamın yüzüne ezberlemek ister gibi baktı Eda, kızın bakışları nedeniyle soruyu sorduğuna pişman oldu. Sözlerinin kızı ondan uzaklaştırması gerekiyordu ama Eda kelimelere dökmeden onu söylediklerinin gerçek olduğuna ikna etmişti. Kalbindeki hafiflemeyle gülümsedi ister istemez genç adam, belki adiceydi ama hak etmediği bu bakışlar onu mutlu ediyordu. Başını gülümseyerek sağa sola salladı genç kız.

"Sana kızmam gereken şeyler de bile kızamıyorum."

Sözün gidişatını engellemek için anlamsızda da olsa bir cümle geveledi ağzında

"Belki kızmaman gerekiyordur canım, değil mi? Neyse ben midemle ilgileneceğim biraz, geliyorum şimdi."

Kahvaltı beklediğinin aksine, Eda' nın müdahalesi olmadığı için, doyurucu geçti. Çayını yudumlarken telefonunu karıştıran kıza baktı, biriyle yazışıyordu. Heyecanı ve aklından geçen eğlenceli düşünceler mimiklerine yansımıştı. Son yudumunu da içtikten sonra Eda' nın dikkatini çekmek için öksürdü, kız kafasını kaldırınca "Annen mi?" diye sordu. Genç kız telefonun ekranını kapatıp ona döndü

"Bir arkadaş"

"Gülse?"

"Hayır o değil, kalkalım mı hadi. Olimpos için sabırsızlanıyorum."

Gökalp dirseğini masanın üzerine koyup ellerini çenesinde birleştirdi ve dikkatli gözlerini Eda' ya kilitledi. Genç kız rahatsız bir şekilde yerinde kımıldandı ama yine de bir şey söylemedi. Gökalp' in ısrarlı bakışları altında gözlerini kocaman açarak fazlaca masum bir şekilde bakmaya başlayınca kızın bir şeyler karıştırdığına iyice emin olan genç adam dayanamadı.

"Ne işler çeviriyorsun?"

"Ne işi?"

"Bende onu soruyorum ya canım, ne işler çeviriyorsun?"

"Amma şüphecisin Gökalp, hadi kalkalım" dedikten sonra genç adamın elinden tutup çekerek onu da kaldırdı.

Odalarına gidene kadar sürekli konuşan Eda bu sefer karşı taraftan cevap beklemeye bile gerek duymadı. Belli ki genç adamın şüphelendiği şeyi karıştırmasını engellemeye çalışıyordu. Odasının önüne gelince uzanıp Gökalp' in dudaklarına kısa bir temasta bulundu ve "Yarım saate kadar hazır olurum" deyip kapıda kayboldu.

Kızın muhtemelen hoşuna gitmeyecek planlar yapması canını sıkmıştı genç adamın. Kendi kendine söylenmemeye çalışarak aynı kattaki odasına doğru yollandı. Odasına girerken kendini rahatlatmaya çalışıyordu, belki kızlara özgü konular konuşuyordu arkadaşıyla ve bunları onun yanında dile getirmek istememişti. Saplantılı biri gibi her şeyin altında bir şey aramasına az kalmıştı...

Antalya-Olimpos arasında uzanan yolun güzelliği sinirlerine iyi gelmişti genç adamın. Yaşadığı şehir olarak Ankara' yı severdi ama yapay parklar şehrin güzelleşmesini sağlasa da insanda hayranlık hissi uyandırmıyordu ona göre. Doğayla iç içe geçen kentler her zaman farklı olmuştu onun için. Antalya hem yeşilin hem de mavinin en güzel tonlarını kendinde toplamıştı. Günün büyük kısmında gökyüzünde arsızca parlayan güneş bile insanı eğlenceye teşvik eder gibiydi.

Olimpos' ta kalacakları pansiyon ise rahat bungalovların ve sosyal alanların otantik havasıyla hoşça vakit geçirecekleri bir yer olduğunu gösteriyordu. Giriş yaptıktan sonra yemek alanından ağaçlık bir alanla ayrılmış olan kalacakları bungalovları gösteren genç onlara kısa bir tanıtım yaptı. Delikanlı kalacakları yerin önüne gelmelerine rağmen laf kalabalığı yapmaya ve bir ihtiyaçları olursa mutlaka onu bulmaları konusunda ısrar edince çocuğun avcundaki anahtarları alabilmek için çareyi eline bahşiş sıkıştırmakta buldu. Gözleri parlayan çocuk gitmeden önce gülümseyerek 'iyi tatiller' dilemeyi ihmal etmedi.

Yan yana ama ayrı bungalovlarda kalacaklardı; bu durum hem kolayca ulaşılabilir bir yakınlık hem de onlara kendilerine has özel bir alan bırakacaktı. Önce Eda' nın odasına girip kontrol ettiler, oldukça sade ama kullanışlıydı. Kızın çantalarını dolabın yanına bırakan Gökalp pencereden bahçeye bakan kızın arkasından yanaştı.

"Sen dinlen, bende odama bakayım."

Kız ona dönüp kollarını boynuna doladı ve göğsüne sokuldu. Yüzünü hafifçe göğsüne sürtünce Gökalp gülümsedi,

Kedicik ortaya çıktı

Kızın sırtında ellerini kavuşturdu ve Eda' nın saçlarını okşadı belli belirsiz.

"Canım çok teşekkür ederim."

"Tam olarak ne için hak ettim bu teşekkürü?"

Başını kaldıran kız çenesinde dudaklarını gezdirdi ve yeni çıkmaya başlayan sakallarına hafifçe burnunu sürttü

"Bu kadar tatlı olduğun için"

Kızı kendinden uzaklaştıran Gökalp 'tatlı' olmaktan hoşlanmadığı için Eda' ya bir şans daha verdi ve yüzüne oyuncu bir ifade ile baktı,

"Tatlı bir erkek sıfatı gibi gelmiyor kulağa"

"Ama öylesin canım, arada böyle tatlı oluyorsun"

Kızın fırsatı değerlendirdiğini gören genç adam Eda' nın burnuna küçük bir öpücük kondurdu

"Hım, diğer zamanlar ne oluyorum?"

"Sinir bozucu..."

Hakkında yapılan tanımlamaların ikisinden de hoşlanmayan genç adam, tatlı olmaktansa sinir bozucu olmayı yeğledi. Tatlı denen şey köpek yavrusu gibi bir şey olmalıydı onun gözünde.

Eda' yı bırakarak geri çekildi "Bu komikti işte, ben odama gidiyorum." Kızın onunla gelmek için hareketlendiğini görünce ekledi "Yalnız..."

Arkasını dönüp giderken Eda seslendi "Sinir bozucu dediğime mi bozuldun canım? Şakaydı sadece"

Kapıdan çıkarken Eda' yı yanıtladı "Tatlı olmaktan iyidir yine de"

Kendi odasına girip eşyalarını yatağın yanındaki dolaba yerleştirmeye başladı. Burada birkaç gün kalacaktı ve eşyalarına her ihtiyaç duyduğunda bavul karıştırmak istemiyordu. Yaklaşık on dakika sonra dolabı düzenlemiş ve bavulları ortadan kaldırmıştı. Kendini biraz dinlenerek ödüllendirmek için yatağa uzandı.

Telefonun ziliyle uyandığında bir an nerede olduğunu hatırlayamayarak etrafa baktı şaşkınca. Komodinin üzerine bıraktığı cep telefonuna uzanırken gözüne ilişen pansiyon broşürü ona bulunduğu mekanı hatırlattı.

Arayan ablasıydı. İşle ilgili bir sorun olmadığını umarak telefona cevap verdi.

"Efendim"

"Selam, nasılsın canım?"

Gökçe' yle en son çok iyi ayrılmamışlardı ama anlaşılan kız aradaki buzları eritmeye karar vermişti. Ona hala kızgın olmasına rağmen tavır yapmanın mantıksız olduğunu düşündüğünden o da Gökçe' ye uyum sağladı.

"İyiyim, pansiyona yeni geldik. Senden ne haber?"

"Burası da iyi, merak edilecek bir şey yok"

"Sevindim"

"Tamam o zaman canım, sen eğlenmene bak. Bizi ve şirketi merak etme."

Telefon elinde bir süre ekrana baktı, ablasına kızgın olmaktan hoşlanmıyordu. Kendini onun yerine koyduğunda aynı davranışları gösterip göstermeyeceğini bilemiyordu ama babasının son sevkiyatına engel olmadığına göre Gökçe' den farklı biri değildi neticede. Aniden tekrar çalmaya başlayan telefona tepki olarak irkilince cihaz elinden kayıp yere kapaklandı. Dudaklarından dökülen küfürle beraber telefona uzandı. Bu kez arayan Selim' di

"İyi günler Gökalp Bey, nasılsınız?"

"İyiyim, sağolun. Adamlara dair iz bulabildiniz mi?"

"Araba para karşılığı pis işler yapan bir adamın üzerine kayıtlı. Araştırmalarımıza göre en son babanızla zamanında husumet yaşayan Andaçlar A.Ş. adına çalıştığını öğrendik. Ama bu bir şeyi kanıtlamaz çünkü..."

"Başkaları içinde çalışan biriydi değil mi?"

"Evet Gökalp Bey"

Saçından ellerini geçirip geriye doğru taradı, ayağa kalktı ve odayı turlamaya başladı. Bu işten iyice sıkılmaya başlamıştı, sürekli kendi kuyruğunu kovalayan bir köpek gibi hissediyordu kendini.

Tatlı bir köpek...

"Diğer adamın kim olduğunu öğrenebildik mi?"

"Şimdilik hayır."

"Şu pis iş uzmanına ulaşmaya çalışalım Selim Bey, adamı yakalamayı başarırsak asıl adamlara ulaşırız."

"Gökalp Bey, bu adama konuşarak anlaşmanız mümkün değil. Bence yerini belirlesek bile yakalama işini polislere bırakmalıyız."

"Konuşarak anlaşmayı planlamıyorum zaten Selim Bey."

Adam bir an sessiz kaldı ama sonra aklındakini söyledi

"Adam para için cinayet işleyen biri"

Duyduklarından hiç hoşlanmasa da sesini sakin tutmayı başaran Gökalp Selim Bey' e söylemeyi tercih etmeyeceği şeyi söyledi.

"Polisi bu işe karıştırmayacağız Selim Bey, adamı bulursanız beni haberdar edin sadece. Bu işle başkaları ilgilenecek"

"Başkalarını ben tanıyor muyum Gökalp bey?"

"Siz sadece adamların izini bulmaya ve ailemin güvenliğini sağlamaya odaklanın"

"Gelişme olunca sizi haberdar ederim. İyi günler"

Selim' e güveni tam olan Gökalp adamın sesindeki tereddüttü fark etmişti. Adamın, onun arkasından iş çevirmeyeceğine dair inancına rağmen bu kadar açık konuştuğu için kendine kızdı. Babasının eski adamlarını küstürmeden cepleri dolu olarak şirketten göndermiş, Selim Bey' i babası öldükten sonra şirketin güvenlik müdürü olarak kendisi işe almıştı. Selim dürüst ve işinde iyi olan bir adamdı ve tanıdığı kadarıyla aklı yasadışı konulara yatmıyordu. Onunla uğraşan adamlarla baş edebilecek biri değildi, polisi de bu işe karıştıramazdı, babasının kirli işlerinin ortaya çıkması tehlikesini göze alamıyordu.

Yatağına uzanıp ellerini başının altına yerleştirdi, gözlerini kapattı. Kadir' i tekrar ailesinin işlerine bulaştırmak istemese de mecbur kalacak gibiydi. Adamın tarzı Selim' im tam tersiydi, kendisine verilen emirleri eğitimli bir köpek gibi sorgulamadan yerine getiriyordu. Babasının ölümü üzerine Kadir' le bir süre çalışmış ve adamın hareketlerindeki kontrolsüzlüğe tanık olunca banka hesabına yüklü bir para yatırdıktan sonra tüm bağlantısını kesmişti.

Babasının ölümü üzerine intikam ateşiyle yanıp kararan duygularının yönlendirmesiyle İstanbul' da almıştı soluğu. Yanında Kadir de vardı. Adam için Mehmet Bey ya da Gökalp fark etmiyordu neticede, parasını veren el için çalışıyordu o kadar...

Uyuşturucu sevkiyatının yapıldığı gece görevli olanlarla kendisi görüşüp de sonuç alamayınca adamları Kadir' in insafına bırakmış ve oteline geri dönmüştü. Sorgulamanın üzerinden iki saat geçtikten sonra Kadir' den gelen telefonla adamların sorgulandığı terkedilmiş depoya geri döndü.

İçeri girdiğinde uzun zamandır kullanılmayan deponun pis havasını karşıladı onu. Midesini bulandıran kokudan kaçınmak için derin nefesler almamaya çalışıyordu ama deponun içerisine doğru ilerledikçe havaya başka kokular da karıştı. İdrar, ter ve kan kokusu...

Sorgulanan adamlar deponun sonundaki büro olarak kullanılması planlanan ama şu anda boş duran odanın içinde duvara dayanarak oturmuşlardı. Oda kapısı olmadığından içerisi rahatlıkla görülebiliyordu. Adamların yediği dayağın acımasızlığı bir an kanını dondursa da, adamlara acımanın yanından bile geçmedi. Onun geldiğini gören Kadir oturduğu tabureden sallanarak ayağa kalktı. Odanın dışındaki alanın ortasında yere diz çökmüş, başı önüne düşmüş bir adamın yanına gidip genç adamın yanlarına gelmesini bekledi. Adamın yanına gelince yüzünü buruşturmamak için kendini zorlayan genç adam "Durum ne?" dedi.

Kadir eliyle adamları gösterdi. "Gördüğün gibi adamları sorguladık patron..."

"Bana patron deme dedim sana!" 

Sesi ummadığı kadar soğuk ve nefret dolu çıkmıştı. Bu çıkış karşısında, ellerini iki yanına kaldırıp teslim hareketi yapan Kadir bir yandan da pis pis sırıtmayı ihmal etmedi. Genç adamın uyarısından korkmadığı hatta eğlendiği belli oluyordu.

"Tamam, kızma beyim alışkanlık işte."

"Sorguladığın belli oluyor, ne öğrendin peki?"

"Son sevkiyatta kesinlikle bir sorun olmadığını konusunda beni ikna ettiler."

"Yani başladığımız yerdeyiz."

Adam yerdeki adama sırıttıktan sonra genç adama tekrar baktı. "Pek sayılmaz beyim, bu fareyi yakaladık."

Adama daha dikkatli baktı genç adam ama adını hatırlayamadı. Adamın siması tanıdık geldiğine göre, şirket için çalışanlardan biriydi. Yerdeki adam başını kaldırmayınca Kadir saçlarını tutup kafasını sertçe çekti. Adam inleyerek yüzünü yukarı kaldırınca genç adamla göz göze geldiler. Yarı yarıya kapanmış gözleri şişmiş ve morarmıştı, ağzından ve burnundan kan akıyordu. Kaşlarını çatan genç adam sorgulayan bakışlarını Kadir' e çevirdi.

"Casus mu?"

"Fare, beyim, sizden habersiz sofranıza ortak olmuş."

Sakin olmaya çalışarak Kadir' e bakmaya devam etti. Kadir ise her şeyi anlatmış gibi bir ifadeyle kendisine bakıyordu. Yumruklarını sıkıp tekrar bıraktı, o an adamın yüzündeki ifadeyi silmek için dayanılmaz bir istek duydu.

"Bilmece gibi konuşmayı bırak, doğru düzgün anlat şunu."

Kadir' in pis gülümsemesi yüzüne iyice yayıldı. Babasının nasıl olup da böyle bir adamla işbirliği içinde olduğunu aklı almıyordu. Şu işten yakasını kurtardığı an bu adama da yol verecekti ama o zamana kadar ise adamın iyi bildiği şeyi yapmasına ihtiyacı vardı.

"Dediğim gibi son işte yamuk yapmamışlar ama öncekilerde ara ara mallardan yürütmüşler."

Genç adam sandalyede oturan adama sabitlediği gözlerini kırpmadan şişmiş gözlerinde bir ışık aradı ama adam boş boş bakmaya devam ediyordu. Önceki olayı kendi soruşturmuştu ama bu adamla konuştuğunu hatırlamıyordu.

"Sen anlat, ne diyor bu adam?"

Adam bir şey söylemek ister gibi ağzını açtı ama öksürük krizine girince kelimeler yolunu bulamadı. Boğulur gibi sesler çıkartarak öksürmeye devam etti. Üzerine kan sıçramaması için biraz geri çekildi genç adam. Adam hırıltılı bir nefes alarak yere yığılınca tek kaşını kaldırarak Kadir' e baktı.

"Sana söylediklerinin doğru olduğuna emin misin? Bu hale getirdiğin bir adamın sadece korkudan suçlamayı kabul etmiş olması mümkün."

Kadir sinirle yerdeki adamın omzundan tutup kaldırdı ve az ilerideki sandalyeye kadar sürükledi. Adamı boş bir çuval gibi sandalyenin üzerine attıktan sonra parmaklarını şaklattı. Az ötede onları izleyen adamlardan biri aceleci hareketlerle bir kova su getirdi ve yarı baygın adamın başından aşağı boca etti. Teneke kovadaki suyun soğukluğuyla sıçrayarak kendine gelen adam bir an tanımaz gözlerle iki adama baktı. Birkaç kalp atımı sonra Kadir' e bakan gözlerine yerleşen korku, içinde bulunduğu durumu hatırladığının göstergesiydi. Ürkek bakışlarını genç adama çevirdi ve gözlerindeki korku silinip umut ile doldu. Bu hale gelmesinin sebebi Gökalp iken adamın ondan medet ummasına hayret etti, adamın onun kim olduğunu bilmemesi mümkün değildi. Kadir, adamın ensesine elini koydu ve canını yakacak şekilde sıktı.

"Anlat!"

"Bilmiyordum efendim, neler olacağını bilseydim hiç..."

"Kes! Af dilemeyi sonraya bırak, önce günah çıkaracaksın unutma."

Kendi esprisine kahkahalarla gülen Kadir' e öfkeli gözlerle baktı Gökalp ama adam aldırmadı. Yaralı adam ise sadece genç adama bakıyordu. İlk önce hırıltılı olan sesi konuştukça açılmaya daha anlaşılır bir hal almaya başlamıştı.

"Bir adam var, Mustafa. Şirketinizde çalıştı bir ara, sonra işini beğenmeyerek yol verdiler adama. Mehmet Bey'in bazı işlerinde çalıştı ve o zamanlarda da ufak çaplarda yürüttüğü oluyordu. Benim de kanıma o girdi, patron, yoksa ben sadıktım size. İki gözüm önüme aksın sadıktım..." Adam nefeslenip devam etti. "Mustafa şirketten ayrıldıktan sonra başka işlere bulaşmış, işleri büyütmüş. Güçlü adamlarla çalışmaya başlamış; bana geldi bir gün, çok para teklif etti."

Adamın sözlerinden midesi bulanmaya başlamıştı, kusma isteğine karşı koydu. Kadir' in karşısında zayıflık göstererek durumunu daha da kötüleştirmeyi istemiyordu.

"Mustafa' ya taşınacak mallar yüklendikten sonra araklaması için yardımcı olmaya başladım. Sayılarla, depo stoklarıyla oynuyorduk. Bir gün Mehmet Bey bizi topladı ve mallarda eksiklik olduğunu, bununda kendisini zor duruma soktuğunu söyledi. Yüklemeciler değişiyordu ama paranın sıcaklığına karşı koyamayacak adamları bildiğim için bir yolunu buluyordum. Beyim, sadece para kaybı olduğunu sanıyordum inan, hayatına kastedeceklerini hiç düşünmedim. Zaten kaynak akıyordu bende kendi bardağımı doldursam kime zararım olurdu."

Adamın lafı üzerine daha fazla kendini tutamayan genç adam yumruğunu iğrenmeye başladığı surata patlattı. Yumruğun şiddetiyle sandalyede kalamayan adam oyuncak bebek gibi arkaya savruldu. Yattığı yerde kesik kesik nefesler almaya devam eden adam titremeye başlamıştı. Titreme sebebi umut bağladığı adamın da onun ölümüne aldırmayacağını anlaması mıydı yoksa yumruğun etkisi miydi, kestirmesi o an için Gökalp için mümkün değildi. Kadir övgü mahiyetinde ufak bir ıslık çaldı.

"Vay, vay... Bak sen küçük beyin yumruğu da pek sıkıymış. Hiç belli olmuyordu."

Adamın sözlerini duymazdan geldi, yerdeki adamdan gözünü ayırmadan Kadir'e seslendi.

"Ne taşındığından haberi var mı?"

"Sanmıyorum ama sorgu sırasında şüphelenmiştir herhalde"

Gökalp, yerde yatan adamın yakasına yapıştı ve kaldırıp tekrar sandalyeye oturttu

"Devam et pislik, kim bu adamlar? Mustafa' yı nerede bulurum?"

Adamın kaşı patlamış ve gözlerine giren kan yüzünden görüşü tamamen kapanmıştı "Beyim, Mehmet Bey söylemedi, sadece sorun yaşıyorum dedi, bilemedim."

Adamın çenesini dağıtmamak için zor duruyordu, konuşmasına gerek olmasa kendine hakim olamayıp çoktan yapmıştı zaten. Adamı sertçe silkeledi.

"Sorularıma cevap ver sadece!"

Genç adamın yüzündeki ifadeyi idrak ederek hayatından umudunu iyice yitiren adam kaderine razı olmuş bir şekilde devam etti.

"Mustafa beni bulurdu beyim, izini yolunu bilmem. Çalıştığı adamın adını ağzından kaçırdı bir kere, 'Hasan Bey çok memnun' dedi. Hasan kimdir necidir onu da bilmem. Beyim, acı bana..."

Ağlamaya başlayan adama tiksinti dolu bir ifadeyle bakıyordu genç adam, oracıkta ölse umurunda olmayacağını düşündü. Kadir boğazını temizledi.

"Ne yapacağız bu adamları, işin başı bu ama diğerleri de masum sayılmazlar."

Ağlamaya devam eden adama bakmaya devam etti. "Son işte yaptın mı bir şey"

"Hayır o zaman Mustafa yine aradı ama ben yanaşmadım. Sizin gelip araştırma yaptığınızı ve sıkı soruşturmanızı görünce işin tehlikeli olduğunu anladım beyim. Yükleme işinde çalışan adamların tamamını uzaklaştırmıştınız zaten. Son yüklemede görevlilere yanaşmadım hiç. Dokunulmadı mallara."

Adamın anlattıkları önceki sorunların sebebini açıklasa da büyük ihtimalle babasının canına mal olan son olaydaki gizemi çözmüyordu. Kenan' ın işinde kayıp yoksa neden bunlar yaşanmıştı?

"Kim bu Hasan? Tanıyor musun Kadir?"

"Tanıdığım tek Hasan, Kenan' ın sağ kolu."

Kadir' e dönüp gözlerini kıstı, Kenan kendi mallarını mı çalıyordu? Bakışlarından ne düşündüğünü anlayan adam devam etti.

"Kayıp mallar hep başkalarının sevkiyatlarında oluyordu. Sen bilmezsin küçük bey ama ben Mehmet Bey' in yanındaydım bunları konuşurken. Kenan' ın iki işinde oldu sadece zaten sende ikincide girdin olaya. O diğerleri gibi değildir, kendisine yamuk yapılmasını sineye çekmez; sadece parasını ödeyerek mallarına el atmanı affettiremezsin..."

Genç adam cevap vermeyince devam etti. 

"Mehmet Bey' in bozulan otoritesinden yararlanarak kendi mallarını maşalar yoluyla çalıp ederlerinin üzerinde ondan para almış anlaşılan. Hem mallar elinde kalmış hem de daha fazla para elde etmiş. Neden öldürdüler o zaman dediğin bakışlarından anlaşılıyor delikanlı, cinayetten bir gün önce Mehmet Bey'in onunla telefonda konuştuğunu biliyorum, öğrendiği bir şeyler olmuştu belki."

Öğrendikleri karşısında ne diyeceğini bilemiyordu, babası kendi rızasıyla girdiği bataklıkta çırpındıkça daha derinlere batmıştı anlaşılan. Adamın sürekli dalgın ve gergin halinin sebebini daha net anlıyordu şimdi. Karşısında ondan af dileyerek oturan adam ise mezarını kazanlardan biriydi. Düşüncelerinden sıyrılıp dikkatini tekrar önünde duran adama çevirince halinin gittikçe kötüleştiğini anladı, yüzü kan içinde kalmış ve nefesi sıklaşmaya başlamıştı. Kadir' e baktı.

"Anlaşıldı, şu Hasan' a veya Kenan' a ulaşmamız lazım."

Kadir sırıtmaya başlayınca sözlerine devam etmedi, adam çok şey biliyormuş gibi bir tonda ağzındaki baklayı çıkardı.

"Hasan kolay iş, dün ölüsünü Haliç' ten çıkardılar."

Adamın ölüm haberini hiç beklemese de şaşkınlığını yüzüne yansıtmadı, sadece memnuniyetsizliğini gösterir şekilde dudağını kıvırdı. Hasan' a ulaşmak Kenan' a ulaşmaktan daha kolay olacaktı onun için. Şimdi ölü bedeni hiçbir işine yaramazdı. Konuştuğunda sesi duygusuzdu.

"Kenan bazı şeylerden memnun değilmiş demek ki."

Kadir kendisine ihtiyatla bakmaya başlamıştı. Karşısındaki kişinin tepkilerini ölçmeye çalışır gibi inceleyici bakışlarla süzüyordu onu.

"Aralarındaki husumeti öğrenmeye çalışırım senin için patron."

Adamı düzeltmeye çalışmadı sadece bu iğrenç yerden ve insanlardan kurtulmak istiyordu "Ben gidiyorum, sende bunların kimseye konuşmayacağından emin ol."

"Konuşmayacaklarından ne kadar emin olmamı istiyorsun patron?"

Kadir' in emirlerini sorgulamadan yerine getireceği belliydi, adamın gözlerindeki karanlık, bu herifleri ölü görmeyi en az genç adam kadar çok istediğinin göstergesiydi. Sandalyede yığılı duran adam biraz doğrulmaya çalıştı, genç adamın kendisine bakmasını sağladığında son bir umutla hıçkırmaya başladı.

"Beyim, insaf et... Hayatımı bağışla... Bilemedim, bilemedim..."

Genç adam karşısındakini, yüzüne bakmaktan dahi hoşlanmadığı belli eden nazarlarla süzdü. Babasının ölümüne bilmeden sebep olmuşlardı belki de ama bu onların suçunu mazur göstermiyordu. Adamlar babasının arkasından iş çevirmiş ve onu dolandırmışlardı ama yine de bu beş adamın hayatının iki dudağı arasında olmasını adil bulmuyordu. Kimsenin buna hakkı olmamalıydı, ne kendisinin ne de Kenan denen o katilin...

"Sadece konuşmamalarını sağla, aksi halde neler yaşayacaklarını iyice öğrenmeliler."

Duyduğu rahatlamayla patlamış dudağının izin verdiği ölçüde gülümseyerek sandalyenin üzerine tekrar yığılan adamın yüzüne daha fazla bakarsa verdiği kararın doğruluğunu sorgulamaya başlayacağını hissetti. Adamlara, Kenan' a, hatta babasını koruyamadığı için Kadir' e zarar vermek istiyordu. Arkasını dönüp giderken Kadir seslendi.

"Yanlış yapıyorsun beyim, bunları bırakırsak ve Kenan' ın emri altına girerlerse tekrar ele geçirilmeleri zor olur."

"Bunlar sadece daha fazla para peşinde koşan zavallılar, mafyacılık oynayacaklarını sanmıyorum."

Kadir tatmin olmamıştı. "Yumuşak kalpli olmak zayıflık göstergesidir. Mehmet Bey de elini kana bulamaktan çekindikçe bu adamların etrafında türemesine izin verdi. Bu adamları kimse özlemeyecek."

Bunu bilemeyiz...

Adama cevap vermeden depodan ayrıldı, oteline gitmek istemiyordu. Arabasında İstanbul Boğazı' ndan geçen gemileri izlerken öğrendiklerini toparlamaya çalışıyordu. Araştırmalarını derinleştirmeli ve babasını felaketine sürükleyen Kenan denen o adamın dünyasını başına yıkmalıydı.

                                                                            *      *     *

Gözlerini yavaşça açtı ve tavandaki tahtalara dikti gözlerini, bu anılar onun için hala çok tazeydi. Sorgulamanın ertesi günü Kadir' le baş başa bıraktığı adamlardan birinin iç kanamadan öldüğünü öğrenmişti. Bu haberi kendisine bizzat veren Kadir' e bunun nasıl olduğunu sorduğunda adam hiç istifini bozmadan kaburgaları kırılan adamlardan birinin iç organlarının zarar gördüğünü ve diğerleri tarafından hastaneye götürülene kadar çoktan öldüğünü söylemişti.

"Adamın halinden şüphelenmediniz mi?"

"Hepsi aynı haldeydi beyim, herifleri sonrasında tedavi ettirmek için hastanelik etmiyoruz"

Adamın laubali bir şekilde sırıtması üzerine kendine hakim olamayarak yumruğunu çenesine indirdi, arkasına doğru düşecek gibi olsa da kendini toparlayan adamın yüzünde öfke yoktu. Hatta bakışlarını doğru yorumluyorsa karşısındakinin tepkisini takdir ettiğini bile söyleyebilirdi. Yeni patronunun öfkesinden ve bunu çekinmeden yansıtmasından hoşlanmıştı. Ancak Gökalp' in, adamın düşündüğü kişi olmaya hiç niyeti yoktu.

"Pislik herif, sana ölmeyecekler demedim mi? Bu kadar basit bir emri bile anlayamadın mı?"

Adamın yüzündeki ifade sertleşmeye başlamışsa da sesinde ihtiyat vardı.

"Beyim, adamı öldürmedim. Bana verilen emri yerine getirdim. Bu işte böyle riskler her zaman vardır."

Adama bakmayı bırakıp masasına gitti ve yerine oturdu. 

"Çık buradan, sana ihtiyacım olmayacak bir süre. Hesabına yeter miktarda para yatırılacak, seni ve adamlarından birini şirketin veya ailemin etrafında görmeyeceğim. Anlaşıldı mı?"

Çenesini ovuşturan adam gözlerini kıstı, sesi durumdan duyduğu rahatsızlığı gösteriyordu.

"Bana uyar küçük bey. Attığın bu yumruğu da, babanın canına karşılık sineye çekiyorum. Yoksa o masada oturuyor olmazdın."

Gökalp adamın yüzüne ifadesiz gözlerle baktı, bir tarafı Kadir' in kendisine karşılık vermesini gerçekten istiyordu. Genç adamın gözlerinde sözlerinin etkisini göremeyen Kadir daha fazla odada bulunmaya gerek duymamış olmalı ki arkasına bakmadan odadan ayrıldı.

Yan odadan gelen kahkaha sesi daldığı düşüncelerden sıyrılmasına neden oldu. Gözlerini açmadan konuşulanları duymaya odaklandıysa da başaramayınca yatakta doğrulup oturdu. Muhtemelen ağzından yanlışla kaçan kahkaha dışında Eda' nın odası sessizdi, bilerek kısık sesle konuşuyor olmalıydı. Kızın kiminle konuştuğunu iyice merak eden genç adam, kaşlarını çattı ve odalarını ayıran duvara sanki arkasını görebilecek gibi dikkatle bakmaya başladı.

Birkaç saniye sonrasında ise merakla yan odayı dinlediğinin ayırdına vardığında kendini onaylamaz bir şekilde 'cık cık cık' diyerek başını sallayarak yataktan kalktı. Banyoya gidip yüzünü yıkadı ve aynadan yansıyan suretine baktı bir süre. Yüzünde görmeye alışmış olduğu sıkkın ifade tarafından karşılandı yine. Eskiden aynaya baktığında saçlarına, uzamaya başlayan sakallarına veya kıyafetlerine bakarken artık doğrudan gözlerine bakar olmuştu. Eski Gökalp' i arıyordu içlerinde. Babasının kaybından sonra aynadaki yansımasından gözlerini kaçırır olmuştu çünkü. Son zamanlarda ise daha çok kendisi gibi olmaya başladığı hissediyordu, hala Kenan' a duyduğu intikam isteğini taşımakla birlikte sürekli aklını meşgul etmemeye başlamıştı.

Aradan geçen zaman mıydı bu iyileşmeyi sağlayan yoksa sevgisiyle kendini saran sahte aşkı mıydı? Gökçe' nin sözleri aklına geldi, Eda' nın kendisi üzerinde olumlu etkisi olmuş olabilir miydi? Önceleri Eda' nın hislerinin gelip geçici olduğunu düşünüyorken son bir haftadır yaşadıkları, kızın aşkının gerçek olduğunu fısıldıyordu ona. Aynadaki adamın kendisine gülümsediğini görünce daha çok şaşırdı, ifadesini toplayıp yatak odasına geri döndü.

Eda' yı da alıp sahile gitmeye karar verdi. Hazırlıklarını yaptıktan az sonra yan odanın kapısındaydı, kapıyı tıklatıp beklemeye başladı. Eda kapıyı açtığında yüzünde kocaman bir gülümse vardı. Gökalp' i bir saniyedir gördüğüne göre bu mutluluğun sebebi o olamazdı. Aklından geçenleri görmezden gelmeye çalışarak o da Eda' ya gülümsedi

"Hadi gidip biraz yüzelim, deniz bizi merak etmeye başlamıştır"

"Harika olur canım 10 dakika ver bana"

Kız arkasını dönüp odaya doğru adımladı ve çantalarından birini karıştırmaya başladı. Kızı kendi haline bırakıp küçük masanın yanındaki sandalyeye kuruldu. Banyoda hazırlıklarını yapan Eda yanına gelince beraber plaja indiler.

Eda eşyalarını yere koyup onu kumların sıcağından koruyacak havluyu sererken Gökalp bununla sonra uğraşmaya karar verdi

"Ben giriyorum"

"Tamam, ben buradayım"

Deniz suyu düşündüğü gibi ılık ve rahatlatıcıydı. Hareket ettikçe vücudunu okşayan sular, masaj etkisi yapıyordu. Biraz açıldıktan sonra Eda' yı görebilmek için sahilde göz gezdirdi; kız, havlusunun üzerine uzanmış yatıyordu. Yorulduğunu hissedene kadar yüzmeye devam eden Gökalp bacaklarını sürükleyerek denizden çıktı. Yere bıraktığı havlusunu alıp soğuk bir duş almak isteğini bastırmaya çalıştı ve plajda duş kabini olmamasına hayıflanarak Eda' nın yanına gitti.

Eda onun gelişini görmüş, dirseklerinin üzerine doğrulmuştu. Yanına gelince gözlüğünü saçlarının üzerine aldı ve oturur pozisyona geçti. Havluyla saçlarının fazla suyunu alan genç adam kızın güzel vücudunun fakına varsa da bakmamaya çalışarak plaj havlusunu kızın yanına serdi.

"Su çok güzel, bence değerlendirmelisin"

"Sonra canım bugün yorgunum"

Eda' nın gözleri göğsünde ve omuzlarında dolaşıyordu, bakışlarındaki beğeni genç adamın hoşuna gitti. Ellerini iki yanına koyup kızın yüzüne odaklandı. Genç kız vücudunda gezinen bakışlarını yukarı kaldırıp Gökalp' in kendisini izlediğini görünce kızardı ama bakışlarını kaçırmadı. Boğazını temizleyerek bakışlarına mantıklı bir açıklama yapmaya çalıştı.

"Takım elbisenin altında çok belli olmuyor, bir sporcunun fiziğine sahipsin. Hiç beklemiyordum açıkçası"

"İncecik kollar ve yağlı bir göbek görmediğin için hayal kırıklığına uğradın galiba"

Kızın yüzünde muzip bir ifade gezindi

"O kadar da değil, sonuçta seni tişörtle de gördüm ama bu kadar estetik olmanı beklemiyordum"

Eda'nın tanımlamasından ufak bir şaşkınlık ve utangaçlık duysa da hareketlerine yansıtmamaya çalıştı. Saçlarını kuruturken kullandığı ıslak havluyu güneşin altına sererken Eda' ya gülümsedi

"Teşekkür ederim, düzenli spor yapıyorum sadece."

Kız kıkırdadı "Bende başlamalıyım acilen"

Şezlonga uzanan genç adam kıza doğru dönmek için yan yattı.

"Tabi neden olmasın"

Eda' nın beklediği cevabın bu olmadığı yüzündeki gülümsemenin hafifçe solmasından anlaşılsa da genç kız bozuntuya vermeyerek devam etti

"Özellikle yaptığın bir spor var mı?"

"Dövüş sporlarına ilgim var."

Eda şaşırmış gibi başını salladı

"Başka neler hazineler saklıyorsun benden siyah atlı prensim"

"Bütün sırlarımı bir anda öğrenirsen kalbin dayanmayabilir prenses"

Gülümseyerek bir kolunu başının altına alarak sırt üstü uzanan genç adam, gökyüzüne yönelttiği gözlerini güneşten korumak için kapattı.

Biraz uzandıktan sonra üzerine düşen gölgeye doğru döndü. Eda ayağa kalmış plaj kıyafetlerini giymek için yavaş hareketlerle elinde çeviriyordu. Gözleri Gökalp' te değil, hafif esinti eşliğinde tembel tembel salınan denizdeydi. Uzun saçları sırtından beline kadar uzanıyordu ve bel çukurunun üzerinde son buluyordu. Beli incecikti genç kızın, kalçaları ve uzun bacakları, neden her giydiğinin yakışmasının sebebini açıklıyordu. Gökalp, kızın güzelliğinin bu kadar farkında olmaktan rahatsızlık duysa da bakışlarına engel olamıyordu.

Eda saçlarını savurarak önüne aldı ve eline aldığı dikdörtgen bir kumaş parçasını kalçalarına sararak etek haline getirip onu Gökalp'in yaramaz bakışlarından uzaklaştırdı. Eda gelirken üzerine giydiği bluzu almak için arkasına uzandığında Gökalp ile göz göze geldiler. Bir an donup kalan genç kız gülümseyince Gökalp de ona gülümsedi. Kızı süzerken yakalandığı için herhangi bir utanç duymuyordu, Eda' nın güzel vücudunun daha önce dikkatinden kaçmış olması, ona beğeniyle bakmasından daha garip bir durumdu ona göre. Eda' nın yüzünde gülümsemeye eşlik eden soru işaretine karşılık bir şey söylemesi gerekiyordu ama sesinin tonuna güvenmediği için ağzını açmamayı daha uygun buldu. Bakışları hala kızın üzerindeydi ama en azından bacaklarına bakmıyordu artık, yüzünün ifadesine kilitlenmişti.

Eda, genç adamın aklından geçenlerden habersiz "Gidelim mi canım, yiyecek bir şeyler bulalım" diye teklif edince başını salladı ve onay anlamında sesler çıkardı. Üzerlerini giyip plajdan ayrıldıklarında hormonları normal seviyesine gelmeye başlamıştı. İlk defa bikinili bir kadın görmüş değildi, Eda' nın fiziğinin güzel olması kendisi için sürpriz olmamıştı ama bu kadar etkilemesine şaşırmıştı doğrusu.

Pansiyona ulaştıklarında önce odalarına gidip duş aldılar hızlıca. Akşam yemeğinden sonra Eda biraz yürümek için pansiyondan çok fazla uzaklaşmadan yakındaki küçük köprüden geçerek yürüme yolunda dolaşmaya başladılar. Eda genç adamın avcundaki eli biraz sıkarak kendine bakmasını sağladı.

"Ağaçların arasında yürüsek mi biraz, çok güzel görünüyor."

Yürüme yolunun yanında yokuş gibi kalan ağaçlık alana göz gezdiren Gökalp, kararsızdı

"Bilemiyorum canım biraz yürümek için fazla eğimli sanki."

"Dik değil ki canım biraz eğimli sadece, hadi."

Kızın isteğine karşı koymayarak ağaçların arasına doğru adımladı genç adam. Orman, yürüme yolunun sakin güzelliğinin aksine hırçın bir yapıdaydı. Yamaç şeklinde olan zemin ona Karadeniz ormanlarını hatırlattı. Ne zaman Karadeniz' e gitse mutlaka yaylalarına da çıkardı. Yaylaların yeşil düzlüklerinin aksine ormanlar dik yamaçlardan oluşuyordu. Çam ağaçlarının dikenleri ile kaplanmış kaygan ve dik yamaçlara tırmanmak oldukça zor olsa da kendisini çağıran doğayı cevapsız bırakmayarak ağaçların arasında bulurdu kendini. Hele belli bir yüksekliğe çıkıp da aşağı baktığında sis çökmüş ormanın bulutların üzerinde kaldığını görmek ona masal dünyasındaymış gibi hissettirirdi. Türkiye' nin büyük kısmının aksine el değmemiş doğal güzelliğini koruyan Karadeniz, ne zaman gitse Gökalp' i cezbederdi.

Çok sevdiği Karadeniz'in bu kadar uzakta Olimpos' ta aklına gelmesi ilginç geldi genç adama. Eda' nın Türkiye' ye yabancı kaldığı göz önüne alınırsa Karadeniz' i görmediğini düşündü. Kızı bir ara oralara da götürmesi gerekiyordu. Tertemiz havanın ve engin yeşilin tadını onun gibi çok sevecekti mutlaka. Ancak genç adamın huzur içinde aldığı nefes boğazında yumruk oldu, takıldı bir an. Yutkundu ama boğazındaki düğüm çözülmedi. Eda' yla ilişkisinin o kadar sürmeyeceğinin farkındalığı ile sıkışan kalbini rahatlatmak için elini göğsünde gezdirdi. İçinde bulunduğu durumu göz ardı ederek Eda' yla ileriye dönük planlar yapıyor olması aklının iyice karıştığını gösteriyordu ona.

"Ne oldu canım, bir an gülümserken bir an sonra yüzün düştü"

Kıza buruk bir gülümseme gösterdi "Öyle mi farkında değilim"

"Ne geçiyordu aklından? Güzel gülümsemeni izleme zevkimi engelleyen şeyi söyle bana hadi"

Eda' yı durdurup kendine çevirdi, kızın meraklı ve sevgi dolu yüzünden ona akan ilginin keyfini çıkardı. Biçimli dudaklarında, alaca karanlıkta içinde yıldızlar oynaşan iri gözlerinde dolaştırdı bakışlarını. Hafif rüzgarda salınan saçları kızı yüzünün etrafında oynaşıyordu.

"Sen yanımda oldukça canı mı bir şey sıkamaz prenses"

Gökalp'in yüzüne sevecenlikle bakan kız duyduğu bir sesle irkilerek genç adama yaklaştı ve gayri ihtiyari olarak koluna girdi. Genç adam, kendisine sokulan kızı yakınına çekerek duydukları hışırtıya doğru dönünce bir adamın uzaktan geçtiğini gördü. Eda da baktığı yöne gözlerini dikmişti. Korumaları pansiyona geldiğinden beri görmemiş olan Gökalp karanlığa ve uzaklığa rağmen yürüyen kişinin Okan olduğunu seçebildi.

"Tek başına ne yapıyor ki"

Eda' nın sesindeki korku algılayan genç adam, güven vermek için kızın kolunu hafifçe okşadı "Tek başına olduğunu nerden biliyorsun Eda, belki arkadaşıyla buluşacak"

Eda eliyle gevşekçe tuttuğu kolunu daha sıkı tuttu "İçim ürperdi, burası çok güzel ama sessiz de aynı zamanda. Birine bir şey olsa yardımına kimse gelmez"

Kızın sözlerinin doğruluğu gerilmesine neden oldu. Bu ağaçların arasında saldırganlar için açık hedef halindeydiler. Koruması etraflarındaydı ama onların varlığına güvenebilir miydi? Kızın elinin üzerine elini koydu ve yüzüne baktı

"Geri dönelim, hava kararmaya başladı. Karanlıkta burada dolaşmanın anlamı yok"

Eda, başını salladı ve koluna iyice yaslandı. Pansiyona yaklaştıklarında Eda durdu ve Gökalp' i kendisine çevirdi.

"Burası çok güzel bir yer, şurada oturalım mı biraz"

"Tabi ama diğerlerinden ne farkı var anlamadım"

Kız gülümseyerek onu kolundan çekti, "Baksana şu dala, ağaçtan doğal olarak çıkmış ama bank gibi duruyor"

Gerçekten de ilginç görünüyordu ama ağaçtan yan olarak çıkmış ve yandaki ağacın gövdesinin arasına karışmış dala oturmak konusunda karasız kaldı. İkisinin ağırlığını taşımayacak gibiydi. Eda dala oturup bacaklarını üst üste atarak genç adama baktı ve yanını gösterdi. Gökalp isteksizliğini gösterir şekilde başını salladı. Eda her zamanki gibi 'hayır' cevabını kabul etmeyecek gibiydi.

"Otursana canım"

"Beni taşımaz Eda, ağaca zarar vermek istemiyorum"

"Buraya oturan ilk sevgiler biz değilizdir, şimdiye kadar kırılmamış"

Gökalp, ağacın gövdesine yaslanarak yere oturdu ve dizlerini kırarak bacaklarını iki yana bırakırken "Olsun, buraya oturmayı tercih ediyorum" dedi.

Ağaca yaslandığında kızın bacakları omzuna değiyordu. Başını ağaca yaslayan genç adam gözlerini Eda'ya çevirdi. Genç kız birkaç saniye onun yüzünde dolaştırdı bakışlarını. Ardından uzanarak ellerini, Gökalp' in saçlarında dolaştırdı hafifçe, sonra parmaklarıyla yanağını okşadı. Kızın rahatlatıcı temasına kendini bırakan genç adam gözlerini kapattı. Yanağından çenesine yönelen parmakların sonraki durağı genç adamın alt dudağıyla çenesinin birleştiği çukur oldu. Kızın heyecanını titreyen parmaklarından anlayan Gökalp' in kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. Eda yerinden kalkarak genç adamın bacaklarının arasında kalan boşluğa oturdu. Parmakları genç adamın dudak çizgisi üzerindeydi ve yumuşak hareketlerle tekrar yanağına ilerletti. Kızın parmakları aniden teması kesince genç adam itiraz etme isteği duydu ama sadece Eda' ya bakmak için gözlerini açtı. Eda'nın sevecen bakışları yüzünde dolaşmayı bırakıp onun meraklı gözlerini buldu.

Kızın kendisine kenetlediği bakışlarından taşan duygular o kadar saf bir şekilde Gökalp' e yansıyordu ki onların baskısını kalbinde hissetti. Ne zaman ve nasıl olduğunu anlamadan kız ona aşık olmuştu. Eda alt dudağını dişleyerek önüne baktı

"Sana bir şey sormak istiyorum Gökalp"

Kızın yüzündeki ciddiyeti kırmak adına şaka yapmak zorunda hissetti kendisini "Korkmalı mıyım?"

Eda yarım bir gülümsemeyle başını yerden kaldırdığında, gözlerine kararlılık vardı.

"Kahvaltıya gittiğimiz gün bana kadınlarla ilişkilerinde sınır koymaya alıştığın için bana karşı olan duygularında kararsız kaldığını söylemiştin"

Gökalp gülümsedi "Öyle mi demiştim"

"Gibi bir şey işte, kelimesi kelimesine olmayabilir tabi ama anlamı buydu. Dikkatimi dağıtma lütfen bu benim için çok önemli"

Kızın yüzündeki sevimli ciddiyet genç adamı gülümsetti "Eee?"

Eda sesli bir şekilde göğüs geçirdi "Bunu kolaylaştırmayacaksın değil mi?"

Gökalp, kızın yana düşen elini tuttu ve avcuna aldı. "Seni dinliyorum."

Eda, genç adamın avcunda tuttuğu ellerini kımıldattı "Seni seviyorum ve senin de beni sevdiğini söylediğini çok iyi hatırlıyorum. Beni hayatının parçası yapma konusunda sıkıntı yaşadığını söylüyorsun ama zaten hayatının parçasıyım canım."

Gökalp gözlerini anlamak ister gibi kıstı ama kıza bir şey söylemedi. Sessizlik üzerine Eda devam etti "Sen aksini düşünüyorsun biliyorum ama hayatında bir yerim var ve sana bunu kanıtlamak için dokunma yasağını koymuştum ama bunu bile başaramadık."

Eda genç adamın ellerini yanına bıraktı ve biraz daha yaklaştı "İlişkimizi ne kadar sürecek ve standartları nasıl olmalı diye kafa yormadan sadece yaşasak olmaz mı? İkimiz de kıskanç ve karşısındakini zor durumda bırakan kişiler değiliz, baskıcı bir ilişkimiz olmaz. Düşündüğünün aksine senin her şeyini değil sadece sevgini istiyorum Gökalp."

Genç adam kızın sözlerini doğruluğunun farkındaydı. Şimdiye kadar kıza 'uzak dur' deyince hayatından uzaklaştırması mümkün olmamıştı. Hayatına müdahale etmesini istemediği yerde onu rahatlıkla engelleyebilecek durumdaydı. Şimdi ise garip bir şekilde suçu vicdanına atsa da ayrılık düşüncesi Gökalp' in huzursuz ediyordu. Eda' ya her baktığında babasının uğradığı ihaneti ve katilini düşünmeyi bıraktığından beri daha normal biri olmaya başlamıştı. Nefret duygusu içini kaplamadığında başka duygulara da yer açılıyor galiba diye düşündü genç adam. Duyguları aşk veya sevgi boyutunda değildi ama eskisi gibi kızın varlığından rahatsız olmaması, hatta Eda'ya yakınlık duyması nefreti geriye bırakan yeni duygulardı. Eda ile yaşadıkları ilişki zaten son ermeye mahkûmdu ama zamanı gelene kadar daha uyumlu davranmasının zararı olmazdı.

Ayrıca dediği gibi dokunmama yasağı bir işe yaramamıştı. Aksine Gökalp kıza dokunmaktan daha fazla haz alır olmuştu, yasakların tatlı geldiği doğruydu galiba. Eda' nın cevap bekleyen meraklı gözleri altında bunları düşünürken ifadesini sabitlemeyi başardı. Verdiği karar üzerine yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle kızı kollarından tutup kendisine çekti hafifçe "Gel buraya"

Yüzü aydınlanan Eda, Gökalp' in göğsüne sokuldu. Eda'nın ılık nefesi göğsünü serinletirken genç kızın sırtına eliyle daireler çiziyordu. Yanlarından geçen iki genç kısık sesle bir şeyler söyleyip kıkırdayınca kızın sırtına hafifçe vurdu

"Hadi bakalım, gitme vakti"

Eda uykudan uyanır gibi gözlerini kırpıştırdıktan sonra doğrulup kollarını gerdi, Gökalp kızın esnemesini de bekledi bir an

"Tamam ama plaja uğrayalım önce. Karanlıkta nasıl göründüğünü merak ediyorum."

"Bana uyar"

Ayağa kalkan Eda üzerini silkeledikten sonra Gökalp'in koluna girip pansiyona doğru yürümeye başladılar. Kız başını omzuna dayayıp hafifçe sürtününce Gökalp gülümsedi

"Neden gülüyorsun?"

"Sana gülüyorum"

"Sorumu açayım o zaman, bana neden gülüyorsun?"

"O benimle kendim arasında kalsın."

"Off, bazen gerçekten yorucu oluyorsun."

"Daha bir şey görmedin"

Kız omzundan kaldırdığı başının yerine eliyle küçük bir yumruk attıktan sonra tekrar başını dayadı.

 

Denizin en temiz ve sakin olduğu saatler olduğu için sabah erkenden kalkıp yüzmeye gitti. Odasına döndüğünde neredeyse saat dokuzdu ve artık kahvaltı zamanıydı. Duş aldıktan sonra Eda' nın odasına gitti ve kapısını çaldı. Az sonra içerden adının söylendiğini duyunca "benim" diye cevap verdi.

"İçeri gelsene canım"

Gökalp içeri girdiğinde odasındaki küçük masada bilgisayarının başında olan Eda, genç adama bakıp gülümsedi

"Günaydın",

Kızın yanına gidip saçını öptü "Günaydın, ne yapıyorsun?"

"Mr. Dawson bir şeyler göndermiş. Çok az bir işim kaldı."

Masanın karşına oturdu "Tatilde iş mi yapıyorsun? Bir de bana işkolik derler."

"İş değil canım bu, yardımcı oluyorum sadece. Erken kalkmışken yapayım dedim." Gözlerini ekrandan ayırıp genç adama baktı "Sende erkencisin"

"Alışkanlık"

Kızın işi uzun süreceğe benziyordu ve onun kahvaltı için acele eden bir midesi vardı. Masada oturup guruldayan bir mide ile Eda' nın çalışmasını izlemek istemeyen Gökalp, ayağa kalkıp kollarını esnetti,

"Kahvaltılık bir şeyler getireyim sana. Aç karınla çalışma."

Kız gülümsedi "Süper olur canım, teşekkür ederim"

Eda' nın yanından ayrıldıktan sonra Selim' i aradı. İyi veya kötü herhangi bir haber alamamıştı ama Antalya' daki korumaların şüphelendiği bazı durumlar olduğunu öğrendi. Korumalarla kendisi konuşmaya karar verip telefonla Okan' ı aradı. Pansiyonun çıkışında park ettiğini öğrendiği arabayı bulmak zor olmadı. Gökalp' in geldiğini gören sürücü onu karşılamak için dışarı çıktı. Okan, Gökalp' in yaşlarında biriydi.

"Merhaba, Selim Bey şüpheli bazı şeyler olduğunu söyledi. Neler oluyor?"

"Dün siz pansiyona yerleştikten sonra iki adam geldi ve mekanı gezdikten sonra oda tutmadan ayrıldılar efendim. Önce önemsemedik ama sonra tekrar gördük adamları, ormanlık alanda dolaşırken."

"Sizi fark ettiler mi?"

"Sanmıyorum ama fark etmelerini sağlamamız yararınıza olur. Yalnız olmadığınızın bilinmesi eyleme geçmelerini engelleyecektir."

Adamın iyi niyetli yorumuna karşın aslında öyle olmayacağını görebiliyordu genç adam, korumaların varlığı öncelikli olarak aşılması gereken engel haline gelmelerine neden olurdu. Bu düşüncesini Okan' la paylaşmadı ama kendilerini açık hedef haline getirmelerini de engellemesi gerekiyordu.

"Kendinizi belli etmeyin, onları tuzağa düşürmeniz ve ne amaçladıklarını öğrenmemiz önemli. Pansiyonda kendinize oda tutmanızı istiyorum, tatilde gibi davranın plaja gidin ve kızlarla flört edin... Normal davranın."

Okan' ın yüzünde aklında sorular uçuştuğunu gösteren bir ifade oluştuysa da sözünü kesmeme nezaketini gösterdi.

"Doğrudan bizi izlemeyin ama gözünüz üzerimizde olsun. Bende sizinle teması kaybetmemeye çalışacağım. Harcamalarınız için Selim Bey' le görüşün. Anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı efendim."

"O adamları tekrar görürseniz mutlaka beni arayın"

Adamdan ayrıldıktan sonra açık büfeden kendisine ve Eda' ya birer tabak hazırlayıp odaya gitti. Kızı bıraktığı yerde bulmuştu. Masasına tabakları bıraktıktan sonra yemeye başladı, kız da arada bir ağzına bir şeyler atıyordu.

Öğlen saatlerini geride bırakmalarına rağmen Eda hala işini bitirememişti. Gökalp ise kızın yatağına uzanmış, telefonundan gazetelere göz gezdiriyordu. Günün devamı için ümidini kaybetmeye başlayan genç adam, kızı çalışması için yalnız bırakmaya karar verdi. Yataktan doğrulup Eda' nın yanına gitti, elini omzuna koydu

"Ben odama geçiyorum canım"

Eda, genç adamın pek hoşlanmadığı şekilde şımarıkça mızıldandı "Neden ama kal işte burada"

Genç adam, öyle hissetmese de hoşuna gitmiş gibi kıza gülümsedi "Birkaç telefon görüşmesi yapmalıyım, senin yanında mümkün değil."

"Tamam ama senden bir ricam olacak"

"Neymiş bu rica?"

"İşimi bitirince yanına geleceğim o zaman söylerim"

"Rica etmek için randevu alan kaç kişi vardır acaba" dedikten sonra kızın omzunu hafifçe sıkıp bıraktı ve odadan çıkarken kendisine gülümseyen kıza göz kırptı.

Akşama kadar şirketteki bazı şeyler hakkında ablasıyla görüşerek oyalandı. Telefondaki işi bitince yapacak bir şey bulamayan genç adam etrafta gezinmeye karar verdi. Belki Okan' ın bahsettiği adamlara rastlayabilirdi. Odadan çıkmak için kapıyı açtığında Eda ile karşılaşınca bir an şaşaladı. Eda ise kapının açılmasını bekliyormuş gibi hemen odaya daldı. Kızın arkasından bakmadan kapıyı kapanması için hafifçe iten genç adam söylendi.

"Neden içeri girmiyorsun, canım?"

"Girdim zaten, canım... Bunu aştığımızı sanıyordum Gökalp..."

Kızla tartışmak için yeterli enerjiyi kendinde göremeyen genç adam Eda' ya daha doğrusu kıyafetlerine daha dikkatli bakınca peşin fikir vermiş olabileceğinin düşündü. Tartışma kaçınılmazdı... Genç kız, şık mini bir etek ve üzerine dökümlü sıfır kol bir bluz giymişti. Genç adam çok hoş göründüğünü itiraf ediyordu ama açık büfe akşam yemeği veya sahilde sakin bir gezinti için abartı giyinmişti. Kızın başka planları vardı ve o da bu planlara dahil edildiğine dair sevimsiz bir fikre kapılmıştı.

Aklından geçen düşüncelere kulak vermeyip kıza gülümsedi "Çok güzel olmuşsun, özel bir günü mü kaçırdım yoksa."

Üzerindeki kıyafetler ve hazırlıklar için zaman harcamamış gibi 'boş ver' anlamında elini sallayan Eda genç adama gülümsedi.

"Bunlar mı? Dolabın bir köşesinde öylesine duruyorlardı. Yanıma aldım belki giyerim diye."

Kıza yaklaşıp elini tutup dönmesi için yukarı kaldırınca Eda da ona uyum sağlayarak kendi ekseninde bir tur döndü.

"Dolapta durmadıkları iyi olmuş o halde, çalışmanı bitirdin mi?"

"Evet, gönderdim hatta. Artık tamamen seninim tatlım."

Kızın sözlerindeki kapalı manayı anlamamış gibi yaparak masum bir şekilde gülümsedi "Sevindim, buraya çalışmaya gelmedin çünkü."

"Aynen öyle, buraya eğlenmeye geldim. Tezini bitirmiş ve hatta tez hocasına da destek olan biri olarak gerçek eğlenceyi hak ettiğimi sanıyorum."

"Gerçek eğlence?"

"Kemer' de çok güzel diskolar olduğunu duydum ve birini gözüme kestirdim. Beni oraya götürmeni istiyorum."

Kaşlarını çatıp bir adım geriledi, Gökalp'in vücut dilinden yansıyan net olumsuz cevap Eda' nın omuzlarını düşürse de kararlılığını korudu. Elini oyuncu bir şekilde genç adamın göğsünde gezdirmeye başladı

"Hemen hayır deme sevgilim"

Sevgilim?

"Biraz stres atmak ikimize de çok iyi gelecek"

Göğsünde gezinen fırsatçı parmaklara rağmen Gökalp somurtmaya devam etti "Diskoya gitmek hiç ilgimi çekmiyor Eda"

Kız elini yükselterek genç adamın gömleğinin yakalarını düzeltmeye başladı. "Bugün için senden bir ricam olduğunu söylemiştim. Benimle beraber o diskoya gelmeni istiyorum canım. Senin bu tür eğlenceleri sevmediğini biliyorum ama benim için bir gecelik katlanamaz mısın?"

"Neresiymiş bu?"

"Night Life"

Kızın elini tutup kendisinden uzaklaştırdı "Hayatta olmaz"

Eda kaşlarını şaşırmış gibi havaya kaldırdı. Yüzü bir an bozulsa da sonrasında kendini toplayarak tatlı bir gülümsemeyle yumuşak başlı haline geri döndü. Kendine uzaklaşan genç adamın yanına gidip elini avcuna alıp hafifçe sıktı

"Ne olur gitsek? Bu kadar peşin hükümlü olma bakarsın hoşuna gider."

"Beni bu bakışlarla etkileyemeyeceğini belirtmek isterim Eda, oraya gitmek istemiyorum."

Eda kaşlarını çattı ve bir şey demeden odadan çıkmak için döndü. Kızın odasına gittiğini düşünen Gökalp arkasından seslendi "Birazdan yanına gelirim."

Kız arkasına bakmadan cevap verdi "Zahmet etme, odamda olmayacağım"

Odadan çıkan kızın arkasından dışarı çıktığında onu bungalovun kapısını kilitlerken buldu

"O da ne demek, nerede olacaksın?"

Kız anahtarını çantasına koyup önüne düşen saçlarını eliyle geriye taradı

"Night Life" ta tabiki."

"Az önce oraya gitmeyeceğimi söyledim"

"Sen gelmiyorsun zaten ben gidiyorum." Genç adamın gözlerinin içine meydan okuyan bir ifadeyle bakarken fısıldadı "Yarın görüşürüz...sevgilim..."

Kızın yüzündeki ifadeden kararlılığı okunuyordu, iç geçirerek arkasını döndü. İlk aldığı kararı uygulamalı ve kızla tartışmamalıydı...

"On dakika bekle"

On beş dakika sonra arabasında Eda'nın istediği yere doğru yol alıyorlardı. Çıkmadan önce Okan' a bir mesaj atarak gidecekleri yerin adını vermişti. Disko Antalya' nın en güzel mekanlarındandı ve bir zamanlar Gökalp ve arkadaşlarının uğrak yeriydi. Orada tanınma ihtimali yüksekti ve bu nedenle dans etmek istediğini söyleyen Eda' yı başka bir yer için ikna etmeyi denemişse de başaramamıştı. Sürücü koltuğunda oturmuş somurturken diskoda tanıdığı birilerinin olmaması için içinden dua ediyordu. Eylül ayının ilk zamanlarındaydılar ve pek çok kişi için tatil mevsimi sayılmazdı değil mi?

"Somurtacaksan beni burada indir ve geri dön Gökalp"

Kızı duymazdan geldi, şu an onunla konuşmayı gerçekten istemiyordu.

"Gökalp sana diyorum"

"Duydum"

"O zaman?"

Kıza bakıp sahte olduğunu rahatlıkla anlayacağı bir sırıtma gönderdi ve tekrar önüne döndü. Gözlerini deviren Eda dışarı bakmaya başladı.

Hiç yorum yok:

Seri Hikayelerin Düzeni

TUTSAK SERİSİ 1. Kitap    Tutsak 2. Kitap    Anahtar 3. Kitap    Dünya 4.Kitap    Cehennem Hikayelerin dizilişi bu şekildedir. Diğer ...